Göktürkler devrinde sanat

Yasemin Ertosun

Altın Üye
Altın Üye
Kayıt
21 Haziran 2009
Mesaj
768
Tepki
39
VI.yüzyıl ortalarında Orhun nehri batısındaki yayla bölgesinde (Ötügen) kurulup, Manşurya’dan Karadeniz sahillerine kadar uzanan büyük Türk imparatorluğu, devlet ve millet olarak Türk adına kullanan ilk büyük siyasi kuruluştur. Çin kaynakları Göktürkler’in Asya Hunları soyundan geldiğini açıkça belirtir. Göktürk İmparatorluğu bu zamanda İl Hagan ünvanını alan Bumin ve kardeşi İstemi ile 552 de kurulmuş, Mukan Hakan (553-572) zamanında en parlak devresini yaşamıştır. Bütün Orta Asya’nın Türkleşmesi için bu, ilk adım olmuştur. Kurulduğu zamandan itibaren idari bakımdan Doğu ve Batı olarak ikiye bölünen imparatorluk, 630 yıllarında Çin nüfusu altına girmiş ve 682’de İlteriş (kutlug) Hakan’ın, büyük devlet adamı Tonyukuk ile birlikte siyasi mücadeleleri sonunda Doğu kısmı yeniden hakimiyetini elde etmiştir. Kapağan Hakan (692-716) zamanında, Orta Asya’da bütün Türkler bir devlet halinde birleştirilmiş ondan sonra gelen Bilge Hakan ve kardeşi Kültigin, Göktürk devletinin en tanınmış şahsiyetleri olmuştur. Orhun vadisinde bulunan dikili taş kitabeler onlar zamanında kalmadır. Bu abideler Türk dilinin bugün bile fazla zorluk çekmeden anlaşılan en eski yazılı ve edebi metinleri, aynı zamanda Türk tarihinin taşa yazılmış en eski kaynakları olarak zamanımıza gelmiş hazineleridir. Bunlarda kullanılan yazı da en eski Türk alfabesidir. Yenisey bölgesinde bunların VI.ve VII. Yüzyıllardan kalma daha eski özcüleri vardır.


Orhun kitabelerinden birincisi Bilge Kağan’ın, 720’de öldüğü sanılan ihtiyar veziri,büyük devlet adamı Tonyukuk’un hizmetlerini belirtmek üzere onun adına dikilmiştir. Bu kitabeyi Tonyukuk kendisi yazmıştır. Bilge Kağan’ın tahta çıkmasında kendinden bir yaş küçük olan kardeşi Kültigin’in büyük gayreti olmuş, onun yardımı ile ordusunu derleyip düşmanlarını yenmişti. Buna karşılık Bilge Kağan kardeşini ordularının kumandanı yapmış, ölümünden bir yıl sonra da 732’de bir kitabe taşı diktirip, büyük bir mezar anıtı yaptırarak Kültigin’in adını ebedileştirmiştir. Ne yazık ki kısa zaman sonra onun adına da bir kitabe dikilmiştir. Bunlar yarı tarihi mezar kitabeleridir.

Orhun kitabelerinin en mühimleri olan Kültigin ve Bilge Kağan yazıtlarının metinlerini yazan ve yaptıran, onların kız kardeşlerinin oğlu, prens Yuluğ Tigin olmuştur ki, Trük edebiyatında onun ayrı bir yeri vardır.

Son zamanlara kadar Bilge Kağan ile küçük kardeşi Kültigin’in de burada gömülü oldukları kabul ve tahmin ediliyordu. 1958 yazında Çekoslovak Arkeoloji Enstitüsü adına Lumir Jisl başkanlığında Orhun vadisinde yapılan araştırma ve kazılar sonunda büyük Türk kahramanı Kültigin’in mezar anıtından kalan kısımlar ve heykeller meydana çıkarılmıştır. Anıt, önce soyulup, sonra insafsızca tahrip edilmiş olduğundan, heykeller parçalanmış ve çoğu kaybolmuş halde idi. İkiye bölünmüş olarak Kültigin’in başı ile hanımına ait heykelin oturmuş halde gövdesi ve kırılmış başının burun, ağız ve çene kısmı bulunmuştur. Kültigin heykelinde, baş tam cepheden yumuşak konturlarla işlenmiş, büyük kahramanın çehre hatları kuvvetli bir ifade ile kavranmıştır. Başındaki tacın ön tarafında relief halinde kanatlarını açmış bir kartal arması göze çarpıyor. Daha Hunlar zamanında tanınan ve sevilen kartal arması, kulaklı ve boynuzlu kartal şeklinde gösterilerek büyük bir kudret sembolü halinde ifade ediliyordu.
Aslında Kültigin ile hanımı yan yana oturmuş halde canlandırılmıştı, fakat heykeller parçalanınca birçok kısımları kaybolmuş, sağa sola dağılmıştır. Ayrıca balballar,yani kahramanın mağlup ettiği düşmanların heykelleri, nöbet bekleyen bir çift koç heykeli, üzerine kitabe taşının dikildiği kaplumbağa heykeli başsız olarak ele geçirilmiştir. Çin kaynakları bu mezar anıtının yapılışını etraflıca bildirmektedir.bunda bir sunak mabedi, Kültigin’in taştan bi tasviri yapıldığı, dört duvarda onun savaşlarının canlandırıldığı yazılıdır. Tang sülalesi kroniğinde bunun için altı sanatçının da gönderildiği kaydedilmektedir. Mermer heykellerde Çinli sanatçılar çalışmış olabilir. Fakat balbalların Göktürk heykel sanatının karakteristlik ve bir dereceye kadar portre özelliği taşıyan eserleri olduğunu ileri sürmek yerinde olur. Göktürkler zamanından kalan sayısız balbalların çoğu, zamanla parçalanmış veya kaybolmuştur.


Sibirya ve Moğolistan’da VI.yüzyıldan VIII.yüzyıla kadar Göktürkler’in yaşadığı bölgelerde araştırmalar yapan Rus arkeologu Graç 1953-1960 arasında Tuve Kem (yenisei) vadisi bölgesinde yaptığı çalışmaları yayınlamıştır. Güney Sibirya’nın ve komşu ülkelerin eski eserleri arasında insanları canlandıran bu taş figürlerden çoğunun bir elinde kılıç, bir elinde küçük vazo biçiminde bir kap tuttuğu görülür. Kemerlerine asılı olarak çakmak taşı ve kav torbası (Altay Türkleri dilinde Kaptarga denir), muskalar, madeni tokalar ve levhalar bulunmaktadır. Bunların ya bir insanı tam olarak canlandıran taş figürler veya yalnız yüz veya başı canlandıran taştan oyulmuş balballardır. Taş figürlerin çoğunun kulağında küpeler vardır. Bu figürlerin Göktürkler tarafından yapıldığına şüphe yoktur. Yüzden fazlası Tuva’da, sonra Moğolistan ve Altay dağlarında birçokları bulunmuştur. En zengin bölge olan Tuva’nın Göktürk ülkesinin önemli merkezlerinden biri olduğu anlaşılmaktadır. Balbalların bulunduğu yer dört köşe duvarlarla çevrilmişti. Taş figürlerden birinin bulunduğu yerde sekizgen bir tapınak harabesi kazılarla meydana çıkarılmıştır. Balballar Göktürkler tarafından öldürülen düşmanları canlandırdığından onlara karşı savaşanları gösteriyordu. Bunlar arasında yüz hatları Moğol olanlar bulunduğu gibi, Türgişler, Tölesler ve Türk soyundan gelen diğer birçok örnekler de vardır. Balballardan biri Dokuzoğuzlar’ın hükümdarı Baz Kağan’ı canlandırır. Balballarda portre özelliği çok belirli olduğu gibi elbise, kemer, başlık, ellerindeki eşya, silahlar,saçlar ve bıyıklar hepsi aslına uygundur. Çin kaynaklarının belirttiğine göre Göktürkler’in kaftanları soldan sağa kapanıyor, saçları da serbest bırakılıyordu.


Balbalların büyük çoğunluğu VII. ve VIII.yüzyıldan Göktürkler’den, diğerleri VIII.ve IX.yüzyıldan Uygurlar’dan kalmadır. Bunlar Türk heykel sanatının en orijinal eserleri olup, sonraları bu gelenek mezar taşlarında devam etmiştir.

Yine Kem (yenisei) vadisinde Göktürk devri mezarlıklarında bulunan VIII.yüzyıldan koç heykelleri geleneği, Karakoyunlu ve Akkoyunlu mezar taşları ile Doğu Anadolu, Azerbaycan ve Kafkas ülkelerinde XVI.yüzyıla ve daha sonraki devirlere kadar devam etmiştir.

Eski Türkler taş heykelleri ve kitabeleri boyuyorlardı. Khoitu Tamir büyük blokunun bazı kitabeleri kırmızı ve siyah olarak boyanmıştır. Zhamtzarano’da keşfedilip halen Ulan Batur Merkez Milli Müzesi’nde teşhire konan balbal, bu bakımdan önemlidir. Bunun gözleri, burnu, bıyıkları, ağzı ve kulakları kahverengi ve sarı renkle belirtilmiştir. Fakat bunlar sonradan da olabilir.

Göktürk sanatı bugüne kadar, hemen hiç denecek kadar az incelendiği ve bu konuda yayın olmadığı için birçok bakımdan herhangi bir fikir edinmek zordur. Göktürkler’in dini Şamanizm’dir. Kültigin mezar anıtında bulun heykeller, Orta Asya’da bugün de Türkler’in giydiği kıyafete çok uygundur. Parçalar halinde kakmalı kemerler bilhassa dikkati çeker. Kemerlerin arkasına bir bıçak takılıdır. Gündelik eşyanın içine konduğu küçük torbalar da kemerlere asılmıştır.

Dil ve edebiyat bakımından bu derece zengin ve ileri eserler vermiş olan Göktürkler’in sanatları da aynı derecede gelişmiş, fakat çok soygun ve tahripler yüzünden pek az şey zamanımıza kadar kalabilmiştir.

Kültigin Abidesi; Bilge Kağan Abidesi; Tonyukuk Abidesi

Türk adının geçtiği ilk Türkçe metin, taşa yazılmış ilk Türk tarihi, Türk edebiyatının ilk şaheseri olan Göktürk alfabesi ile yazılmış bu abidelerden birincisi 732’de ağabeyi Bilge Kağan tarafından Kültigin adına dikilmiş, ikincisi Bilgi Kağan’ın ölümünden bir yıl sonra 735’de yerine Kağan olan oğlu tarafından diktirilmiş, ihtiyar vezir Tonyukuk abidesi ise 720-725 yıllarında kendisi tarafından dikilmiştir. Tonyukuk abidesi büyük devlet adamı olan vezirin hizmetlerini belirtmek üzere onun adına dikilmiş ve kitabesi kendisi tarafından yazılmıştır.

Kül Tigin abidesi: büyük bir kaplumbağa heykeli üzerine oyuk açılarak oturtulmuştur. Kalker taşından 3.75 m yükseklikte aşağıdan yukarı daraları dikdörtgen biçiminde ve üstü kemerle nihayetlenen abidenin yalnızca geniş batı cephesi büyük bir Çince kitabe ile doldurulmuştur. Diğer üç cephedeki düzgün ve okunaklı harflerle güzel kitabeler ise Türkçedir. Doğuda 40, güney ve kuzeyde 13’er satırlık kitabe yukarıdan aşağıya ve sağdan sola okunacak şekilde 235 santimdir. Pahlanmış köşelerde ve Çince kitabenin yanında da Göktürk yazısı vardır. Tepesinde yarım daire içinde doğu tarafta bir ejderli tak(çift başlı ejder) ve bir Türk damgası batı tarafında çift ejder vardır. Taş iki tarafında arılar veya koç heykellerinin durduğu bir avlu içinde bulunuyordu. Anıta gelen yol üzerinde 169 balbal dizildiği kaydedilmiştir, diğer yüzlercesi de kaybolmuştur.



Bilge Kağan abidesi: bunun tam bir benzeri olup, 1 km yakınındadır. Daha harap ve çoğu silinmiş olan kitabe doğuda 41, yanlarda 15’er satır olup, batıda hemen tamamen silinmiş Çince kitabenin üstünde Türkçe kitabenin devamı vardır. Burada Kültigin’in ölümünden sonraki vakalar da abideye eklenmiştir. Kül Tigin abidesindeki heyecanlı kitabe ile buradaki sözler Bilge Kağan’ın ağzından yazılmış, Yuluğ Tigin’in kitabe kayıtları ve ilaveleri bu sözlerin yanında yer almıştır.



Tonyukuk abidesi: daha doğuda Tola nehrinin yukarı mecrasındadır. Dikdörtgen biçiminde iki taştan daha büyük olan birincisinde 35, ikincisinde 27 satır, yine yukarıdan aşağı fakat diğerlerinin aksine soldan sağa okunacak şekildedir. Yazılar diğerleri kadar düzgü olmayıp süslemeler de basittir. Yaşlı vezir ve Başkumandan Tonyukuk son yıllarında abideyi kendisi diktirmiş, kitabeyi de kendi ağzından yazdırmıştır.
Danimarkalı alim Thomsen 1893’de abidelerde sık sık geçen Tengri, Türk ve Kül Tigin (Kültigin) kelimelerini çözerel Orhun kitabelerini ilk defa okumuş ve tarihe mal etmiştir.
 
Yukarı Alt