Cepten Çıkan Grafiker...

Kayıt
7 Temmuz 2008
Mesaj
208
Tepki
5
Selam,

Adına internet denen mecra insanı her geçen gün hayrete düşürecek, gülmekten öldürecek bazı noktalarda ise kendimize yaşamsal dersler çıkartacak bir duruma gelmeye başladı. Aslında bu geliş bir süre öncesine dayanıyor. Biliyorsunuz her gelişim olumlu ya da olumsuz bir sürecin eseridir. Hiç bir gelişim bir anda, bir günde veya kısa bir süre içerisinde gerçekleşmez. Gelişimin bir oluşum süreci ( ki buna olgunlaşma süreci de denir ), bir dönüşüm süreci ( ki buna çiçek açma dönemi de denir ), sonra zengin meyvelerini sunma süreci ( ki buna da ortaya çıkış ya da sonuç dönemi denir ), çeşitli aşamalardan geçip karşımıza dikilir.

Biz bu oluşum, gelişim ve dönüşüm aşamalarını gözle göremediğimiz, izleyemediğimiz için herşeyin bir anda ortaya çıktığını, bir günde oluştuğunu ve sonuçlarının ise kısa sürede alınabileceğini varsaymaya başlarız. Oysa ki, herhangi bir oluşum ve dönüşüm yaşadığı sancı sürecinin katları oranında ortaya çıkar ve sonra da yok oluşa doğru gider.

Konuyu somuta indirgeyip örneklemek gerekirse…

Elimize bir lale soğanını aldığımızı düşünelim, sonrasında bu soğanı mevsimi gelince ( Kasım ayında ) içerisinde toprak bulunan bir saksıya ekelim. Ektiğimiz bu soğana can suyunu verip mevsimine göre soğuk aylarda haftada iki ya da üç gün, sıcak aylara doğru ise gün aşırı sulayalım. Mayıs ayına geldiğimizde saksıya ektiğimiz bu laleyi kaldırdığımız bir köşede neredeyse unutmuş, topraktan yükselen yeşil saplara bir anlam verememiş olarak kendimizi bulabiliriz. Hatta evimizde yaşayan diğer insanlara eğer bu bitkiyi tanımıyorsak anlamsız sorular yöneltebiliriz.

- Bu sopayı buraya sen mi diktin..?
- Neden ben dikeyim canım, onu getiren de o saksıya özene bezene eken de sensin. Ne çabuk unuttun.
- Yapma yaaa... Peki neydi bu..?
- Laleee.
- Ne lalesi...
- ..!

Bu tuhaf dialog sıradan bir aile yapısı içerisinde geçerken bir sabah kalktığımızda bu sopaların ucunda açmış çiçekleri gördüğümüzde ektiğimiz bu bitkinin gerçekten lale olduğunu anlarız. Bu lalenin ne lalesi olduğunun ise o saatten sonra ne bizim için ne de kendisi için herhangi bir anlamı yoktur. İşin tuhaf yanı açan bu çiçeğin hangi oluşum ve dönüşüm evrelerinden sancılı bir şekilde geçtiğini bilmeden karşımıza tüm varlığıyla çıktığında bize nasıl caka yaptığına bakıp yaşanan süreci görmezlikten geliriz. İnsanlar çoğunlukla ve yoğunlukla nedenlerle değil sonuçlarla ilgilenir.

Sonuçtan nedene gitmenin anlamsız olduğunu, aslında izlenmesi gereken yöntemin neden sonuç ilişkisi ve sıralaması olduğunu nedense bir türlü anlamayız. Karşımıza çıkan laleden hareketle soğana doğru yaptığımız tuhaf yolculuktan ise elimize hiç bir şey geçmez. Giden zamanın ardından anlamsız bir şekilde bakmanın dışında gelişimin olumlu ve olumsuz sonuçlarını sorgulamak yerine gelinen noktanın ne olduğunu anlamaya çalışırız.

Gelinen noktada elimizde bulduğumuz koskoca sıfırın üzerine susam serpip kendisine simit muamelesi yapıp çayın yanında bir güzel yer, bununla karnımızın doyacağını düşünür kendimizi avuturuz.

Sanırım bu örnek konuyu aydınlatmaya yetecek ışık gücünü size yansıtmıştır. İşte adına internet denen dipsiz kuyunun içerisine taş atan yaramaz, arlanmaz veya isterseniz şuna ne dediğini anlatamaz, anlatsa da anlayan bulunmaz tiplerden oluşan ve kendilerini,

- Grafik Tasarımcıların Kurtuluş Limanı...

ilan eden ve üstelik adına Facebook denen çöplüğün içerisinde bütan gazı modunda dolaşan şahıslardan birisi bir gün sahip olduğunu sandığı zeka düzeyinin kırıntılarıyla içerisinde yıllardır sakladığı eziklik duygusunu harmanlayıp bunu utanmadan, sıkılmadan ve en önemlisi de karşı çıkılmayacağını sanarak yazdığı yazıyı bulunduğu çöplüğün yazı panolarından birine asar.

Bir pazar sabahı içinize mis gibi kokan bahar çiçeklerinin taze aromasını çekmek, baharı neredeyse içinizde hissetmek için açtığınız camdan dışarı baktığınızda karşınızda duran bu üzerinde sineklerin uçuştuğu, leş gibi kokan çöplüğü gördüğünüzde yüzünüzün alacağı ifadenin ne olduğunu sanırım anlamışsınızdır.

Bakın ne yazmış bu içi çürümüş zerzevat kokulu şahıs...

" Matbaacılık mesleginden geliyorum şu andada dernek kurucusu hocam ile beraberim aslında kim kimdir oyununu bu sayfada oynamak lazım ben mac ve pc. yi bazı programlarıga kullanabiliyorum o ben grafikerim diye zibidileri cebimden çıkartırım ama kendime grafiker demek bir yana dursun grafikerin noktası bile olamam bende olsa olsa mac ve pc oparetörü olur oda bazı şeylerde yardım almam kaydıyla...........................
Arkadaşlar bu grafikerlik mevzu gerçekten çok derin bir konu iyi tasarım yoksa iyi parada yok iş yok
ancak kültürü olmayan veya zayıf kültürlü toplumlarda böyle
yakında diş dr.işsiz kalacak yanındaki tekniksiyen para kazanacak
dr.lar işsiz kalacak eczacılar dr. olacak
mütahitler mimar mühendis olacak
bu dernek başarıya ulaşırsa aslında diğer meslek kuruluşlarınında geleceği kurtulacak
saygı ve sevgilerimle"


yazısında geçen kendi ismini ve kendince ustası olarak gördüğü bir diğerinin ismini çıkartarak ve yayılan iğrenç koku nedeniyle burnumu kapayarak ( mandalla ) alıntıladığım bu yazı bu şahsın içerisinde bulunduğu ruh halinin o alana yansımasının da güzel bir örneği oldu. Öncesinde bir çok kez söyledim şu an yine söylüyorum.

- Kimseye silah zoruyla grafik tasarımcılık yaptırılmıyor...

Grafik tasarımcılık her ne kadar bir meslek olarak algılanıyor olsa da aslında bir yaşam biçimidir. Üzerinde inatla durulması gereken, hassasiyet gösterilmesi vazgeçilmez öncelik olan, yaşamın her alanını kendi tekeline almayı marifet bilmiş, açgözlü, ukala, kendini beğenmiş ama isteyerek yapıldığında insana formasyon kazandıran, eğiten, öğreten, yaşama farklı bir pencereden bakılmasını gerektiren muzip, sevecen, şevkatli ama gururlu bireylerin kendilerine yaşam biçimi olarak benimsedikleri bir meslek dalıdır.

Dünyanın başka hiç bir mesleğinde bu kadar olumlu ve olumsuz öğelerin bir araya toplanabileceği bir kategorik durum bulamazsınız. Tüm zıt kutuplar neredeyse birbirlerinin içerisine geçmeyi kendilerine fiziksel bir zorunluluk olarak görür ve siz eğer bu mesleğe gönül vermişseniz, benimsemişseniz bunu yadırgama gereği duymadan kabul eder ve o doğrultuda yürürsünüz.

Bu kadar olumlu ve olumsuz ögenin birlikteliğini kıt zekalı kişilerin algılayabilmesi mümkün müdür..? Mümkün olmadığını ve olamayacağını yukarıda verdiğim alıntı örneğinde görüyorsunuz. Bazen insanın kompleks bir yaratık mı yoksa komplekse sahip bir yaratık mı olduğunu düşünür aradaki ayrımın niteliksel sonuçlarını tahlil etmeye çalışırım.

İşte size deneysel bir örnek komplek olmanın bir adım ötesine geçip kompleksleriyle hareket etmenin haklı gururunu yaşamına uyarlamış bu şahıs aklı sıra kendisinin grafik tasarımcı olmadığını ve hatta olmasının bile mümkün olamayacağını belirtmesine karşın elinde tuttuğunu sandığı bir kaç programla etrafında gördüğünü sandığı kişileri,

- o ben grafikerim diye zibidileri cebimden çıkartırım...

cebinden çıkartırmış. Hangi bakış açısı, yaklaşım biçimi ve mantık silsilesiyle bunu gerçekleştirecekse..? Evet bu sektörde ne yazık ki bu tür kişiler var. Bunlar ne oldukları değil ne olamadıklarının bilinçsizliğiyle ve terbiyesizliğiyle utanmadan, sıkılmadan ve arlanmadan biz grafik tasarımcılara akılları sıra çamur attıklarını sanıyorlar.

Aslında kendisine grafik tasarımcı diyen kişiler bu şahsın düşüncesinde işe yaramaz zibidilermiş. Vatandaşta nasıl bir cep varsa artık onu bilemiyoruz, o da tutup bizim gibi zibidileri sahip olduğu cebinden tutup çıkartırmış. Şimdi kendisinin grafik tasarımcı olmadığını yazmış. Yazmasa da bu durum gerek yazım tarzından, gerek üslubundan, gerekse de sığ bakış açısından bırakın şaşının körün bile görebileceği bir durum. Durum böyle olunca da benim gibi hipermetrop göze sahip bir kişinin bunu görememesi düşünülemez. O zaman peki bu şahsın bizce veya sizce sıkıntısı ne olabilir. Şahıs onu da yazmış. Hayret edilecek bir durum ama yazabilmiş. Yazısındaki imla ve redaksiyon hatalarını görmezden gelebilirsek ne yazdığını daha iyi görebiliriz.

Gelişkin zekasıyla bir bakışta grafikerlik mevzuunun derin bir konu olduğunu algılayabilmiş. Kendisini bu anlamda onore etmek için ilk fırsatta bir demet lale ile ödüllendirmek sanırım en doğru ve en nazik yaklaşım olur. Konuyu kendince betimlediği ve anlamının ne olduğunu araştırma gereği bile duymadan çevresindeki kişilerden duyduğu gerçek tanımlamayı dikkate bile almadan adını grafikerlik olarak koyduğu ve kendisinin uzağından bile geçmediğini yine kendi yazısıyla belirttiği bu şahıs konuyu dallandırmaktan da geri kalmıyor. Aklı sıra ustası ilan ettiği cühelanın saptırma ve çarpıtmaya yönelik demagojisini noktasına virgülüne dokunmadan aynen benimsiyor. Konuyu grafik tasarımcının kişisel yetkinliğinden sıyırıp kendince kısaltmasını yaptığı yazım tarzıyla stenografları bile kıskandıracak bir yazım tarzıyla kahinliğe soyunuyor.

- yakında diş dr.işsiz kalacak yanındaki tekniksiyen para kazanacak. dr.lar işsiz kalacak eczacılar dr. olacak

Bilinmez gelecekten haber veren kahin modunda yazıp ondan sonra da aslında bu işlerden anlamam ama hepinizi de cebimden lamba cini gibi çıkartırım bilmiş olun edasına bürünüyor. Belki hatırlayanlarınız vardır. Eskiden köylerde yaşayan insanların genel mal ve malzeme ihtiyaçlarını karşılamak için köyden köye gezen katırına yüklediği malları satan ve aynı zamanda şehirde, geldiği kasabada veya köyde neler olduğu haberlerini gittiği köylere ulaştıran çerçiler vardı. Adına televizyon, radyo, gazete denen basın ve yayın organlarının adının bile bilinmediği o dönemlerde bu kişiler aynı zamanda hem televizyon hem radyo, hem de gazete görevi üstlenirlerdi. Gittikleri her köyde batıl inançların, hurafelerin, felaket tellallığını yapar bu sayede kazançlarına yeni gelirler eklerlerdi. Gittikleri köylerde eğer bekledikleri satışı yapamazlarsa köyün meydanında oturdukları katırlarının sırtından halka seslenir, onları safsatayla, mugalatayla mallarını almaya ikna etmeye çalışırlardı.

- Eyyy, Sarıkavak köylüleri... Yakında beni de bu yüzüne bakmadığınız malları da bulamayacaksınız. Kızılca kıyamet yaklaşıyor. Geçenlerde gittiğim bir köyde iki kafalı bir çocuğun doğdunu gördüm. Başaksız tarlalardan, kurumuş derelerden geçtim. Kuzuların kurtlarla, insanların yılanlarla birlikte dolaştığı yerlerden geçtim. Bunlar kıtlık ve kıyamet alametleridir. Buna razı olmayan yakında bunu da bulamaz...

Kapalı toplumların en büyük hastalığı etrafında olup bitenden haberdar olmamasıdır. Köy yerinde gidenin olmadığı gelenin çerçi olduğu bir dönemde insanlar bir şekilde sahip oldukları hurafelerin ve batıl inançların bir süre sonra esiri olurlar. İnsanların içerisine düştüğü bu olumsuz durumu ve çaresizliği kendi kişisel çıkarı için kullanmaktan çekinmeyen ve her nedense bindiği katırın da doğal gelişime aykırı olduğunun hesabını yapamayan bizim cin fikirli çerçimiz yaptığı tellallığın semeresini küfelerinde taşıdığı malları satarak alır. Cebine koyduğu paraları veya takasa girdiği malları yüklenip felaket tellallığı yapacağı bir başka köyün yolunu tutar.

Hayatın cilvesi mi desek yoksa geçit vermez dağların sarp kayaları mı desek her neyse yoluna bir şekilde koyulan bizim düzenbaz çerçi bindiği katırın kendisiyle inatlaşması sonrasında kendisini sert bir kayanın üzerine sırtüstü düşmüş olarak bulur. Katırın kendisini üzerinden atması sonrasında neye uğradığını şaşıran bizim katırdan düşmüş düzenbaz çerçimiz sert kayaya çarpınca hanyanın ne, konyanın da nerede olduğunu birden anlar.

Yaşam karşılaşmak istemediğimiz gerçekleri bir şekilde yüzümüze hiç çekince duymadan vurur. İnsan olarak bizim görevimiz bu gerçeklerin nedenlerini doğru bir yaklaşım tarzıyla sorgulayabilme becerisine sahip olmaktır. Kendisini grafik tasarımcı olarak görmekten uzak bu ve buna benzer şahıslar ne anlama geldiğini, hangi düşüncelerin sahibi olduğunu, hangi bilgi birikimi ve becerileri kendisinde topladığını bilmediği ve yaşamın bu alanında çalışmasını yürüten grafik tasarımcıların basit ayrıntıların yanında karmaşık kompleks ilişkilerin de üstesinden gelebilecek beceriye sahip olduklarını algılayamazlar. Kurtuluşun sanal soytarılık ortamlarında değil yaşamın içerisinde yüzyüze sürdürülen ilişkiler bütünlüğü olduğunu, sorunların ve onlara dair çözümlerin yine yaşamın kendisinden çıkacağını ise bu gün anlayamadıkları gibi yarın da anlayamayacaklardır.

Gerçek yaşamın onurlu bir bireyi olmak yerine sanal alemin düzenbaz çerçisi olmayı kendisine hedef seçen bu ve bunun gibi kişilerin oluşturacaklarını sandıkları tüm organizasyon biçimleri daha doğmadan ölmeye mahkumdur. Birlik, dayanışma ve yardımlaşma ruhunun ve bilgi aktarımının yaşamın kendi içerisinden çıkacağı ve bunu gerçekleştirmek ve yaşatmak için ise zorlu bir beceri gerektiğinin farkına varamamış bu ve bununla aynı paralelde düşünen kişiler bulundukları bataklıkta vıraklayan kel kurbağalar olarak tarihe geçeceklerdir.

Saygılar...
 
Yukarı Alt