En Fazla İçimde Ölürsün
En fazla içimde ölürsün
Cesedini sürüklerim gittiğim her yere
Kızıl sonbaharım
Hangi aşk kendi fırtınasına dayanabildi
Ellerimde çoğul bir gölge kuşu
Adının arkasına basmadan yürüdüm
Alnımda birikti çizikler
Adımdan çıkardım aklımı
Aklımsız kaldım
Neylersin
İnsanız...
geçecek bir gün bu sarhoşluğum elbet
geçecek...
İstanbul un puslu gördüğüm ışıkları netleşecek gözümde
kız kulesi yakınlaşacak, adalar yeşerecek ,boğaz süslenecek
her bir şeye daha başka bakacağım biliyorum
yetecek sevdan sabrım tükenecek...
uyananacağım bir gün kaybettiğim şeylerin...
ben karanlık yollardan geçtim
ıssız sokaklardan
soğuk kaldırımları vardı sokakların
ıslanmış çirkin kedileri ...
bir teneke sesiyle ürkülen sıkışıp kendi içine
köşede pinekleyen sokak çocukları vardı
bir mendil gibi kullanılıp atılan kadınlar
ve bir nefes çekmek için zulmetten...
(tisunami çocuklarından esinlenerek....)
kocaman koskocaman bir dalgayla başladı yanlızlığım
o kara su nere çekti götürdü bendekileri bilmiyorum
annem babam kardeşlerim onlar neredeler....
ben neden kurtuldum peki tek başıma neyim ki
tanıyamıyorum artık bu şehri papatya topladığım...
buğazın sularında bu gece yakutlar dizili
gökyüzünde ise göz kamaştırır ay bir inci
her dalgada her yakamozda bir mısra...
rüzgar perdeyi aralıyor ve gören herkes hayran gecenin dansına...
uzaklarda yanan parlak ışıklar
bir gelinin gerdanını süsler gibi parıldar ...
sen sanki...
Bu site, giriş yapmanız veya kayıt olmanız durumunda deneyimlerinizi uyarlamak ve içeriği kişiselleştirmek için çerezler kullanır.
Bu siteyi kullanarak, bahsettiğimiz çerez kullanımını kabul etmiş olursunuz.