Mimarlık ile grafik tasarımın ilişkisine ve disiplinler arası işbirliğine dair

muratamam

Yazar
Kayıt
12 Temmuz 2010
Mesaj
479
Tepki
364
http://www.geissbuhler.com/31263/236591/brand-identities/nbc-national-television-company



Kurumsal Kimlik Kılavuzuna Uymak
Kurumsal kimliğin (corporate identity) sözlük tanımı şöyle: “Bir kuruluşun görsel ve fiziksel özellikleriyle kurum kültürü, kurum felsefesi gibi soyut niteliklerinin oluşturduğu kimlik. Kurumun logosu, amblemi, diğer tanıtıcı işaretleri, binalarının tasarımı, iç ve dış düzeni, reklam ve diğer iletişim etkinlikleri, tabela ve pano gibi dış cephe işaretleri, flamaları, arabaları, çalışanlarının giysileri, tanıtım kitapçıklarında yer alan kurum felsefesi, kimliği oluşturan ögelerin yalnızca birkaçıdır.”

Şirketler için, bu kadar kapsamlı bir çalışma yaptırmak, üzerinde iyi düşünülmesi gereken bir karardır. Çünkü, zaman ve maliyet gerektirir. Bu çalışmayı yapabilmek için, şirket felsefesinin oluşmuş ve beklentilerin belirlenmiş olması şarttır. Ancak var olan bu bilgiler ışığında, kurumsal kimliği hazırlayacak olan şirket, uzun soluklu çalışmasına başlayabilir.

Bu şartlar hazır olmadan yapılacak bir çalışma, o firmanın kişiliğini yansıtmak bir yana, ısmarlama ve hazır bir şablonun uygulanmasından öteye gidemeyecektir.

Kurum kimliği hazırlamak, ciddi bir uzmanlık gerektirir. Bu yüzden dünyada, sadece bu konuda uzmanlaşmış birçok şirket vardır. Ve bu şirketlerle çalışabilmek için, epey yüksek ücretler ödenir.

Bu noktada, kurum kimliği hazırlamakla yükümlü olmayan tasarımcıları ilgilendiren kısım, kurumsal kimlik kılavuzudur (corporate identity manual).

Tanses Gülsoy’un “Reklam Terimleri ve Kavramları Sözlüğü”nde, kurumsal kimlik kılavuzu şöyle açıklanıyor: “Kurum kimliğini oluşturan tüm tasarım ögelerinin nasıl kullanılması gerektiğini açıklayan kitapçıktır. Bu belgede, amblem ve logo gibi tanıtıcı işaretlerin tüm özellikleri (yazı karakteri, punto, renk, uzunluk ve genişlik ölçüleri, vb.) belirtilir; tasarım ögelerinin birbirine oranı gösterilir; logo ve amblemin, antetli kağıt, fatura, irsaliye gibi standart kağıtlar ile ürün etiketleri, flama, tabela, taşıt aracı gibi çeşitli yüzeylere uygulanış biçimi açıklanır. Bu ortamlarda kullanılması gereken başlıca yazı karakterleri ve renkler belirtilir. Basın reklamlarının sayfa düzeninde, başlık, resim ve gövde metninin birbirine göre konumu gösterilir; örneğin, başlığın, resmin üstüne ortalanması gerektiğine ilişkin bir talimat yer alabilir; imzanın altında her zaman slogan yer alması gerektiği belirtilir, vb. Kurumsal kimlik kılavuzunda ayrıca, kurumsal renk öğeleri ile logo ve amblemin çoğaltıma hazır asılları bulunur.”

Reklam sektöründe çalışıyorsak, kurumsal kimlik kavramıyla çok sık karşılaşırız. Şirketlerin kurumsal kimliklerine saygı duymamız gerekir. Çünkü, o şirket, kendini böyle ifade etmektedir. Eğer buna saygı duymazsak, o şirket için yapılan çalışmaların iyi sonuç vermesi tamamen tesadüfi olacaktır.

Eğer işin mutfağında çalışıyorsak, yani grafikerlik yapıyorsak, bize yeni bir müşteri verildiğinde, birşey yapmadan önce, varsa, o şirketin kurumsal kimlik kılavuzunu edinmemiz ve incelememiz lazım. Kurumsal kimlik kılavuzları, genellikle sıkıcı metinlerdir. İlaç prospektüsleri gibidirler. Tümünü okumaya üşenebilirsiniz. Ama inanın, sayfa sayısı çok olsa dahi en fazla bir saatte tümüne göz atabilirsiniz. Bu, ileriki aşamalarda sizi büyük yanlışlardan koruyacaktır.

Ülkemizde şirketler (büyük holdingler dışında), kurumsal kimlik çalışmasına gereken önemi, daha yeni yeni vermeye başladılar. Bu noktada katedilecek çok yol var.

Yakın zamana kadar, kurumsal kimlikten algılanan, bir şirketin logosuyla sınırlıydı. Bu logonun yansıtmak istediği şey nedir, sayfada nasıl durması gerekir, pantone numarası kaçtır, siyah zeminde kullanıldığında hangi kurallar geçerlidir, müşteri dahil, pek kimsenin umrunda olmazdı.

Örneğin, son yıllarda yaygınlaşan şirket araçlarının çoğunda, şirket logoları, tabelacının inisiyatifinde uygulanmıştır. Halbuki, bazı şirket araçlarının üzerine uygulanan tasarımlar göz kamaştırıcıdır ve trafik içinde hemen algılanır. Bu da o şirketin sürekli bir tanıtımı demektir. Şirketiniz, dinamik, girişken, cesur bir tarzı benimsemişse, araçlarının tasarımından şirket dekorasyonuna kadar bir bütün oluşturmalıdır. Şirketinizi klasik tarzda döşeyip, araçlarınızı gri resmi araç mantığıyla tasarlayıp, çalışanlara da rengarenk kıyafetler giymelerini öğütleyerek, tutarlı bir çizgi oluşturamazsınız. “Etki=tepki” formülünü unutmamak lazım. Nasıl bir etki uyandırıyorsanız, öyle bir tepki alırsınız. Bu, toplum değerleriyle ilgili bir gerçektir. Bunları iyi bilirseniz, lehinize kullanabilirsiniz.

Elimize bir kurumsal kimlik kılavuzu geldiğinde, bizi sınırlayan kurallar yoksa, tasarımımızı kreatif fikir doğrultusunda gerçekleştirebiliriz. Ama, önceden belirlenmiş kurallar varsa, örneğin, kullanılacak fotoğraflar hayatın içinden olmalı, günlük yaşamın doğal akışını yansıtmalı, deniyorsa, görsel seçimimiz bu yönde olmalıdır. Böyle bir kuraldan sonra, o tasarımda, bol Photoshop efektli, teknolojik çağrışımlar yapan kurmaca görseller kullanamayız. Kılavuzda ifade edildiği gibi, hayatın doğal akışı içinden kareler bulmalı veya hazırlatmalıyız.

Çok önemli bir konu da logo kullanımıdır. Genellikle, bu kılavuzlarda, logo kullanımında verilmesi gereken minimum boşluklar ve minimum-maksimum kullanım boyutları belirtilmiştir. Ayrıca, logonun yanlış kullanımına ait örneklemeler de yapılmıştır. Genel bir uygulama da logodan alınan parçaların, tasarım malzemesi olarak kullanımının yasaklanmasıdır. Logo, bir bütündür; parçalanamaz; hiçbir şekilde, başlıkta kullanılamaz. Metin içinde logo yer alamaz.

Sık karşılaşılan problemlerden biri de logo rengidir. Parlak kuşe kağıt ve mat birinci hamur kağıtta, aynı pantone numarası farklı sonuçlar verir. Bu yüzden, kurumsal kimlik kılavuzlarında, logoların parlak ve mat materyaller için kullanılması önerilen değerlerine de yer verilir.

Kurumsal kimlik kılavuzunda, metinlerde kullanılması önerilen bir font ailesi varsa, bu kullanılmalıdır. Bizim zevkimize uymasa da söz konusu kurumsal kimlik geçerli olduğu sürece başka şansımız yoktur; çünkü bu, bizim o şirketle oluşturduğumuz tasarım ilişkisinin anayasasıdır.

Peki, bir müşteri, olması gerektiği konusunda ikna olduğu kurumsal kimlik çalışmasını kime yaptırabilir? Tabii ki ilk danışması gereken birim, çalıştığı ajanstır. Ajansının bünyesinde, böyle kapsamlı bir çalışma yapacak yetkin kişiler varsa, iş ajans içinde çözülecek; yoksa, ajansı onu ilgili firmalara yönlendirecektir. Burada müşterinin bilmesi gereken, kurumsal kimlik çalışmasının, sadece ajansın değil, aynı şekilde müşterinin de ödevi olduğudur. Yani, bu çalışma içinde, şirket yetkilileri de üzerlerine düşen görevleri yerine getirmek durumundadırlar. Öncelikle, şirketlerinin felsefesini net bir şekilde aktarmaları gerekir. Bu noktada danışmanlardan da faydalanabilirler. Ardından, bunun uzun soluklu bir iş olduğunu, öyle iki ay içinde çözülebilecek bir çalışma olmadığını bilmeliler. Ve doğal olarak, böyle bir emeğin maddi karşılığı da olacaktır. Bu yüzden müşteri, bu tür bir çalışma yaptırmanın şirketi için gerekliliğine, mutlak surette inanmalıdır. Aksi takdirde, yapılan her iş, ona gereksiz bir külfet gibi gelecektir. Özellikle, işlerini, şirketindeki satın almacının tavsiye ettiği tabelacılarla çözmeye alışmışsa...
http://www.marjinal.com.tr/

Biz de müşteriye, her şeyin birlikte tasarlanması gerektiğini anlatmaya çalışırız. Ürünün kendisi, tasarımı, satılacağı yerler, fiyatı, grafik tasarımı bir bütündür. Birlikte düşünülüp, birlikte tasarlanmalıdır. Bir çalışmayı bitirip ikincisine başlarsanız, her aşamada pek çok fırsatı heba edersiniz. Bir önceki çalışma, bir sonra bulunabilecek fikirlerin çoğunu devre dışı bırakır.

Genelde de yapılan, budur. Ve hepimiz, bizden önce işe yanlış başlandığından, bizden sonrakilerin de bizim yaptıklarımızı bozduğundan şikâyet ederiz.

Eski bir müşterim, kuracağı restoran zinciri için benden çalışma istediğinde, içmimarıyla tanışmak istedim. “Birkaç kişiyle görüşüyoruz, kimle çalışacağımıza henüz karar vermedik; sen logoyu düşünmeye başla” dediler. İşe ancak içmimarla birlikte başlayabileceğimi söyledim ve bekledim.

Düşünün; mekânın tarzı, atmosferi, renkleri, kullanılacak aksesuarlar henüz belli değildi ve ben belli olmayan bir mekânda kullanılacak panoları, mönüleri, standları tasarlayacaktım. Benden sonra işe başlayacak içmimar ya benimkilerden çok farklı şeyler yapacak, markanın en önemli unsuru, bütünlüğü ve tutarlılığı, daha ilk günden yok olacaktı ya da benim yaptıklarıma uymak için, pek çok iyi fikri çöpe atacaktı. Daha da önemlisi, içmimarlık ve grafik tasarımın güçlerinin bir araya gelmesinin yaratacağı sinerjiden yoksun kalacaktık.

Marka kimliği, ilk günden itibaren, onun için çalışacak herkesin katkısıyla ortaya çıkmalı. Bu, yorucu bir çalışmadır ve çok zaman alabilir. Ama markayı diğerlerinden bir adım öteye götürebilecek o temel fikrin tam ve tutarlı olması, harcanan tüm çabalara değer.

Herkesin kafasında aynı resim oluştuktan sonra, artık birbirinizi çok sık görmeseniz bile bir ‘ekip’ olmuşsunuzdur. Ekibin her üyesi, neyi, niçin, nasıl yapacağını daha iyi bilir ve daha hızlı yapar. Hem tasarım için harcayacağınız zaman azalır, hem de uzun tartışmalardan, çatışmalardan, düzeltmelerden ve yeniden tasarlamalardan kurtulursunuz.

En önemlisi; marka için yapılan her şey, kim tarafından yapılırsa yapılsın, aynı marka kimliğini, aynı marka vaadini anlatır. Ki bu da markanın ‘olmazsa olmaz’ıdır.
http://www.gennaration.com.tr/manset1/marka-kendisi-icin-tasarlananlarin-toplamidir/

Mesleğim nedeniyle çok sık muhatap olmak zorunda kaldığım tedarik alanlarından biridir bu... Standları tasarlayan mimarlar, bu işin tanıtım kapsamında olduğunu bildiklerinden, öyle logo veya diğer ‘branding’ enstrümanlarının unutulması gibi bir durum söz konusu olmaz, ama sonuçlar konusunda yine bir vahametin yaşandığı kesindir. Eğer arada bir reklam ajansı veya sorumlu bir grafik tasarımcı yoksa, mimar, firmadan, hattâ firmanın web sitesinden elde ettiği logo ve diğer enstrümanları öylesine savrukça kullanır ki, neredeyse kendi tasarladığı eseri müthiş grafik katkılarla berbat etme işini kendi elleriyle gerçekleştirir. Unsurların birbiriyle organik uyumu gibi bir duyarlılık daha baştan tasarımcının gündeminde olmadığı için, öncelikle kendi uzmanlığı kapsamı içinde olan standı tasarlar, ardından da “branding” enstrümanlarını serpiştirmeye kalkışır. Bunu yaparken de öyle cinayetler işlenir ki, mesela logo için ayrılmış alan, logonun proporsiyonu için uygun olmadığından eciş bücüş, üstten veya sağdan soldan bastırılmış, yamultulmuş elemanlar arz-ı endam etmeye başlar.

Diyorum ki, güzel kardeşim, eğer bir grafik tasarımcıdan destek almak gibi akıllıca bir yol seçseydin, hem grafik tasarımı adına cinayetler işlemez hem de kendi eserini berbat etmemiş olurdun.”
http://selimtuncer.blogspot.com/2008/02/mimari-endstriyel-tasarm-basn-sinema-ve.html

Bu tür sorunlarla çok yerde karşılaşıyoruz, fakat çeyrek milyarlık bir “saray” tasarlanırken bu konunun nasıl atlanabildiğini şahsen benim aklım almıyor. Her şeyden önce tartışılması gereken şey de budur. Sonradan bir tabelacıya sipariş edildiği çok belli olan bir imalatın üzerinde daha fazla çene yormaya gerek yok. Yüzyıllar öncesinin mimarlarının bile yazının mimari tasarım içindeki yerini ihmal etmediklerini gördükçe, bu “Türk ve modern mimarinin sentezi”ndeki aculluğu anlayabilmek insana daha da zor geliyor.

Grafik tasarımda simetrik ve asimetrik dengeden söz edilir. Benzer kurallar mimari tasarım içinde geçerlidir. Nitekim, resmi bir binada, hele hele bir adalet sarayında, terazi gibi simetrik dengeyi gözetmiş olmak doğru bir yaklaşımdır elbette. İnsan, daha sonra benim simetrik tasarımımı bozarlar kaygısıyla hassasiyet gösterir hiç olmazsa!
http://selimtuncer.blogspot.com/2011/02/yeter-ki-adaletin-terazisi-sasmasn.html

Disiplinler arası işbirliği ve etkileşimler perspektifinden bakacak olursak, grafik tasarımcının, doğal izleği dışında, farklı disiplinlerle iki türlü ilişkisi söz konusudur. Bunlardan biri, bu disiplinlerin ürünlerinden çıkarsamalar yapmak ve yeni bileşimler yaratmak, diğeri ise, farklı disiplinlerden aldığı ve farklı disiplinlere verdiği destektir. Bu alışveriş ve işbirliği için “kollektif ” veya “ortak” tasarım adını kullanabiliriz. İşbirliğini, yani ortak tasarım uygulamalarını belli bir hiyerarşiyle zaten birçok disiplinde görürüz: Güfte-beste-icra, senaryo-sinema, tiyatro eseri-oyun, şehir planlaması-mimari, grafik tasarım-fotoğraf, mimari-grafik tasarım, sinema-grafik tasarım, endüstriyel tasarım-grafik tasarım gibi... Disipler arası işbirlikleri yanında disiplinler içi işbirlikleri de söz konusudur. Mimari-pezaj mimarisi, grafik tasarım-hareketli grafik tasarımı gibi...

Önsel etmenlerin uzmanlığa dönüşmesi, evrenin ve doğanın yansımaları, evrenden ve doğadan disipline, disiplinden başka bir disipline etkiler ve disiplinler arası ilişkiler, her şeyden önce entelektüel bir inşa faaliyetini gerektirir. Bir grafik tasarımcı, örneğin bir ambalaj tasarımı yaparken, mimarinin çeşitli kapı ve pencere formlarından yararlanabilir. Ancak bu formların, grafik tasarıma bir grafik unsuru olarak aktarılması, ancak entelektüel bir transformasyonun gerçekleştirilmesiyle mümkündür. Eski tabirle, grafik tasarımcının zihninde “taklit”ten “tahkik”e dönüşmeden, ne evrendeki fenomenler dünyası ne de başka disiplinlerin insan eli değmiş ürünleri grafik tasarımcının kendi profesyonalitesi içinde işine yarar. Örneğin harflerin mimari özellikleri bir “tahkik”in sonucu olmakla birlikte, tipografinin, boyut kazandırılarak tipotektüre dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan örneklerin birçoğu, bence, “taklit”le “tahkik” arasında bir yerde dururlar.

Tekrar ortak tasarım konusuna dönecek olursak, burada, tasarımın aktörleri arasında bir hiyerarşik pozisyonun söz konusu olduğunu/olacağını söylemeliyiz. Bir mimari eser tasavvuru, mimarın zihninde bütüncül bir yapı arz eder. Bu bütüncül yapı, elbette organik diyebileceğimiz bileşenlerden oluşur. Bu noktada peyzaj mimarı veya iç mimar, kendi tasavvurunu, mimarın genel tasavvuruyla birleştirmek ve bu genel tasavvura hizmet etmek zorundadır. Mimarın, farklı disiplinlerden, örneğin grafik tasarımdan alacağı hizmette grafik tasarımcının pozisyonu da aynıdır. Grafik tasarımcı da mimarın genel tasavvuruna hizmet eder.

Ünlü Hollandalı tasarımcı Gert Dumbar, kendisiyle yapılan bir söyleşide (Grafik Tasarım, Temmuz 2007, Sayı: 10) tam da bu ilişki ve işbirliğine işaret ediyor: “Mimar yıkılmayacak bir bina yapar. Grafik tasarımcı ise binanın sinyalizasyon sisteminden sorumludur. Bu durumda, mimarla çalışmak durumundadır. Bazen bina için görsel kimlik önerir. Bu birlikte uyum içerisinde çalışma meselesi. Bu tip bir işbirliğinin herhangi bir kuralı yok; tamamen mimarın ve grafik tasarımcının entelektüel kalitesi ile ilgili bir durum; eğer bu kalite yüksekse, mimar ve tasarımcı bir arada çok güzel işler ortaya çıkarabilirler. Mimarlar, her şeyi yapabileceklerini iddia etseler de, bu olanaksız, her şeyi yapamazlar. Ben öğrencilerimi de farklı disiplinlerle çalışmaya teşvik ediyorum. Onları moda tasarımı bölümüne, kuram bölümüne, hatta konservatuara yönlendiriyorum. Çünkü grafik tasarım diğer disiplinlerle çalışmaya çok açık bir disiplin. ‘Dutch Post’ için yaptığımız kurumsal kimlik çalışması buna iyi bir örnek. Logo ve logoda kullanılan grafik elemanları hem posta binasının cephesinde hem de postanenin porselen fincan takımları üzerinde uyguladık. Bu grafik elemanlar Hollanda’da tanınıyor ve posta binasını da tanımlıyor. Grafik tasarım, kurum ile bina ve nesneleri ilişkilendirme konusunda çok güçlü bir araç, binanın ya da nesnenin üzerine isim yazmaktan çok daha güçlü.”

Ortak tasarımın ortak bir dile sahip olması da kaçınılmazdır. Mimari eserin dilini kurgulayan mimardır. Bu noktada, grafik tasarımcının bu dile uyması, hatta daha doğru ifadeyle bu dilin örülmesine katılması gerekir.

Dil, üzerinde epeyce konuşulması gereken geniş bir konudur. Bu genişliği daraltmamasını dileyerek, John D. Berry’nin Kamusal Mekanda Okunaklılık (Yazılar, Ekim 2008, Sayı: 73, Çev. Aslı Martan) başlıklı yazısından bir paragrafa göz atmak yararlı olacak: “Antik Roma harfleri birer rastlantı eseri olarak yaratılmamışlardı. Roma İmparatorluğu’nun yürüttüğü marka çalışmasının bir parçasıydılar. Romalılar şehirler kurdular, gittikleri her yerde anıtsal binalar inşa ettiler ve böylece fethettikleri topraklar üzerine kendi kimliklerini damgalamış oldular. Bu kimliğin bir parçasını Latin dili ve bu dili vücuda getiren etkileyici kitabeler oluşturmaktaydı. Bu kitabeler bütün şehirlerde forumların ve kamusal mekânların üzerinde tüm heybetleriyle yükselirlerdi. Bugün bir kamu binasının (ya da kamu binası görünümünde olmaya çalışan özel bir binanın) üstüne klasik kitabe harflerinin taklitlerini koyduğumuzda, onlardan bu ‘marka dilini’ ödünç almış oluyoruz.”

Ülkemizdeki kamu binaları ve kamusal mekanlarla grafik tasarım ilişkisini hiç irdelemeyelim bile! Çünkü öncelikle tartışılması gereken şey, kamu binaları ve kamusal mekanların bizzat mimari varlıkları... Hatta “İş, bu mimari yozlaşmanın grafik tasarımla ilişkisine mi kaldı?” diye soranlar bile olacaktır.
http://selimtuncer.blogspot.com/2009/02/tasarm-el-birligiyle-yuceltilebilir.html
 

Ömer YILDIZ

Admin
Yetkili Kişi
Kayıt
29 Temmuz 2007
Mesaj
2.320
Tepki
92
Bu faydalı bilgileri bizimle paylaştığınız için teşekkür ederim.
 

Şener CANÖZ

Altın Üye
Altın Üye
Uzman Üye
Kayıt
2 Nisan 2009
Mesaj
2.986
Tepki
1.588
''muratamam'' klasörü oluşturdum paylaştığın bilgileri içine doldurup vakit buldukça inceliyorum.

Teşekkür ederim muratamam.
 

user9

Grafiker
Kayıt
9 Eylül 2009
Mesaj
0
Tepki
80
ziyadesi ile faydalı bilgiler, derlenmişliği için teşekkür ederim.
 
Yukarı Alt