Tiyatro terimleri ve düşünceler

Kayıt
23 Kasım 2007
Mesaj
296
Tepki
59
Tiyatro Terimleri

K -

Kaba Güldürü : Kalın çizgili,kaba esprilere ve hareketlere dayandırılarak,salt eğlence amacıyla geliştirilen güldürü.

Kabare : Bu tür tiyatro her çeşit güncel sorunu ve özellikle siyasal ve toplumsal konuları ince bir alayla,iğneleyici,yerici,taşlayıcı bir tutumla ele alıp toplum eleştirisine yönelir.Dışta güldürücü ve eğlendirici olmasına karşın,temelde ciddi olan bu biçim gösteride ezgiler,danslar,skeçler,monologlar,diyaloglar,diya lar,kısa filmler,kısacası tasarlanan eleştiri için ne gerekiyorsa onu sahneye getiren renkli bir karışım vardır.

Kadınlar Korosu : Kadınlardan kurulu koro.

Kahramanlık Komedyası :Kralların,prenslerin ve soyluların beş oyun kişisi olduğu,serüvenleri kapsayan komedya

Kahya : Anadolu köy seyirlik oyunları düzenleyenlere verilen adlardan biri.

Kanbur : Orta Oyunu ve Gölge Oyunu tiplerinden biri.Genellikle geveze,saldırgan ve sevimsiz bir kişi olarak görülür.

Kara Gülmece : Acı alay,içinde kişiyi düşündürecek ve hüzünlendirecek gülmece.Saçma ve abes mantık içinde,groteski de kullanarak gerçekleri alaylı bir biçimde gösteren gülmece;toplumsal karmaşaya bir tepki olduğu kadar,eleştirilen konuyu abes ve saçma anlamıyla belirtir.

Karakter : Kişileştirme işleminde derinlemesine ele alınan oyun kişisi;kendine özgü nitelikler içinde ruhsal gelişimi olan oyun kişisi.Karakterlerin,dış görünüşleri ötesinde anlamış ağlayan iç yaşamı vardır.Örn: Hamlet, Lear, Tartuffe,Treplev,Galile vb.

Karakter Komedyası : Bu komedya biçiminde gülünç kahramanın yanlış ve zayıf yanları öne çıkar.Toplum içindeki yanlışların eleştirisi bas oyun kişisi yoluyla sağlanır.

Karakter Oyuncusu : Kendine özgü ruhsal gelişimi ve davranışı olan,özellikle yaşlı kişilikleri canlandırmada usta olan yalancı.

Kavuk Devirme: (O.O Orta oyununda Kavuklu'nun kavuğunu yere düşürmeden bir baş hareketiyle devirmesi.Bu tıpkı Kara güz'ün ışkırlağını arkaya atması gibidir.Kavuklu bunu kavuğunun arka kenarını ensesiyle sıkıştırarak yapardı.Kavuk devirmenin,siyasal-toplumsal göndermesi son padişahlar döneminde çok sayıda vezir kafası uçurulmasına bağlanabilir.Vezir azledildiğinde "kavuk devrildi" deyimi halk arasında yerleşmişti.

Kavuklu : (O.O.) Orta Oyunun iki eksen tipinden biri.Türk gölge oyunundaki Karagöz'ün canlı özdeşi.Dışa dönük,özü sözü bir,dobra sağduyusu olan okumamış bir halk tipidir.Halkın düşüncelerini ve duygularını yansıtır..Haksızlığa,ikiyüzlülüğe karşıdır.Ekmek parası için beceremediği işlere bile girer,hakkı olmayan parayı kazanmayı sevmez.Öğrenim görmediği için bilgisizdir,ama sezgileri güçlüdür.Özellikle Pişekar tarafından sömürülür.Düş kurmayı sevmez,gerçekçidir.Her şeyi olduğu gibi kabul eder ve yanlışları dosdoğru yüze vurur.Öz eleştirisi de olduğundan sevimlidir.Gülmecenin baş mimarı olduğu için ona Nekre de denir.

Keranos : Antik Yunan tiyatrosunda,sahne üzerinde rol gereği ölenleri kaldırmakta kullanılan vince benzeyen araç.

Kilise Oyunu : Kilise tarafından yönetilen ve denetlenen,çoğu kez rahiplerin oynadığı,Hıristiyan öğretisini yaymaya yönelik oyun.

Kerkides : Antik Yunan tiyatro yapısında seyir yerini dikine kesen basamaklı yol.

Kilise Tiyatrosu : Dinsel günlerde rahiplerin ya da kiliseye gelenlerin oynadıkları dinsel oyunları sunan topluluk.Orta Çağ'ın ilk yarısından bu yana sürüp gelen bir tiyatro geleneğidir.

Kişileştirme : Oyunun özüne uygun olarak eylemin gelişini sağlayan kişilerin yapımı.Oyun kişisinin yapımı ,yönelişleri,davranışları,görünüşleri,harekeleri,ç evreleriyle ilişkileri vb. ile gerçekleştirilir.Kişileştirme,tip ve karakter olmak üzere iki çeşittir.(Tip ve Karakter)

Klasik Tiyatro : Rönesans'ta İtalya'da başlamış ve XVII. yüzyılda Fransa'da Cornellie ve Racine'nin yapıtlarında doruğunu bulmuş olan tiyatro akımı.XVII. yüzyılda İtalya'da Alfieri'nin oyunlarına dek etkisini sürdürmüştür.Klasik tiyatronun temel temel nitelikleri düzenlilik,usçuluk,duruluk ve belirginlik,idealleştirme ve ağırbaşlılık olarak özetlenebilir.

Kolbaşı : 1- (O.O.) Orta Oyunu'nda kolların başında olan ve kola adını veren sanatçı;bu sanatçı kol oyunlarını düzenler ve yönetirdi.
2- Daha önce kolların başında bulunan kişiye verilen ad.

Konstrüktivist Tiyatro : İşçi sınıfının sanayileşme sürecindeki emeğini ve üretimini,çalışma tartımını ve devinimini anlatmak için Sovyet yönetmen Meyerhold tarafından ilk kez denenmiş,Vakhtangov,Tayrov gibi birçok genç kuşak yönetmen tarafından,belli farklılıklarla sürdürülmüş,tiyatralliği öne alan anlayış.Perdelerin çevre düzenlemesinin ve kulislerin olmadığı çıplak bir tiyatro sahnesinde bina yapımında kullanılan iskeleye benzeyen bir dekorda çeşitli yükseltiler,iskeleler,çarklar,eğik düzeyler,kuleler kullanılır.Bu atmosfere uygun olarak,Meyerhold,insanın dirimselliği ile mekaniğini birleştirme amacını güden konstrukvist anlayışı pekiştirmek amacıyla yeni bir oyunculuk estetiği zerinde durulmuştur.

Köşebası Tiyatrosu : Köşe başlarında,yalın,hemen anlaşılabilecek,genellikle siyasal ve toplumsal içerikli,kalın çizgili oyunlar oynayan az kişili topluluk.

Kulisler : 1- Sahnenin iki yanında,dekorun görüngesini tamamlayan ve derinliği sağlayan,yerleri değişebilen çerçeveli büyük panolar.
2- Bu panolar arasındaki oyuncuların girip çıktıkları yerler.
3- Dekorun arkasında kalan sahne oylumu




- L -

LaL : Anadolu'da sessiz ve sözsüz köy seyirlik oyunlarına verilen ad.

Lazzi : Commedia dell'Arte oyuncularının teknik gerektiren güldürücü hareketleri için kullanılan uluslararası terim.



- M -

Maske: (bkz yapay yüz) .

Maskelemek: 1- bir oyuncunun başka bir oyuncunun önüne kayarak seyircinin onu görmesini engellemek.

2-yapılmayan bir işi yapılıyormuş gibi göstermek için oyuncunun gövdesiyle, yaptığı işi seyircinin görüşüne kapaması örnek:Eğer masa lambasının üstünde lambayı yakacak bir düğme yoksa ve o lambanın yanması anında ışıklar parlatılacaksa, oyuncu lambayı seyircinin görüşüne gövdesiyle kapatıp lamba düğmesine basıyormuş gibi yapar. Bu anlamlardan ilki olumsuz ikincisi olumludur

Mayıs Oyunlarıinsel bolluk törenlerin kaynaklanan gösterilerdeki oyun. Bunlara 'hasat oyunları','güz dönemi oyunları da denir.

Merak
lay dizisinin gelişimi ile seyircide uyandırılan soru duygusu:gerilim sağlayıcı öğe.

Mercek:içinden geçen koşut ışınları düzenli bir biçimde bir birine yaklaştıran ya da birbirinden uzaklaştıran saydam cam. Tiyatroda daha çok yakınsak mercek kullanılır.(bkz. Dışbükey Mercek).

Mevki O.O.): Orta Oyunu'nda erkek seyircilere ayrılan yer.Meydan: (O.O.) : Orta Oyunu'nun oynadığı alan (aynı zamanda bkz. Orta, Palanga. Meydancı: ( Kö.O.) :Anadolu köy oyunlarında oyunları düzenleyenlere verilen adlardan biri.Mezzetinoİt: Commedia dell'arte 'de giysisi kırmızı beyaz kurdelelerle süslü uşak tipi.

Mim: Kaynaktaki anlamıyla
1-oynamak;
2-oyuncu;bugünkü anlamıyla
3-yalnızca hareketlere dayanan sözsüz oyun. Mimesis: (Yun) :Taklit,benzetme, öykünme. Platon bu terimi sözlük anlamıyla, yani 'öykünme' olarak kullanmış, Aristoteles dram sanatı konusunda bu terimi 'yeniden yaratma' ve ' yansıtma' anlamıyla yorumlamıştır.Tiyatro sanatının temeli ilkelerinden biridir.

MuhavereO.O.): Orta oyunu'nda söyleşme bölümü.Zurna, Kavuklu havası çaldıktan sonra ortaya Kavuklu ile Kavuklu arkası girerler ve Pişekar ile muhavere başlar. Bu bölüm iki kesimini kapsar : Arzbar ve Tekerleme. İlkinde, oyunun yönlendiricisi Pişekar ile oyununun nekre kişisi Kavuklu arasındaki konuşmada kimlikleri ve ne iş yaptıkları ortaya çıkarmakta bir çeşit serim kesimidir.Tekerleme, de ise Kavuklu, olağan dışı bir olayı başından geçmiş gibi anlatır.Pişekar iki de bir sorular sorarak konuyu aydınlatmak ister; laf ebeliği yapılır ve sonunda Kavuklu'nun anlattıklarının bir düş olduğu anlaşılır.

Müzikli Tiyatro: Büyük bir kesimi ezgiler ve danslarla gelişen, ama dramatik konuşma öğesini de kullanılan tiyatro. Operetle olan tek farkı, müzikli tiyatrodan caz ve popüler müziğin ağır basmasıdır.






Tiyatro Terimleri

- N -

Nekre O.O.) : Nükte gücü üstün oyuncular için kullanılan sözcük. Orta Oyunu'ndaki Nekre Kavukludur.

Nokta Işıldak: çok dar bir alanı, örneğin yalnızca gözleri aydınlatan özel mercekli ışıldak.

Nümayiş: ( İran ) : İran'da halk tiyatrosuna verilen ad.




- O -

Oda Tiyatrosu: Seyirci sığası yüz kişi yada az olan minik tiyatro.

Okul : Tiyatroya yeni bir görüş, yeni bir anlayış ve heyecan getiren, bunları kurallara bağlayan çığırın kaynağı.

Okul Tiyatrosu: Okul öğrencilerinin kurdukları ve gerçekleştirdikleri tiyatro. Orta öğrenim öğrencilerinin sosyal etkinlikler kapsamında ortaya çıkardıkları amatör tiyatro (bkz. Gençlik Tiyatrosu; tiyatro eğitimi veren yüksek okullar ve üniversiteler için bkz. üniversite Tiyatrosu).

Okuma Çalışması: Oyun çalışmasının ilk evresindeki metin üzerinde yapılan çalışma. Bu evrede metin oyuncunun sahne konuşmasına aktarılmaya başlanır.

Orkestra: 1- Antik tiyatro yapılarındaki proskene'nin önünde ve seyircilerin orta yerinde bulunan, koronun yuvarlak oyun alanı. Bu alan Roma tiyatrosunda yarım yuvarlak biçime girmiştir.
2- Bugünkü anlamıyla müzisyenler topluluğu.

Orta : ( O.O.): Orta Oyunu'nun oynandığı alan. Uzunluğu 30 arşın ( 20 metre ), genişliği 20 arşındı (14 metre). Çevresine kazıklar çakılarak çepeçevre ip dolaştırılır ve böylece seyirci ile oyun yerinin sınırı çizilmiş olurdu.( bkz. Meydan, Palanga).

Orta Oyunu : Geleneksel Türk doğamaçlara halk tiyatrosu. Ortada oynanır. Baş kişileri, aynı zamanda oyunun yönlendiricisi olan Pişekar ile oyunun baş güldürücü tipi Kavuklu'dur. Dekor olarak 'Yeni Dünya' denilen,iki yada üç kanatlı bir paravana, bir de 'Dükkan' denilen, önünde alçak hasır iskemlesi bulunan peyke vardır. Kendine özgü bir yabancılaştırma estetiği ile seyircinin her an tiyatroda olduğunu anımsatır (bkz. Yeni Dünya, Dükkan ve Yeni Dünya Oyunu).

Oyun : 1- Bir tiyatro sanatçısının sahnedeki oyunu.
2- Oynanmak üzere yazılmış tiyatro yapıtı.

Oyun Ağası: ( Kö.O): Anadolu'da köy seyirlik oyunları düzenleyenlere verilen adlardan biri.

Oyuncak Tiyatro : XII. yüzyılın ilk yarısında İngiltere'de W.West'in o dönemin oyunlarını kartondan üç boyutlu dekor ve giysilerle lapamsıyla ortaya çıkan oyuncak. Bu çok tutulan oyuncak çocuk kitaplarında günümüze kadar gelmiştir.

Oyuncu : Bir oyun kişisini, bilgisi, tekniği ve yaratma gücü ile canlandıran yada gösteren sahne sanatçısı. Etkin ve inandırıcı oyunculuk için sanatçının kendini bir instruman durumuna getiren solunum, ses ve beden tekniğini edinmiş ve olmuş gerekir.

Oyuncu Aynası :Yüzü, başın arkasını ve her iki profili gösteren iki kanatlı, kanatları açılır kapanır ayna.Bu aynanın çevresi genellikle 25 vatlık buzlu ışıtaçlarla donatılır.

Oyuncu Yönetici : Aynı zamanda tiyatroyu yöneten oyuncu için kullanılır. Örn : Genco Erkal-- Ferhan Şensoy vb.

Oyuncu Yönetmen : Örn.: Şakir Gürzumar, Yücel Erten vb.

Oyun Çıkarma : ( Kö.O. ) : Köy oyunlarını düzenleyip sunma.

Oyun Dili :Tiyatro yapıtını vereden, onu inandırıcı yapan dil; bunun için toplum çoğunluğunun günlük dilini doğru ve güzel bir biçimde kullanmak gereklidir . Dil, tavırdan ayrılmayacağı için, oyun kişilerin yaşadıkları dönem, sınıfsal yapıları, çevreleri eğitimleri ve karakter özellikleri bunda rol oynar.

Oyun Düzeni : Yönetmenin bir tiyatro yapıtını anlamlı ve uyumlu bir biçimde sahneye koyma işleminin tümü. Oyun düzeni, oyunculuk, dekor, giysi, donatım,ışıklama vb. öğelerinin oyunun amacını gerçekleştirecek biçimde estetik bir bütünlüğe ulaşmasını gerektirmektedir.

Oyun Düzeni Defteri : Bir tiyatro yapıtının sahnelenmesine yarayan, yönetmenin çalışma notlarını, gerekli çizelgeleri, uygulayım planlarını ve masraf listesini ayrıntılı bir biçimde kapsayan uygulama defteri.

Oyun Fotoğrafı : Bir oyundaki bölümlerin dramatik anlarında çekilmiş fotoğrafları çekileceğinden siyah beyazda en az 400 Asa'lık film, renklide ise 1600 ASA kullanmak iyi sonuç verir.

Oyun Kişileri : Bir tiyatro yapıtında yer alan karakter yada tipler.

Oyun Kurmak : Betiğe dayanmayan ve daha çok doğaçlama ile geliştirilen oyunları ortaya çıkartmak. Oyunun iskeletini kurmak.

Oyun Müziği ynanan oyuna anlam açısından yardımcı olan müzik. BU, bazen bir imgeyi ya da bir ör geyi sürekli olarak vurgulamakta, bazen de atmosfer yaratmakta da kullanılır. Brecht'in Epik Tiyatro'sunda müzik yabancılaştırmayı gerektirecek biçimde hedeflenir.

Oyun Süresi : Bir oyunun gerektirdiği oynayış süresi.

Oyun Taslağı : Yazarın oyununu yazmadan önce, saptadığı özellikleri ve konu özetini gösterdiği betiktir.

Oyun Yazarı : Tiyatro sanatının kurallarına ve gereklerine uygun, seyirci karşısında oynanmak üzere oyun yazan kimse. Yazarlık konusunda, belli ilkeler ve teknik bilgiler gerektiğinden, doğuştan yaratıcılık dışında sahne uygulayımını öğrenme gerektiren yazarlık dalı.

Ödenekli Tiyatro: Devlet, yerel yönetim, eyalet, kent tarafından belli bir ödenek verilerek paraca desteklenen tiyatronun tümü. Örn: Devlet tiyatroları, İstanbul şehir, tiyatroları, Bakırköy Belediye Tiyatrosu.

Ölü Nokta : Oyun alanında yetersiz aydınlatılmış yer.

Önceden Saptamalı Karartıcı :Sahnede bir ışık durumu varken, sonraki sahnenin ışık durumunun önceden hazırlanabildiği karartıcı çeşidi.

Öncelik Hakkı : Bir oyunun ilk kez sahneye çıkarma hakkı.

Öncü : Anadolu'da oyun düzenleyenlere verilen adlardan biri.

Öncü Oyun : Alışa gelinmiş oyunlardan ayrılan, gerek yapısı gerekse anlatım yönünden yenilikler getiren oyun.
Öncü Tiyatro : Getiren tiyatro. Öncü oyunları yaygınlaştırmayı amaç edinen tiyatro.

Ön Oyun : Oyun ana bölümünden önce bilgi vermede kullanılan giriş bölümü .Oyuna konu olan olgudan önce geçenleri özetler.

Ön Sahne : Çerçeve sahnenin önünde bulunan iki ile dört metre arasında genişliği olan çıkıntı.

Ön Sahne Işıkları : Seyirci salonunda, tavanın sahneye yakın yerinden sahneye yönetilmiş dizi ışıklarının tümüne verilen ad.

Ön Yerler : Çok katlı tiyatrolarda, zemin katın sahneye yakın kesiminde bulunan seyir yeri.

Ön Yüz : Bir tiyatro yapısının ön yüzü.

Öykülemek :Bazı oyunların başında, ortasında, sonunda ya da yer yer anlatıcı yoluyla oyunu konusunu anlatmak, bazı bölümleri özetlemek ya da yorumlamak. Antik Yunan tiyatrosunda bu görevi koro yapardı.Çağdaş oyunlarda öyküleme işlemi bir anlatıcı tarafından gerçekleştirilir.

Özel Bölme : Tiyatrolarda 4 veya 5 kişilik özel bölmeli seyir yeri.

Özel Bölme Sorumlusu : Tiyatrolarda özel localara bakan görevli.

Özel Gösteri : Kapalı gösteri. Bir oyunun özel olarak çağrılmış konuklar önünde oynaması.

Özel Tiyatro : Özel kişilerin kurup yönettikleri tiyatro.Bunlar arasında yarı ödenekli ya da ödeneksiz olanlar vardır. Genellikle, 'sponsor' desteği alırlar.

Özenci Tiyatro : Kazancının tiyatrodan sağlamayan, genellikle oyunculuk tekniği olmayan, ancak çalışmasını özenle yapan kişilerden kurulu topluluk nitelikli özeci toplulukların ilerinin yazarını, yönetmenini ve oyuncusunun yetiştirmede, başlangıç içinde olsa, katkıları vardır.Bu topluluklardan bir çok kişi tiyatro eğitimine girmişlerdir.

Özenci Topluluk : Özenci tiyatroda daha küçüktür; az kişili oyunlar oynayan, oyunculuk eğitimini olmayanlardan kurulu topluluk.

Özet : Bir oyunun konusunu kısaca anlatan, bu konu üzerinde aydınlatıcı noktaları gösteren kısa metin




Tiyatro Terimleri

P - R -

Prömiyer: Oyunun seyirci ile buluştuğu ilk gösterimi

Replik: 1-Oyunda kendisine söylenen söze, verilen sözlü karşılık. 2- Oyuncunun sözü karşısındakine bırakırken söylediği son söz.

Papuç : Karartıcıda bulunan bobin boyunca kayarak ışığın voltajını indirip yükselten iletken.

Papuç Sektirmek : ( O.O. ) : Orta oyunu'nda Kavuklu'nun bir becerisi; koşarken ayaklarındaki çetik pabuçtan birini havaya atıp düşürmeden ayağına giymesi.

Panayır Tiyatrosu : Panayırlarda, açık havada, genellikle açık saçık saçık güldürüler oynan tiyatro. Ülkemizde kukla ve gölge oyunları sunan topluluklar için de bu terim kullanılır.

Pantomim bkz.Sözsüs oyun).

Pandomima : Tanzimat ve II. Meşrutiyet dönemlerindeki tiyatroların çoğunda izlenen, oyunlar arasına sıkıştırılan sözsüz oyun.
Pano : 1- Sahne üzerindeki dekorun bir parçası.Pano askıya bağlanır ve sahne zeminine tutturulur. 2- Kulisi seyircinin görüşüne kapayan çerçeveli gergi.

Panola : (O.O.) : Orta oyun'unda tef.

Pantolene : İtalyan Halk doğaçlama tiyatrosunun en önemli yaşlı komik tipi. Genellikle Venedikli, birtecimendir; varlıklı, ama cimridir. Kavga gürültüden kaçar, en çok ilgi duyduğu konulardan biri yüksek düzeyde siyasal konuşmalardır; oysa yeteneksiz, zavallı aynı ölçüde acımasız ve bu daldadır çoğu kez, aldatılan koca ya da baba konumundadır. maskesi uzun, gaga burunludur. Sivri bir sakalı vardır.ayaklarında Türkiye'den ithal çetik papuçlar görülür.

Parçacı :Türk doğaçlama tiyatrosunda komiğe laf açan oyun kişisi.

Peniz : Orta oyunu argosunda 'söz' karşılığında kullanılır.

Pişekar : Orta oyunu başladığında oyun alnına ilk gelen ve oyun anlatıcısı ve düzenleyicisi iş lehini de yüklenmiş iki baş rol tipinden biri .Gölge oyunundaki Hacivat'ın uzantısındadır. Her şeyi bildiğini Kavuklu'yu inandıran, her kalıba girip çıkan, Kavuklu'ya öğüt verip ne yapması gerektiğini söyleyen, bilgiçlik taslayan ve oyunu yönlendiren kişi. Hacivat'ın gölge oyununda yüklendiği nitelikleri, Pişekar Orta Oyunu'nda sürdürür.

Piyero : Fransız tiyatrosunda,İtalyan halk tiyatrosunun etkisi ile ortaya çıkmış, kambur, yalnızlık çeken, hep hüzünlü, onun için de kolayca kötülük yapıp başkalarını üzen traji komik tip.

Politik Tiyatro :Ünlü Alman yönetmen Erwin Piscator'un göstermeci nitelikteki kendi anlayışını içeren ' Epik Tiyatro'ya verdiği ad. Siyasal gelişimleri konu edinerek insanların daha iyi yaşamalarını savunan, seyircinin duygusundan çoğunlusuna yönelen tiyatro anlayışı.Bu anlayıştaki tiyatroda sinema filmi, dia, hareketli sahne zemini, yürüyen şerit gibi biçimsel özellikler yer alır. Brecht'in 'Epik Tiyatro'sunu etkilemiştir.

Proagon : (Yun): Antik Yunanistan'da düzenlenen Büyük Diyonizya şenliklerinden iki gün önce düzenlenen törene verilen ad.
Pusat Odası O.O.) Orta Oyunu'nda oyuncuların giysilerinin bulunduğu çadır ya da gergiylen kaplanmış yer. Buna Sandık Odası da denir.

Radyo Oyunu : Radyoda oynanmak üzere yazılmış, kulağa yöneldiği için eylemin konuşmalarla ilerlediği, özel bir teknik gerektiren oyun.
Ramp : Sahne yüzeyinin seyirciye en yakın kesimi, sahne kenarı. Reis : Anadolu'da oyunları düzenleyenlere verilen adlardan biri.

Resitatif : Belli bir melodi olmadan konuşma biçimiyle söylenen müzikli anlatı.

Retorik :Yunanca '' retor= hatip,iyi konuşan '' kökünden gelir.

1- Etkili, esprili ve güzel konuşma.
2- Aristoteles oyuncular için yazmış olduğu, güzel ve etkili konuşmanın önemimi belirttiği yapıtı.

Retorik: Konuşma sanatı, konuşma sanatı kuram. Retorik, tiyatro bağlamında kendine özgü bir özellik gösterir; çünkü tiyatroda hem doğrudan sahnedeki oyuncuya, hem de izleyiciye seslenir. Tiyatro da retorik bu nedenle, sözcük seçimi ve sözcük akışı olarak "güzel" konuşma biçemi olarak gösterilir.

Revü: konu açısından sıkı bir bütünlüğü olmayan, birbirilerine gevşekçe bağlanmış, kendi başlarına anlamları olan tablolardan kurulu, ezgi monolog, skeç, dans ve karşılıklı nükteli konuşmalardan oluşan, bazen eğlendirici, bazen taşlayıcı bir gösterici biçimi.

Ritüel : Dinsel tören, kutlama. Tiyatronun kaynağında ritüeller vardır.Bolluk törenleri, ölüp dirilme törenleri, üreme törenleri, söylenen ezgiler, danslar ve oynanan oyunlar, homo ludens'i (oynayan insanı) ortaya çıkarmıştır. Antik tiyatronun başlangıcı da ritüellerden varolmuştur.Bağ ve şarap tanrısı Diyonizos adına yapılan bahar kutlamaları giderek tiyatro gösterilerine dönüşmüştür.
Rol : Bir tiyatro yapıtında oyuncunun canlandırdığı ya da gösterdiği kişiliği ortaya çıkaran, sözleri ve hareketleri içeren bütün

Rol Çalma Argo): Oyun ve konuşma sırası başka bir oyuncudayken seyircinin dikkatini kendi üzerine çekme.Bu tiyatro sanatı açısından çok kötü bir şeydir. Sahne ahlakına ve disiplinine aykırıdır.

Rol Dağılımı : Bir oyunda canlandırılacak ya da gösterilecek kişilerin hangi oyuncular tarafından oynanacağını belirleme işlemi.

Rol Dağıtmak : Bir oyun çalışmaya başlamadan önce, oyun kişileri oynayacak sanatçıları saptamak.

Rol Kesme : (Argo) : Bir rolü, gerektiğinden daha büyük ölçüde, abartarak yapay bir konuşma ve aşırı hareketlerle oynama.

Romantik Komedya: Geçmişe dönük,imgeleme dayanan bir komedya alt türüdür.Geçmişin efsane ve masallarını konu edinir. Geçmişe bir kaçış ve özlem vardır.Bundan dolayı da 3-D (doğa,düşve duygu) öğelerin karışımı ile bir fantezi dünyası içinde geçer. Ama tema romantik bir aşk ilişkisi üzerine kuruludur. Örnek: Ludwing Tieck, Çizmeli Kedi,Mavi Sakal vb..

Romantik Tiyatro : XVIII. yüzyılın ikinci yarısı ile XIX. yüzyılın ilk yarısında egemen olan bu akım, klasikçiliğe olduğu kadar Rasyonalizme da karşı çıkmıştır.Sınırsız özgürlük ve coşkuyu içeren bu çelişkili akım, çeşitli ülkelerde değişik yönelimler gösteriştir. Ancak temel özellikleri her ülkede aynıdır. Bu akımın oyun yazarları, bir yandan kent soylu değerlerine ve ana paracı düzene karşı köklü bir direniş gösterirken, öbür yandan devrimin sonuçlarından korkuya kapılmış ve ister istemez tepkiciliğe varan bir aldatmacılığa kaçış içine girmişlerdir. Buna karşılık eleştirel gerçekçiliğin başlangıcı romantik akımdadır.

Repertuar: Bir tiyatronun oyun planınca saptanmış ve her zaman oynayabileceği oyunlar demeti; oyun dağarcığı. Repertuar bir oyundan öbürüne geçen tiyatroların ardarda oyun seçimine karşıt, bir tiyatronun dramaturgi politikasını gösterir.





S - Ş -

Sabit Işık Köprüsü: Yapıya tutturulmuş hareket etmeyen ışık köprüsü. Sahne:

1- Bir tiyatro metninde baş oyun kişisinin ya da önemli kişilerin yönelişlerini başlatıp bitiren kesim.

2- Bir tiyatro yapısında oyuncuların oynamaları için özel donanımlı, genellikle yükseltilmiş oyun alanı ya da oylum.

Sahne Ağzı: Sahnenin seyirciye açılan çerçeve içinde kalan görüngesi.

Sahne Altı: Sahne altındaki kat. Birinci bodrum. İkinci bodrum.Üçüncü bodrum.

Sahne Tasarımı: Tiyatronun temel öğelerinden biri.Sahne oylumu bilgisi ve düzeni. Dekor, giysi, ışıklama, ses ve ışık etmenleri, oylumun biçimsel ve görsel düzeni yapılandırılması.. Yeni eğitim anlayışında sahne tasarımı öğrencisi yalnızca oyuna ve yoruma uygun dekor giysi, ışıklama tasarımını yapmakla kalmaz, aynı zamanda bunların gerçekleştirilmesi için uygulamasını da yapar. Örneğin, dekoru sahne üzerinde gerçekleştirmeyi, giysi tasarımlarının biçkisini ve dikimini yapmayı, ışıkların sahne üzerindeki uygulayımını da öğrenir.

Sahne Uyarlaması: 1- Bir romanı ya da öyküyü oyunlaştırma.

2- Bir sahne yapıtını için daha uygulana bilir duruma getirme.

3- Yabancı bir oyunun o ülkenin töresine göre adları ve mekanları değiştirerek yeniden yazma. Örnek: Ahmet Vefik Paşa'nın Moliére uyarlamaları.

Sahne Yetkilisi: Sahnenin disiplininden, düzeninden ve çalışma izlencesinden sorumlu olan yetkili. Sahne yetkilisi, oyun çıktıktan sonra gösteriler sırasında yönetmenin yerini alır ve oyuncuların yönetmenin istedikleri dışında bir şey yapmamaları için göz kulak olur.

Salon Komedyası: Bir salon dekoru içinde oynan ve nükteli konuşmalarla gelişen, hafif, salt eğlendirmeye dayanan komedya biçimi.

Sanat Tiyatrosu: Kazanç düşünmeden kazanç yapmayı hedefleyen ve bunu yaparken seyircisine düşünce duygu açısından katkıda bulunmayı amaç edinen tiyatro. Tecimsel tiyatronun karşısında yer alır.

Sıcak Renkler: Kırmızı, turuncu ve sarı renkler, duyguları kışkırtıcı sıcak renkler öbeğine girer.

Skeç: İşlediği konuyu genişletmeden, en canlı çizgiler içinde veren, genellikle güncel olaylara ve aile sorunlarına değinen ve bir nükte ile biten kısa güldürü.Vodvil, burlesk,revü gibi,kurgu dizgesine göre ortaya çıkarılan gösterilerde yerini alır. Günümüzde televizyon reklamlarındada sık kullanılmaktadır.

Sofita: (bkz. Üst Sahne Boşluğu): Sahne üstündeki ızgaraların ve palangaların bulunduğu mekanik kesim.

Sokak Oyuncuları: Sokaklarda çeşitli beceri gösterilerinde bulunan, skeçler oynayan, müzik aletleri çalan, buna karşılık seyredenlerden para toplayan küçük topluluk.

Sokak Tiyatrosu: Geleneksel tiyatro yapıları dışında, açık havada, herhangi bir yerde, sokakta, parkta alanda ve benzeri yerlerde oyunlar oynayan tiyatro.Tümden siyasal amaçlı olanların bazıları çok sivri olduklarından bunlara 'Gerilla Tiyatrosu' adı verilmiştir. Sokak tiyatroları özellikle, genç tiyatrocular tarafından gerçekleştiren, kısa yoldan iletide bulunan ve gösteri süreleri onbeş dakikayı geçmeyen oyunları içeren topluluklardır.

Soytarı: Bir oyunda, revüde yada sirkte gülünç hareketler, sözler ve becerilerle seyredenleri eğlendiren sanatçı.

Soyut Tiyatro: Olay dizisini ve oyunculuk anlayışını gerçekçilik erklerinden ve alışıla gelmiş mantık dizgesinden soyutlamak amacını güden tiyatrocu dünyayı gerçek olarak aldığından, oyun kişileri ve bunların konuşmaları anlamsal ve biçimsel açıdan bozularak karikatürleştirilmiştir.

Sözsüz Oyunüşünceleri ve duyguları kimi kez müzik, kimi kez çeşitli eşyalar kullanarak, kimi kez dansla ya da gövde ve yüz hareketleriyle yansıtmayı amaçlayan oyun.

Stanistlavski Dizgesi: Konstantin Stanistlavski'nin (1863-1938) oyunculuk yöntemi. Oyuncunun iç ve dış yönden kendini rolüne hazırlamasını ve çalıştırmasını içeren oyunculuk dizgesi.

Şakşak:1- Pişekar'ın elinde bulunan, "şakşak" sesi çıkaran, kapı açma, merdiven çıkma, eşik atlama ve benzeri çeşitli etmenler içinde kullanılan çatal tahta (bkz.Pastav).

2- Commedia dell'Arte 'de uşakların kullandığı çatal tahta.

3- Hokkabazların dikkati çekmeden kullandıkları çatal tahta.

Şakşakçı: Eski tiyatrolarda,alkışlamasını sağlamak için oyunun alkışlanacak yerlerinde alkışı başlatacak görevli.Oyunun tümünü onaylatabilmek için yığının tepkisinden yararlanan şakşakçı, bunu belli bir ücret karşılığında yapardı.

Şenlik : Çeşitli oyunların ve sanat ürünlerinin halk önünde belli bir sıra ve düzen içersinde sergilenmesi ve topluca değerlendirilmesi ve bazende ödül verilmesi ile ortaya çıkan gösteriler kümesi.Profesyonel toplulukların katıldıkları şenliklerde ödül yoktur; şenliğe katılan topluluklar düzenleyenden telif ücretlerini ve masraflarının karşılığını alırlar.Bunun içinde şenlik kurulu sponsorlar bulma yoluna gider.

Şeytan : Halk efsanelerinde ve sonraki büyük dinlerde kötülüğün simgesi. Tiyatroda bu rolü oynayanlar, her yanında korkunç canavar yüzleri bulunan deriden özel giysiler giyerlerdi.

Şorolo: ( O.O.) : Orta Oyunu argosunda 'çocuk' ya da 'tüysüz delikanlı' anlamında kullanılı





Tiyatro Terimleri T -

Tiyatro:1- Tiyatro Yapısı;

2- Drama Oyun;

3-Tiyatro Topluluğu, kuruluşu, örgütü olarak tiyatro;

4-Dramatik Metin, oyuncu, sahne tasarımı, sahne giyisisi, sahne tekniği, sahneleme gibi, her biri başlı başına sanatsal bir etkinlik alanı olan öğelerden oluşan, bileşken bir sanat.

Tablo : Bir sahne yapıtındaki ana bölümlerin alt kesimleri.

Tasarım : Oyun düzeni çalışması içindeki temel estetik ilkelerden biri.( Öbürleri :görsel yorum, hareket yapımı, hız-tartım-zamanlama ve sözsüz oyunla dramatizasyon'dur). Tasarın, uygulamanın yapısını, biçimini ya da çizimini ortaya çıkaran bir çalışmayı içerir.Tasarım, aynı zamanda, konunun duygusal ölçüsünü ve ussal uygulayım düzenini sağlar.

Taziye İran): Müslümanlıktaki tek ve ilkel oyun örneği. Şiilerde Kerbela olayı üzerine dinsel acı çekme oyunu. Bu köy seyirlik oyunları gibi seyredenlerin da katıldığı ritüelistik bir oyundur.

Tirad: Kendi içine kapalı, uzun replik. Tirad, karşılıklı hızlı söz alışverişinin yani diyalogun tam karşıtıdır.

Tragedya : Klasik tanımlamasında,yüceltilmiş sözlerle konuşulan, yüceltilmiş bir kahramanın iyi bir durumdan kötü bir duruma düşmesiyle seyircinin korku ve acıma duygularına yönelmesi ve böylece entelektüel arınmaya gittiği oyun türü.Çağdaş tanımı için da, sırdan bir kişinin gerçekçi bir çevre içinde toplumsal çelişkilerini hissetmesiyle ortaya çıkan bir oyun türü.

Tragedya Oyuncusu :Tragedya oynamada etkinliğiyle başarı kazanan ve bu tür oyunda ünlenen oyuncu.

Tragedya Öğeleri : Aristoteles'in Poetika 'sında tragedya için önerilen öğeler şunlardır: konu, davranış, konuşma, düşünce, dekor, müzik ve bunların uyumu.




- U - Ü -

Uç Tiyatro :Tecimsel tiyatro anlayışına karşı altmışlı yıllarda ortaya çıkan bir sanat ve siyasal eylem tiyatrosu hareketi.Bu, özellikle özenci tiyatrolar, sokak tiyatrosu, öğrenci tiyatrosu toplulukları öne çıkmıştır.Toplumsal ve kültürel kirlenmeye bir başkaldırı niteliğini taşıyan bu tiyatronun sivri ve en uç noktada hareket etmesinden dolayı uç,püskül anlamına gelen 'fringe' sözcüğüyle adlandırılmıştır.

Uyarlama : Uyarlanmış yapıta verilmiş ad.

Uyarlama Hakkı : Herhangi bir yapıtı sahneye uyarlayabilmek için izinle elde edilen hak.

Uyarlamak : 1- Tiyatro için hazırlanmış bir yabancı oyunu, yerel koşullar ve özellikler göz önüne alınarak uygun biçimde kendi diline çevirmek,çıkarmalar ve eklemeler yapmak. Örnek:Molléire'nin Scapen'in Dolapları adlı oyunun Ayyar Hamza olarak uyarlanması.

2-Bir romanı ya da öyküyü, sahne için yeniden derleme, düzenleme. Örnek : Reşat Nuri Güntekin'in Çalı Kuşu romanının yine aynı ad altında oyun durumuna getirilmesi gibi.

Uzun Konuşma : Oyun kişilerinin uzun soluklu konuşmalarına verilen ad.Kendi başına uzun, şiirsel ve söylevsi replik. Klasik tiyatro betiklerinde çok kullanılmıştır.
Üst Sahne :1-' Shakspeare Sahnesi ' denilen, Elizabeth dönemi halk tiyatrolarının sahne üstüne rastlayan balkonlu alan; burası yerine göre balkon, sur üstü, tepe vb. yerler için kullanılırdı.

2- Sahnenin üst bölümü..




Diyor 20.yy.ın en büyük tiyatro adamı ve ozanlarından birisi olan Bertolt Brecht. Gezegenimiz son yazılı uygarlık boyunca iki dünya savaşı gördü. Ondan öncekilerle ilgili olarak elimizde bilimsel kanıt yok. Efsanevi bir Atlantis kıtasından ve bu kıtanın da Atlantik okyanusu dibine yine büyük nükleer savaş sonrası battığından söz edilir. İnsanlığın bu gezegende geliştirdiği bilimsel ve teknolojik ilerleme kültürel, etik, estetik, psikolojik gelişim ve ilerlemeyle desteklenmediği sürece savaş, şiddet, öfke sona ermeyecek. İlkelden günümüze gelişim süreci içinde genetik kodlarımıza kaydedilmiş hayatta kalmak için öldürmek, paylaşımdan pay alabilmek için en yakınında bulunanı yağmalamak uygarlık tarihi boyunca değişik görünümlerde kendine hep haklı nedenler yaratmış. Ya din yüzünden, ya milliyetçilik yüzünden, ya klancılık veya klikçilik yüzünden ya da daha çok para için hep savaşmışız ve öldürmüşüz. İnsanlık, yarattığı uygarlık tarihi boyunca ister soyut, isterse de somut olsun hep yarattığına tapmış, bu obsessif durumdan kendini kurtaramamış, bu da küçük insanları koyun gibi oradan oraya güdenlerin her zaman işine gelmiştir. Çobanlarımız da kurulmuş olan sistemi değiştirmeyi hiçbir zaman kendi varlık nedenleri ortadan kalkacağı için istememiş ve sürüleriyle birlikte intihar yolunu seçmişlerdir. Tarih bu tür obsessiflerle doludur. İskender,Napolyon,Enver Paşa,Hitler,Stalin,Humeyni ve en son perdede Saddam ve Bush. Televizyon haberlerinde gözlerine baktığınız zaman gözlerinden okursunuz hangi ruh hali içinde olduklarını. Birisi feodalizmin batağında, diğeri emperyalizmin kıskacında gezegenin belki de yok olmasına yol açacak büyük bir uygarlıklar arası savaşı çıkarmanın hazzını yaşıyorlar. Ölecek milyonlarca insan umurlarında değil, evsiz ve sakat kalacak ve uranyumlu bombalar sonucu sakat doğacak binlerce çocuk umurlarında değil. Umurlarında değil daha çok kar edebilmek için yok ettikleri dünya atmosferi ve ormanlar, eriyen buzullar. Yine uluslar arası TV kanaları bu büyük ve kanlı gösteriyi naklen ekrana getirmek için hazırlanıyorlar. Küçük insanlar, ölmeden önce çekirdeklerini çitleyerek yada biralarını yudumlayarak seyretmek için rahat döşekleri üstünde, son kez hazırlanıyorlar "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" mantığıyla. Senaristler Hollywood'da ve dünyanın pek çok yerinde belki de daha şimdiden film şirketleriyle bağlantıya geçmişlerdir bu savaştan "nemalanmak "için. Öyle ya mademki yüzyılımız şiddet çağı ve onunla yaşamak ve onu kabullenmek zorundayız, eh bunun da estetiğini oluşturabiliriz hastalıklı beyinlerimizle hastalıklı beyinler için. Belki birkaç tane de primitif tiyatro yazarı çıkar bu kanlı hesaplaşmayı haklı gösterecek. Sanat ve tiyatro barıştan, sevgiden, aşktan yanadır ve eğer içinde şiddeti sergiliyorsa bile bu değişsin diyedir ama yine de içimizden çıkacaktır kan gölünden birkaç yudum içmek isteyenler.

Oysa her şey bu kadar karamsar değil. Tarih, ülkelerinde barış için çığır açmış ve ülke sınırları dışında hiç kimsenin toprağında ve malında gözü olmayan gerçek insanlarla dolu: Mevlana gibi, Yunus Emre gibi, Mustafa Kemal gibi, Ghandi gibi. Bugün her zamankinden daha çok gereksinimimiz var İsmet İnönü gibi 2. Dünya Savaşına ülkesini sokmamış büyük bir zekaya ve devlet adamına.

Henüz hiçbir şey geç değil Birleşmiş Milletlerin bu kanlı hesaplaşmayı durdurması için. Küçük insanların küçük ülkeleri karar alabilirler 7 ülkenin veto hakkını 21. yüzyılda ortadan kaldırması için ve hiçbir bölgesel savaşa izin vermeyebilirler, bu savaşları çıkaracak ülkelerle ticaret yapmayarak ve onlara olan borçlarını ödemeyerek. Küçük ülkelerin küçük insanları Birleşmiş Milletler ordusu oluşturarak gezegenin güvenliğini bu ordunun sağlayacağını ve ülkeler arası sorunların mutlaka birleşmiş milletler gözetimi ve uluslar arası mahkemelerin vereceği kararlarla barış içinde çözüleceğini zorbalara ilan edebilirler. Yeryüzünde Birleşmiş Milletler dışında oluşturulan her türlü askeri anlaşma ve bloğu ortadan kaldırabilirler. Henüz hiçbir şey için geç değil. Bu savaşta ölecek olanlar yine küçük insanlık. Oysa hepimiz ne kadar da çoğuz. Yedi milyarız yeryüzünde. Onlar ise bir avuç. Onların imparatorluklarını ayakta tutan ve besleyen tek şey var: Korku. Korkuyu yaygınlaştırmak için terörü kullanırlar. Öyleyse yapılacak şey korkmamaktır. Terörle korkutup propagandayla robotlaştırdıkları küçük insanları ölüm makinesine dönüştürürler. Öyleyse hayır demeli ve yapmamalıyız. Hiçbir şey yapmamak kanlı bir oyuna alet olmaktan daha iyidir. Küçük insanlar hiçbir şey yapmamağa karar verdiği zaman o hiçbir şey çok şey ifade eder.

Ve "HAYIR" diye haykırabiliriz. "SAVAŞA HAYIR".



Zülfü Livaneli



"Sanat doğaya eklenmiş insan demektir."

Bacon bu bilgece sözü söylerken kuşkusuz, insanoğlunun doğada var olan güçleri kendi istekleri doğrultusunda yoğurmasını, onlara yeni bir biçim vererek dışa vurmasını kastediyordu.

Resim, şiir, heykel, müzik gibi tiyatro da doğaya eklenmiş insan.

Yani bir insan oluş biçimi.

Ne yazık ki bu "insan oluş biçimi", 2003 yılının Dünya Tiyatro Günü'nde savaş denilen korkunç yıkımın gümbürtüleri arasında kutlanıyor. Hemcinsini kitle halinde yok etme çılgınlığına kapılan tek canlı türü olarak insanoğlu, yine karanlık savaşların karanlık gölgesi altında.

Demek ki karşımızda iki değişik insan türü var: Bir yanda doğaya eklenmiş ve onu yorumlayan yaratıcı insan, öte yanda ise bu birikimi tahrip etme amacını taşıyan yok edici insan.

Bu iki insan türü arasındaki ayırt edici özelliklerden birisi de tiyatro.

Tiyatro, uzun tarihi boyunca yok edici insanı sahnede eleştirerek yaratıcı insana dönüştürmeyi amaçladı. Kimi zaman bunu, sahnenin bulunduğu bina bombalanırken yaptı hem de.

Bir koltukta oturup sahneye bakan seyirciye bir ayna tutarak, yok edici insanı eleştirmeye ve seyircinin içindeki yaratıcı insani gücü ortaya çıkarmaya çalıştı. Bu yüzden de her rejimde iktidar sahipleri ve zorbalar tarafından sevilmedi, baskı altına alınmaya çalışıldı.

Tiyatro direnerek ve bütün bu güçlükleri aşarak 21. yüzyıla ulaştı ama bugün daha değişik, daha sinsi ve zor anlaşılan bir baskı altında.

Umursamazlık baskısı.

Özellikle Türkiye'de yaşandığı gibi, kültürün eğlenceye dönüştüğü ve insanlık değerlerinin teker teker ortadan kaldırıldığı bir kabalaşma döneminde, tiyatroyu ya biçim değiştirmeye ya da yok olmaya zorluyorlar.

Bunun için kullanılan yöntem ise tiyatroyu umursamamak, görmezden gelmek, haberlerini iletmemek ve tiyatroyu bir entelektüel umacı haline getirmek.

Oysa tiyatronun yaşayabilmek için gerek duyduğu oksijen, genç kuşakların ilgisi, hevesi ve tiyatro tutkusu değil mi?

Aşık Veysel, "Muhabbet, bir ekin ekip yeşertmek" diyordu.

Tiyatro da bir ekin gibi ekilmeye, yetiştirilmeye, bakılmaya ihtiyaç duyuyor. İşte bu "umursamazlık komplosu"nun en yıkıcı ethisi de burada ortaya çıkmakta.

Eğer tiyatroyu gözden düşürürseniz, hele yeni yazarların yetişmesini zora sokarsanız, genç kuşaklardaki yaratıcı tiyatro enerjisini de daha baştan engellemiş, başka alanlara yöneltmiş ve tiyatro alanını çölleşmeye terk etmiş olursunuz.

Yapılan iş korkunçtur: Bacon'ın tarifiyle, insanın doğaya eklenmesini engellemek suçtur.

Ama Türkiye'de yaratıcılığa karşı işlenen diğer suçlar gibi bu da bir hoşgörü merhemiyle sıvanmakta.

2003 Dünya Tiyatro Günü'nü bu bilinç ve biraz da bu acıyla kutlamak gerekiyor.

Sevinç ve acı bir arada.

Sevinç bizi, adına tiyatro denilen "insanın doğaya eklenme çabası"nın yüceliklerine savuruyor; acı ise bu alanda uyanık olmamızı, ulusal tiyatrosunu yitiren bir ulus haline düşmememizi hatırlatıyor.



MURAT KARASU



Farkındasınızdır, son dönemde AB tartışmaları gemi iyice azıya aldı.Tartışma o kadar büyüdü ki handiyse hükümet yıkılacak..Bir yandan da TBMM verilen sözleri yerine getirebilmek için habire yeni düzenlemeler yapıyor,yeni yasalar çıkartıyor.."Girelim" diyenlerle "girmeyelim "diyenler saflarını netleştiriyorlar..Ülke ,gecikmelide olsa uzunca bir zamandır Avrupalı olup olmamayı konuşuyor..Toplantılar,paneller, forumlar, açık oturumlar,dizi dizi tv programları...Durmadan konuşup ne yapmalı,nasıl yapmalı sorusuna yanıtlar aranıyor..Treni kaçırmaktan korkanlarla,tren gelir hoş gelir,odaları boş gelir türküsünü çığıranlar birbirlerine hodri meydan çekiyor.."Girinde görelim" diyenlerle "sokmayın da görelim"diyenlerin yanına "zaten bizi almazlar abi!" diyen kronik umutsuzlar korosu katılıyor..Cumhuriyet 80 yaşına girerken "çıktık açık alınla 10 yılda her savaştan.."marşıyla iman tazeleniyor ve Türkiye yeni bir sürecin eşiğinde canhıraş debeleniyor..

Belki yine farkındasınız,konuşulanlar ve yapılanların neredeyse tamamı ekonomi ve siyaset tabanlı.Ekonomik uyumdan,sosyal yaşamın yeniden düzenlenmesinden,siyasi yapının dönüştürülmesinden ,ve benzeri pek çok konu masaya yatırılıyor,ha babam de babam tartışılıyor..Amma velakin hiç bir programda,sohbette,tartışmada kültür ve sanat alanında neler yapılması gerektiğine dair,bırakın ana başlığı,araya dereye sıkıştırılmış üç beş cümleye dahi rastlamadım..Eğer bu durum benim körlüğüm ve dikkatsizliğimden kaynaklanmıyorsa eyvah ki eyvah!..Yakın bir gelecekte burun buruna geleceğimiz yaptırımlar kaşısında yine fenersiz yakalanacağız demektir!.

Anlaşılan yetkililer yıllardır sürdürdükleri "bırakın canım kültürü mültürü,sanatı manatı,Onlar sonraki işler.." aymazlığını aynen devam ettiriyorlar..Oysa biz bilirdik ki kültür ve sanat alanında yapılacak düzenlemeler AB kapısını açaçak "olmazsa olmaz"lardan biridir..Apar topar hazırlanmış bir telif hakları yasasıyla,kimselerin nasıl uygalanacağına dair net bir fikir oluşturamadığı komşu haklar yasasıyla herşey güllük gülistanlık olduysa oh ne ala!..

Yazının başlığında sorduğum soru hakkında en ufak bir bilgim yok!.Ortalıkta bilcümle tevatür kol geziyor..Son günlerde en çok konuşulanı 2004 yılında ödenekli tiyatroların kapanacağı ya da kapatılacağı üzerine.."Peki sonra?" diye soranlara "yerine necefli maşrapa koyacaklarmış.."diyenler dahi var!..Korkum odur ki eskilerin deyişiyle "şuyuu vukuunda beter" bir durumla her an karşı karşıya kalabiliriz..

E peki bizim anlı şanlı,atınca mangalda kül bırakmayan örgütlerimiz nerede?..Vakıflarımız,derneklerimiz,birliklerimiz, sendikalarımız nerede ve ne yapmaktalar?..Hem bizlere hemde bizim dışımızda kalan kamuoyuna konunun önemini anlatmak için ne gibi hazırlıkları ,projeleri,hadi geçtik,çabaları var?...Yoksa her zaman yaptığımız gibi birbirimizin gözünü oymaktan, birbirimize kara çalmaktan fırsat bulamayacağızda yine dışımızdan birileri "biz sizin adınıza gerekenleri yaptık,buyrun buradan..Yerseniz !"deyiverdiğinde mahçup mahçup önümüze mi bakacağız?..

Geç kalıyoruz!.Benden söylemesi..Herkesin şapkasını önüne alıp düşünme ve de hızla kolları sıvama vaktidir..



ÜRKİYE… TİYATRO… UYANMAK…

Kemal ORUÇ

Oyunlarıma davet ettiğim insanların “KOMEDİYSE GELİRİM.” demelerine kızmaya başlıyorum artık. “Kıç, baş sallamalı”, içeriksiz komedi oyunlarını ballandıra ballandıra anlatanlara daha da çok kızıyorum.

Maalesef şu sıralar Türkiye’de güldürüden başka bir şey aranmıyor tiyatroda. Bu amaçla tiyatroya gidiyor -üniversiteli de dahil- tüm öğrenciler, öğretmenler, doktorlar… Kısacası toplumumuz bireylerinin çoğu… Onun içindir ki salt güldürme amaçlı oyunlar ilgi görüyor. Sadece gülmek ve eğlenmek için bu oyunlar seçiliyor. Peki neden bu böyle? Türkiye’de insanların böyle düşünmelerine neden olan nedir? Tiyatro sadece anlık eğlenceler sunmak için mi vardır? “KOMEDİYSE GİDELİM.” anlayışı neden ortaya çıktı? Neden bir oyuna gidilirken “Acaba konusu, mesajı ne?” diye sorulmuyor? Tamam, eğlenceli olmasının sakıncası yok, ama içeriği de önemli değil mi?

Shakespeare tiyatro için: “İnsanı insana insanla ve insanca anlatan sanat.” tanımını kullanmıştır. Tiyatro salt güldürmek için varsa, peki Shakespeare neden böyle bir tanım kullanmıştır? Tiyatro insana ne anlatır? Bizi anlatıyorsa neden hep gülmek istiyoruz? Bizim acılarımız, kaygılarımız, çözmemiz gereken problemlerimiz yok mu? Shakespeare’ in bir bildiği vardı elbet: Tiyatro gülmekle ağlamak arasındadır.

Güldürüyü tercih etmemizde, kuşkusuz, Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun “eğlenceli” oluşunun etkisi büyüktür. Ama Geleneksel Türk Tiyatrosu da eğlendiriciliğinin yanı sıra, mutlaka mesaj verme kaygısı taşır. İnsanlara, gülmece arasında, hissettirmeden mesajlarını iletir, taşlamalarını yapar. Günümüzde Geleneksel Türk Tiyatrosu oyunları ya sergilenmiyor ya da yeteri kadar kitleye ulaşmıyor. Kukla ölmek üzere, ramazan ayı dışında Hacivat- Karagöz oynatılmıyor. Klasik ortaoyunu bile yok olmaya yüz tuttu! Klasik oyunlara fazlaca yöneldiğimiz şu günlerde insanlar, oyunun içine girmek istemiyor. Tembellik edip; düşünmek, tamamlamak ve sorgulamak istemiyor. Ama salt komedi olsun, dışarıdan izleyip kahkahalarla gülüyor. Kıç baş sallama oyunlar moda oldu bu yüzden! Ben çok uykulu ve uyuşuk olduğumda düşünmek istemem, düşünemem de zaten. Seyirci de mi uykulu? EVET! Beyinlerimiz uyuşturuluyor! Uyutuyorlar bizi!

Tiyatro nedir? Tiyatro bir sanat, bir düşünce, bir felsefe... Yani sadece sahnede olup biten değil, yaşamın her anında, istenildiğinde kullanılabilen bir düşünce biçimidir. Güldürür, ağlatır, düşündürür, kuşkulandırır, arayışa yönlendirir. Bazen direk olarak doğru olanı gösterir, bazen ipucu verir, yol gösterir ve seyirciyi uyararak doğruyu kendisinin bulmasını sağlar. Silkeler bireyi, uyandırır toplumu… Küçük bir oyunda bile kurguyu tamamlayan birey, bundan yola çıkarak “Memleketimde neler olup bitiyor?” diye düşünmeye başlayabilir. “Ne oyunlar dönmüş ben uyurken?” diyebilir. Oyunu, olayı sorgulayan birey zamanla kendisini de sorgulamayı öğrenebilir. Sonra da çevresini, toplumunu, yönetenleri…

Peki Türkiye’de neden “gerçek” tiyatro tercih edilmiyor da sadece eğlencelik oyunlar tercih ediliyor? Çünkü ekonomik ve ruhsal açıdan çökertilen Türk insanı, her açıdan tembel yetiştiriliyor. Düşünmeye yönelik her işten uzak kalıyor bu yüzden. Her şeyin kolayına kaçıyor. Yapan değil izleyen olmayı tercih ediyor. Bırakın izlediğinden bir ders almayı, herhangi bir sorunun çözümünü bile izlemeyi istemiyor. Peki neden?

Öncelikle, siyasi değişimleri bizden gizli tutmak için “televole kültürü” empoze edildi. Ne zaman ülke siyaseti bir çıkmaza girse televole haberleri çoğaldı ve dikkatimiz bu yöne çekildi. Hemen ardından kuşum aydınlar, yetiş bacım seda ablalar, ajdarlar türedi televizyonda. Magazincileri soktular hayatımıza! O da yetmedi gariban halka bir miktar para verildi “Oğlum kayboldu, kocam dövüyor diye ağla televizyonda.” denildi. Biz de onları izleyip “vah vah!” derken kendi derdimizi unuttuk. Bastırdık, içimize attık… Tıpkı Roma Tiyatrosu’nda, gladyatörün köleyi öldürdüğünde, savaşçı Roma halkının savaşma ve kan dökme arzusunu bastırdığı gibi…

Sonra, toplum olarak siyasette kesin bir tercihimiz yok. Bir dönem sağcı kesim geliyor yönetime, bir sonraki dönem muhafazakar kesim, daha sonrakinde solcu kesim… Bu da aslında toplumca ne kadar tutarsız olduğumuzu gösteriyor. Tiyatro da insanı insana anlattığı için yaşadığı ortamdan etkilenmek zorundadır. Dünya tiyatrosuna baktığımızda siyaseti kesin bir düzene girmiş ülkeler tiyatroda öncü konumdadır.

Bozuk eğitim sistemimiz de en büyük neden… Yaratıcılıktan uzak, öğretmen merkezli, ezbere ve teoriye dayalı eğitim sisteminde öğrenci kendi bulmuyor, öğretmen ne yaparsa aynısını taklit ediyor! Bir kalıba sokuyorlar bizi ve okul bittiğinde tek başımıza ne yapacağımızı bilmeden ortada kalıveriyoruz. Kendini bir şekilde yetiştiren öğrenci de büyük adam oluyor, uygulama yapacak alan ve destek vermiyorlar! Kendi alanımızı da var edemiyoruz. Bunu gören çocuklar “Neden kendimi geliştireyim ki?” diyor.

Hızla gelişen teknoloji hayatımıza öyle çok müdahale ediyor ki; cep telefonu olmadan evden çıkamıyoruz, durmadan çalan telefonlar yüzünden arkadaşlarla sohbet edemiyoruz.


Bilgisayar oyunlarından ve internetten başını kaldırmayan çocuk diğer çocuklarla sokakta oyun oynamayı unutuyor. (Gerçi sokağa çıksa da taş betonlar arasında oyun oynayamıyorlar.) Hesap makinesine o kadar alıştık ki bakkalda bile kafadan hesap yapamıyoruz. Arabalar kaldırımları kapattı, yürümeye üşendik, dolayısıyla kilo problemleri patlak verdi. Eve kapandık: “Nasıl olsa cepten ararım istediğimi, olmadı MSN de konuşurum” diyerek. Dolayısıyla, yüz yüze, göz temasıyla ve hatta dokunarak konuşmayı unuttuk; e- posta yüzünden, manevi değeri yüksek el yazısı mektupları bir kenara ittik. Açtık televizyonu ya da bilgisayarı beynimizi uyuşturdular. Sonra uyuduk!

Tiyatronun asal görevi bireyi ve toplumu uyandırmaktır. Peki Türkiye’de tiyatro yoluyla bireyler nasıl uyandırılır? Tiyatro nasıl olur da bu ülkenin gelişmesine, belli bir düzene girmesine yardımcı olur?

Öncelikle eğitim sistemi bir düzene girmeli ve tiyatro bu sistemin temel taşlarında biri olmalıdır. Okul öncesinden başlayarak okullara seçmeli değil, zorunlu drama dersi koyulmalıdır. Eğitici ve yaratıcı drama teori olarak değil uygulama olarak önce öğretmenlere verilmeli; sonra doğru olarak öğrencilere uygulatılmalıdır. Drama uygulamalarında kişi, grup çalışmasının ve paylaşmanın önemi öğrenir. Empati yeteneği gelişir; başkalarına saygı duyan, topluma yararlı bir birey olur. Drama, üretmektir. Balık vermez, balık tutmayı öğretir. Ezberci sistem ortadan kalkar. Uyuşuk beyinler yetişmez! Uyanık tutar bireyi! Dışarıdan izleme yoktur dramada, birey oyunun içinde olur ve “kendi” yaratıcılığını kullanarak oyuna katkıda bulunur. Kendini ve çevresindekileri sorgulama fırsatı bulur. Dramanın asal amacı budur. Bu durumu genel olarak düşündüğümüzde şöyle olacaktır. Bir sürü olay olup bitiyor Türkiye’de ve büyük bir çoğunluk seyirci kalıyor bunlara! Oysa kişi, olayın içine girip “kendi” fikirlerini kullanarak bu olaya müdahale etmeli ve olayın seyrini değiştirmede bilinçli topluma destek olmalıdır. Bu şekilde yetişen birey kendi isteğiyle, doğru oy kullanmayı bilecek, ülke siyaseti düzene girecek, “kim kimi düdüklerse” düşüncesi ortadan kalkacak ve insanlar birlikte, birbirine saygılı olarak düzenli yaşamaya başlayacak.

Türkiye’de okullara resmi olarak tam bir tiyatro dersi en son 1915 yılında koyulmuş ve iki yıl kadar sürmüş, sonra tekrar kaldırılmıştır. Muhsin Ertuğrul ve İsmayil Hakkı Baltacıoğlu okullarda tiyatro uygulamaları yapılması gerektiğini savunmuştur. Türkiye’de, çağdaş anlamda drama Prof. Dr. İnci San ve Tamer Levent öncülüğünde 1980 yılında uygulanmaya ve yaygınlaştırılmaya başlanmıştır. Oysa tiyatroda öncü olan ülkelerde drama dersi yüz yılı aşkın bir süredir, etkin ve düzenli bir biçimde, uygulanmaya devam etmektedir.

Yeni müfredata seçmeli drama dersi koyuldu; ama peki kim verecek bu dersi? Okuldaki, eski sistemle yetişen öğretmenimiz bu işi yapamıyor. Yeni bir eğitim almaya yanaşmıyorlar. Hoş, yeni sistemde de drama formasyon eğitiminde hiç yer almıyor. Ders içinde de 5 dakika içinde anlatılıp bitiriliyor. DRAMA… Biliyorum, yaşadım. Dönemlik derslerde de not zorunluluğu devreye girince drama etkinliği amacını bir anlamda yitirmiş oluyor. Avrupa’da tam altı ay sürdü dramanın eğitimde nasıl kullanılması gerektiğiyle ilgili çalışmalar. Türkiye’de ise bir sabah uyandık, baktık seçmeli drama dersi koyulmuş müfredata… Bu işi nasıl uygulatacağını bilmeyen matematik ve Türkçe öğretmenim de haklı olarak bu derste kitap okuttu ya da problem çözdürdü öğrencilere.

Bu yöntem sadece okullarda değil, insan topluluğunun olduğu her yerde uygulanabilir. Bunu iki örnekle açıklayayım:

Spor okulları bu yöntemi kullanmaya başladı. Akıllıca… Çünkü çocuk kendini ilk keşfetmeye başladığında hep rekabet ister. En başta kendisiyle yarışmak ister. Hep daha hızlı olmak, daha iyi olmak ister. Hızlı ve benmerkezci gelişiminin bir sonucu olarak; önce daha hızlı emeklemek, sonra daha hızlı yürümek ve en hızlı koşmak ister. İlk önce hedefe o varmalıdır. Bunun için bireysel sporları tercih eder. Ama Türkiye’de en çok izlenilen ve ilgi gören spor dalları sırasıyla; futbol, basketbol ve voleyboldur. Görülüyor ki bu spor dalları başlı başına takım oyununu gerektiriyor. Ama çocuk bu derslerde topu aldığı gibi tek başına rakip sahaya gidiyor. Pas atmak istemiyor, her an pas istiyor. Bunun için spor okulları bu spor derslerinin yanında drama eğitimi veriyor öğrencilere ve nasıl takım olunacağını öğretiyor. Çocuk drama etkinliğinden çıkınca, sahaya geliyor ve ne zaman pas verip ne zaman pas istemesi gerektiğini biliyor. Aynı şekilde, gelişmiş şirketler de çalışanları arasında tiyatro ve drama etkinlikleri düzenliyor. Böylece çalışanlar arasında paylaşım ve takım ruhu güçlenmiş oluyor. Kaliteli üretim artıyor, Türkiye ekonomisine katkı sağlıyor. Bunun gibi birçok yerde tiyatro ve dalları uygulanıyor. Önemli olan sadece toplu olarak ortak bir iş yapmak değil, yapılan işteki dramatik olan yanı paylaşmak ve birlikte yaşamaktır. Yine de en doğru olan, temelde yani okul öncesinde verilen drama eğitimidir. Özel anaokulları ve ticari okulların birçoğu bunu yapmaya başladı bile.

Sonuç olarak, birey öncelikle kendisi uyguladığı için dramayı tanır ve aslında dramanın gerçek amacının ne olduğunu öğrenir. Tiyatroya faydalı tarafı ise şudur: Drama etkinliğinin içinde yer aldığı için oyunun önemini bilir, tiyatroyu NEDEN ve NASIL izlemesi gerektiğini öğrenir. Bu uygulamalar, yararlı toplumlaşmayı öğrettiği gibi iyi birer seyirci olmayı da öğretir. Kişi, oyunu salt gülmek için değil; oyunun içinde olup mesajı almak ve kurguyu tamamlayarak, analitik düşünme yeteneği ile yaratıcılığını geliştirmek için izler. Tiyatro, eğlenceli olmasının yanı sıra, tüm duygulara ve beyne hitap ederek bireyi; çalışan, üreten ve düşünen kişi olmaya iten bir sanat dalıdır.

Bütün bu söylediklerim hayal gibi gelebilir size; ama tiyatro düşüncelerin eyleme dökülmesidir zaten. Önce düşüneceğiz, hayal kuracağız; sonra da bu hayalleri gerçekleştireceğiz. Hayallerimizi gerçekleştirmenin en iyi yolu da UYANMAKTIR!
 
Yukarı Alt