danisman
Consultant
- Kayıt
- 27 Nisan 2009
- Mesaj
- 1.504
- Tepki
- 30
Duygusal insanlarız vesselam, her şeyi duygusal yaşamaya, olaylara duygusal yaklaşmaya bayılıyoruz.
Kimileri bunun adını Akdeniz insanlığına, kimileri ılıman iklim kuşağına, bağlasa bile, durum hiç öyle değil. Duygusal olduğumuz kadar balık hafızalı olduğumuz konusunda da bir tezim var, buna katılanlar olur veya olmaz ama bu bizim gerçeklerimizden birisi.
Aklıma bir arkadaşımın fırsat buldukça ve yeri geldikçe hemen anlattığı hikaye geldi, Şimdi ben de sizinle paylaşayım.
Bir gün araştırmacılar, uluslar arasındaki farkı tespit etmek ve olaylara bakış açılarını görmek amacıyla bir araştırma içerisine girerler.
Tek bir soru sorulacak ve yanıtlar öğrenilecektir. İlk soru bir Japon'a sorulur, soru şöyledir; elinizde bir fil var, bunu nasıl değerlendirirdiniz, Japon şöyle biraz düşünür, bunu daha küçük çapta nasıl imal edebilirim onu düşünürdüm, der.
Sonra bir Çinliye aynı soru yöneltilir, Çin'li, bunu nasıl en hızlı şekilde çoğaltabilir ve kopyalayabilirim, diye bir yaklaşım sergiler.
Amerikalı bundan nasıl bir silah imal edilebileceği konusunda çalışma yapmayı düşünür. Bir İsrail'li ise bundan nasıl bir ticari kazanç sağlayabileceği konusunda çalışmalar yapardım, der. Fransız, İtalyan v.s. birçok ülke insanı, değişik yaklaşımlar ile bakarlar olaya.
Peki, bir Türk ne düşünmüş olabilir?
Hemen yanıtlayayım bu soruyu, ne olacak bu fillerin hali der ve başlar filleri düşünmeye.
İşte bu komik hikâyede özetlenen düşünce ve olaylara yaklaşım biçimimiz bundan ibaret. Bu yazıyı yazmak nereden icap etti diye düşünenler için küçük bir açıklama yapmak istiyorum.
Yazmak için o kadar çok neden var ki, hangisinden bahsedeyim.
Yeni bir yazıda, yine birlikte olmak üzere, hoşça kalın.
Kimileri bunun adını Akdeniz insanlığına, kimileri ılıman iklim kuşağına, bağlasa bile, durum hiç öyle değil. Duygusal olduğumuz kadar balık hafızalı olduğumuz konusunda da bir tezim var, buna katılanlar olur veya olmaz ama bu bizim gerçeklerimizden birisi.
Aklıma bir arkadaşımın fırsat buldukça ve yeri geldikçe hemen anlattığı hikaye geldi, Şimdi ben de sizinle paylaşayım.
Bir gün araştırmacılar, uluslar arasındaki farkı tespit etmek ve olaylara bakış açılarını görmek amacıyla bir araştırma içerisine girerler.
Tek bir soru sorulacak ve yanıtlar öğrenilecektir. İlk soru bir Japon'a sorulur, soru şöyledir; elinizde bir fil var, bunu nasıl değerlendirirdiniz, Japon şöyle biraz düşünür, bunu daha küçük çapta nasıl imal edebilirim onu düşünürdüm, der.
Sonra bir Çinliye aynı soru yöneltilir, Çin'li, bunu nasıl en hızlı şekilde çoğaltabilir ve kopyalayabilirim, diye bir yaklaşım sergiler.
Amerikalı bundan nasıl bir silah imal edilebileceği konusunda çalışma yapmayı düşünür. Bir İsrail'li ise bundan nasıl bir ticari kazanç sağlayabileceği konusunda çalışmalar yapardım, der. Fransız, İtalyan v.s. birçok ülke insanı, değişik yaklaşımlar ile bakarlar olaya.
Peki, bir Türk ne düşünmüş olabilir?
Hemen yanıtlayayım bu soruyu, ne olacak bu fillerin hali der ve başlar filleri düşünmeye.
İşte bu komik hikâyede özetlenen düşünce ve olaylara yaklaşım biçimimiz bundan ibaret. Bu yazıyı yazmak nereden icap etti diye düşünenler için küçük bir açıklama yapmak istiyorum.
Yazmak için o kadar çok neden var ki, hangisinden bahsedeyim.
Yeni bir yazıda, yine birlikte olmak üzere, hoşça kalın.