Yüzleşme...

danisman

Consultant
Kayıt
27 Nisan 2009
Mesaj
1.504
Tepki
30
Portakal kokulu sokakta, hızlı adımlarla ilerledi, köşe başına geldiğinde durdu, arkasına baktı, birkaç çöpçü, sabahın köründe memleket kurtarıyordu, gülümsedi. Ülkenin içinde bulunduğu durum, zaten hiçbir zaman düzelmemişti ama bu sefer gerçekten içler acısıydı.

Köşeyi döndüğünde, ana caddeye çıkmıştı. Her sabah yaptığı gibi, sağa döndü ve ilerlemeye başladı, sol koluna taktığı saatine baktı, artık koşarcasına yürümek zorundaydı, çünkü vakti kaçırması an meselesiydi. Gişelerden içeriye girdi, cebindeki son birkaç kuruşuyla bir jeton aldı, son dört yıldır yaptığı şeyi, yeniden yapıyordu ama bu gün kararlıydı, söyleyecekti…

Dört yıl önce…

Donup kalmıştı, sadece kendisi değil, dünya durmuştu, insanlar hareket etmiyordu, sol tarafta duran büfeden, gazete almakta olan birisi hariç…
Bu yaşına kadar, kalbinin böyle çarptığını, içinin bu denli mutlu olduğunu görmemiş, şahitlik etmemişti, yaşamında bu bir ilkti ve şaşkındı. Onca kalabalığın arasında, bir yıldız gibi parlıyordu, kendini alamadı, baktı. O fark etmiş miydi, acaba? Utangaçlıkla mahcubiyet arasında gelip gitti düşünceleri.
Omzuna çarpan adam olmasaydı, sanki orada, yıllarca duracak ve zaman hiç ilerlemesin isteyecekti. Aldığı gazeteye göz atmakta olan meleğin, kafasını yukarıya kaldırmasıyla, kendisine geldi, yeşil gözleri vardı.

Biraz önce durmuş olan hayat, çok hızlı bir şekilde hareket etmeye başlamış, o kısacık zaman dilimi, tek nefeste tükenmişti. Gidiyordu işte, bütün ihtişamıyla, sarı saçlarıyla savrularak gidiyordu. Tam ters istikamette gelen tren perona yanaştığında, bu sihirli zaman diliminin bittiğini anladı, bir şey olmalıydı, bir güç, bir mucize…

Hemen saatine baktı, saat sabah yedi otuzu gösteriyordu, işinden olmak pahasına, hiç düşünmeden koştu ve aynı trenin vagonuna attı kendisini. Vagonun içinde ilerledi, sağ taraftaki tekli koltukta oturuyordu, kulaklığını takmış, müzik dinliyor, bir yandan da aldığı gazeteye göz atıyordu.

İlk durakta tam karşısında yer alan koltuk boşaldığında, kalbi heyecandan neredeyse duracaktı, hızlı bir hareketle geçip oturdu koltuğa. Bir durak kadar sonra, bu güzelliğin son bulacağını bilmiyordu, genç kız koltuğundan kalkıp ilerlemeye başladığında, kalktı oturduğu yerden ve peşinden ilerledi. Bu yaptığının ne kadar doğru olduğunu tartışmaya başladı kendisiyle ama kendisine engel olamıyor, peşinden gidiyordu. Bir gün kendisini fark edeceğini ümit ediyordu. Dört yıl boyunca bu her sabah bu şekilde tekrarlandı…

Bu gün…

Trenden inip, her zaman olduğu gibi, merdivenlerden ilerleyerek, yukarıya doğru çıktılar, bu gün iş yerine doğru değil, başka bir yere doğru ilerlediklerini fark etti. Uzun sayılabilecek bir yürüyüş sonrası, ana caddeden sağa döndü genç kız, aralarındaki mesafeyi ayarlamaya çalışırken onu gözden kaçırmaktan korktuğundan, hızlıca koştu ve köşeyi döndü, tam o sırada, âşık olduğu kızın üzerine son sürat gelmekte olan aracı fark etti. Bir anlık refleksle atlayıp genç kızı karşı tarafa doğru ittirdi, o an bedeninin her yerinde bir uyuşma hissetti.

Sesler duyuyordu, gözlerini araladığında, asfaltı gördü, birkaç dakika içinde, kalabalık bir insan topluluğu sarmıştı etrafını.

Birisi gelip başını avuçlarının arasına alarak dizlerinin üzerine koydu, göz kapaklarını zorlayarak tekrar açtı, yukarıdan süzülmekte olan güneş ışınlarının arasında bir çift yeşil göz, tam göz bebeklerine bakıyor ve ağlıyordu. Neden, neden diyerek ağlaması hıçkırıklara karıştığında, yüzüne düşen gözyaşlarını hissetti.

Zor da olsa, “seni seviyorum” diyebildi, biliyorum dedi karşısındaki, ben de seni seviyorum ama neden hep erteledin bunu, yıllardır bana bunu söylemeni bekleyip durdum…

Genç adamın gözünden de yaşlar süzülerek, genç kızın parmak uçlarına düştü, zoraki bir nefes daha çekti ciğerlerine ve “olsun, artık biliyorsun” dedi.

Bu genç adamın söylediği ve konuşabildiği son cümleydi. Ambulans olay yerine geldiğinde, genç adamın cansız bedenini sedyeye yükleyerek, alıp gittiler.

Kaza öncesi…

Genç kız, yıllardır kendisiyle her sabah iş yerine kadar gelip, sonra geriye dönüp giden bu adamı fark edeli çok uzun zaman olmuştu.

Her sabah, belki bu gün konuşur diye beklediği ve aşık olduğu adamın, kendisine gelip bunu söylemeyişinden usanmış ve bir şekilde konuşabilmek için fırsat yaratmaya karar vermişti.

Bu sabah, bildiği bir cafeye gitmeye ve bu aşkı artık ortaya çıkarmaya karar vermişti. Fakat kendisinin dikkatsizliği sonucu, âşık olduğu adam, onun hayatını kurtarırken, kendisini feda etmişti.

Hayatta hiçbir şeyi ertelemeyin, zamanımızın ne zaman dolacağı ve ne zaman çekip gideceğimiz belli değil “hayat ertelemeye gelmeyecek kadar, kısa olabilir”
Hoşça kalın…

Ozan Muhammet Candan
Grafikerler.org
 
Yukarı Alt