Rose

Kayıt
29 Kasım 2008
Mesaj
542
Tepki
7
Okulun ilk günü, ilk derste profesörümüz, önce kendini tanıttı, sonra "Bu yıl, yepyeni bir öğrencimiz var. Çok ilginç biri, bakalım bulabilecek misiniz? dedi...
Ayağa kalkıp etrafa bakmaya başlamıştım ki yumuşak bir el omzuma dokundu.. Döndüm.. Yüzü iyice kırışmış bir yaşlı hanımefendi bana gülümseyerek bakıyordu... "Ben Rose" dedi... "Benim adım Rose yakışıklı... 87 yaşındayım. Madem tanıştık seni kucaklayabilir miyim?." Güldüm.. "Tabii" dedim.. "Hadi sarıl bana.." Öyle sımsıkı sarıldı ki... "Bu kadar genç ve masum yaşta üniversiteye niye geldin?" diye şaka yaptım... Minik bir kahkaha ile yanıtladı: "Buraya zengin bir koca bulmaya geldim. Evlenip birkaç çocuk doğuracağım. Sonra emekli olup dünya turuna çıkacağım.." Dersten sonra kantine gidip, birer sütlü çikolata içtik. Hemen arkadaş olmuştuk.
Ertesi gün ve ertesi üç ay sınıftan hep birlikte çıktık ve hep kantinde lafladık.. Öyle akıllı ve öyle deneyimliydi ki onu dinlemekle, derslerden daha çok şey öğrendiğimi hissediyordum. Sömestr boyunca Rose kampusun ilahesi oldu. Nereye gitse etrafı çevriliyor, çok çabuk arkadaş ediniyordu. İyi giyinmeyi seviyor, diğer öğrencilerin ilgisini çekmeye bayılıyordu. Rose hayatını yaşıyordu.. Hepimizden daha canlı, daha dolu yaşıyordu..
Sömestr sonunda, Futbol Balosu'na davet ettik Rose'u, konuşma yapması için... Orada bize verdiği dersi unutmama imkan yok... Konuşmasını önceden hazırlamış ve bir yığın karta kocaman kocaman yazmıştı. Elinde bu deste ile kürsüye yürürken, kartları elinden düşürdü. Konuşma darmadağın olmuştu. Şaşkın, biraz da utanmış mikrofona doğru eğildi... "Ne kadar beceriksizim, değil mi? Özür dilerim... Buraya gelmeden önce heyecanım yatışsın diye bir duble viski attırdım. Sonucu görüyorsunuz.. Şimdi bu kartları toplasam bile onları yeniden sıraya koymam mümkün değil... Onun için en iyisi ben size aklımda kalanları söyleyeyim, olur mu?" Biz kahkahalarla gülerken, o bardaktan bir yudum su aldı ve konuşmasına başladı:
"Yaşlandığımız için, eğlenmekten, oynamaktan, yaşamaktan vazgeçmeyiz.. Eğlenmek, oynamak ve yaşamaktan vazgeçtiğimiz için yaşlanırız. Genç kalmanın, mutlu olmanın ve başarıya ulaşmanın sadece dört sırrı vardır: Her gün gülmek ve yaşama katacak mizah bulmak... Bir rüyanız olmalı mutlaka... Rüyalarınızı kaybettiniz mi, ölürsünüz. Etrafımızda dolaşan pek çok kişi aslında ölü ve bundan kendilerinin bile haberi yok... Yaşlanmakla, büyümek arasında çok büyük bir fark vardır… Eğer 19 yaşındaysanız ve bir yıl hiç bir şey yapmadan, hiç bir şey üretmeden bir yıl sırtüstü yatarsanız, sadece bir yaş yaşlanır, 20 olursunuz... Ben 87 yaşındayım ve ben de bir yıl hiç bir şey yapmadan, hiç bir şey üretmeden sırtüstü yatarsam, 88 yaşımda olurum. Herkes bir yılda bir yaş yaşlanır. Bunun için özel bir yetenek yada bilgiye ihtiyaç yoktur. Oysa bir yaş daha büyümek için, mutlak bir şeyler yapmak, üretmek, kendini geliştirecek fırsatları bulmak ve kullanmak gerekir. Asla pişman olmayın... Biz yaşlılar, genelde yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan pişman oluruz çünkü.. Ölümden korkan insanlar, pişman olanlardır... Pişman olmaktan korktukları için hiçbir şey yapmayanlardır..."
Ders yılı sonunda Rose yıllarca önce başlayıp, yaşam mücadelesi içinde ara vermek zorunda kaldığı üniversiteyi derece ile bitirdi... Mezuniyet töreninden bir hafta sonra, uykusunda, huzur içinde öldü. Cenaze törenine iki binden fazla üniversite öğrencisi katıldı. "Yapabileceğimiz her şeyi yapmak için asla geç olmayacağını" hepimize, hem de nasıl öğreten bu muhteşem kadının anısına layık bir törendi bu... Rose'un öğretisi aslında dünyanın bütün üniversitelerinde zorunlu ders olmalıydı: "Çok geç diye bir zaman yoktur!.."




Not: Alıntıdır.
 
Kayıt
3 Ağustos 2009
Mesaj
607
Tepki
74
Burçin Hanım merhaba,

Avatarınızdaki resim siz iseniz, henüz bir hayli gençsiniz. Bu yazıyı buraya alıntılarken yaşadığınız duygulanmalar ise daha ileri bir yaşı işaretliyor. "Ne yani, bu yazıyı içtenlikle kavrayabilmek için benim de yaşlı mı olmam gerekiyor?" diye soruşunuzu hayal ediyorum.

Elbette böyle bir duygulanma içinde olabilirsiniz. Bu; sizin, çevrenizi, gençleri, orta yaşlıları, ileri yaşlıları vs. insanları yaşına göre değil, mantıklarına göre değerlendirmeyi genç yaşta öğretmiş olduğunu gösteriyor.
Hiç unutmam, bir gün kötü sonuçlanan bir durumdan dolayı evimde canım çok sıkkın bir şekilde oturuyordum. Ben farkında olmadan, o zamanlar üçbuçuk yaşlarında olan kızım gelmiş, sezsizce yanıma oturmuştu. Ben, hâlâ moralimin deniz seviyesinde olmasından, düşüncelere dalmış olmamdan, onunla pek ilgilenmemiştim. Ama o, bana "Baba, gökyüzüne baksana, çok güzel.." demişti...
Ona döndüm baktım. Bu sefer de " Hayat da çok güzel değil mi baba?" deyiverdi !

İnanamadım...
Henüz üçbuçuk yaşındaydı.
Ve bana o yaşta terapi yapmaya çalışıyordu!..
Sarıldım, sıkı sıkı sarıldım.. O sırada belki de ağlamıştım, ama o görmemişti sanırım.

Bilmem anlatabiliyor muyum..
Hani eski bir şarkı vardır. Belki de siz de bilirsiniz.
Amerika'yı "uzaylılar dünyayı bastı!" diye ayağa kaldıran sanatçı..
Bildiniz.. Orson Welles.. Ne diyordu:
İngilizcesini boş ver, ben Türkçesini söyleyeyim:

"Ben gençliğin ne demek olduğunu bilirim,
Ama sen yaşlılığın ne demek olduğunu bilir misin?"

Yaşamı sorgulamak için, yalnızca "yaşamak" yetmiyor. Paniğe kapılmadan, yerli yerince yaşamak..

Son söz: Yaşamda hiçbirşey için vakit geçmiş değildir.

Mutlu kalın.

Tuncer ÖZKAN
Yaş:49
 
Kayıt
29 Kasım 2008
Mesaj
542
Tepki
7
evet 22 yaşındayım hayatımda birkaç durum oldu yani artık bitti yapamam geçti gibi şeyler düşünmüştüm. Bu yazıyı okuduktan sonra" vay bee demıstım hayatta ne insanlar var bu kadın bunu yapabilmiş bu gücü kendinde bulmuş. ben neden yapamayım diye içimden geçmişti." o an içimde bişey oldu bende yapabilirim dedim. Bende hayatımda aklımda kalmadan acaba mı sorusu gelmeden yaşamak ve öğrenmek istedim. O sebeble kendi eğitim alandan uzaklaşıp kendi mutlu olacağım mesleği seçtim. Şimdi bu yolda ilerliyorum çabalıyorum ve istiyorum. :D:D:D:D
 
Yukarı Alt