"Laz Rover"ın tasarımı veya müşteriler güzelden anlamaz mı?

muratamam

Yazar
Kayıt
12 Temmuz 2010
Mesaj
479
Tepki
364
Her şeyden önce, bana göre, insanın özünde renk, grafik denge, oran, leke, perspektif, derinlik, müzik, resim gibi bilgiler ‘a priori’ olarak vardır. Altın oran dediğimiz şeyin ölçüsü nerede sanıyorsunuz? Eğitim, görgü gibi etmenler veya çeşitli deneyimlerle algı kapasitesi ve kalitesi gelişir. Ancak bu deneyimler ilk temel üzerine inşa edilir. Yani çoğu insan bu türden eserleri kritize edemez, ama kendi ortamında ve doğal bir biçimde maruz kaldığında reddetmez, tam tersine eğer kriterlere uygunsa benimser ve bunlardan olumlu yönde etkilenir. (Fokus grup çalışması falan yaparsanız devreler sapıtır ama!)
***
11. Şimdi önemli bir sonuca da ulaşmış olalım ve yazımızı gevezelik kategorisinden çıkaralım. Önce yukarıdaki yargıyı tekrarlayayım: Eğer özel kültürel kodlamaları dışarıda tutacak olursak, doğru tasarlanmış bir grafik eserden, hangi segmentte olursa olsun, herkes bir biçimde, iradi ya da gayri iradi olarak bir estetik algılamaya sahip olur. Ancak zaman zaman şöyle bir argüman kulağınıza gelmiştir: “Abi, reçel ambalajımı güzel yapma, benim müşterilerim anlamaz!” Bu, doğru bir kaygı, ancak yanlış bir sorudur ve tamamen kodlamalarla ilgilidir. Aslında kaygı “güzel” ambalajla değil, “pahalı” algılanan ambalajla ilgilidir ve grafik tasarımcının kodlamaları dikkate alarak çözeceği bir sorundur, ambalajı çirkinleştirerek değil.

http://selimtuncer.blogspot.com/2006/11/bir-dergi-ve-bir-karnaval-grafik.html

4.Markanın, hedef kitlenizde meşruiyet algısı sağlaması sadece o hedef kitle tarafından itibar görmesiyle mümkün değildir. Çok daha geniş bir kitlede en azından süfli, aşağı ve pespaye görünmemesi şarttır.

5.Bilgi akışkandır ve yukarıdan aşağıya doğru akar. Meşruiyet de yukarıdan aşağıya doğru yayılır. Zaten iletişimde zaman zaman tanıklıklar (testimonial) ve şöhretler (celebrity) bu nedenle kullanılır. Markanızı yukarılarda konumlandırmamış olabilirsiniz, hatta satmazsınız da, ama orayı dikkate almanız gerekir. Çünkü orası, bir nevi kanaat önderliği makamıdır.

http://selimtuncer.blogspot.com/2006/09/kldan-tyden-iler-iin-kendinizi-atee.html

Çocuğun yaşadığı mekan, ev içi, bahçe, sokak, komşu evler, ağaçlar, çiçekler, çeşme ve cami, çarşı, eğer meselâ eski Bursa sokakları gibiyse, çocuk orada gayrı ihtiyari olarak bir ölçü-oran, renk, ışık-gölge, hacim estetiğinden nasiplenir. Zihninde ve gönlünde güzelliğin unsurları yer eder. Yani çocuk estetik eğitimine doğup büyüdüğü mekanda başlar. Bir vitraylı cami penceresi, evde ve camide serili bir güzel halı, seccade, duvarda bir levha, bir tablo; bir güzel ezan sesi, Teravih namazlarından dinlediği Kur'an-ı Kerim, ilahiler-kendiliğinden göz ve kulak eğitimi verir ona.

http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/Default.aspx?i=21610&y=MustafaKutlu
(Mesela taşradaki bir caminin çay ocağında bile, Zonaro tablolarının basıldığı levhalara rastlayabilirsiniz)
http://upload.wikimedia.org/.../7/70/Kusatma_Zonaro.jpg
http://4.bp.blogspot.com/.../472px-Zonaro_GatesofConst.jpg

Mesela mimari.
Karadeniz'in, Mardin'in, Safranbolu'nun, Tire'nin, Eğin (Kemaliye)'in vb. o görenlerini hayran bırakan evlerini, konaklarını kim yaptı?
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/MustafaKutlu/sanatci-ve-kibir/36959

61. İstanbullunun el yazısı estetik olur. Eski İstanbullular düzgün rik'a yazısını bilirlerdi. Sultanî ve idâdilerde Fransızca okudukları için de Latin kaligrafisine vakıf idiler. İstanbul kültürüne sahip olmak isteyen gençler mutlaka kaligrafi=güzel yazı dersleri almalıdır. (Bana beş on satır yaz, senin kim olduğunu, ne mal olduğunu söyleyeyim.)
http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Istanbullunun_Ozellikleri_2/11935#.UoUzGOJp6jY

Evet bu milletin grafik tasarımdan pek anlamaması ve bedelini ödemeye hiç yanaşmamasının altında üç temel sebeb görünüyor:
1- "Sokaktaki adam"ın gözünde hâlâ yeni ve "uçuk" bir sanat dalı olması.
Estetik yazma deseninden elbiseye, iğne oyasından ahşap işlemeye kadar uzanır. Sıra halılara, kilimlere gelince sanatçıların da dili tutulur. Aman Allah'ım bu ne uyum, bu ne güzelliktir. (Ancak modernizme, modern sanatlara, sanayi toplumunun getirdiklerine bir türlü ısınamamış, anlam verememiştir. Bu uzun bir konudur, yeri değil).
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/MustafaKutlu/sanatci-ve-kibir/36959

2- Akıllı telefonlar
http://www.youtube.com/watch?v=utUPth77L_o&feature=c4-overview-vl&list=PLHFlHpPjgk71-8cHGcN7GpjIimFcVIC4X
ve mesela profesyonel bilgisayar oyunlarının arayüzleri sayesinde,
http://www.thedivisiontr.com/tom-clancys-the-division-e3-oynanis-videosu/
doğru tipografiye sahip iyi tasarlanmış grafik ürünlere eskisine nazaran daha çok muhatap olmalarına rağmen, nitelikli tasarımların çoğunun hala "gözlerden ırak" olması ve halka bir türlü inememesinin neticesinde; lafta "uyanık", lakin birçoğu gayet dikkatsiz insanların iyi/doğru/güzel ile kötü/yanlış/çirkin örneklerinin mukayesesini layıkıyla yapma şansını bulamamaları.

3- Piyasayı istila eden sahte tasarımcı ve operatörlerin; yapa ede adeta tersinden "norm" haline getirdikleri kirlilikler yüzünden, halkın gözünde grafik tasarımın tümden yanlış konumlanması ve adeta ayak takımı mesleği olarak algılanması.
https://www.grafikerler.org/tipografi/45994-turkiye-deki-yazi-ve-tipografi-problemlerine-dair.html
https://www.grafikerler.org/grafik-tasarimlari/10115-benzer-ya-da-kopya-tasarimlar.html
https://www.grafikerler.org/grafiker-ve-egitim/47201-neden-hemencecik-olmuyor-yaa.html

Gerçek tasarımcıların, nitelikli/saf grafik tasarımın hak ettiği makûl ücretleri talep edememesi galiba bu sebeplerdendir...
Örnek vermeden de geçmeyelim; aşağıdaki logo için tasarımcının aldığı yüksek bedelin içinde, Ş harfinin "zavallı çengeli"ni çözmek için harcadığı emeğin de bulunduğunun acaba kendini grafiker zannedenler bile farkında mıdır? Oraya cahil bir operatör kel alâkâ bir cedilla "monte etse" nasıl görünürdü acaba yani?
http://www.emresenan.com/wp-content/gallery/identities/kimlikler_0003_layer-56.jpg

Klasik bir hat eserindeki farklı bir tasarım ya da güzel bir istif şöyle dursun, gördüğü muhteşem bir harf sebebiyle cezbeye gelerek elindekileri fırlatan, nâralar atan kişiler biliyoruz. Böyle kimseler için sanatsever sıfatı çok zayıf kalır. Çünkü bir insanın o hazza ulaşması için mutlaka ve mutlaka kamış kalemi eline alarak bir üstaddan yıllarca meşk etmiş olması gerekir. Gerçek bir ustanın elinden çıkmış olan tek bir harfi bile seyrederek böylesine kendinden geçmeyecek hattat herhalde yoktur.
http://www.40ikindi.com/yazarlar/oku.php?id=3186&kategori=57

Halbuki, diğer tasarım disiplinlerinde vaziyet yine böyle midir?..

Zaman zaman Karadeniz’li amatör mucitlerin tasarladığı ilginç araçlar haber konusu edilir ya malûm… Vatandaşların “araştırma geliştirme merakı” her ne kadar takdir ediliyor olsa da, bu araçların tasarımları herkes tarafından içten içe gülünç bulunmaz mı aslında?
http://www.ntvmsnbc.com/id/25422254/
http://www.samanyoluhaber.com/foto-galeri/Karadenizli-mobilyaci-tahtadan-araba-yapti/10628/
http://www.cnnturk.com/2011/yasam/diger/01/31/laz.mucit.otomobil.yapti.basina.bela.oldu/605254.0/index.html
http://video.haber7.com/video-galeri/22573-karabuk-kendi-yaris-otomobilini-yapti
http://www.beyazgazete.com/video/webtv/medya-27/ruzgar-enerjisi-ile-yolculuk-37564.html
http://www.radikal.com.tr/yasam/kendi_otomobilini_yapti-1067896

Kısacası, büsbütün bön ve “bakarkör”leri bir tarafa bırakacak olursak, mesela yollarda bir Ken Okuyama tasarımı Ferrari ve Maserati ile
http://archive.cardesignnews.com/news/2002/020417ferrari-f60/index.html
http://www.motorlegend.com/histoire-automobile/ken-okuyama/ferrari-rossa/6,14991,14994.html
http://archive.cardesignnews.com/news/2002/020424maserati-qtrpt/index.html
http://www.youtube.com/watch?v=30yu5CKBys4&feature=youtube_gdata
veya Satoshi Wada tasarımı (Japonlarda iş var arkadaş) Audi ile karşılaşan/kullanan "sokaktaki adam"ın, “Temel’in takası”na gülüp geçmemesi imkânsızdır artık:
http://visionx.p1.bindsite.jp/swdesign/audidesign-works.html
http://www.youtube.com/watch?v=QCJp__Kuk00
 

muratamam

Yazar
Kayıt
12 Temmuz 2010
Mesaj
479
Tepki
364
Rica ederim...

@muratamam

Bir paradoks:
"Grafikerlikte iyi ve kolay para var abi, hem o biçim yetenekliyim bilion mu!.." diyen bir sürü cahil cühela PClerine Photosop ve "Corel"leri indirdi değil mi, indirdi... Lakin hemen herkesin kısa sürede kapabildiği ucuz bir meslek haline getirilen grafikerliğin bir itibarı kaldı mı? Yani hem gayet kolay hem de değerli olan ne var ki, yani bu zavallılardan hangisi zengin oldu hangisi?
Aynen devam etsinler, kaçırmasınlar işleri, belki birgün parayı bulurlar:
https://www.grafikerler.org/freelance-is-verenler/46859-oyun-grafik-cizimi-icin-grafiker-araniyor.html

Bu amblem ve logoların, sanki “ilkokuldayken resmi iyi olan” kurum memurlarına yaptırılıyormuş gibi bir havaları vardır. Ve daha da vahimi, bu üretim ortamı o kadar özgür ki, ülkedeki başka hiçbir meslek erbabının bu kadar ilkesiz, kuralsız, kıstassız ve pervasızca “icra-yı faaliyet”te bulunabileceğini sanmam. Hatta “meslek”ten olmayanların da “içeri”ye sızabilecekleri ve bu kadar cüretkar olabilecekleri bir başka “disiplin” herhalde yoktur.
http://selimtuncer.blogspot.com/2013/02/o-ampul-krlp-yerini-ideografik-bir.html
 

muratamam

Yazar
Kayıt
12 Temmuz 2010
Mesaj
479
Tepki
364
@muratamam

Doksanlı yıllarda patlayan pop starlarını hatırlayalım, bir çoğunun teker teker patlaması için on küsür yıl kadar bir süre geçmesi yetmişti (pek tantanalı "özel radyomu geri isterim" eylerini de unutmayalım)...
Buyrun size bir "Corelci" (Draw programını kullanan tasarımcıları kasdetmiyoruz malum), hatırlayan var mı?
http://www.youtube.com/watch?v=93p_yriCRiA

Grafik sektöründe artarak devam eden istilanın üstünden de bir 10 yıl geçti, son birkaç yıldır düzensiz itiraz sesleri yükselmeye başlasa da düzelmeye dair ufukta bir ışık görünmüyor hâlâ... Taşlar yerine oturacak mı göreceğiz...
 

muratamam

Yazar
Kayıt
12 Temmuz 2010
Mesaj
479
Tepki
364
Mesleği ve ilgisi grafik tasarım olmayan birinin grafik tasarım ürünlerinden aldığı olumlu ya da olumsuz etki istenç dışıdır. Bu nedenle onlar için hayat daha kolaydır.

Belki hatırlarsınız; yıllar önce yayımlanan bir otomobil reklamında bir adamın sabah evden çıkmadan çaydanlığın kapağını, evden çıkarken kapıyı, sokakta çöp kutusunun kapağını kulağını dayayarak hassasiyetle açıp kapadığını görürüz. Son planda ise adam, otomobil fabrikasında banttan çıkmış otomobilin kapısını açıp kapatarak test etmektedir. Böylece filmin sonunda zavallı obsesif adamcağızın kalite kontrolörü olduğunu anlarız. Adamcağız mesleğinden dolayı öylesine takıntılı hale gelmiştir ki, günlük hayatta karşılaştığı her açılıp kapanan mekanizmanın doğru ve hassas çalışıp çalışmadığını denetleyip durmaktadır.

Bir de grafik tasarımcıyı düşünün! O zavallının da benzer takıntılarla sabah sabah kullandığı diş macunu ambalajından buzdolabındaki tereyağ kâsesinin tasarımına kadar her adımda neler yaşayabileceğini tahmin edebilirsiniz. Grafik tasarımcının kapak açıp kapatmasına da gerek yok. Kalite kontrolü için sadece görmesi yetiyor.

Siz takıntı deyip takıldığıma bakmayın. Yaşanan, herhalde bir ıstıraptır. Boşuna dememiş Pablo Neruda “Bilmek acı çekmektir.” diye...

İnsanoğlunun, çiviyi ilk tablete sapladığı günden bu yana her gün ne kadar çok grafik tasarım ürünüyle muhatap olduğumuzu düşünsenize! Otomobli plakasından trafik işaretlerine, sokak levhalarından kapı numaralarına, gazetelerden kitaplara, mağaza panolarından tüm ambalajlı ürünlere, ilaç prospektüslerinden yönlendirme işaretlerine, faturalardan banka ekstrelerine, reklamlardan ekran grafiklerine, camilerden kafeteryalara, otobüs biletlerinden sinema afişlerine, internet sitelerinden sağlık karnelerine, kutsal kitaplardan erotik dergilere, elektronik eşyalardan duvar yazılarına, broşürlerden elinizde tuttuğunuz bu dergiye kadar hayatımızın hangi alanında ve anında grafik tasarım ürünlerinden uzak kalabiliriz ki?

İletişim üst başlığı altında inceleyebileceğimiz grafik tasarım, modern insanın hayatının her kesitinde bir iletişim unsuru olarak varlığını gösterir. “İletişim ve Grafik Tasarım” adlı kitabında Prof. Emre Becer, “Grafik İletişim” başlığı altında şunları yazar: “Yazılar, resimler ve fotoğraflar başlıca iletişim araçlarıdır. Bir mesajın açık, ekonomik ve estetik bir yolla iletilmesi, grafik iletişiminin başlıca amacı ve başarı kriteridir. (...) Modern insanın bütün hayati etkinlikleri, grafik imgelerle iletişim kurabilme yeteneğine bağlıdır.”

Şimdi, yazının başındaki “Mesleği ve ilgisi grafik tasarım olmayan birinin grafik tasarım ürünlerinden aldığı olumlu ya da olumsuz etki istenç dışıdır, bu nedenle onlar için hayat daha kolaydır.” şeklinde iddiaya geri dönelim ve bir tespitte daha bulunalım: Grafik iletişim elemanlarıyla karşı karşıya gelen bir grafik tasarımcıyla herhangi bir kişinin aldığı mesajlar da aynı değildir.
1.
Herhangi bir insanın grafik iletişim ürünlerinden aldığı mesaj, ona en doğal ve arzu edilen haliyle ulaşır. Tabii, iletişim başarısı gösteren grafik ürürlerle bunu başaramayan ürünler arasındaki fark, muhatap kitleler tarafından anlamlandırılamazsa da sürecin sonucunu belirlemesi açısından önemlidir.
2.
Bir grafik tasarımcının grafik iletişim ürünlerine muhatap olması ise, tasarımcının eser karşısında bilinçli ve eleştirel bir tavır geliştirmesine neden olur. Grafik tasarımcı, bu ürünlerin başarısından bir model olarak etkilenirken, başarısızlığı karşısında, kişiden kişiye değişiklik gösterse de, huzursuzluk duyar. Bilmek acı çekmektir, çünkü bir başka meslektaşı tasarlamış olsa bile, ortaya çıkan sonuçlar, biraz da mesleğinin itibarıyla ve kendi kimliğiyle ilintilidir.

Peki, şimdi niye buralarda dolaşıp duruyoruz? Dikkat çekmeye çalıştığım nokta rol değişimleri ve ve bu rol değişimlerinin doğurduğu sonuçlar... Tabii, en önemlisi, bundan çıkaracağımız dersler.

Modern insanın hayatının neredeyse her alanında ve her anında maruz kaldığı grafik iletişim ürünlerine grafik tasarımcıların da maruz kalması ilginç bir durum oluşturuyor. Aslında temel iletişim modeline göre ona da iletilmesi gereken mesajı, herhangi bir “alıcı” gibi arzu edildiği şekilde almayan grafik tasarımcı, eleştirel duruşuyla “kaynak”a yaklaşırken, tam olarak kendisini “kaynak” yerine de koyamamaktadır, çünkü iletişimi yapan/uygulayan kendisi değildir.

Bir grafik tasarımcı, işte bu rol değişiminden, hatta rol karmaşasından kendisi için çok ciddi ve yararlı sonuçlar doğurabilir. Grafik iletişimi doğru kodlarla kurgulamak, belki de pozisyon olarak durduğu yerin nesnelliğine bağlıdır.

Bulunduğumuz pozisyonun avantajlarını bir de bu gözle analiz edebiliriz.
http://selimtuncer.blogspot.com/2011/01/rol-karmasas-ve-sonuclar-grafik-tasarmc.html
 

muratamam

Yazar
Kayıt
12 Temmuz 2010
Mesaj
479
Tepki
364
Bakmayı bilmeyen, hassasiyetle çözülmüş detayları göremeyen, yüzeysel beğenilere sahip dikkatsiz bir kitleyle muhatap olduğumuz bir gerçek maalesef. Yani mukayese ettirmeden ve bilinçlendirmeden olmaz bu iş...

3. Müşteriler, parlayan renkli şeyleri siyah beyaz şeylere tercih ederler. Müşterilerin "göz alıcılıktan" (renk, jel, gloss, gölgeler ve lens parlaması benzeri efektler) etkilenmeleri büyük talihsizlik, ama ne yazık ki etkileniyorlar. Eğer müşterinize sunacağınız iki taslağınız varsa ve biri MÜKEMMEL bir taslaksa -ilki elinizde kurşun kalemle skeçlediğiniz ve ikincisi vasatsa, ama cilalı, bol bol jel ve gölge efektleriyle dolu renkli bir tasarımsa, müşterinizin hangisini seçeceğini tahmin edebilir misiniz? Her seferinde renkli olanı seçeceklerdir. Kurşun kalemle skeçlenmiş tasarımın ne kadar şık duracağı hakkında en ufak bir fikirleri yoktur. Onlar sadece bir skeç görürler. Yani, eğer müşterinizi dikkate değer olan tasarıma yönlendirmek istiyorsanız, onu satın; renk ekleyin, jel efekti ekleyin, ne olursa. Seçmelerini istediğiniz tasarımın diğerlerinden daha öne çıktığına, daha iyi göründüğüne emin olun.
https://www.grafikerler.org/temel-sanat-egitimi-amp-grafik-tasarim-sanati/6240-tasarimlarinizi-musteriye-begendirmenin-sihirli-yollari.html
 

muratamam

Yazar
Kayıt
12 Temmuz 2010
Mesaj
479
Tepki
364
@muratamam

10. Müşterilerinizi eğitin. Biliyorum ki bu çok zor, ama yine de denemek zorundasınız. Bir müşteri benden tasarım için iyi olmayan bir şey istediğinde,–BENİM yolumun neden ONUN yolundan daha etkili olacağını anlatmaya çalışır. Gücendirmeden iletişim kurmak bazı taktikler gerektirir, kibar ve yavaş olun.
 

muratamam

Yazar
Kayıt
12 Temmuz 2010
Mesaj
479
Tepki
364
Bizim meslekte en sert duvarlardan biri de şudur: Senin heyecan duyduğun bir hayalin olacak ve karşındaki müşteri bunu her zaman anlamayacak. Ajansın içini bırak, arkadaşlarına gidip anlatacaksın. Biri hiç beğenmeyecek, biri “İyi ama işte şu sebepten olmaz” diyecek. George Lois bir kere müşteriyi “Benim dediğimi yapmazsanız camdan atlarım” diye tehdit etmiş. Bu iş gerektiğinde bu kadar delirmeyi gerektirir. Ama akılsızca bir delirmek de değil. Fikrinin o müşterinin faydasına olduğunu sabırla tekrar tekrar anlatman gerekir.
http://www.campaigntr.com/2013/03/27/38602/serdar-erener-sende-kahraman-reklamci-kumasi-var-mi/
 

muratamam

Yazar
Kayıt
12 Temmuz 2010
Mesaj
479
Tepki
364
"Muhatab kitle"miz için yaptığı tespitler dikkate değer:
(0:23:28'den itibaren)

Yarım bıraktıkları kitapların kapaklarını sosyal medyada paylaşmayı tercih ediyorlar.
Çok vakitleri var; davranışları hiperaktif fakat hayatları pasif! Yine de Yılmaz Özdil stilinde yazılmamışsa, bir makalenin bile ancak özetine katlanabiliyorlar.
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/babaoglu/2014/01/31/gencler
 
Son düzenleme:
Yukarı Alt