logo nedir nasıl olmalıdır?...

Kayıt
10 Eylül 2008
Mesaj
15
Tepki
0
Emine Hanım Merhaba

Oncelikle Emine Sahin ve Eminecik karismasinin benden kaynaklanmadiğini söyliyeyim... Emine Sahin'in yazdığı metnin iki altında, xblack nickli arkadas "Teşekkürler eminecik çok güzel bir konuya değinmişsin." notunu düsmüs... Sizin de hem nickiniz Eminecik olduğu, hem de Emine Sahin'e yazdığım yazinin cevabi sizden geldiği icin böyle bir yanilgi olustu...

Ayrıca Emine Sahin isimli arkadasin yazmış olduğu; "logo, bir ürünün, firmanın ya da hizmetin isminin, harf ve resimsel öğeler kullanılarak sembolleştirilmesidir. Amblemden farklı olarak ayırt edici özellikler yanında firmanın ismini de yansıtır. logo yaratmak için kullanılan fontlar yeni tasarlandığı gibi mevcut fontlarda olabilirler. logo yaratmak için belli başlı bazı kurallar işin uzmanları tarafından şöyle sıralanırlar." ifadesini alıntılamıssınız ve altına da; İfadelerim aynı bu şekildedir. Bunda ciddi bir yanlış değil ama eksik yönler bulabilirsiniz. Tamamlamaya çalışabilirsiniz. Bunda bir sorun yok." demissiniz!...
Karisan nedir, karistirilan kimdir? Anlayan beri gelsin?

"O halde gelin, logo için yeni bir kavram getirelim..." ifadenize de biraz ilgi gosterelim!...
Değisimler mutlaka olacaktır, ama biz canımızın istediklerine istediğimiz ismi takma keyfiyetine sahip değiliz. Kural koyma durumunda ise hiç değiliz... Biz dünyanın koyduğu kuralların takipçisiyiz hali hazırda. Kimliğimiz yok, kişiliğimiz yok...

Bu durumu daha bir basit anlatayım isterseniz:
Dünya üzerinde Japon Grafiği diye bir kavram var mı? var,
Peki, Amerikan Grafiği diye bir kavram var mı? var,
Alman Grafiği diye bir kavram var mı? var,
İtalyan Grafiği diye bir kavram var mı? oda var,
Ama Türk Grafiği diye bir kavram yok! niye?
Çünkü dediğim gibi Batıyı referans almış onu taklit eder durumdayız...
Halbuki durumumuz"Türk Tasarım kimliği"ni olusturmaya fazlasıyla müsait...Zengin bir kültüre sahibiz... Ozellikle Hat Sanatı'miz, dünyadaki 3 önemli yazı geleneğinden biridir...
Ama ne yazık ki bazı seylerin olusması icin yeterince cabalayanımız yok...
"Alaturka" sözünden utanıyoruz mesela...Batıyı referans almış sürekli onu taklit eder durumdayız...
Dünyanin en bereketli, en zengin denizinin üzerindeyiz. Bu denizde o kadar çesitli, lezzetli ve cok balık var ki, elimizi uzatip suya daldirsak balik yakalayacak durumdayız... Ama biz ithal ettiğimiz saman tadındaki konserve balikla beslenmeyi tercih ediyoruz...

Neyse Emine Hanım , ben bu konuda fazla dertliyim... yazmaya baslarsam ne buralar yeterli olur ne de zamanimiz buna musait!..

Saygilarimla

Ali Tekin Çam
 
Kayıt
17 Mart 2008
Mesaj
3.270
Tepki
100
Merhaba Ali Bey...
eminecik, Emine Şahin meslesini bir tarafa koyalım. Uzun mesele... Ama siz anladınız...
Logo nedir kısmını da geçiyorum. Sonucun bir yere varması zor gibi, son ifadelerinizden sonra.
Söylenecek çok şey olmasına karşın eğitim ve kültür düzeyimizle paralel bir konu. Her konuda olduğu gibi.

Biz hazırcı ve ezberci bir millet olduk çıktık vesselam. Kapımızda çalan müzikten Aygaz mı İpragaz mı olduğunu biliyoruz. Gözümüze logosunu sokmaya ne hacet...

Neyse ekranın başından kalkmam da gerekiyor.
Tekrar görüşmek dileğimle.
Saygılar.
 

yazarcizer

Üye
Kayıt
7 Nisan 2010
Mesaj
54
Tepki
1
Ali Bey, dertli olduğunuz konu hakkında Selim Bey ufuk açıcı bir yazı yazmıştı. Okudunuz belki de:

“Kuran Mekke’de indi, Kahire’de okundu, İstanbul’da ise yazıldı.”

BİRKAÇ AY ÖNCE, GRAFİK TASARIM DERGİSİNDEKİ SAYFAMDA “ALFABE, GRAFİK TASARIM VE TİPOGRAFİ” KONUSUNDA BİR YAZI KALEME ALMA HAZIRLIĞI İÇİNDEYKEN “ÜNİVERSİTELER ARASI ÖĞRETİM ELEMANI DEĞİŞİM PROGRAMI” ÇERÇEVESİNDE ÇİN HALK CUMHURİYETİ ANQING EĞİTİM ÜNİVERSİTESİ’NDE GEÇEN YIL DERS VEREN, DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ELEMANI ADEM DÖNMEZ’DEN ALDIĞIM BİR İLETİ ÜZERİNE BUNDAN VAZGEÇMİŞTİM.

ÜLKEMİZDE HENÜZ KONUYU TARTIŞMA OLGUNLUĞUNA ULAŞIP ULAŞMADIĞIMIZ HUSUSUNDA TEREDDÜTLER YAŞARKEN, AYNI ZAMANDA DERGİMİZ YAZARLARINDAN OLAN ADEM DÖNMEZ’İN DÜŞÜNCELERİYLE BİRÇOK YÖNDEN BENZER GÖRÜŞLERİ PAYLAŞTIĞIMI FARKEDİNCE SORUNUN DAHA DERİNLEMESİNE VE ÇOK KATILIMLI OLARAK TARTIŞILMASI GEREKTİĞİ KANAATİNE VARDIM. GRAFİK TASARIM’IN YAYIN YÖNETMENİ ÖMER DURMAZ’LA KONUNUN ÖZEL BİR SAYI YAPMAYA DEĞECEK DERİNLİKTE OLDUĞU FİKRİNDE ANLAŞMIŞTIK. İLHAN BİLGE HOCA, ÖZEL SAYI İÇİN BELKİ KOLLARI SIVAMIŞ, BELKİ DE BAŞKA BAHARA BIRAKMIŞTIR. AMA BEN, ADEM DÖNMEZ’İN İLETİSİNİ VE BENİM TUTTUĞUM NOTLARI GRAFİK TASARIM’IN HAZİRAN 2007 SAYISINDA YAYINLAYARAK İLK ATEŞİ YAKMIŞTIM. GERİSİNİ İLHAN HOCA DÜŞÜNSÜN:)

Öncelikle, Dumlupınar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Elemanı Adem Dönmez’in iletisinin ilgili bölümlerini okuyalım:

“Türkiye’de grafik tasarımda en büyük ve temel problemin tipografi olduğunu düşünüyorum. Üniversite yıllarından bu yana hissetiğim bir problem bu... Problemin temelinde aslında kendimize ait bir yazının olmamaması yatıyor belki de. Bu konuyu açtığınızda birçok insan tarafından basitçe Harf Devrimi’ne karşı olmakla suçlanarak ortada kalabiliyosunuz. Ben ise soruna grafik ve tipografi ilişkisi açısından bakıyorum.

Türkler Orta Asya’da Orhun Kitabeleri’nde görülen bir harf sistemi kullanıyordu zaten... Bu harf sistemini günümüze kadar taşıyabilseydik, belki de Çin harfleri, Latin harfleri ve Arap harfleri gibi dünyada kendine özgü yapısıyla bir yeri olan, bizim de kendi dil seslerimize uygun bir harf karakterimiz olurdu. Örneklerini verdiğim harf karakterleri iyi incelendiğinde; Arap harflerinin temelinde çöldeki kumların izlerini, Çin harflerinde Çin doğasını, pirinç tarlasında çalışan bir insanı ve Çin mimarsini bile görebilirsiniz. Latin harflerinde Batı’nın sistemini çok rahat algılayabilirsiniz. Ben kendi harflerimiz olamamasından dolayı bu duyguları hiçbir zaman kendi yaptığım işlerde hissedemedim. Çok kötü bir duygu benim için...

Bunu, benim hissettiklerimi hisseden Türkiye’deki grafikerler en azından kendilerine itiraf etmeli. Fakat Türkler İslamiyet’in kabulünden sonra Arap harflerini kullandılar. Cumhuriyet’ten sonra da şu anki Latin harflerini kullanıyoruz. Günümüzde ise sokakta gördüğümüz tabelalarda, bu yazının özellikle çok kötü örneklerini görüyoruz. Atatürk’ün harf devrimini yapmadan önce özellikle Güneş Dil Teorisi ile ilgili yaptırdığı Türkçe dili ve yazı sistemi ile ilgili araştırmaları olduğunu hepimiz biliyoruz. Fakat Atatürk’ün, büyük bir öngörüyle Batı’nın bugün geleceği medeniyet düzeyini görüp bizim de o dünyadan kopmadan adapte olmamız için Latin harflerini uygun gördüğünü düşünüyorum...

Bu satten sonra yapılacak bir şey yok. Onun için belki yıllar alacak bir süreçte bu harfleri özümseyerek kullanabileceğimizi düşünüyorum. Çünkü bunun bir örneği Arap harflerinde yaşanmıştır. Müslümanlıktan sonraki dönemde, özellikle Osmanlı’da Arap harfleri çok yüksek düzeyde sanat olarak çini, tezhip, ahşap ve mermer üzerine işlenmiştir. Günümüzdeki harf karakteri anlayışına çok yakın sayılabilecek yazı üslupları geliştirilmiştir.

Gelecekten umutsuz değilim.”

Adem Dönmez’in iletisinin içeriği bu kadar. “Ben kendi harflerimiz olamamasından dolayı bu duyguları hiçbir zaman kendi yaptığım işlerde hissedemedim. Çok kötü bir duygu benim için... Bunu, benim hissettiklerimi hisseden Türkiye’deki grafikerler en azından kendilerine itiraf etmeli.” şeklindeki iç yakıcı ifade sizin de içinizi yaktıysa aşağıdaki notlarımı okuyabilirsiniz:
1.
Bir toplum için alfabe değişikliği ciddi bir kırılma noktası olmakla birlikte, bu konudaki tartışmanın çok yönlü ve çok boyutlu yapılması gerekir. Bizim burada yapabileceğimiz şey, tipografi ve grafik tasarım açısından bazı sorular sormak ve bazı hususları hatırlatmaktan ibaret olacaktır. Zamanında yazıyı bir duvar süsü olacak kadar yetkinleştirenlerin, maalesef Latin alfabesiyle her alanda pespayelikler, çirkinlikler üretmeleri gerçekten üzüntü vericidir. Tipografi ve grafik tasarım noktasında yaşanan arz sorunu, daha da önemlisi talep noksanlığının temelinde yatan en önemli etmen yeni alfabemizin henüz içselleştirilememiş olmasıdır.
2.
Alfabe değişikliğiyle ilgili olarak benim de bazı rezevlerim olmuştur. İnsanın, dedesinin mezar taşı üzerindeki yazıları okuyamıyor olması gerçekten de hazin bir durumdur, ama benim kaygılarımın odaklandığı ağırlıklı nokta, toplumsal ölçütlerin kaybolup gitmesinden dolayı yazının ve grafik sanatının yeterli değer görmemesini oluşturan nedenlere kafa takmaktı. Fakat birkaç yıl önce Japonya’ya yaptığım bir seyahatle ciddi bir şekilde kafam başka türlü karıştı. Geleneksel değerlerini koruyarak modernleştiği söylenen Japonya’da neredeyse ulusal alfabe ile Latin alfabesi her yerde kol kola görünüyordu. Tam bir keşmekeş yani. Geleneklerine bağlı ve daha tutucu bir karaktere sahip olduğunu düşündüğümüz Japonya’da ortaya çıkan durumun, eğer alfabemizi değiştirmemiş olsaydık bizdeki yansımasını hayal edebiliyorum. Siz de edersiniz. Bu bakımdan Türk harf devrimini her şeye rağmen Atatürk’ün bir uzgörüsü olarak kabul etmek mümkündür. Ancak yine de her baskın uygarlık dairesinin etki alanı içine girdiğimizde yeni bir alfabe tercihinde bulunmak, yarın Çin kültürünün egemen bir unsur olması halinde başımıza yeni dertler açılabileceği anlamına gelmektedir.
3.
Bu arada, eski alfabeyi geri istemek de benzer yanlışları tekrarlamaya cüret etmekle eşanlamlıdır. Hele hele naif savunmalar, kaba saldırılarla hiçbir yere varmamız mümkün değildir.
4.
Alfabe konusuna ne ölçüde saf bir zihinle bakabildiğimizi tekrar test edelim bence. Bu devrimin arkasında Atatürk’ün olması onu kutsallaştırmamalı... Arap alfabesinin arkasında Allah’ın olduğunu düşünmek gibi bir şey olur bu... Oysa Arap alfabesinin kökeni de Finike. Kökeni itibariyle Finikeli tacirlerin Arap yarımadasına taşıdıkları bir alfabe yani. Kuran’ın orijinalinin Arapça olması ve bu alfabeyle yazılması müminlerin gözünde ona bir imtiyaz sağlıyorsa da, bu durum, Arap alfabesinin gökten indiği anlamına gelmiyor. Yani bu tartışmayı yaparken her iki görüş sahiplerinin de inanç ve bağlılıklarını bir süre için parantez içine almaları şarttır. Eskiye körü körüne düşman, yeniye de körü körüne dost olmamak için serinkanlılığı önemsiyor ve kutsallaştırmalardan kendimizi uzak tutmayı tavsiye ediyorum.
5.
Türkler olarak 5. yüzyıldan itibaren kullandığımız alfabe sayısı 10’u geçiyor. Yani 1500 yıl boyunca 10 küsur alfabe... Bazılarını sayayım: Göktürk, Tibet, Çin, İbrani, Brahmi, Uygur, Arap... Türk harf devrimine yönelik olarak, madem alfabe değiştirecektik, niye eski Türk alfabelerinden birini tercih etmedik diye bir eleştiri getirilir. Oysa Göktürk ve Uygur alfabeleri de dahil olmak üzere Türkler’in kullandığı tüm alfabelerin kökeni maalesef yabancı.
6.
Toplumların alfabe değiştirmelerine etki eden nedenleri üç ana maddede topluyoruz: (a) Başka ulusların esaretine girmek sonucu oluşan yeni sosyal durum, (b) Din değiştirme, (c) Kültür ve medeniyet değiştirme.
7.
Matbaa gibi yeni teknolojilerin hayatımıza girmesi, yazılı külliyatın çoğalması gibi etmenlerin alfabenin sorunlarını gündeme getirmesi kaçınılmazdı. Nitekim Cumhuriyet’e gelene kadar bunlar uzun yıllar tartışıldı. Çeşitli öneriler ortaya atıldı. Latin alfabesini önerenler de vardı taraflar arasında, ancak azınlıktaydılar. Daha çok yeni düzenlemeler yapılması gerektiği üzerinde yoğunlaşılmıştı. Her dilde olabilecek türden tartışmalar yani. Moderleşme hareketleri içinde alfabeyle ilgili sorunun giderilmesi de kaçınılmazdı. Görüşlerden biri de tercih edilmiş ve Latin alfabesine geçilmiştir.
8.
Arap alfabesinin sesli harfleri içermemesi, özellikle kutsal metinlerin doğru okunabilmesi konusunda sorun oluşturması karşısında bir ‘harekeleme’ yöntemiyle Arapça’da da çözüm geliştirilmişti. Türkçe’de de bu sistem özellikle Mevlit gibi halkın okuduğu metinlerde uygulanmıştır. Ancak yazmayı uzattığı için birçok metinde kullanılmamıştır.
9.
Eski alfabenin önemli sorunlarından biri, Arapça ve Farsça’dan giren kelimelerin Türk fonetiğine uygun halde yazılmamasıydı. Bunun sebebi ise alfabe benzerliğiydi. Bugün “fax”, “brief”, “center” ve benzeri kelimelerde başımıza geldiği gibi. Sebep, yine alfabe benzerliği... Bir tekerrür!
10.
Dünyada özellikle İngilizce’nin ve Latin alfabesinin etkinliği ciddi bir baskı unsurudur. Bu nedenle bugün Latin alfabesini kullanıyor olmamız pratik sonuçları açısından ciddi kolaylıklar sağlamaktadır. Buna ne diyebiliriz?
11.
Hatta, artık Latin alfabesinin bir Türk alfabesi olarak içselleştirilmesi ve özellikle tipografik özgünleştirmeler konusunda aktif olunması gerektiğini düşünüyorum. Köksüzlük nedeniyle pespayelik alıp başını gitti çünkü. Bunun halk tarafından üretilen örneklerine daha bir dikkatle bakmanızı öneririm. Kapısında “Şen Bakkal” yazanları kastetmiyorum sadece, internette biraz dolaşın yeter. Bunu da bırakın, malzemenin bu topluma ait olmadığını birçok profesyonel ürünler bile kanıtlar nitelikte maalesef! İşte bunlar da canımı sıkıyor ve grafik tasarımcıların konuyu kökten ele almalarının ciddi bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum.
12.
Kısacası, Arap alfabesinden vazgeçilmemesi gerektiğini düşünenler hiç üzülmesin; çünkü Japonya, Lübnan, Fas gibi birçok ülkede yaşanan ucube karmaşadan kendimizi kurtarabileceğimizi hiç düşünemiyorum. Latin alfabesini hararetle savunup bunu çağdaşlığın bir ölçütü olarak görenler de sevinmesin; çünkü yaşanan pespayelik ortada...
13.
Zaten alfabelerin doğuşlarını, kültürden kültüre, coğrafyadan coğrafyaya yaşadıkları binlerce yıllık tarihsel serüvenlerini göz önüne getirirsek onlara ‘çağdaş’ veya ‘gerici’ sıfatlarını eklemenin ne kadar sığ bir yaklaşım olduğu anlaşılır.
14.
Şu anda yapılacak en önemli şey, yukarıdaki görüşlerin sahibi akademisyen arkadaşımız gibi sorunun bilincinde olmak ve bunu “itiraf” edebilmektir. Çünkü sorunu görmezsek çözmek, yeni alfabemizi içselleştirmek, güzel örnekler vermek, hele hele yazı bilinci ve estetiğini toplumun tamamına yaymak yolunda bir adım bile atamayız. Bu çirkinliklerle birlikte ömür tüketiriz.

Eski alfabemiz Arap kökenliydi, şimdi ise Latin kökenli... Osmanlı döneminde yazıda öylesine bir yetkinliğe ulaşılmış ki “Kuran Mekke’de indi, Kahire’de okundu, İstanbul’da ise yazıldı.” denirmiş. Arap alfabesini bu ölçüde içselleştirip bir sanat dalı (hat) haline getirdiysek, bunu neden Latin alfabesi için yapmayalım?

Hadi!

http://selimtuncer.blogspot.com/2007/11/kuran-mekkede-indi-kahirede-okundu.html

Bence haklı olduğu pek çok nokta olduğu gibi eksiklikler de var... Biz, öteki, Türklük, gavur, yerli, yabancı, kimlik, kültür, aidiyet, değişim gibi kavramlar üzerinde halen mutabakat sağlanmış değildir. Herkes kendi dünya görüşü çerçevesinde bunlara anlam yüklemektedir.
 
Kayıt
10 Eylül 2008
Mesaj
15
Tepki
0
Sayın Selim Tuncer'in yazısını daha önce okumustum... önemli ve dikkate değer noktalara işaret ediyor... Ama eksikleri var, yanlışları var... Olabilir, düzeltilebilir, ortak bir noktada mutlaka bulusulabilir... Yeter ki bu konuda Selim Tuncer gibi bilginin izinden gidenler, yüregini koyanlar, kafa yoranlar coğalabilsin...

"Arap alfabesini bu ölçüde içselleştirip bir sanat dalı (hat) haline getirdiysek, bunu neden Latin alfabesi için yapmayalım?" ifadesi, benim de hep savundugum bir konudur... Düsüncemin özünü desteklemesi acısından yürekten katılıyorum

Bunun haricinde grafiğe adapte edebileceğimiz bize ait pek çok unsur var... Ne yazık ki, geçmiş kültürümüzle bağlarımız kesik durumda. Tuğra, hat, ebru, tezhib, minyatür, bezeme, kat’ı, çini, kalemişi gibi grafik özelliği yüksek olan zenginliklerimizi günümüz grafiğine entegre etme ve kendi ulusal tavrımızı oluşturma becerisini gösteremediğimiz için, bize ait bu kültürel değerler “Geleneksel Sanatlar” başlığıyla küçük bir alanda yaşamaya çabalamaktadır.

Dediğim gibi yapılacak coook isimiz var ama kör kuyularda merdivensiz dolasip duruyoruz.

Saygilarimla

Ali Tekin Çam
 

yazarcizer

Üye
Kayıt
7 Nisan 2010
Mesaj
54
Tepki
1
Osmanlı’nın, Göktürk, Tibet, Çin vs. değilde Arap alfabesini seçme nedeni inancından başka bir şey değildi. Onlar meseleye Arap Alfabesinden ziyade Kur'an Alfabesi olarak bakıyorlardı. Hüsnü hat eserlerinin bir çoğunun Ayet ve Hadislerin meşkinden ibaret olması bunun rasgele ve temelsiz bir bağlılık değil, bilakis inançlarına olan saygısının aks i sadası olduğu gün gibi gösterir. Kültür ve üslubları dünya görüşlerinin neticesidir; Süleymaniye ile ne yapmaya çalıştıysalar, hat eserleriyle de onu yapmaya çalıştılar, hepsi bu.

Eğer muhatabımız, Osmanlı’dan sonra ciddi bir kültürel kırılma yaşayan, “köklerini reddeden”, yer yer aşağılayan ve batılılaşma serüvenine bir şekilde dahil olan modern Türkiye’nin elitleri ise, estetik referanslarını köklerinden değil de bizzat “kutsadığı batıdan” araması gerekmez mi? Hatta bunlar hüsnü hat sanatına “eciş bücüş harfler” gibi gülünç yaftalar yapıştırmamış mıydı yahu?

"Ya olduğunu gibi görün, ya da göründüğün gibi ol." Laf değil; görünmek te neye nispetle... Koyboy şapkalı sipahi veya sarıklı şovalye olmaz. Tutarlı olmak, yüzeysel olmamak adına şekli manâdan ayırmamak elzemdir. Arkasına baksa gerici bulduğu kökleri, önüne baksa kutsadığı batıdan başka birşey görememe ve boşlukta afallama durumu... "Işığa evet, güneşe hayır!"

Meselenin maalesef hiç anlaşılmayan yumuşak karnı işte tam da buraları. Dikkatli arkadaşlar bilir; bilge mimar Turgut Cansever, mimarlık çerçevesinde bu meselelere dair hep şu esaslı tespitleri yapıp durmuştu:

Kültürümüzde mimarînin yeri nedir, nasıl olmalıdır?

"İnsanın bilinçlenerek ve sorumluluk yüklenerek dünyanın oluşmasına, gelişme ve güzelleşmesine katılmasını sağlayacak bir çevre, yüzyıllardır despot Avrupa krallarının, aristokratlarının, sömürgeci bezirganların kültürünün ve bunların âleti ilan teknolojinin, insanları şaşırtan, uyuşturan, kabaca eğlendiren gösterişçi, temaşan kültür türlerinin hâkimiyeti altına düşmüştür. Bu ortamda mimarlık çeşitli spekülasyonların, sorumsuz faydacılığın âleti olarak kullanılmış ve mimarîye kültür hayatında ve başka herhangi bir alanda ve şekilde var olma imkanı bırakılmamıştır.

Türk şehirlerinin sefaleti, konut sorunu ve mimarî seviyesizlik karşısındaki kayıtsızlık ve duyarsızlık, g erçek çözümleme ve gerçek bilginin yol göstericiliği yerine şekilciliklerin egemenliğinin tercih edilmesi bütün Türk halkını kaba, sahte, seviyesiz ve çirkin bir biçim dünyasında yaşamaya mahkûm ederken; çok küçük azınlıkların yabancı, taklitçi, pahalı ve gösterişçi, sözde sanat ve kültür faaliyetlerinin desteklenmesi, hakim kılınmaya çalışılması kabul edilemez bir yanılgıdır.

Mimarî kültür mirasının tahribine artık son verilmelidir. Bütün şehirleşme, konut ve yapı faaliyetine seviye kazandıracak bir mimarî politikasının oluşabilmesi için yeni bir kültür destekleme politikasının geliştirilmesi zorunludur.

İnsan-varlık ilişkisinin bilincini geliştirmeyi öngörmeyen yaklaşımların kültür değil, propaganda ve spekülasyon faaliyetleri olduğu aşikârdır."

(Kubbeyi yere koymamak'tan)

Röportajından:

"Türkiye'deki kültürel yöneliş yanılgısı çok eskiye dayanıyor. Tanzimatçılardan daha öncelere, III. Selim dönemine. Sadelik, incelik, vakar gibi büyük asri değerlerimize, Lâle Devri ile beraber Batı'nın barok ve rokoko özentisi karışmaya başlamış. Osmanlı sanat iradesini devam ettiren Sinan'ın talebelerinin son eserlerinden sonra Fransız saray hayatının yüzeysel zevkleri ilericilik diye ülkeye geliyor. İthal edilen şeyler asri değerlerimizle kıyaslanamayacak kadar süfli halbuki. III. Selim'e kadar şehirlerimizin bir meselesi yok, ama 19. yüzyıl Osmanlı entelektüelleri doğru düşünme yeteneğini kaybediyor. Neden kaybettiklerine gelince, "Bir kavmi şerre düşmedikçe helak etmeyiz." diyen ayet-i kerimeye bakmamız gerekiyor. Versailles önemli, Topkapı önemsiz sayılıyor. Düşünce sisteminde başlayan çözülme mimariyi de çöküşe sürüklüyor."

http://www.turgutcansever.com/
 

yazarcizer

Üye
Kayıt
7 Nisan 2010
Mesaj
54
Tepki
1
Hızla büyüyen internetin gücü ile birlikte artık logolar eskiye göre daha da revaçta. Logolar firmaların müşterilere dönük yüzü olmakla birlikte firmayı rakiplerinden ayrıştırmada iyi tasarlanmış bir logonun rolü çok büyüktür.
Bu yazımızda logo tasarımı ve logonun oluşturulması esnasında sıklıkla yapılan 10 hatayı inceleyeceğiz.

1 . Ucuza Kaçılan Amatörce Tasarımlar





Farkındayız biraz sert başladık ama kabul edin ki profesyonel bir firma profesyonel bir logoya sahip olmalıdır. Bir firmanın imajı için harcanan emek, para ve işgücü düşünüldüğünde, firmanın müşterilere dönük yüzü olan logonun önemi daha iyi anlaşılır.
Logoların amatörce gözükmesine neden olan bir kaç madde :

  • Firmanın tasarruf adı altında logoya kısa yoldan sahip olmak istemesi
  • Hatır işleri yada grafikten az biraz anlıyan tam profesyonel olmayan kişilerin elinden çıkan işler
  • İşin yanlış kişiye verilmesi ( Yerel matbaalar profesyonel bir logonun tasarlama kısmında pekte başarılı değillerdir)
  • Tasarımın web’de yüzlercesi olan fazlaca ucuz logo tasarım sitelerine verilmesi
Tüm bu sebepler logonuzun amatörce gözükmesine sebebiyet verebilir. Ve eğer logonuz amatörce gözüküyorsa firmanızda amatör bir firma olarak algılanacaktır.
Şimdi bir logonun profesyoneller tarafından tasarlanmasının firmalar için faydalarına göz atalım

  • Logonuz size özel ve akılda kalıcı olacaktır.
  • Logonuz uzun ömürlü olacaktır ve uzun süre revizyon gerekliliği olmayacaktır.
  • Logonuz için seneler içinde revizyon gerektiğinde problem yaşamayacaksınız
  • Logonuz profesyonel gözükecektir.
2. Trendlere Boğulmuş Logolar


Trendleri takip etmek iyidir tabiki trendlerin içinde boğulmadığınız sürece . İyi tasarlanmış bir logo zamana karşı koymalıdır. Bugün moda olan grafik akımlarının (web 2.0 , parlak logolar , kabartma görünümler) yarın da revaçta olacağını kim garanti edebilir? Öyleyse tasarımımızda ne trendleri tümüyle görmezden gelelim nede trendlerle boğulalım.

3. Logoları Raster Olarak Tasarlama





Logolar her halûkarda vektörel formatta tasarlanmalıdır. Çünkü vektör grafikler çizgilerin matematiksel izdüşümleri hesaplanarak oluşturulur ve boyut açısından asla bozulma oluşturmazlar. Vektörel bir logonun boyutunu isterseniz serçe parmağınızın ucuna küçültün, istersenizde bir binaya büyütün hiç bir bozulma olmayacaktır. Unutmayalım firmaların logolarına kartvizitten billboard’a geniş bir yelpazede ihtiyaçları olabilir. Ve vektörel çizimler bu ihtiyaçları eksiksiz karşılar.
4. Stock Fotograf / Logo Kullanımı



Bir logo daima firmaya has ve tümüyle orjinal olmalıdır. Binlerce kişinin satın aldığı bir resim veya çizimi tasarımınızda kullanmak ise orjinallikten tamamiyle uzak aynı zamanda da logoyu kullanan firma için yasal haklar (Telif vb.) bakımından çok tehlikelidir.

5. Firmadan Çok Tasarımcıya Hitap Eden Tasarımlar




Bir tasarımcı olarak belki çok ciddi belkide çok neşeli bir karaktere sahipsiniz. Belkide dün otobüste aklınıza mükemmel bir tasarım fikri geldi ve uygulamak için sabırsızlanıyorsunuz, öyleyse… Durun. Yukarıdakı gibi mükemmel bir modern tipografik logo tasarımı ciddi bir hukuk bürosu için uygun olmayabilir. Tasarımınızda öncelikle firmanın isteklerini, hitap ettiği müşteri kitlesini, vizyon ve misyonunu değerlendirip tasarımınızı buna göre yönlendirmelisiniz.

6. Fazla Karmaşık ve Ayrıntılı Logolar




Tasarımınızda dikkat etmemiz gereken önemli bir konuda logomuzun farklı boyutlarda nası görüneceğidir. yukarıdaki gibi parmak izinden oluşan fazla ayrıntılı bır logo ufaltıldığında siyah bir lekenin üstüne yazılan S harfinden farklı gözükmeyecektir. Bir logo daima akılda kalıcı olmalıdır ve akılda kalıcı bir logoya giden yol basit şekillerden geçer. McDonald’s, Nike, Adidas, Apple logolarını gözünüzün önüne getirin aslında ne kadar da basit şekiller değil mi ?

7 . Logonun Ana Tasarım Vurgusunu Renklerle Yapmak.




Logo tasarımda sıkça yapılan bir hata da renklerle uğraşmayı en sona bırakmamaktır. Yukarıdaki gibi bir logoda siyah/beyaz baskı esnasında logonun ana esprisi tamamen kaybolmus , logo kalın bir çembere dönüşmüştür. İyi tasarlanmış bir logo her şartta ana fikrini koruyabilmelidir. Bu hataya düşmemek istiyorsanız logonuzu tasarlamaya siyah/beyaz olarak başlayabilirisiniz.

8. Kötü (Hatta Berbat) Font Seçimi



Kötü seçilmiş bir yazı fontu güzel tasarlanmış bir logoyu berbat edebilir. Örnekte gördüğünüz ünlü

“Comic Sans” fontumuz gibi. Tasarımınız esnasında doğru fontu bulmakta anahtar nokta çiziminin stiline ne çok yakın ne de tamamiyle zıt bir font kullanmaktır. Tümüyle aynı stil çizim ve fontlar beyaz bir kazağın altına beyaz bir pantolon, beyaz bir ayakkabı, beyaz çoraplar giyip kafamızada beyaz bir şapka takmaya benzer. Kimse kardan adam gibi gezmek istemez değil mi ? Tümüyle zıt stiller kullanmak ise rengarenk giyinmeye benzeyeceğinden yine estetik olarak bozukluğa sebep olur. Her fontun kendine has bir karakteri vardır ve eğer fontun karakteri çiziminize desteklemiyorsa yansıtmak istediğniz fikri ıskalayabilirsiniz.

9. İki’den Fazla Farklı Fontun Bir Arada Kullanımı





İyi bir logo tasarımında maksimum 2 logo tipi kullanmalısınız. Farklı fontlar farklı karakterler ve ifadeler demektir ve logonuzu karmaşık bir hale sokabilir. Farklı font tipleri kullanmak yerine fontunuzun farklı boyutlarını ve varyasyonlarını( kalın, italik vb.) kullanmayı deneyin.
10. Asla Ama Asla Hırsızlık Yapmayın!

Ne kadar bu hatanın önüne geçilemez olsada lütfen emeğe saygılı olun ve hırsızlık yapmayın. Eğer amacınız kalıcı olmak ve bu iş üzerine kariyer yapmaksa hırsızlık yerine ufkunuzu açıcak şeyler yapın. Grafikle ilgili kitaplar dergiler okuyun,web’de dolaşın. Sitemizdeki sürekli eklenen konuları inceleyerek gelişiminize katkıda bulunun.


http://www.grafikdefteri.com/2010/01/logo-tasariminda-sikca-yapilan-10-hata/
 

yazarcizer

Üye
Kayıt
7 Nisan 2010
Mesaj
54
Tepki
1
@yazarcizer

- Gel abi gel, çek bir sandalye oradan çek otur şöyle yanıma!.. Cingööz ne duruyosun olum, kap gel bize iki çay hemen!
İstediğin logo olsun be güzel abim ayıpsın! Nasıl istersin abi, tarz olaraktan diyorum yani? Bak istersen böyle fantaaazi örneklerimiz de mevcut. Çok gidiyor abi bunlar, hem bak ben de kullanıyorum...
...Hah, bak bu açar sizii!.. Toptan gıda işi yapıyor dunuz di mi abim?
 

boro

Üye
Kayıt
18 Kasım 2009
Mesaj
66
Tepki
3
logo nasıl yapılmalıdır sorusuna görsellerle çok güzel örnekler vermişsiniz. değerli bilgileriniz için teşekkür ederim yazarcizer. sizin yazılarınızı ilgi ile takip ettiğimi bilmenizi isterim.
iyi çalışmalar.
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
Sayın Yazarçizer,

Sadece bu yazınızda değil, okuduğum diğer yazılarınızda sergilemiş olduğunuz bilimsel ve sanatsal yaklaşımları çok takdir ediyor ve beğeniyorum.

Sizin varlığınızın ve yazılarınızın grafikerler.org sitesine çok yararlı olduğunu ve üyelerin sizden çok şey öğreneceğini düşünüyorum.

Ben de sizden çok şey öğrendiğimi itiraf ediyorum.

Yetersiz olduğum ve bilmediğim konularda sizinle tartışmak yerine sizi takdir etmenin çok dürüst ve doğru yaklaşıım olduğunu belirtiyor, başarılı yazılarınızın devamını bekliyor, sevgilerimi ve teşekkürlerimi sunuyorum.
 

Arzu ULUIRMAK

Art Director
Kayıt
22 Nisan 2008
Mesaj
993
Tepki
14
@Emine Şahin

Kesinlikle doğru bilgiler, yeni başlayanlar ya da bu konuyu özümsemeye çalışanlar için yararlı olacaktır...
 
Yukarı Alt