chat dili sms dili ve türkçemiz

Kayıt
7 Temmuz 2008
Mesaj
208
Tepki
5
Selam,

Yazmış yine muhteremin biri her zamanki gibi sallama modunda. Chat dili diye bir dil yoktur. Yaşamda karşılığı olmayan uydurmaca, kaydırmaca bir yazım dilini tutup;

- Chat dili chat dilidir.Sadece chat ve sms'de kullanılması halinde affedilebilir.

şeklinde açıklamayla bu tür bir saçmalığı onaylama noktasına gelen kişiye bundan sonra " Kuş dili " yazması doğal olarak önerilmeli hatta bu yönde kendisi teşvik edilmelidir.

Bu arada önemli bir noktayı da es geçmeden burada bir kez daha vurgulayalım. Hatırlayınız, ne demişti bu muhterem 10 Ağustos 2009 tarihinde;

Alıntı 1:


" Benimle aynı görüşü paylaşanlar bile sırf ben söylediğim için tersini savunma noktasına bile gelebiliyorlar ve düşmanlarını takdir edebilecek adalet duygusundan yoksun, sadece bennn ! çığlıkları atabilecek kadar tekben'ci (solipsist) ve benmerkezci(egosantrik) noktadalar.

Dolayısı ile gerek dostlarımız gerekse düşmanlarımızın Benlik, bencillik, kibir ve gururu gözlerine perde olarak inmiş durumda ve kişisel duyguları kitlesel menfaatlere zarar veren noktaya gelmiş durumda."


Alıntı 2:

" İnsanı güvenmediği kişi değil güvendiği kişi aldatır. Bir ülkeyi dışarıdan işgal edemeyen yabancı güçler içeridekilerinden bazılarını ya kandırır ya da satın alır. Halk da bu bilerek veya bilmeden satılmış olanlar tarafından kandırılır. Çünkü halk düşmanla işbirliği yapanları kendinden sanır.

Bu nedenle nifak ve fitneyi yapanlar her zaman bunu bilerek yapmazlar, gaflet ve delalet içinde olarak bir takım enaniyet (büyüklük kompleksi) duygularıyla ve kibirle de yanlış yaparlar.

Kibir denilen şey insanı felakete götürür. Dostlukları bozar. Düşmanlar, kibirli kişileri öğerler, göklere çıkartırlar ve kibirlerini okşarlar, kibiri okşanan kişi daha büyük yanlışlar yapar. "


Buyrun Yazının Linki:
https://www.grafikerler.org/grafiker-ve-egitim/13311-grafik-tasarimci-icin-diploma-belge-sertifika-5.html


Şimdi burada verdiğim alıntıdaki yazıda kullanılan sözcüklerin Türkçe'ye mi yoksa başka bir dile mi ait olduğunu belirtmek bir yana yazının içeriğinde kullanılan anlatım dilinin ve verilmek istenen mesajın ne olduğuna daha öncesinde birkaç kez değinmiştim.

Bir dilde kullanılan sözcükler eğer o dile (ağızdaki dil değil konuşulan dil) bir şekilde dışardan gelip katıldıysa ( kültürle, ekonomiyle, din olgusuyla vs. vs.) ve bugün kullandığımız Türkçe'nin içerisine bir şekilde yerleştiyse bunu toplumdan söküp atmak için bilinçli, sistematik bir yaklaşım biçimi gereklidir. Bunu da öncelikle devletin ilgili kurumlarının ve buna bağlı olarak toplumun bilinçli davranış uygulayarak toplumdan söküp atması gerekir. Eğer bu yapılamıyorsa sonrasında ortaya çıkacak durum herkes tarafından normal ( örnek normal sözcüğü Türkçe değildir ama bugün kabul görmüş ve kullanılır olmuştur ) karşılanır.

Türk toplumunun dönüşüm evrelerinde üzerine düşen görevlerin başında Türk dilini sadeleştirmek ve anlamları yerli yerine oturtmak için gerekli ve özenli çalışmalar yapılmıştır. Daha düne kadar hatta bugün bile anlamını bilmeden kullandığımız bir çok sözcük bize yar Farsça'dan ya da Arapça'dan geçmiştir. Cumhuriyet öncesi dönemde Osmanlıca buna güzel bir örnektir. Cumhuriyet sonrası Dil Devrimi ile birlikte dilde sadeleştirmeye giden kişinin ve kurumun kim ve ne olduğunu bugün bilmeyen sanırım yoktur.

Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu kaynaklarının hangi dönemde engellendiğini ve hatta bir dönem kapatıldığını bunun yanında 23 Nisan bayramı'nın bile kaldırıldığını iyice arıştırmadan " Vur abalıya nasılsa karşı çıkan olmaz " yaklaşımıyla ortaya atmak için ya sivri zekalı olmak ya da hiç bir şeyden haberi olmadan salt karşı çıkmak amaçlı yazmak gerekir.

Birilerine taraf olmak adına tarihi çarpıtmaya ne gerek var şeker kardeşim. Sen ve senin gibiler yüzünden CHP'yi savunur duruma geldiğime yanıyorum. Ama burada önemli olan tarihin iyi bilinmesidir ki zaten onu bilene özellikle ben madalya takıcam. Orada burada kendisini politikacı sanan birisinin söylediği her sözün doğru olduğunu düşünmek ve bu sözü kendisine referans alıp sonrasında bu alana yazmak düşünce bildirmek değildir. Eğer kişisel olarak bu noktada bir araştırmanız ve düşünceniz varsa buyrun ayrı bir başlık halinde açıklayın biz de tarihi sizden zevkle okuyup öğrenelim. Öyle kulaktan duyma, bol keseden sallama sözleri ciddiye alıp bu alana taşımazsanız memnun olur CHP'yi savunmak görüntüsü yansıtmış gibi bir hava içerisine de girmemiş olurum.

Özellikle belirtmekte sakınca görmüyorum ben CHP'li değilim ama bu alan da bu tür ucuz politikaların yapılacağı bir alan değil.

Neyse geçelim. Asıl konumuza dönelim yoksa yöneticiler şimdi bize kızacak...

Ben bundan yaklaşık 1 ay önce ne demiştim..? Hatırlayın. Bu şahsiyet çarpık kişisel düşüncelerini ve buna bağlı olarak ortaya attığı iğrenç iftirasını yine İsmail Ev üzerinden yaptığı zaman ne demiştim..?

- Ya bunları delilleri ile birlikte ortaya serersin ya da bu siteden çekip gidersin...

Türk dili bu arada gümbürtüye gitti sanmayın. Bakın, araştırın, inceleyin olmadı kendinizden küçüklere sorun. Türk dilinde " Enaniyet " adında bir sözcük var mı..?

“Enaniyet terimi, Arapçada, "ben" anlamına gelen "ene" kelimesinden türemiştir. İnsanlarda farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Örneğin kibir bunlardan biridir. Bir insan kendisini dünyanın merkezi olarak görmeye başlar bir süre sonra bu büyüklenme duygusu onun psikolojik ve sosyolojik davranış biçimi olur."

Neymiş adına Enaniyet denen sözcük arapçaymış. Ne zamandan beri arapça sözcükler kullanarak yazı yazan bir kişi Türk dilinin doğru kullanılması hakkında ahkam keser oldu..? Sapla saman işte tam bu noktada birbirinin içerisine girmiş oldu.

Toplumu oluşturan fertlerin anlaşmaları adına yine o toplum tarafından geliştirilmiş sesli işaretlerin toplumun sahip olduğu bakış açısını, kültürünü, düşünce biçimini, ruh halini ve en önemlisi de tutarlılığını gösteren önemli bir belirtgeçtir.

- Muhterem sana verdiğim üç günlük süre doldu. Ya delilleri her kim yanacaksa farketmez ortaya serip iddianı ispatlayacaksın ya da ben seni tef çalıp meydanda oynatıcam...

Saygılar...
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
Anlamak istemeyenlere yüz defa anlatsam da anlamıyorlar, bir daha tekrar edeyim;

Günel Ayvacı hanımefendi de benim CHAT DİLİ CHAT DİLİDİR, ŞİİR DİLİ ŞİİR DİLİDİR, MAKALE DİLİ MAKALE DİLİDİR. CHAT DİLİYLE MAKALE YAZILMASINA KARŞIYIM. CHAT DİLİ ANCAK CHAT SIRASINDA KULLANILIRSA HOŞ GÖRÜLEBİLİR ifademe destek vermiştir.

Bana gelen özel mesajlarda, "teşekkür ederim, chat dili ile edebiyat dili arasındaki farkı anladım" diyenler olmuştur.

Demek ki benim maruz kaldığım saldırılara beni destekleyenler de maruz kalacak demektir.

Benimle aynı görüşü paylaşanlara ses çıkarılmıyor ve sadece bana yükleniliyorsa burada bir KİŞİSEL HUSUMET VAR demektir.

O zaman FİKİRLER TARTIŞILMIYOR, KİŞİLER TARTIŞILIYOR demektir.

Gelelim bu siteyi terkedip terketmeyeceğime...

Benim bu siteyi terketmemi isteyenler var da, bunu yiğitçe söylemeyip birilerini aracı mı kullanıyorlar?

Bu sitede bir üye diğer bir üyeyi siteden kovabilir mi?

Hangi yetkiyle ve hangi sıfatla, bir üye diğer bir üyeye sana "3 gün müsaade, ya üç gün içinde dediğimi yaparsın ya da bu siteden gidersin", deme hakkına sahip olabilir?

Buna niçin izin veriliyor?

Tartışmaların KİŞİSELLEŞTİĞİ konusunda hassas davranan yöneticileri göreve çağırıyor, saygılar sunuyorum.

Faruk Çağla
 

GÜNEL AYVACI

Altın Üye
Altın Üye
Uzman Üye
Kayıt
31 Mart 2009
Mesaj
714
Tepki
7
Yaşam bu gibi afaki işlerle uğraşmaya değmez...

:):):)

Cherokee kabilesinin yaşlılarından biri hayat, aşk ve evlilik üzerine
konuşurken şunları söylüyor:
"İçimizde iki kurt var ve bunların arasında da korkunç bir savaş.
Kurtlardan biri korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, pişmanlığı, açgözlülüğü,kibiri, kendine acımayı, küskünlüğü, aşağılık duygusunu, yalanları,üstünlük taslamayı ve benciliği temsil ediyor.
Diğeri ise; zevki, huzuru, sevgiyi, umudu, paylaşmayı, cömertliği, dinginliği, alçak gönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliliğ i, dostluğu, anlayışı, merhameti ve inancı temsil ediyor."

Gençlerden biri "hangi kurt kazanacak?" diye soruyor ve yaşlı adam
kısaca cevap veriyor: "BESLEDİĞİNİZ"
:):):)
 
Kayıt
7 Temmuz 2008
Mesaj
208
Tepki
5
Selam,

Konumuz Türkçe olduğuna göre duruma uygun bir sözle yazıya başlamak sanırım hem konuyu canlı tutmamıza hem de bazı şeyleri daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır.

Ne demiş atalarımız;

- Kuyruğu sıkışan tilki kadıya çatar…

Bu sitede bir süredir yaşanan bir tartışma süreci vardı. Sizlerin de bildiği gibi Faruk Çağla, Levent Elpen ve konuya dışarıdan misafir sanatçı olarak katılan Naci Yavuz. Defteri bir türlü dürülemeyen aslında konuya bakıldığında neyin ne olduğunun bile net anlaşılamadığı ama işin özüne inildiğinde aslında tam anlamıyla bir çıkar çatışmasının gündeme geldiği bu tartışma bir süre adına gra-list denen mail listinde, daha sonra grafikerler.net sitesinde ve en sonunda da bu alanda karşılıklı yazışmalar ve suçlamalarla devam etti.

Güzel Türkçemizin 29 harfinin en ideal şekilde kullanılarak oluşturulmaya özen gösterildiği bir yazım dili ile sürmüş olsa kimsenin sanırım herhangi bir karşı duruşu olmayacaktı. Oysa ki dil kurallarına ya da imla kurallarına uymak bir yana genel ahlak kurallarına bile uyulmadığı kişilerin birbirlerine sıradan, avam hatta düzeysiz bir şekilde sürdüğü kısır çatışmaların bir yerinde konuya önce kişisel mailimden daha sonra da bu alanda açılmış bir forum başlığından kişisel düşüncelerimi eleştirel bir bakış açısıyla ortaya serdim. Sonrasında ne mi oldu..? Merak edenler neler olduğunu okumuştur. Burada bir daha yazmaya sanırım gerek yok.

Merak ettiğim önemli bir durumu Çağla’nın bu son yazısından sonra artık hiçbir endişe yaşamadan söyleyebilirim. Hatta bu konuda görünüşte bir başka kişi olan ama son tahlilde aynı düzlemde yer alan nickname’i “ Kafasını Koruyan “ gerçek adı Levent Elpen olan kişinin yazdığı bir yazının bir yerinde kullandığı bir sözle de pekiştirebilirim.

Ne yazmış bu Kafasını Koruyan sahte adlı Levent Elpen,

“Sitede, bu sınırlı alanlar üzerinde cereyan eden bütün bu hengâmenin baş sorumlusu, faruk çağla ve onu koruyan, kollayan, "kucak açan" ömer yıldız'dır.”

Tarih: 18.08.09, 14:13
Link: https://www.grafikerler.org/grafikerlerin-yasadiklari-sorunlar/13647-yaniniza-oturan-musteriden-emir-almaktan-memnun-5.html

Şimdi kesinkez hiçbir ikilem yaşamadan bundan bir süre önce yaptığım tahlili yinelemem gerekiyor.

- Kuyruğu sıkışan tilki site yönetimine çatar…

Bu anlamda bu üç muhteremin birbirinden ne farkı var..? Ben bunlara bir süre önce “ Siyamlı Üçüzler “ derken ne kadar haklı olduğumu anlayabiliyor musunuz..? Anlayamadınız mı..? Konuyu anlayanlar anlamayanlara, anlamayanlar da anlayanlara anlatsın demem gerekirken nedense bunu yazmak konusunda hala ikilem yaşıyorum.

İlgili durumun ne olduğunu bu saate kadar hala anlamayan kişi nasıl olur da anlayan kişiye anlatabilir..? Anlatamaz dimi. Elbette anlatamaz. Anlatamayacağı gibi bir de üzerine tutar;

- Çok haklısınız Faruk bey ben de sizin gibi düşünüyor ve sizi sonuna kadar destekliyorum…

şeklinde anlaşılmazlık üzerine master yapmış bir asistan edasıyla yazar. İçerisine düşülen bu tuhaf açmazın ne olduğunu kavrayabilmek için sanırım güzel Türkçemizin tüm sözlüklerini ve imla klavuzlarını karıştırmak bile yarar sağlamayacaktır.

- Peki ne yapmak gerekir..?

Bence bunun açıklaması basit ve net. Kafa bulandırmaya yönelik yazılmış bu türden tüm yazıların ne anlam ifade ettiğini algılayabilmek için öncelikle biraz satranç bilgisine sahip olmak, biraz poker bilmek ( özellikle blöfün ne olduğunu bilmek adına ). Biraz kız tavlası hakkında bilgi sahibi olmak tüm bunların yanında bir de akıl ve fikir sahibi olmak şart.

Bu site dedikodu düzeyinin bile altına düşmüş bir kişisel gıcıklaşmaların alanı olmamalı türünden yazdığım yazı ile birlikte bir dönüşüm sürecinin de tam ortasında olduğunu sanırım artık anlamıştır. Bir yerde artık siyamlı dördüzler ( bunların dışında bir de dördüncü kişi var ama o bunlardan aklı sıra biraz daha akıllı. Kendisini unutturmak için bir süredir konuyu seyirci modunda izliyor ama biz bu muhteremin kendisini elbette unutmuyoruz ) olarak tanımlanma noktasına gelen bu şahıslar farkındaysanız artık birbirleriyle didişmeyi bıraktılar. Çünkü artık iplikleri pazara çıktı. Herşeyden önce inandırıcılıkları kalmadı. Bu arada içlerinden birisi ki ne yaptığını bilmezlerin liste başı tutup bir de ispatlayamayacağı iftira kampanyası başlattı. Aklı sıra o yazarsa karşısında kimse tutunamazmış. Ben bu söze neremle gülsem acaba..?

Bu muhteremler her kuyrukları sıkıştığında yönetime ciyaklamayı adet haline getirdiler. Yukarda yaptığım alıntıda olduğu gibi yönetimi birilerinin adamı olmakla suçlayan, gözeten, kollayan bir davranış sergilediği düşüncesini savunan Levent Elpen. Bugün benzer durumda benzer tepkiyi gösteren kişi ise Faruk Çağla. Şimdi sorarım size arada ne fark var..? Yok dimi. Yoksa var mı..?

Hadi gelin bir anket düzenleyelim. Dile kolay 32000 üyenin bulunduğu bir sitede anket yapıcaz. Bu kadar kişi biri araya gelse ne olmaz. Bir çok şey olabilir ya da hiçbir şey olmaz. Çoğunluğun her zaman çok şey yapabileceğini sanmak kişiyi çoğu zaman kitle kuyrukçuluğuna götürür ki bu da normal bir insanı rotasından, amacından hatta normal davranışından sıyırıp ağzı sulanan yalaka durumuna getirir. İşin en tehlikeli boyutu da budur.

Kendisini lider olarak tanımlayan bir kişinin üstelik dernek kurmaya soyunmuş bir kişinin bu türden ölümcül hatalar yapması tarih sahnesinde olumsuz puanları kendiliğinden elde etmesine yol açar ki bu durumu kim ya da kimler hoş karşılar işte bu gerçekten tartışma götürür bir durumdur. Bakın tarihe not düşüyorum. Her yazdığım yazının bir kopyasını kendimde saklıyorum. Yeri ve zamanı geldiğinde bu yazılar kitlenin önünde kişilerin yüzlerine bir bir çarpılacaktır. Beni tanıyanlar ne demek istediğimi sanırım anlıyorlar. Tanımayanlar ise şu andan başlayarak tanımaya çalışsın sonra;

- Abi pardon ben bilmeden yazdım, bilseydim ekmek çarpsın bu tür şeyleri yazmak bir yana aklımdan bile geçirmezdim.

demesinler sonra özürleri kabahatlerinden büyük olur. Bu sitede ve diğer sitelerde bu güne kadar yazdığım yazılarda hiçbir zaman hiç kimseden ne yetki aldım ne de beni yazılarım nedeniyle ilgili site yönetimlerinin beni kollamasını istedim. Ben yazarım benim bir anlamda işim bu. Yetkiyi de kendi gücümden alırım. Güçlü olmak için kimsenin beni koruyup kollamasına bundan önce ihtiyaç duymadım bundan sonraki süreçte de duymayacağım. Ben siyamlı dördüzler gibi güçlü olabilmek için birilerinin içi boş desteklerine itibar etmem.

Gücümü damarlarımdaki asil kandan alır, haklı olduğum noktada sonuna kadar giderim. Caydırabilecek gücü olan varsa eğer buyursun kim olduğunu görelim.

Saygılar…
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
İfadeye bakın;
"seni tef çalıp meydanda oynatacam"

Tef çalınarak meydanda oynatılan varlık nedir?

Ayı !

Bir üye diğer üyeye AYI diyor. Seni AYI GİBİ OYNATACAM DİYOR.

Kimsede ses yok...

Hani hakaret ve küfür yasaktı? Hani aşağılama ve rencide etmek forum kurallarına aykırıydı?

Hani kişisel sürtüşme değil düzeyli tartışma yapılacaktı?

Bu mu düzey???
BU ifadeler grafikerler.org a yakışıyor mu?
Böyle mi düzeyi yükselteceğiz?
 
Kayıt
7 Temmuz 2008
Mesaj
208
Tepki
5
Selam,

Türk dilini çok iyi bildiğini yazdığı yazıyla ispatlamaya çalışan kişinin düştüğü duruma bakın. Türk dili yalnız nokta, virgül, de ve da’ların yerinde veya ayrı kullanılmasından oluşmuyor beyefendi. Türk dili aynı zamanda sahip olduğu zenginliği anlam yüklemelerinden de alıyor ki bunu anlamak için öncelikle Türk dilinin zenginliğinden kişinin haberi olması gerekir.

Yazdığı yazılarda Türkçe sözcükler kullanmak yerine aklı sıra anlaşılmazlık gizemi zırhına bürünmek adına direkt olarak Arapça sözcükleri seçen bir kişinin Türk dili üzerine ne yazı yazmaya ne de yazım diline anlam yüklemek üzere adına “ Teşbih “ denen dil zenginliği ve benzeştirme kavramından haberi olmayan kişinin sığ bilgi düzeyi ile kendi aklınca yorumlar yapmaya hakkı yoktur.

Biz burada güzel Türkçemizin yanlış kullanılması üzerine yorum yaparken siz attığınız iftirayı da aradan çıkartıp ispatlamış olmanın size vereceği rahatlık ve haklılık duygusunu yaşayacağınız yerde neyi ne kadar bildiğinizi de burada üye olan 32.000 kişiye bir güzel ispatlamış oldunuz. Bu anlamda sizi tebrik ediyor, alnınızdan öpüyorum. ( Buraya kadar herhangi bir de, da hatası yapmış olabilirim eğer yaptıysam okurlardan özür dilerim )

Şimdi siz adına Teşbih veya benzeştirerek anlam yükleme denen tanımlamanın ne olduğunu da bilmezsiniz. Durun size ücretsiz olarak açıklayayım. Bunun için sizden ayrıca herhangi bir miktar TL. istemiyoruz. Adı üzerinde ücretsiz.

Teşbih, sözün anlamını güçlendirmek için aralarında benzerlik bulunan iki kavramdan zayıf olanın, güçlüye benzetilmesidir.

Bir teşbihte dört öğe bulunur:

Benzetilen: Kendisine benzetilen, birbirine benzetilen nesne ya da kavramlardan nitelikçe daha güçlü, daha üstün olan. Örneğe göre: "Ayı".
Benzeyen: Birbirine benzetilen nesne ya da kavramlardan nitelikçe daha güçsüz, zayıf olan. Örnekte: "Kişi".
Benzetme yönü: Birbirlerine benzetilen nesne ve kavramlar arasındaki ortak nitelik. Örnekte "Kıvırma".
Benzetme ilgeci: Nesne ve kavramlar arasında benzetme ilgisi kuran ilgeç ya da ilgeç işlevi gören sözcük. Örnekte: "Oynatma".

Adına bilgisizlik ya da cehalet denen şey işte insanı sonunda bu hale getiriyor ne yazık ki. Şahıs kendisine hakaret edildiğini sanıp ortalığı ayağa kaldırabiliyor hatta site yönetimini göreve çağırabiliyor. Oysa ki asıl hakareti ortaya atan ve attığına şu an sahip olduğu üç kuruşluk bilgi düzeyiyle bile pişman olduğu izlenimini uyandıran bu kişinin ta kendisidir. Bize düşen görev ayna işlevi üstlenmektir. Kişi bize bakar kendisini görür beğenmez. Kendisine kızacağı yerde tutar bize yani aynaya kızar.

- Baktığınız sadece bir ayna Sayın Don Kişot. Düşman ilan ettiğiniz ise yel değirmenleri. [1] Burada Sancho Panza kim oluyor bakın bunu ben de merak ediyorum şimdi. Bu Sancho Panza bir tane değil ki bilesin bunlardan epey var etrafımızda.

Rüzgarın bana verdiği güçle ( burada rüzgar beynimdeki düşüncedir. Bunu herhangi bir kişi sanan aptaldır ) bastığım yerdeki temelin bana sağladığı güvenle, karşıma çıkan Don Kişot kılıklı kişilerden korkup bir kenara çekilip pısacağımı düşünen her kim olursa aklına şaşarım bilmiş olsun. Bu saatten sonra artık Türk dilini aştık resmen edebiyat parçalıyoruz kimsenin haberi yok.

Bu anlamda bu bakış açısı ve düşünce biçiminin karşısına kim geçerse elindeki mızrağını (freelance) [2] kanatlarıma sallamaya kalkarsa sonuçta olacağı Don Kişot gibi kanatlarımda dolanarak dönmektir. Size aşağıdan bakan Sancho Panza’ların da gülmesini konuya eklediğimizde gelinen noktada ne hale geldiğinizi size gösterecek bir ayna bulabilir miyiz bilemiyorum.

Basit tanımlamalarla Türk dilinin de değerini düşürdüğünüzü göstermiş oldunuz. Sizi bu anlamda da kutluyor, başarılarınızın devamını diliyoruz.

Bu arada bir de akrostiş vardı dimi..? Bu yazıda onu da uyguladım arayın bulun bakalım ne tür bir gizli mesaj vermişim. Aslında akrostiş şiirde uygulanır ama bu durum düz yazıda uygulanmayacağı anlamına gelmez. Ben de üşenmedim ve yazdığım bu yazının satır aralarına akrostiş uyguladım. Uyguladım mı..? Bakın burası bilmece işte. Uygulamamış ta olabilirim. ( " ta " ayrı yazılıyordu sanırım. Kardeşim grafik tasarımcıyız düzeltmen değiliz. Yanımızda İmla Klavuzuyla dolaşmıyoruz. )

12 Mart döneminde Ziverbey Köşkünde ifadesi alınan gazeteci kimdir ve bu gazeteci verdiği ifade üzerinde yaptığı akrostişle neler yazmıştır..?

Saygılar…




[1] İlk yel değirmenleri İS 1000 dolaylarında İran'da yapıldı. Bu değirmenlerde kanatlar uzun bir düşey milin üst ucuna takılır, milin alt ucu da büyük bir taş tekerleğe (değirmen taşına) bağlanırdı. Taş tekerlek sabit bir taşın üzerine oturur, öğütülecek tahıl bu iki taşın arasına yerleştirilirdi. Rüzgâr estiğinde kanatlar ve kanatların bağlı olduğu mil dönmeye başlar, mil de üstteki değirmen taşını döndürür ve böylece arada sıkışarak ezilen tahıl öğütülürdü. Buna benzer, ama yatay milli yel değirmenleri bugün Çin'de kullanılmaktadır.

[2]Türkiye’de kısa bir süre önce tanınmaya başlayan ama dünya’da geniş bir çalışan kitlesine hitap eden bir çalışma şeklidir. İngilizce de Free-lance olarak geçen bu sözcüğün Türkçe karşılığı ‘özgür mızrak’ demektir. Özgür mızrak şeklinde bir karşılığının olmasının nedeni freelance çalışmanın bir anlamda savaşçı olmayı gerektirmesidir. Çünkü bu tarz çalışan bir kişi aynı zamanda hem yönetici, hem art director, hem grafik tasarımcı, hem müşteri temsilcisi, hem sekreter, hem officeboy, hem de tahsilatçı olmak durumundadır. Bu tarz çalışma yöntemini kendisine iş olarak seçenler bu seçimle birlikte 3 şeyi de öğrenmek zorundadır.

1- Açgözlülük egosunu dizginlemek,
2- Disiplinli çalışma alışkanlığını bireysel olarak kazanmak,
3- En önemlisi de insan ilişkileri geliştirmek…
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
Bana yapılan hakaretleri site yönetimine bildirdim.

Gereğinin yapılmasını bekliyorum.
 
Kayıt
17 Mart 2008
Mesaj
3.266
Tepki
100
Sayın Faruk çağla kendinizi mihenk taşı mı sanıyorsunuz?
Ben dedim oldu. cet dili çet dilidir filan...
Hem merak ettim, şu özelden size destek verenler ne yazmış...
Hadi "Hodri Meydan"!!! Dökelim özelimizi ortaya, ak koyun karakoyun çıksın ortaya...
Kaldıki, siz ve özeliniz bu gerçeği asla değiştiremez. yok çet dili yok sms dili...
Yönetim bu konuda bir anket açsın. çıkan sonuca uyalım mı? Mümkün mü?
Çoğunluk ne derse doğru budur mu diyeceğiz?
Saçmalamayalım lütfen...
Doğru doğrudur. Çoğunluğa bakmaz...

not: Neyi site yönetimine bildirdiniz?
hakaret mi var ortada:) güldürmeyin insanı.
Site yönetimini tarafınıza çekme manevralarınız biraz komik durmuş burada.
Bakın ne güzel tartışıyoruz işte. Edep içerisinde.

ellerinizden öpüyorum melih bey...
Şimdi diyeceğim, "dinsizin hakkından imansız gelir." teşbih olur mu?:D
Birileri de çıkıp, bana dinsiz dedi, bana imansız dedi derse!...:D
bende derim ki, İ-mansiz (İlhan MANSIZ):D:D:D

Önemli Not: Çok özür diliyorum konuyu sürekli editliyorum (edit türkçe değil)
Faruk Bey kaynana dilini bilir misiniz? KOrkmayın bu çet dili gibi bir dil değildir.
Bir çiçek türüdür. Size en uygun düşecek hediyedir.
Size kaynana dili hediye ediyorum.
 
Kayıt
7 Temmuz 2008
Mesaj
208
Tepki
5
Selam,

Bazı insanların kendilerince çok önemli bir mazeret anlayışı var. Bu anlayış sahipleri kendilerini toplum içerisinde belirli bir yere oturttuklarını düşünerek hemen her durumda ön plana çıkıp abuk subuk yazılarıyla da sözüm ona haklı durumu yükseltmeyi kendilerine marifet biliyorlar.

Türkçemizin güzel kullanılması noktasında sanırım herkes aynı düşüncede. Aslında herkesin bir noktada ya da bir düşünce etrafında ortak düşünmesi dünya da bile eşine ender rastlanacak bir durumdur. Bizim insanımız hassas olunması gereken noktada kişisel hassasiyetini bu anlamda gösteriyorsa belirli bir düzeye erişmiş demektir.

Türkçemizin günlük kullanım dili olarak layık olduğu düzeye veya yere getirmek yine bizim elimizdedir. Elimizden geldiğince, dikkat edebildiğimiz oranda diliminiz imla kurallarına özen göstermiş olsak bu sorun çok rahat bir şekilde aşılır. Aslında göstereceğimiz özen bana sorarsanız çok zor değil. Üzerinde yazdığımız klavye bize bu noktada oldukça fazla olanak sağlıyor.

Diyelim çok aceleniz var. Basit hemen yazmayın, bekleyin, acelenizin geçmesini elinizin rahatlamasını, kafanızın biraz da olsa dinçleşmesini bekleyin. Bu da mı zor..?

Diyelim o an zamanınız yok. Bunu da çözmek kolay. Daha sonra yazın. Karşınızdaki kişi yazdığınızı çözmek için harcayacağınız zaman yerine, rahat okuyup anlayacağı sürenin kişinin bekletildikten sonra bile daha kısa olacağını bildikten sonra bence sorun yok.

Diyelim sorulan soruyu cevaplamayı çok istiyorsunuz ama o an uygun değilsiniz. Soran arkadaş bağırıyor.

- Yandım anaam. Kurtarın beniiii. Yok mu bir Allahın kulu benim derdime derman olacak...

diyorsa eğer o zaman sizin süreceğiniz bir parça merhemin hangi firma tarafından üretildiğinin, hangi isme sahip olduğunun ya da daha önce kimler tarafından kullanıldığının sanırım hiç bir önemi olmayacak. Önemli olan o an sizi içerisine düştüğünüz durumdan kurtarmasıdır. Yani hangi dilde yazdığınızın ( anlaşılır olduğu sürece ) hangi imla kuralını es geçtiğinizin ( abuk subuk olmadığı sürece ) hangi yanlış harfe bastığınızın ( anlam bütünlüğünü bozmamak kaydıyla ) hiç bir önemi olmaz.

Derdine derman bulmuş kişi usül ve adap gereği aldığı bilgi sonrası teşekkürünü eder veya sağlık afiyet diler, olmadı kendi anlayışı gereği hafifleyen derdine derman olmuş kişiye yine kendince sevgisini ve saygısını ifade eden sözcükler kullanır artık ne yaparsa bu onu bağlar. Bize düşen göreve bu tür alanlarda yardım çağrısı yapan kişilerin sorunlarına en doğru yaklaşım biçimi ve en anlaşılır anlatım şekli ile kendisine kestirmeden, en önemlisi de geleceğe dair hiç bir menfaat hissi uyanmadan yardımcı olabilmektir.

Hani bir söz vardır; İyilik yap denize at.... işte tam da bu durumu gerçekleştirir. Bu tür bir yaklaşım biçiminin herhangi bir yanlış anlaşılmaya, art niyetli düşünceler sevk olunmaya veya kişilerin rencide olmasını sağlayacak bir durumun oluşmasına en küçük bir katkısı olmaz. Kişi sorusunu sorar, diğerleri bilgisi oranında yardımcı olmaya çalışır.

Aksini düşünmek korkunç olur.

Kim bana gösterebilir kim..? Sorulan soruya verilen cevap sonrasında bu alanda verilen cevap karşılığında kişinin banka hesabına para yatırılması gerektiğini. Kim böyle bir saçmalığı bu ya da benzer alanlarda savunabilir.

Kim..! bana gösterin kim..? Sorulan soruya cevap verdiği için bu alanda ya da başka bir alanda kendisine her şart ve koşul altında saygı duyulmasını bekleyebilir..? Kim..?

Varmı böyle bir şey..? Soruyorum var sözcüğünü kullanan önce elini kaldırsın sonra da bu 32.000 üye arasından daha iyi seçilebilmesi ve herkes tarafından tanınabilmesi için ayağa kalksın ve;

- Ben, benim kardeşim. Ben bu sizin yazdığınız şeyleri buradaki insanlardan bekliyorum...

desin. Bu anlamda bu yazıyı üşenmeden yazabilme çabasını gösteren kişi olarak ben de kendisini tüm sevcenliğimle tebrik edip öpebileyim. Ama gerçekten kendisini öncelikle medeni cesareti nedeniyle takdir ve tebrik edeceğimi burada çok net bir şekilde yazıyorum. Amaaa sonrasında kendisine kızar mıyım yoksa kendisini bu çarpık düşünceleri nedeniyle azarlar mıyım bakın orası biraz karışık işte.

Bakın ne güzel yazıyoruz bu alanda. Yönetici olan arkadaşlarımız da konuya yakın temas içerisinde olarak ilgili yazılarımızı zevkle ve heyecanla okuyorlar. Çünkü biliyorlar ki, yönetici olmak her durumda konuya atlayıp kendini ispat çabası içerisine girmek değildir. Yönetici olmak hakkaniyet sınırları içerisinde herkese eşit uzaklıkta durup konuyu ortaya atan tarafların samimiyetini tahlil edip duruma o anlamda dahil olabilme, o anlamda karar verebilme, o anlamda yorumlama ve yargılama becerisine sahip olabilmektir. ( Ben bu kelimeleri yazmak için nereden buluyorum valla anlayabilmiş değilim. :) Anlayabilen varsa bana da anlatsın. )

Adına Türkçe de " Nokta " " Virgül " " Noktalı virgül " " Yeni adıyla kesme " vb. denen ve dilimizin daha iyi anlaşılabilmesi, yazdıklarımızın daha iyi yorumlanabilmesi için bir zorunluluk, bir gereklilik olarak ortay çıkmış ve alfabemize yerleşmiş bu işaretlerin mümkün olduğunca yerinde ve yeterince kullanılması herkesi olduğu gibi beni de memnun eder. Ama;

- Yahu abicim koymasak ne olur, kıyamet mi kopar yani...

sözünü yazmayı aklından geçirecek olanlara da şunu belirtmek istiyorum.

- Kopmaz şeker kardeşim. Adına kıyamet denen şey öyle zırt pırt kopacak türden bir şey olsaydı zaten ona kıyamet demezlerdi. Sen en iyisi gel klavyeni kaç parmak kullanıyorsan kullan ama mutlaka bu işaretlere biraz da olsa dikkat et. Hadi diyelim beni sevmiyorsun, sevme önemli değil zaten beni seversen ben seni sevmem. Ben böyle tuhaf bir adamım işte idare et. Bunu boşver önemli olan yazdıklarının anlaşılır olmasını sağlamaksa eğer o zaman bu tür şeylere öncelikle biraz, sonrasında ise daha fazla dikkat et. Klavyeye fazladan birkaç kez bastın diye kimse senden para falan istemez merak etme. Eğer isteyen olursa da onu ana gönder ben hallederim.

derim. Doğru olduğunu düşündüğüm, bu anlamda ölçüp, biçip, tartıp kesin karar verdiğim hiç bir konuda bu güne kadar geri adım atmadım. Bundan sonra atar mıyım bakın kahin değilim bilemiyorum ama amacım atmamak. O zaman gelin güzel Türkçemizi sağlıklı bir şekilde, uyulması gereken kuralları dikkate alarak kullanalım. İnanın bundan sonuçta kimse zararlı çıkmayacağı gibi Türkçemizi bilerek kullanan herkes kazançlı çıkacaktır. Bunun yanında konuyu bir adım daha ileri götürmek adına en az bir yabancı dili de kendimizi zorlayarak öğrenelim.

Aslında yabancı dil öğrenmek için Türkçemizi iyi bilmek gerektiğini de unutmayalım. Bakın yabancı dil diyorum tarzanca demiyorum. Okuduğunu yazan, karşısında konuşanı anlayıp anladığını yazabilen diyorum. Bir dil yalnız konuşmak değildir. Bir dilin dil olabilmesi için yazı olarak kullanılıyor olması gerekir. Bir ulusun var olabilmesi için en gerekli unsurların neredeyse başında olanlardan birinden söz ediyorum.

Bu çok önemli. Türk dilini konuşan ama yazamayın kişi o dili bilmiyor demektir. Yabancı herhangi bir dili konuşabilen ama konuştuğunu yazıya dökemeyen kişi de o dili bilmiyor demektir. Bu anlattıklarımın ne demek olduğunu yurt dışında çalışan ailelerin çocukları çok iyi bilirler. Okula yazdırılan çocuğun anadili olarak Almanca, Fransızca, Flemenkçe yazıldığını görenler sanırım önce şaşırmışlardır. Ama sonrasında yazım dilinin o yazılan dil olacağı kendilerine anlatıldığında ise konuyu kavramışlardır. Son dönemde bu yaklaşım hangi aşamada bilemiyorum ama bir süre öncesine kadar bu şekilde yürütülüyordu. Neyse...

Şimdi sonuç olarak ne diyorduk;

Arkadaşlar, yazım dili önemli. Bu arada yazdığınız her yazıda adına komposizyon denen şeyi de dikkate almak zorundasınız. Yazı nasıl başlar, ne şekilde devam eder ve en sonunda bitmesi gereken noktada verilecek ana fikir ne olmalıdır durumu önemli. Yoksa ayaküstü konuşuyor gibi yazmak bir yerde anlaşamamayı ortaya çıkartır ki bunu da sanırım kimse istemez.

Bunun yanında bir de açık ve net bir şekilde yazdığınız halde hala sizi anlamak istemeyenler olabilir. Siz şey sormuşsunuzdur o kalkar tutar başka bir şey söyler. Siz bir yere temas etmişsinizdir o tutar başka bir yerini gösterip " Ahhhh " der. Bu tür kişilere ne yapılması gerektiğini sanırım herkes biliyor. Bünyeye zarar verme noktasına gelen kişi ben dahi olsam bu kişinin bu bünyeden sökülüp atılması gerekir. Aksi durumda bu zararlı unsur bir süre sonra tüm bünyeyi kaplar ve artık sökülmesi zor hale gelir. İşte amaçlanan tam da budur.

Saygılar...


Önemli Not: Emine hanım lütfen bana teşekkür etmeyin. Bunu sizden özel olarak rica ediyorum. Siz de biliyorsunuz ki ben bu siteye üye olmuş hiç bir arkadaşı özel anlamda tanımıyorum. Konuya dışardan bakan kişilerin yanlış algılamalarına ve ya yanlış yönlendirmelerine maruz kalmamak adına bunu sizden özel olarak rica ediyorum. Bunun dışında aslında herkesten şunu beklerim. Beni övmeyin, yazdıklarımı da eleştirin. Yazacağınız her doğru sözü, her doğru yaklaşım biçimini özenle seçip kendi bünyeme kabul ettiğimi bilin. Olması gereken en doğru yaklaşım biçimi de zaten budur. İnsanı övmek kötüdür. Bir insanın kötülüğü isteniyorsa eğer o kişi özenle övülmelidir. Övülen kişi rehavete düşer, her konuda her anlamda kendisinin tek doğru olduğunu düşünmeye ve karşısındaki kişileri de kendisinden aşağı olarak görmeye başlar. Bu durumun geldiği noktada örnek olan kişinin de kim olduğunu yine bu alanda hep birlikte görüyoruz. İşte beni o kişiye benzetmemek adına lütfen ne siz ne de bir başkası bana övgüler yağdırmasın. Eleştirin ama övmeyin. Lütfen...
 
Kayıt
17 Mart 2008
Mesaj
3.266
Tepki
100
@Melih Yongacı

Merhaba Melih Bey...
Özellikle bu yazınızdan sonra pek bir dikkat eder oldum imla kurallarına.
Hep söylemişimdir uslup benim için çok önemli diye. Zaten konuyu ve ilgili, ilintili konuları takip eden arkadaşlar biliyorlardır. Burada daha çok söze bir hacet kalmadığını düşünüyorum. Ama; ısrarla "çet" dili "sms" dili vardır diyenler neden acaba burada da bir "mesajlaşma" dili vardır diye düşünemiyorlar acaba. Niyetim yeni bir dil daha icat etmek değil. yukarıdaki yazdıklarınızı, aksini düşünenler için tekrar okumalarını tavsiye ediyorum. Böyle bir şey olamaz, olmamalı...

Alıntı yaptığım kısmındaki ifadeleriniz, atıflarınız yerindedir.
Tabiri ile "cuk" diye oturmuştur. fikirlerinizi ya da fikirleri her zaman alkışlarım.
Özel ricaları asla göz ardı etmem.
Konuyu baştan okumayan, süreci başında takip edemeyenler için açıklama yapmakta da fayda var sanırım.
Kimseyle şahsi bir problemimiz olmayıp, fikirleri ve uygulamaları her zaman tartışmışızdır. bu anlamada alkışı hak edenlerde vardır, etmeyenlerde...

Bundan kelli sözün tamamı deliye denir...

not:
Öfke baldan tatlıdır.
Öfke ile kalkan zararla oturur.
Öfkede akıl olmaz.
 
Yukarı Alt