Gayfe

danisman

Consultant
Kayıt
27 Nisan 2009
Mesaj
1.504
Tepki
30
Her akşam yemeğinden sonra, babam "ben gidiyorum derdi" üç dört yaşıma girene kadar, pek anlamazdım ama yaşım altı gibi olunca, bir akşam “ben de geleceğim” dedim…

İşte o akşam, ilk kez kendi kendime bir karar vermiştim ve uygulamaya koymuştum. Babam önce şöyle bir baktı bana, hiçbir şey demeden koridorda ilerledi ve ayakkabılığın yanına vardı. Ayakkabısına uzanırken “demek sende gelmek istiyorsun” dedi…

Hadi o zaman deyince, kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlamıştı, bir koşuda vardım babamın yanına, benim ayakkabılarımı da aldı ve ayaklarımın dibine bıraktı. Henüz yeni öğrenmiştim ayakkabımın bağcıklarını bağlamayı, heyecandan olsa gerek, beceremedim. Babam eğildi ve “daha ayakkabını giymekten acizsin ama bende geleceğim demeyi biliyorsun” dedi ve ekledi “demek gayfeye gelecen he” dedi…

He ya dedim, gerçi “gayfe” ne demekti, bilmiyordum ama gidecektim işte… Hatun, biz çıkıyoruz diye seslendi babam, kapıyı araladık ve dışarıya çıktık. Ortalık neredeyse zifiri karanlıktı, tırsık bir şekilde uzattım elimi babamın sol eline. Serçe parmağından kavradım sıkıca, uzaklardan gelen köpek sesleri çok korkuturdu beni, gerçi, bu yaşıma geldim hala korkarım köpeklerden…

Tozlu sokak yolumuzdan sağa doğru kıvrılınca, aşağı taraftaki köy çeşmesinin başında duran ışığı, yani sokak lambasını fark ettim, ne kadar da güzeldi aydınlık olan yerler. Köyümüz küçük bir Anadolu köyüydü, merkeze yakın olmamıza rağmen, sokak aydınlatması diye bir şey yoktu, birkaç yerde olan sokak lambaları da, sanki yok denmemesi için koyulmuşlar gibiydi…

Çeşmenin yanından geçerek muhtar amcanın bakkalının yanındaki sokaktan aşağı doğru yürüdük ve sol tarafımızda, tahta sandalyeleri olan, masaların bulunduğu, bir sürü insanın oturduğu bir yere geldik. Babamı tanıyanlar benim kafamı okşayıp, nasılsın dediler, gülümsedim…

Sağ köşedeki masada oturan iki amcanın yanına ilerledik, babam beni kucaklayarak boş sandalyeye oturttu. Kendi de karşıdaki sandalyeye oturup “Adnan” diye bağırdı. Sol tarafımızdan bir ses geldi “çay mı” diye. Bir çay, bir de oralet dedi babam, şaşkın bir şekilde etrafıma bakınırken, önüme sarı renkli bir bardak konuverdi...

Daha önce hiç böyle bir çay görmemiştim, babam anlamış olacak ki “iç oğlum, şekerli bak dedi” ağzıma ilk yudumu alırken dudağım nasıl yandı anlatamam ama hiç sesimi çıkarmadım. Sanki buraya gelince büyümüş, kocaman olmuştum, annem verseydi o sıcak oraleti yaygarayı koparırdım!

Babamlar konuşmaya daldıklarında, ben de etrafı seyretmeye başladım, burası neresiydi, neden bütün köylü buraya gelmişti. Babam her akşam buraya mı, geliyordu, geliyorlarsa, ne yapıyorlardı? Tam bu arada, tanıdık birisi, Ahmet amca geldi yanımıza, sen şöyle yana geç bakalım diyerek, beni kucakladığı gibi, yan tarafındaki sandalyeye oturttu…

O da bağırdı “Adnan, bize taş ver” diye. Ne yapıyordu bu adamlar ve babam, taşlarla ne yapacaklardı, annem bana hep kızardı, taşla, toprakla oynama üstün batıyor, diye! Az sonra bana oralet getiren abi, masanın ortasına şak diye döktü bir şeyler! Meraklı gözlerle bakakaldım. Ortaya dökülen o taşların adı “okeymiş” bunu da birkaç yıl sonra öğrenecektim…

O gece öğrendiğim ve ilk kez ziyaret ettiğim kahvehanelerin, bu ülkenin kanayan yarası olduğunu, insanları üretmekten uzak bıraktığını, kültür değerlerini yitirdiğini ise, daha sonraki yıllarda keşfedecektim!

O günden sonra bir daha gitmedim babamla “gayfeye” babam yıllarca gidip geldi her akşam!

Hala daha gitmeye devam eder, birçok Türk insanının yaptığı gibi…


Ozan Muhammet CANDAN
Grafikerler.org
 

Hakan D

Yönetici
Yetkili Kişi
Yönetici
Kayıt
20 Haziran 2008
Mesaj
3.382
Tepki
716
Ben anatemadan çok anlatım dilinizi beğendim, gerçekten çok güzel bir betimlemeydi, betimlemeleri çok severim, zevkli olur okuması, aynı etki, tebrikler Ozan.
 
Kayıt
12 Ocak 2012
Mesaj
280
Tepki
10
İsmini duyan Ayşe, kendini zorlayarak oyunundan başını kaldırıp balkondan ona seslenen annesine baktı.
"Ayşe koş babana çağır kızım yemek hazır"
Ayşe oflayarak oturduğu kumun üstünden ayağa kalkıp ellerini ve üstünü temizledi.
Babasını çağırmak çok zor değildi belki ama köyün meydanındaki dumanaltı olmuş kahvehaneleri tek tek gezip okey seslerinin verdiği rahatsızlıkla babasını aramak onu ziyadesiyle sıkıyordu.
İsteksiz bir ruh haliyle yüzünü asıp ayaklarını sürterek köyün meydanına doğru yürüdü. Minicik dünyasında gezinirken köy meydanına gelmişti bile..

Kendisi ileri giderken aslında geri geri giden ayaklarıyla merdivenleri çıktı. Utangaç bir edayla kapıyı açıp içeriye çekinerek göz attı. Bu esnada burnuna gelen ağır sigara kokusu yüzünü buruşturmasına neden olmuş, bir anlığına bir sürü adamın ona baktığını hissetmişti. Dışarıya çıkma isteği hayır diyemeyeceği türdendi. Elini kapıdan çekip geri adım atmak üzereyken birinin seslendiğini duydu "Ayşe baban burada kızım.." Adnan abiden başkası değildi seslenen..
Başını gösterdiği yöne çevirip baktı. Babası 3 kişinin daha oturduğu masada elinde kağıtlarla bir şeyler yapıyordu. Ayşe küçük bir kızdı ama babasının o masada ne yaptığını idrak edebilecek yaştaydı. Bu manzara, her seferinde olduğu gibi bu seferde Ayşe'nin bir an önce büyüme isteği tetiklemişti.. (Naçizane..)

Hakikaten toplumumuzu yozlaştıran, kültürümüzün parçası olarak görülen, kanayan bir parmak kahvehaneler..
Kesinlikle tasvip etmiyorum..

Oldukça faydalıydı şahsım adına teşekkür ederim..
 

Aslı SAYILIR

Altın Üye
Altın Üye
Kayıt
22 Mayıs 2012
Mesaj
3.069
Tepki
192
Kaleminize sağlık sayın Ozan bey.. Kendi adıma anlattıklarınızı okurken büyük keyif aldığımı bildirmeden edemeyeceğim.
 
Yukarı Alt