danisman
Consultant
- Kayıt
- 27 Nisan 2009
- Mesaj
- 1.504
- Tepki
- 30

Bir insan sevmediği yemeği yer mi, yemek zorunda mıdır? Bir misafirliğe gittiğinizde bile, ister nazınız geçsin, ister geçmesin, sevmediğiniz bir ikram varsa, bunu ya söylersiniz, ya da bir şey demeden, ucundan az bir şey alıp bırakırsınız. Karşınızda anlayışlı bir ev sahibi varsa sizi anlayacak ve ısrar etmeyecektir.
Yukarıda bahsettiğim insanların ortak noktalarından birisi, , fakat ülkemiz sorunlarının bir ortak noktası daha var. Ülkenin genelinde, insanların çoğunluğu, sevmediği işlerle meşgul olmak zorunda bırakılmaktadır. Sevmediği işlerle uğraşan insanlar, sadece günlerini kurtarma derdindedir ve kazançla orantılı bir yaşamı benimsemektedir. Sevdiği işi yapan insanlar, gerçekten çok azınlık sayılabilecek rakamlardadır.
Sonra, üç beş akademisyen televizyon kanallarında şunlardan bahsederler. Özetleyecek olursak o konuşmaları, Ülkenin en büyük sorunu, başarısızlıklarla dolu olmasıdır. Başarısızlık neden gelmekte ve neden sürekli kendisini geliştirmektedir bu ülkede? Bunun elbette ki birçok nedeni vardır, fakat en büyük nedeni, istemediği bir bölüme yerleştirilen öğrenciler, istemedikleri meslekleri yapan insanlar ve istemedikleri yaşamları yaşamak zorunda bırakılan bir toplum.
Avrupa�da başarılı olan insanlar bunu sadece aldıkları eğitimlerle mi, sağlamaktadırlar? Eğitim almak başarıyı sürükleyen ve başarıyı getiren en büyük etken midir?
Bu konu hakkında, belki söylenecek ve yazılacak birçok şey olabilir. Ben bugün sadece bir tanesini sizlerle paylaşmak istedim. Bir insan sevmediği şeyleri yaparsa, başarıya ulaşamaz, başarılı bir gelecek sahibi olamaz, başarılı toplumlar sınıfında yer alamayan bir ülke olmaktan kurtulamayız.
Tanıdığım ve gördüğüm birçok insan, özüne inildiği zaman sevmedikleri işleri yaptıklarını itiraf etmektedirler. Peki, bir insan sevmediği işi neden yapmak zorunda bırakılmaktadır?
Aslında konunun çözüm noktası işte tam da burası. Bir ülkenin ne aşağı, ne yukarı çıkmasını istemiyorsanız, birçok çalışma yapabilirsiniz ama bunların içerisinde en büyük pay sahibi, onları sevmedikleri işleri yapmak zorunda bırakmak olsa gerek.
Çoğunluğun, sevmediği sektörlerde iş yapmaya çalışması, toplumsal bir başarısızlığı da beraberinde getirmekte ve toplumsal bir mutsuzluk oluşmaktadır. Belki bu satırları okurken, olur mu, ben sevdiğim işi yapıyorum diyenleriniz çıkabilir. Unutmayın, herkes ve her insan sizin kadar şanslı olmayabilir. Burada kişilerden değil, toplumdan bahsediyorum, bu ne demektir, mutsuz, başarısız, huzuru olmayan, ruh sağlığı tehlikede olan insanlar topluluğu demektir.
Söylediklerimi iyi gözlem yapmayı becerebilen herkes çok iyi anlayacaktır.
Birkaç gün önce öğretmen bir arkadaşımla konuştuk telefonda. Dershaneye kayıt yaptırdığını ve üniversite sınavlarına gireceğini söyledi. Çok şaşırdım, çünkü arkadaşım dokuz yıldır öğretmenlik yapmaktaydı. Neden peki dediğimde, avukat olmak istediğini ve yaptığı işi sevmediğini söyledi. Daha bu gün bir arkadaşımla görüştüm, sorunu sevmediği işleri yapmasıydı, kendisi çok iyi bir grafik tasarımcı olmasına rağmen, sekreterlik, muhasebe gibi işlerde çalışmak zorunda kalıyordu. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün ama örnekler bu ülkenin en büyük sorununa çözüm bulacak bir sonuca ulaştırmaz bizi.
Peki, bir şey daha aklımıza geliyor, bu ülkede, sevdiği işi yapanlar gerekli başarıya ve bu başarının yanında, maddiyata ulaşıyor mu? Bunu da iyi anlamalı, anlayabilmeli, fakat bu konuda bile endişelerim olduğunu itiraf etmeliyim.
Sevdiği işi yaparken bile, başarıya ulaşamıyorsa insan, gerçekten sorun çok büyük ve aşılması zor bir engel olarak çıkıyor karşımıza.
Bu sorunları aşabilmek için bir reçetem var mı, yok elbette, olsaydı bile ne yapabilirdim, bir şey yapabileceğimi pek sanmıyorum.
Nasıl, beğendiniz mi cevabımı? Ben böyle bir cevap verecek kadar açık yürekli ve cesaretliyim.
Şimdi, aklınıza ne geldi? Veya bu konunun çözümü konusunda düşünceler trafiği başlatanlarınız var mı? Var diyenleri duyar gibiyim, bu güzel ve insanı mutlu ediyor.
Peki, sizin bu düşündüğünüzü, geçmişte ülke yönetimine gelenler, şimdi ülke yönetiminde olanlar, düşünemiyorlar mı, sanıyorsunuz?
Düşünüyorlar veya düşündüklerinden eminim. Burada, şöyle bir sonuca ulaşıyoruz. Aklıma bir film sahnesi geliyor, düşünün, bir arkadaşı çok zor durumda olan filmin kahramanını, fakat filmin kahramanının kafasına dayanmış bir silah var ve arkadaşına yardım etmeye çalışıyor. Yardım etmek için bir şeyler yapmalı ama yapamıyor, çünkü yardım etmeye çalıştığı an, kendi canından olacak. Senarist ne yazmışsa, kahramanımız onları uygulayacak sahnede.
Sanırım sorunu ve çözümü anladınız.
Yeni bir yazımızda, yine buluşmak üzere, hoşça kalın...
Ozan Muhammet CANDAN
www.grafikerler.org
Yukarıda bahsettiğim insanların ortak noktalarından birisi, , fakat ülkemiz sorunlarının bir ortak noktası daha var. Ülkenin genelinde, insanların çoğunluğu, sevmediği işlerle meşgul olmak zorunda bırakılmaktadır. Sevmediği işlerle uğraşan insanlar, sadece günlerini kurtarma derdindedir ve kazançla orantılı bir yaşamı benimsemektedir. Sevdiği işi yapan insanlar, gerçekten çok azınlık sayılabilecek rakamlardadır.
Sonra, üç beş akademisyen televizyon kanallarında şunlardan bahsederler. Özetleyecek olursak o konuşmaları, Ülkenin en büyük sorunu, başarısızlıklarla dolu olmasıdır. Başarısızlık neden gelmekte ve neden sürekli kendisini geliştirmektedir bu ülkede? Bunun elbette ki birçok nedeni vardır, fakat en büyük nedeni, istemediği bir bölüme yerleştirilen öğrenciler, istemedikleri meslekleri yapan insanlar ve istemedikleri yaşamları yaşamak zorunda bırakılan bir toplum.
Avrupa�da başarılı olan insanlar bunu sadece aldıkları eğitimlerle mi, sağlamaktadırlar? Eğitim almak başarıyı sürükleyen ve başarıyı getiren en büyük etken midir?
Bu konu hakkında, belki söylenecek ve yazılacak birçok şey olabilir. Ben bugün sadece bir tanesini sizlerle paylaşmak istedim. Bir insan sevmediği şeyleri yaparsa, başarıya ulaşamaz, başarılı bir gelecek sahibi olamaz, başarılı toplumlar sınıfında yer alamayan bir ülke olmaktan kurtulamayız.
Tanıdığım ve gördüğüm birçok insan, özüne inildiği zaman sevmedikleri işleri yaptıklarını itiraf etmektedirler. Peki, bir insan sevmediği işi neden yapmak zorunda bırakılmaktadır?
Aslında konunun çözüm noktası işte tam da burası. Bir ülkenin ne aşağı, ne yukarı çıkmasını istemiyorsanız, birçok çalışma yapabilirsiniz ama bunların içerisinde en büyük pay sahibi, onları sevmedikleri işleri yapmak zorunda bırakmak olsa gerek.
Çoğunluğun, sevmediği sektörlerde iş yapmaya çalışması, toplumsal bir başarısızlığı da beraberinde getirmekte ve toplumsal bir mutsuzluk oluşmaktadır. Belki bu satırları okurken, olur mu, ben sevdiğim işi yapıyorum diyenleriniz çıkabilir. Unutmayın, herkes ve her insan sizin kadar şanslı olmayabilir. Burada kişilerden değil, toplumdan bahsediyorum, bu ne demektir, mutsuz, başarısız, huzuru olmayan, ruh sağlığı tehlikede olan insanlar topluluğu demektir.
Söylediklerimi iyi gözlem yapmayı becerebilen herkes çok iyi anlayacaktır.
Birkaç gün önce öğretmen bir arkadaşımla konuştuk telefonda. Dershaneye kayıt yaptırdığını ve üniversite sınavlarına gireceğini söyledi. Çok şaşırdım, çünkü arkadaşım dokuz yıldır öğretmenlik yapmaktaydı. Neden peki dediğimde, avukat olmak istediğini ve yaptığı işi sevmediğini söyledi. Daha bu gün bir arkadaşımla görüştüm, sorunu sevmediği işleri yapmasıydı, kendisi çok iyi bir grafik tasarımcı olmasına rağmen, sekreterlik, muhasebe gibi işlerde çalışmak zorunda kalıyordu. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün ama örnekler bu ülkenin en büyük sorununa çözüm bulacak bir sonuca ulaştırmaz bizi.
Peki, bir şey daha aklımıza geliyor, bu ülkede, sevdiği işi yapanlar gerekli başarıya ve bu başarının yanında, maddiyata ulaşıyor mu? Bunu da iyi anlamalı, anlayabilmeli, fakat bu konuda bile endişelerim olduğunu itiraf etmeliyim.
Sevdiği işi yaparken bile, başarıya ulaşamıyorsa insan, gerçekten sorun çok büyük ve aşılması zor bir engel olarak çıkıyor karşımıza.
Bu sorunları aşabilmek için bir reçetem var mı, yok elbette, olsaydı bile ne yapabilirdim, bir şey yapabileceğimi pek sanmıyorum.
Nasıl, beğendiniz mi cevabımı? Ben böyle bir cevap verecek kadar açık yürekli ve cesaretliyim.
Şimdi, aklınıza ne geldi? Veya bu konunun çözümü konusunda düşünceler trafiği başlatanlarınız var mı? Var diyenleri duyar gibiyim, bu güzel ve insanı mutlu ediyor.
Peki, sizin bu düşündüğünüzü, geçmişte ülke yönetimine gelenler, şimdi ülke yönetiminde olanlar, düşünemiyorlar mı, sanıyorsunuz?
Düşünüyorlar veya düşündüklerinden eminim. Burada, şöyle bir sonuca ulaşıyoruz. Aklıma bir film sahnesi geliyor, düşünün, bir arkadaşı çok zor durumda olan filmin kahramanını, fakat filmin kahramanının kafasına dayanmış bir silah var ve arkadaşına yardım etmeye çalışıyor. Yardım etmek için bir şeyler yapmalı ama yapamıyor, çünkü yardım etmeye çalıştığı an, kendi canından olacak. Senarist ne yazmışsa, kahramanımız onları uygulayacak sahnede.
Sanırım sorunu ve çözümü anladınız.
Yeni bir yazımızda, yine buluşmak üzere, hoşça kalın...
Ozan Muhammet CANDAN
www.grafikerler.org