Suratsız komşu...

danisman

Consultant
Kayıt
27 Nisan 2009
Mesaj
1.504
Tepki
30
Hayatın üzerine geldiği, çekilmez diye düşündüğü günlerdi, kalabalıklar içinde yalnızlığı sonuna kadar yaşıyor, buna bir çözüm bulmaya çalıştıkça, mutsuzluk buluyordu. İşsizlik tüm bu sorunların tuzu biberi oluyor, yaşama karşı tutunmaya çabaladıkça, sanki yaşam onu, uçurumdan yuvarlanması için, her gün biraz daha iteliyordu.

Umutsuzluğun içerisinde her gün yeni bir umut aramaktan usanmıştı. Zaten umut diye sarıldığı her şey elinde kalıyordu. Hani bazen olur ya her insanda, hücrelerinin bile isyan ettiği zamanlar, işte tam öyle bir akşamüstüydü.

Bilgisayarını açtı, her zaman olduğu gibi ilk olarak msn’e dokundu, bir süre dönen yeşil adamı izledi, sanki birisi varmış gibi karşısında, merhaba dedi. Msn açıldığında, sağ alt taraftan gelen mailler uyarısını gördü, on sekiz mail olduğunu görünce şaşırdı, uzun zamandır açmamıştı mail kutusunu, tıkladı. Yine birçok siteden ve üyelikten gelen mailler sıralanmıştı karşısında, bir mail hariç “merhaba” yazıyordu. Diğer mailleri işaretleyerek okumadan sildi, merhaba yazan maili açtı. Gönderen kişiye baktı ilk olarak, tanımadığı bir mail adresiydi…

“Üzülme sakın,
Bir dosta ihtiyacın varsa,
Ben varım” yazıyordu…

ve altında “not: lütfen kim olduğumu merak etme, sadece bir dost” diyordu…

Şaşırmıştı, kim olabilir diye düşündü bir süre, gönderildiği tarih ve saate baktı, çok yeniydi. Yanıtla butonuna tıkladı “ kimsin, tanıyamadım” yazıp yolladı. Birkaç saniye sonra yeni mesaj uyarısı gelmişti bile.

“Kim olduğumu merak etme demiştim, sadece bir dost, biliyorum iyi değilsin ama artık ben yanında olacağım” diyordu.

Umursamadı fazla, web sayfaları arasında dolaşmaya başladı, bir süre sonra kapatıp bilgisayarını, balkona çıktı, hemen karşısında yer alan evin balkonunda, tekerlekli sandalye üzerinde oturan genci fark etti. Birkaç ay önce taşınmışlardı, son derece itici bir tipi vardı. Sigarasını içtikten sonra, mutfağa geçti, ekmek arası bir şeyler yaptı, peynir, marul, zeytin, domates eline geçen ne varsa tıkıştırdı ekmeğin içine.

Yemeğini yedikten sonra, koltuk üzerinde uyuyup kaldı. Uyandığında saatine baktı, neredeyse gece yarısı olmuştu. Televizyonda izleyecek bir şey bulamayınca, tekrar bilgisayarını açıp, oturdu karşısına. Dönen yeşil adamın turlaması bitince, çevrimiçi olan arkadaşlarına baktı, herkes ayrı bir yazı yazmıştı üst kısımlara, kimisi, dinlediği müziği gösteriyor, kimisi günün anlam ve manasına ilişkin notlar yazıyordu.
Oldum olası ifrit olurdu bu duruma, birkaç arkadaşıyla sohbet etti, sonrasında facebook’unu geçti, eklenen videolarla oyalandı, o sırada mail kutusuna düşen mesajın uyarısı belirdi ekranın sağ alt tarafında. O esrarengiz maillerden, birisinin daha geldiğini gördü, tıkladı.

Öylesine güzel cümleler ve öylesine kendisini tanıyan bir kişi vardı ki karşısında, şaşırmadan edemedi. Yazdıkları ve anlattıklarını okudukça, ne kadar rahatladığını, gerçekten de, dip notta belirttiği gibi “dost” olduğunu anladı. Normalde geceleri asla uyuyamıyordu ama okudukları onun ruhu hal iyesini son derece güzelleştirmiş ve rahatlatmıştı. Gece uzun zamandır görmediği rüyalar gördü, öyle mutlu kalktı ki yattığı yerden…

Kahvaltısını yaparken, bilgisayarını alıp, hemen mail kutusunu açtı. Evet, işte yine yazmıştı, güne güzel başlaması için yazılanlar yetti de arttı bile. Aradan birkaç gün geçmişti, cep telefonu çalmaya başladı, açtığında üç ay önce başvurduğu işe kabul edildiğini duyunca, sevinçten ne yapacağını şaşırdı.

Hemen aklına mail arkadaşı geldi, telefondan bahsetti, işe başlayacağından ve çok mutlu olduğunu yazıp yolladı. Bilgisayarını kapatıp, doğruca yatak odasına geçti, en çok sevdiği kıyafetlerini giydi, biraz makyaj yaparak, çantasını kaptığı gibi, iş görüşmesine gitti. Her şey yolunda gitmiş, sürekli hayalini kurduğu şirketle iş anlaşmasını yapmıştı bile. Tüm güzellikler bir anda peşi sıra hayatına giriyordu.

Akşamleyin eve döndüğünde, ilk işi, bilgisayarını açmak ve maillerine bakmak oldu. İşte yine, yeni bir mail gelmişti. Baştan sona okudu, iş ile ilgili iyi dileklerden, her şeyin üstesinden gelebileceğinden, çok güçlü olduğundan ve başaracağından bahsediyordu. Vakit kaybetmeden cevapladı maili ve yorgunluğun da etkisiyle erkenden uyuyup kaldı.

Ertesi sabah, akşam ve ilerleyen günlerde, güne esrarengiz dostunun mailleriyle başlıyor, günü ondan gelen maillerle tamamlıyordu, iyi ama kimdi bu, kim, kim, kim? Aklını kemirmekte olan bu sorunun yanıtını öğrenmek istediği her mail’e gelen cevap hep aynıydı “bir dost”…

Bir süre sonra, o eski halinden hiç eser kalmamış, her şey değişmiş, yeni bir hayatın içerisinde bulmuştu kendisini. İş yemekleri, iş toplantıları, pazar kahvaltıları, yaşamı son derece hızlıydı. Artık mail arkadaşına zaman ayıramıyor, ondan gelenleri okumaya fırsat bulamıyordu. İlk zamanlar biraz aksatmaya başladığı maillerini, sonraları daha çok aksatmaya başladı, bir süre sonra ise hiç ilgilenmez olmuştu. Uzunca bir zaman sonra aklına geldi mail arkadaşı, kırk dört adet mail’i okumadığını fark etti.

Hepsini toplu halde okuyarak, bir teşekkür maili yolladı ve altına “lütfen kim olduğunuzu artık söyleyin” notunu düştü. Sabahleyin uyandığında apar topar, apartmandan çıkarken, karşı bina önünde alışık olmadığı bir kalabalık insan grubu gördü, kapıcı ile karşılaştı, neler olduğunu sordu, karşı binada bir cenaze olduğunu öğrendi. Kimmiş sorusuna aldığı yanıta, hımm, biliyorum, "suratsızın birisiydi" oldu.

Akşam eve döndüğünde mail kutusunu açtı, yolladığı son maile cevap gelmemişti. Aradan uzunca bir zaman geçmesine rağmen, yolladığı tüm mailler karşılıksız kalmış cevap gelmemişti…

Üç ay sonra, bir Pazar sabahı…

Kapı zilinin sesiyle uyandı, karşısında yaşlı bir kadın duruyordu, elinde kendisine uzatılan bir mektup vardı. Bu mektubu, ölen kanser hastası oğlunun çekmecesinde, kızının bulduğunu ve oğlunun bu mektubu ona ulaştırmaları için, üzerine not yazdığını söyledi, bu mektup senindir, dedi ve uzattı...

Çok şaşırmıştı, mektubu açtı;

Merhaba, ben karşı komşun, gerçi hiçbir gün bana selam vermedin ama olsun, diye başlayan ve devamında hiç yabancısı olmadığı güzel sözcüklerden oluşan bir mektuptu avuçlarının arasındaki…

En altta “ not; komşularını sevmeyi ve onlarla hayatı paylaşmayı, asla ihmal etme” yazıyordu.

Gözlerinden düşen damlalara engel olamadı, kendini kaybetmiş şekilde ağlıyordu
“suratsız diye isimlendirdiği" kişi,
tekerlekli sandalyeye bağımlı ve öleceği günü bekleyen ama buna rağmen, kendisini her konuda motive eden, onu hayata bağlayan, yaşama tutunmasını sağlayan biricik “mail dostu” çıkmıştı…


Ozan Muhammet CANDAN
Grafikerler.org
 

ekinoks76

Üye
Kayıt
5 Kasım 2009
Mesaj
318
Tepki
4
Akşam face de okudum bu hikayeyi çok hüzünlendirici hayatımızda çok gözden kaçırdıklarımız var:(
 

danisman

Consultant
Kayıt
27 Nisan 2009
Mesaj
1.504
Tepki
30
Kesinlikle var ekinoks, o yüzden hayatı ve çevremizi sürekli gözlemlemek gerek...
 
Yukarı Alt