Açık Hava Reklamcılığı ( Reklamcılık)

danisman

Consultant
Kayıt
27 Nisan 2009
Mesaj
1.504
Tepki
30
Günümüzde insanlar öyle bir zaman içinde yolculuk yapmaktadır ki, artık her türlü araştırma ve incelemeler bile “reklama maruz” kalmanın önüne geçemiyor. Bugün bir düşünelim bakalım, günde kaç sefer istemeyerek reklam ile burun buruna kalmaktayız? Düşündünüz mü? Yirmi beş, otuz, elli, yüz ve daha fazlası? Size en yakın rakam hangisi çıktı? Ben sanırım web gezintilerim haricinde şu an saat on dört gibi, otuzdan fazla reklam ile karşılaşmak zorunda kaldım belki de çok daha fazlası bile olabilir. Peki, bunlar içerisinde müdahale edemediğim tek reklam ve tanıtım çalışması sizce hangisi olabilir? Tv reklamları olabilir mi? Radyo? Gazete? Yoksa bunların dışında masa üstlerinde yer alan birkaç reklamasyon ürünü mü? Veya duvarda yer alan bir saat mi?

Caddenin herhangi bir yerine konuşlandırılmış olan billboardlar mı? Saydığım reklam ve tanıtım çalışmalarından sizce müdahale edilemeyen reklam ve tanıtım çalışması hangisidir? Billboardlar dediğinizi duyar gibiyim. Evet, doğru düşündünüz. Billboardlar elbette ki, bunun yanına, tabelalar, şehir içi dijital reklam panoları v.s. uzayıp giden bir çok reklam çalışmasını katmak mümkün mü? Mümkün elbette. Peki, bu sektör ile içli dışlı olanların acaba kaç tanesi bu işin profesyonel manada etkilerini ve yaptırım gücünü çözmüştür. Bence hala ülkemizde bu işin etkilerini çözemeyen bir çok açık hava reklam tasarımcıları bulunmakta.

Özellikle esnaf tabakasına hizmet vermekte olan açık hava reklamcıları kelimenin tam manasıyla, reklamcılık değil, tasarım kasaplığı yapmaktalar. Dikkat ettiğim bir konu aslında masaüstü yayıncılık ve matbaa konusunda çalışan tasarımcılar ve grafikerler bu sektörde yer alan tasa- rımcı arkadaşlarımıza göre daha iyiler diyebilirim. Tasa ayrı, rımcı ayrı, böyle daha iyi tarif etti bu kelime bence bu arkadaşlarımızı. Tasa’lanıyorum onlar hakkında açıkçası. Bir esnaf, tabela yaptırmaya karar vermiş ve herhangi bir tabelacı, reklamcı yani kısacası açık hava reklamcısına gitmişse çoğunlukla hüsranla sonuçlanan bir çalışmaya adım atmış demektir.

Çünkü şayet o esnafın herhangi bir ulusal firma ile bağlantısı, bayilik v.s. tarzı bir durumu yoksa eğer, işte tasarım kasaplarının eline düştü demektir. İstedikleri gibi doğrayıp biçeceklerdir. Ben uzun yürüyüşler yaparım, hele yeni bir şehre gitmişsem altını üstüne getiririm tüm caddelerin. Gezerken de kafam hep yukarılarda olur. Bu bende istem dışı bir hareket haline gelmiş, kısacası bu bir alışkanlık oluşturmuş. Bu güzel Ülke’nin tüm şehirlerinde gördüğüm ortak özellik ise, sıradanlaşmış bir tabela ve açık hava reklam alışkanlığının olduğudur. Diyeceksiniz ki yok mu güzel çalışma, hiç mi karşılaşmıyorsunuz? Evet, var elbette güzel çalışmalara da rastlamıyor değilim. Bundan 30, 40 yıl öncesine göre elbette güzel çalışmalar süslüyor cadde ve mekânları fakat yine de çok sıradan geliyor çoğu çalışmalar. Bir defa dijital baskı denen bir makine icat edildi ve her yer dijitalleşti. İlk önce bunun kirliliği sardı tüm işletmeleri. Üstelik belki her kötü olan icadın iyi yanları da vardır ama maalesef ki gördüğüm çalışmalar ve üretimler gerçekten de içler acısı.

İlk dikkatimi çeken şey yine çok yaygınlaşan aslında çok güzel bir araç olan internetin bir o kadar kötü yönlerde kullanıldığıdır. Size bir şey desem inanır mısınız? İzmir’de gördüğüm bir yemek ve servis resmini ben Mersin’de de gördüm mesela. Alsancak’ta gördüğüm bir yemek resmini, Bornova’da gördüm mesela. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir bunları daha fazla çoğaltma gereği duymuyorum ve gerekte yok zaten. Fakat bu uygulamaları ve çalışmaları yapan arkadaşları gerçekten de merak ediyorum neden ve nasıl yapabiliyorlar acaba. Bir keresinde, benim resim çekimlerini yaptığım bir kebabçının resimlerini çok alakasız bir işletmenin tabelasında görmüştüm, nasıl elde ettikleri de belli, masa üstü menülerden bir tanesi yürütülmüş muhtemelen ve tarama yapılmış, kalite diye hiçbir şey kalmamış imajlarda, üşenmeyip girdim o mekâna. Dedim ki ….. yemekten alabilir miyim? Elbette dediler ve on beş dakika sonra yemek geldi masama, tabi ki resimlerle alakası bile olmayan tabaklar ve servisiyle birlikte. Baktım yemeklere, sonra servisi yapan garsona, - garson “ abi bir sorun mu var” dedi. Evet, dedim, bir sorun var, ben tabeladaki resimlerde gördüğüm şekilde istiyorum yemeğimi. Şaşırdı doğal olarak, patron burada mı dedim “ henüz gelmedi” dedi. Patronuna geldiği zaman bu kartviziti kendisine ver ve beni aramasını söyle dedim. Mümkünse elinizde olan tabak ve servisinizin resimlerini kullanın çalışmalarınızda, benim çalışmalarımı kullanmanız size hiçbir şey kazandırmaz, benim gibi bilinçli günlük on müşteriniz gelse ve aynı sorunu yaşasanız, işletmeniz zarar etme noktasına ulaşır, doğru mu, dedim, haklısınız beyefendi, dedi. Hesabı ödedim ve ayrıldım, ben iki gün kadar bekledim ama arayıp soran olmadı. Burada bunu bizzat yaşamak belki beni çok üzdü ama sorun benim üzülmem değil, sorun bu işleri yapan reklâmcılarda ve bu işleri kabul eden işletmecilerde. Ben bir resim çekimine gittiğim zaman, sadece yemeklerin resimlerini çekip çıkmıyorum, aynı zamanda o yemek için bir “servis imajı” da hazırlıyorum.

Tabi bu işleri yürütüp ve sonra uygulayan reklâmcı kardeşimin böyle bir imajdan haberi bile yok! Hoşuna gitmiş ya, çekmiş/taramış, bir güzel kullanmış. Sonuç olarak ben kalkıp o imajlarımı kullanan işletmeyle veya reklâmcıyla uğraşacak değilim, fakat ben “üretim yoksunu insanların, reklâmcılık gibi çok ciddi bir meslek dalında cirit atmalarına” bozuluyorum. Hiç düşündünüz mü acaba, reklâmcı ve reklâmcılık ne demek? Ben size kısaca özetleyeyim, yormayın kendinizi. Ben öyle sözlük anlamında reklâmcılık, şöyle tarif edilmiştir, gibi açıklamalarda bulunmayacağım. Bir reklâmcı nedir? Nasıl olmalıdır? Bunları anlatacağım. Reklâmcı demek tam donanımlı bir “savaş gemisi” demektir. Hiç tam donanımlı bir savaş gemisini gördünüz mü? Veya gezme şansınız oldu mu? Gezme şansınız olmamıştır muhtemelen ama mutlaka bir yerlerden duymuşsunuzdur. Tam donanımlı savaş gemilerinde, her türlü silah, teçhizat, ekip ve donanım yer alır. Çünkü açık denizlere çıktığı zaman her türlü ihtiyacını kendi bünyesinde karşılamak durumundadır. Bu bir savaş durumu olsa da böyledir, olmasa da böyledir.

O geminin ortaya çıkması, tüm bu güçlere sahip olmasından geçmektedir çünkü. Şimdi reklâmcı nasıl olmalıdır konusuna geçelim. Bir reklâmcı öncelikle yeterli eğitimi almış olmalıdır, kendi mesleği hakkında bilmediği, duymadığı hiçbir konu olmamalıdır. Bu yeterli eğitim, ille de o konu hakkında bir üniversite bitirmiş anlamında değil elbette ki. Her üniversite bitiren iyi bir doktor, mühendis olamadığı gibi, iyi bir reklâmcı da olamaz. Her GSF mezunu iyi bir tasarımcı olamadığı gibi, iyi bir reklâmcı da olamaz. Burada ki yeterli eğitim konusunu sanırım anlatabildim, umarım anlamışsınızdır. Şimdi reklâmcı demek; her konuda ama aklınıza gelebilecek her konuda, mesela mandıracılıktan, marangozluktan, demircilikten, veterinerlikten, bilgi ve teknoloji konularında, kısacası yeryüzünde icat edile gelmiş her meslekten mutlaka anlamak durumundadır. Bu anlamak konusu derinlemesine bilgi sahibi olmak anlamını taşımıyor elbette. Bu şu demek oluyor “reklâmcı araştırmacı, gözlemci ve meraklı” olmak zorundadır. Bir reklâmcı olabilmek için bu saydıklarım olmazsa olmazlardandır.

Tüm bunları yapabilecek kapasite ve kabiliyete sahipseniz eğer, evet sizde bir reklâmcı ruhu var demektir. Reklâmcı ruhu nedir peki? Reklâmcı ruhu ise hayal gücü kuvvetli olan ruh demektir. Hayal gücünüz öylesine büyük olmalı ki, eski bir dizide geçerdi şöyle bir replik, ekmek teknesi dizisinde “bak pican, walla kendimden tırsıyorum ha” bilmem hatırlayanınız var mıdır? Ben bu sözün bir reklâmcı için “cuk” diye oturduğunu düşünüyorum. Öylesine güçlü hayalleriniz olmalıdır ki deyim yerindeyse “kendinizden tırsmalısınız”. Abarttığımı düşünenleriniz olabilir ama inanın abartmıyorum. Şimdi neden bu kadar büyük bir hayal gücü olmalıdır bir reklâmcıda, bahsedeyim. Müşteriniz gelip karşınıza oturduğu andan itibaren, anlatmaya başladığı iş hakkında, sonuçlandırılmış resmi anında kafanızda çizebilmeli, çıkartabilmelisiniz. Bu ilk bakışta tanıştığınız ve hakkında ilk kararı verdiğiniz kişilerle yaşadığınız türden, yani aynen öyle bir şey. Müşterinizle konuşurken çizdiğiniz resim kafanızda şekillenir ve siz oradan yola çıkarak hayal etmiş olduğunuz işi, hayata geçirirsiniz. Şimdi bana derseniz, ben böyle bir şey yapamam, yapamıyorum, ben de size o zaman, siz reklâmcı değilsiniz “reklâmcı ruhu” sizde ne yazık ki yok, derim. Buna katılırsınız veya katılmazsınız, bu bir reklâmcı olabilme gerçeğidir. Yani reklâmcılık böylesine güçlü hayal gücünden ve hislerden oluşmaktadır.

Birçok meslek dalında hayal gücü çok önemli bir yer tutar. Yapılan araştırmalara göre, olay yeri inceleme dedektiflerinin başarılı olanları arasında yapılan görüşmeler sonucu, varılan nokta hayal gücüdür. Birçok dedektif delillerle bir yere kadar, sonrasını hayal gücümüz ile çözüyoruz cevabını vermişlerdir. Bu senaristler, yönetmenler, ressamlar ve daha birçok meslek dalı için geçerli bir güçtür. Şayet sizde iyi bir reklâmcı olmak taraftarıysanız, ya bu güce ya doğuştan sahip olacaksınız ya da çalışarak sahip olacaksınız. Bu nasıl olacak derseniz, biraz da o konuda yardımcı olmaya çalışayım. Kalabalık bir yeşil alan (park) veya caddeyi tam olarak görebileceğiniz bir konumda oturun ve insanları gözlemleyin. Bakın bakalım, sesini duyamadığınız ve sadece hareketlerini görebileceğiniz insanlar, neler konuşmakta ve tartışmakta. Tahmin etmeye çalışın, yorum yapın kafanızda ne konuştukları hakkında. Çekinmeyin bunu yapmaktan ve sürekli vaktiniz oldukça bunları tekrarlayın. Bu size zor gelecek olursa, bir vcd film alın anladığınız dilden, Türkçe, İngilizce v.s. fark etmez. Televizyonun sesini tamamen kapatın ve neler konuşulduğu hakkında yorum yapın kendi kendinize.

Daha da zorlayın kendinizi ve bir sonraki karede neler yaşanabileceği hakkında teoriler üretin, bir an senarist siz olun ve filmi yönlendirin. Bakalım ne kadar başarılı olacaksınız ve gelecek karelerde neler yaşandığı hakkındaki yorumunuz ne kadar başarılı olacak. Bunları sık sık tekrarlamaya gayret edin ve süreklilik sağlayın. Bir süre sonra artık yaşanabilecekler hakkında hayal gücü kuvvetli bireyler haline geldiğinizi göreceksiniz. Bu çalışmalar size reklâmcılık ruhu konusunda çok faydalı egzersizler olacaktır ve bir süre sonra hayal gücünüzün çok daha iyi hale geldiğine şahit olacaksınız. Hayal gücünüzün kapasitesini sürekli arttırarak reklâmcılık hakkında yeni güçler kazanacaksınız. Yani reklâmcılık sadece birkaç çizim yapmak, baskı tekniklerini ve programlarını öğrenmek değildir.

Gelecek sohbetimizde kaldığımız yerden devam etmek üzere, hoşça kalın…


Ozan Muhammet CANDAN
 

User4

Forumdan Uzaklaştırıldı
Kayıt
18 Ekim 2008
Mesaj
1.325
Tepki
39
Çok keyifli bir yazıydı Ozan bey, sıkılmadan zevkle anlayarak okudum. Değerli bilgilerinizi aktardığınız için teşekkürler.

Şimdiye kadar beğenilmiş, basılmış, yayımlanmış bir çok işim var. Ne iş yaptığım sorulduğunda sadece ne iş yaptığımı tarifi edebilmek için "reklamcıyım veya grafikerim" diyorum. Hayal gücü ve yetenek konusunda kendimden tırsmıyorum. Kendimden tırsmaya başladığımda gönül rahatlığıyla Grafikerim, Tasarımcıyım veya Reklamcıyım diyebilicem. Yazınızda belirttiğiniz gibi araştırmacı olmak, gezmek görmek gerekli. Sadece GSF mezunlarının grafikerlik, reklamcılık yapabilir görüşüne katılmıyorum. Kişide yetenek olmalı. Çok gezen mi bilir? Çok okuyan mı? derler. Bence her ikiside.. Bir arkadaşım (yaşça benden büyük) güzel sanatlarla uzaktan yakından alakası olmayan bir bölümden mezun. 97 yılından beri reklamcılık yapmakta. Bir gün Hürriyet gazetesinin yapmış olduğu Kırmızı Reklam Ödülleri kataloğunu inceliyordum ve baktım ki yapmış olduğu tasarım ödül almış. Gerçekten çok etkilenmiştim. İlk başlarda GSF mezunu olmadığım için hevesim kırılıyordu açıkçası, ama bahsettiğim kişinin göstermiş olduğu başarı beni heycanladırdı ve hırslandırdı. Bu iş yeteneğe dayanıyor diyesim geliyor. "Faruk bey bu cümleyi okuduğunda bana kızacaktır." Sadece yetenek yeterlidir eğitime gerek yok demiyorum, kesinlikle demiyorum hemde. Eğer imkanım olsa liseden başlayıp GSF'ye kadar büyük bir hırsla tüm eğitimleri eksiksiz alırdım.

Zeka, hayalgücü ve beceri. Bunlar olmazsa olmazlardır. Beş katlı bir binayı kaplayacak büyüklükte kartvizit tasarımı yapan bir grafiker gördünüz mü? Çok acı ama ben gördüm. (İnşallah bu mesleği yapmama kararı almıştır.)

Bence Grafikerim, Tasarımcıyım veya Reklamcıyım demek için aceleci davranmayalım, davranmayalım ki bu meslek yerlerde sürünmesin. Yerlerde süründüğünü gören müşteriler "ne olacak canım iki tık tık hallediyosun zaten, yapıver işte" "Bir logoya 750 TL. istenirmi ya, 50'sini anladık ta 700'ü ne oluyo diyiverirler." Eğer yeteneğimiz yoksa, bu mesleği yapmayı yeterince istemiyorsak zorlamanın bir anlamı yok. Kısa zamanda başarılı olabileceğimiz yeteneğimizin yatkın olduğu bir meslek seçmeliyiz ki bu işi hakkıyla yapabilecek olanların haklarını yemeyelim. Son derece saygın ve elit bir sektörün içerisindeyiz. Kendimize ve en önemlisi bu işi hakkıyla yapan kişilere saygı göstermeliyiz. Yazınız için tekrar teşekkür ederim Ozan bey, başarılar diliyorum..
 

User4

Forumdan Uzaklaştırıldı
Kayıt
18 Ekim 2008
Mesaj
1.325
Tepki
39
Çok keyifli bir yazıydı Ozan bey, sıkılmadan zevkle anlayarak okudum. Değerli bilgilerinizi aktardığınız için teşekkürler.

Şimdiye kadar beğenilmiş, basılmış, yayımlanmış bir çok işim var. Ne iş yaptığım sorulduğunda sadece ne iş yaptığımı tarifi edebilmek için "reklamcıyım veya grafikerim" diyorum. Hayal gücü ve yetenek konusunda kendimden tırsmıyorum. Kendimden tırsmaya başladığımda gönül rahatlığıyla Grafikerim, Tasarımcıyım veya Reklamcıyım diyebilicem. Yazınızda belirttiğiniz gibi araştırmacı olmak, gezmek görmek gerekli. Sadece GSF mezunlarının grafikerlik, reklamcılık yapabilir görüşüne katılmıyorum. Kişide yetenek olmalı. Çok gezen mi bilir? Çok okuyan mı? derler. Bence her ikiside.. Bir arkadaşım (yaşça benden büyük) güzel sanatlarla uzaktan yakından alakası olmayan bir bölümden mezun. 97 yılından beri reklamcılık yapmakta. Bir gün Hürriyet gazetesinin yapmış olduğu Kırmızı Reklam Ödülleri kataloğunu inceliyordum ve baktım ki yapmış olduğu tasarım ödül almış. Gerçekten çok etkilenmiştim. İlk başlarda GSF mezunu olmadığım için hevesim kırılıyordu açıkçası, ama bahsettiğim kişinin göstermiş olduğu başarı beni heycanladırdı ve hırslandırdı. Bu iş yeteneğe dayanıyor diyesim geliyor. "Faruk bey bu cümleyi okuduğunda bana kızacaktır." Sadece yetenek yeterlidir eğitime gerek yok demiyorum, kesinlikle demiyorum hemde. Eğer imkanım olsa liseden başlayıp GSF'ye kadar büyük bir hırsla tüm eğitimleri eksiksiz alırdım.

Zeka, hayalgücü ve beceri. Bunlar olmazsa olmazlardır. Beş katlı bir binayı kaplayacak büyüklükte kartvizit tasarımı yapan bir grafiker gördünüz mü? Çok acı ama ben gördüm. (İnşallah bu mesleği yapmama kararı almıştır.)

Bence Grafikerim, Tasarımcıyım veya Reklamcıyım demek için aceleci davranmayalım, davranmayalım ki bu meslek yerlerde sürünmesin. Yerlerde süründüğünü gören müşteriler "ne olacak canım iki tık tık hallediyosun zaten, yapıver işte" "Bir logoya 750 TL. istenirmi ya, 50'sini anladık ta 700'ü ne oluyo diyiverirler." Eğer yeteneğimiz yoksa, bu mesleği yapmayı yeterince istemiyorsak zorlamanın bir anlamı yok. Kısa zamanda başarılı olabileceğimiz yeteneğimizin yatkın olduğu bir meslek seçmeliyiz ki bu işi hakkıyla yapabilecek olanların haklarını yemeyelim. Son derece saygın ve elit bir sektörün içerisindeyiz. Kendimize ve en önemlisi bu işi hakkıyla yapan kişilere saygı göstermeliyiz. Yazınız için tekrar teşekkür ederim Ozan bey, başarılar diliyorum..
 

danisman

Consultant
Kayıt
27 Nisan 2009
Mesaj
1.504
Tepki
30
Merhaba;

Hayal gücümüzü genişletmek ve hiç kimsenin aklından bile geçirmediği şekilde düşünmek için neler yapmalıyız?

Hayal gücümüzü genişletebilmek için, öncelikle aklımızın sınırlarını genişletmemiz gerek. Nasıl düşünülmesini bildiğinizde hayal gücünüzü genişletmek çok daha kolay olacaktır. Düşünmeyi bilmenin yolu ise eğitimden geçmektedir.

Eski bir çiftçiyi düşünün, babasından gördüklerini tekrarlayarak çiftçilik yapmaktadır, yani babasından o konuda farkında olmadan eğitim almıştır. Karşılaştığı tüm problemleri daha önce yaşadıklarından ve edindiği tecrübelerden yola çıkarak çözüme kavuşturur. Peki, nedir düşünmeyi bilmek? Düşünme becerinizi geliştirmek çok erken yaşlarda ebeveynler tarafından çocuklara, yani size aşılanması gerekir. Peki, bu ülkede kaç ebeveyn bunu çocuklarına uygulamış olabilir sizce? Belki çok bilinçli şekilde değil ama azınlıkta olsa da sanırım vardır. İki binli yıllarda doğan çocuklar bu konularda çok daha şanslıdır düşüncesindeyim.

Düşünce gücümüzle birlikte hayal gücümüzü de geliştirmek tasarım ve reklam kulvarında çalışan insanlar için çok daha mühimdir. Hangi ülkede veya hangi şehirde bu mesleği yapıyor olursanız olun, mutlaka sizin de tespit etmiş olduğunuz bir gerçek vardır. Size iş yaptırmaya gelen insanların, sizden çok şey beklediği gerçeği. Bu neden böyledir, hiç düşündünüz mü? Böyledir, çünkü siz yönlendiren taraf durumundasınız. Yönlendiren, yani bir yerde yönetici konumunda olursunuz, karşınızda yer alan insan, sizin yanınıza yönlendirilmek üzere gelmiştir. Bunun başlıca nedenlerinden birisi de reklamcılığın doğumundan bu yana bu özelliği içerisinde barındırmasıdır. Zaten gerçek bir reklamcı kesinlikle yönlendirilmekten hoşlanmaz ve her zaman yönlendiren taraf olmak ister. Bu aynen ormanların kralının aslan olarak bilinmesi gibidir. Aslan belki kral olmak istemez ama o kraldır, çünkü doğa ona böyle bir özellik bahşetmiştir.

Şu durumda yönlendiren taraf olmak durumunda olduğunuza göre, üzerinize düşen görevi en iyi şekilde yapmak durumundasınız. Bunu en güzel şekilde yapabilmek, hayal gücünüzün ne kadar geniş olduğu ile bağlantılıdır. Şimdi tekrardan başa dönecek olursak hayal gücümüzü genişletme konusunda neler yapabiliriz ona göz atalım. Benim burada size vereceğim tavsiyeler akademik bilgilerle çok da alakalı değildir. Benim bu yazımda o tür bilgiler arayacaksanız, şimdiden bu yazıyı okumaktan vazgeçebilirsiniz. Ben size daha basit, daha anlaşılabilir bir şekilde hayal gücünüzü kullanmayı nasıl öğreneceksiniz bunları anlatmaya çalışacağım.

Hayal etmek demek, olmayan bir şeyleri düşünmek demektir, yani, hayal+düşünce, ikisi ayrılmaz bir bütündür. Düşünmeyi biliyorsanız hayal etmeyi de rahatlıkla başara bilirsiniz. Peki, nasıl olacak bu düşünce şeklimiz? Bir önceki yazımda da bahsettiğim üzere gözlemler yaptınız ve yaptığınız gözlemler sonucunda bazı senaryolar oluştu kafanızda. İşte bu senaryoları ve düşündüklerinizi yazacaksınız. Yazdığınız zaman unutmazsınız, unutmadığınız zaman, istediğiniz bilgiye rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Sanat ile uğraşan insanlar genel anlamda sabırlı ve akıllı insanlardır. Yani düşünmesini bilen insanlardır, grafik ve tasarım işi de bir sanat ve sanatçılık olduğuna göre (gerçi sanat çevreleri grafik tasarım işini sanat olarak kabul etmeseler bile) sizde rahatlıkla düşünmeyi ve hayal etmeyi başaracak o güce sahipsiniz demektir. Sadece sizin düşünmeniz yeterli midir? Yeterli değildir. Karşınızdaki insanları da düşünmeye sevk etmelisiniz, peki, bu nasıl olacak?

Müşteri ve arkadaşlarınızla konuşmalarınızda konuyla ilgili şakalar yapın, kelimelerin, durumların farklı perspektiflerinden değerlendirilmesini sağlayın, karşınızdakini düşünmeye sev ettiğiniz gibi otomatik olarak siz de düşünmeye başlayacaksınız. Alışılmadık sorular sorun “Bütün evleri yeşile boyasak ne olur?” İnsanların su altında balıklar gibi yaşamasını nasıl sağlayabiliriz?” gibi, cevabı tek olmayan ilginç fikirler atın ortaya ve bu tip sorulara yanıtlar verin. Dikkatle ve özen gösterilerek seçilen kelimeler daima ilgi çekerler, bu tür kelimeler sahip olduğunuz fikirleri keskinleştirir. Bir kişiyi çok esrarengiz olarak bulduğunuz oldu mu? Neler düşündünüz onun hakkında? Esrarengiz bulduğunuz o kişi ile sıkı bir sohbet ortamına girdiniz mi? Konuştukça, aslında çok da esrarengiz bir insan olmadığını fark ettiniz mi? Bu genelde ünlü olan veya gündemdeki insanlarda yaşanan bir durumdur. Biraz sohbet ettiğiniz zaman aslında onun da çok sıradan birisi olduğunu keşfedersiniz. O kişideki tek gerçek “hayal gücünün sınırlarının olmadığıdır” o insan sırf bu özelliği sayesinde sizin gözünüzde büyümüş ve kocaman bir yer edinmiş ve hedefine ulaşmıştır.

Şimdi tekrar düşünelim. En gözde politika liderlerini, en gözde pop müzik sanatçılarını, en gözde bestekârları, en’leri düşünelim. Sizce tüm bu insanların ortak noktası nedir? Elbette ki “düşünce ve hayal güçleridir”

Reklamcılık ve tasarımcılık hakkında hayal gücünüzün ne kadar önemli olduğunu herhalde şimdi çok daha iyi anlamış bulunmaktasınız.

Doğru düşünebilmek en doğru soruları sormak ve doğru cevapları bulmaktan geçer. Hem kendinize, hem karşınızdakine aklınıza ilk gelen mantıklı soruları değil, düşünceye sevk edecek en mantıksız bulduğunuz soruları yöneltmelisiniz. Bu şekilde davrandığınız sürece, doğru düşüncenin ilk basamaklarına adım atmaya başlamış olursunuz. Bu size yapacağınız işlerde daha yaratıcı ve kendi görüşlerinizi geliştirme fırsatı da doğuracaktır.

Neden? Sorusunu sürekli kullanmayı alışkanlık haline getirin. Neden sorusu insanların size karşı bir açıklama yapmasını sağlayacaktır. “Ben logo rengimin kırmızı olmasını istiyorum” diyen bir müşteriye, neden? Dediğiniz zaman, size bunun sebebini açıklayacaktır. Siz böylece o işe lacivert rengin çok daha iyi olacağını anlatabilmek için gerekli bilgiye ulaşmış olursunuz.

Boş zamanlarınızda kendinize sürekli sorular sorun ve bunların cevaplarını bir kağıda yazın. Bu sorular “alışılagelmiş işlerin çok değişik bir şekilde uygulanması” üzerine olabilir mesela. Fikirlerinizi ilk düşündüğünüz şekilde değil, farklı biçimlere çevirerek sorun. Örnek vermek gerekirse, bazı hayvanlar biliyorsunuz kış uykusuna yatarlar, şimdi bunu değiştiriyoruz, “ bazı hayvanların yaptığı gibi, biz insanları da kış uykusuna yatırırsak, ne olurdu? Biraz daha değiştirelim şimdi, belki bu çok sıra dışı bir soruydu, kabul ediyorum. Peki, “tost yaparken sucuk, salam, sosis veya kaşar kullanmak yerine, kayısı koysaydık, tadı nasıl olurdu?

Bazen de konulara eklemeler yapın olayı daha da büyültelim. Fatih Sultan Mehmet bugünkü şartlarda yaşasaydı, neler yapardı? Önceden düzenlenmiş bazı şeyleri değiştirelim şimdi de “A ile başlayan alfabemizi, Ş ile başlatsak, ne olurdu? Sandalye dediğimde aklınız ne geliyor? Peki, sandalye kelimesi yerine, bilgisayar demiş olsalardı, ne olurdu?

Biliyorum aklınız karıştı ama siz bu yazıyı okurken aslında farkında olmadan belki de birçok yeni şey öğrendiniz. En azından ben öyle olduğunu düşünüyorum…

Kaldığımız yerden devam etmek üzere, hoşça kalın…


Saygılar…


Ozan Muhammet CANDAN
 

danisman

Consultant
Kayıt
27 Nisan 2009
Mesaj
1.504
Tepki
30
Nerede, nasıl ve ne şekilde olursa olsun reklamcının hayalleri ve ufku mutlaka fikir atmosferini delip geçebilmelidir. Bana yakın bir ahbabım bir keresinde şöyle demişti “sen uslanmaz bir çocuk gibisin” her gün yeni bir uğraş buluyorsun kendine ve ben artık senin söylediklerini kafamda şekillendirmeyi başaramıyorum, bana biraz zaman tanı ki, değerlendirme yapabileyim. Bu iyi bir şey midir? Bilmiyorum açıkçası, ama bildiğim iyi bir şey var “ben hayallerimi her türlü şartta yaşatmalıyım, hayallerim olmazsa yaşayamam, hayal gücüm benim için ekmek kadar, su kadar önemli”

Yine bir hatıramla devam etmek istiyorum, 2004 yerel seçim döneminde X bir sahil beldesi belediye başkan adayı ile seçim öncesi yol haritasını belirleme toplantısındaydık. Başkan adayında fark ettiğim en önemli özellik, kendisine ve çevresine olan güvensizlikti. Toplantı bittikten sonra özel görüşmek istediğimi söyledim. Başka bir odaya geçtik ve yaklaşık on beş dakika kadar birlikte oturduk, bana “konuşmayacak mıyız” dedi, hayır dedim. O zaman, neden özel görüşelim dedin, diye sordu. Evet, özel görüşelim dedim ama ben kendine güveni olmayan insanlarla ne konuşurum, ne de çalışırım, dedim. Bana çok kızdığı her hareketinden belliydi ama hiçbir şey diyemedi. Kendinizle yüzleşmekten korkuyor musunuz, dedim? Hayır, sık sık yaparım, dedi. Peki dedim o zaman, şimdi lavaboya gidin ve aynanın karşısına geçip “ben korkağın birisiyim” deyin, dedim. Bunu elli sefer yapar mısınız dedim? Siz deli misiniz, dedi? Evet, ben deliyim ve bunu kabul ediyorum, peki, siz bir korkak olduğunuzu neden kabul etmiyorsunuz, dedim? Gülümsedi ve lavaboya yöneldi, başkanım dedim, sesinizi benim de duymam gerek, alçak sesle değil, lütfen yüksek sesle tekrarlayın, dedim. Başkan adayım lavabodan “ben korkağım” tekrarlarını yaparken ben de onun için birkaç satırlık yazı hazırladım. Geldiğinde bakışlarında ki cesareti artık görebiliyordum, yazdığım yazıyı uzattım kendisine.

Yazımda geçen cümleler aynen şunlardı “siz artık bir korkak değilsiniz, korkaklığı kabul edecek kadar cesaretli davranmayı başardınız, demek ki siz aslında çok cesaretli bir insansınız ve başkan olmayı hak ediyorsunuz”

Başkan adayımla yaptığımız ikinci toplantımızda, masanın etrafında toplanmış olan tüm yol arkadaşları, onda ki değişikliği fark etmişler ve artık ona güvenmeye başlamışlardı, çünkü başkan adayımın yanındaki insanlara bakış açısı değişmiş ve etrafındaki insanlara güvenmeye başlamıştı. Bu değişim o seçim döneminde ve sonraki seçim döneminde kendisinin belediye başkanlığı görevine devam etmesine vesile olmuştur.

Burada ki hatıramdan neler anladınız, bunu ben bilemem, fakat size birkaç cümle ile açıklamak istiyorum. Karşınızda kim olursa olsun, bu belediye başkanı olabilir, bir holding yönetim kurulu başkanı olabilir, hiç fark etmez kim olduğu, sizin kim olduğunuz her şeyden çok daha önemlidir. Sizin hayal gücünüz ve önseziniz ne kadar büyük ve ne kadar cesaretliyse, o kadar başarılı olmaya adaysınız demektir. Ben o belediye başkan adayımın gözlerinde yer alan “cesaretsizliği ve güvensizliği” gördüm ve onun üzerine yoğunlaştım. Ben ondan yapmasını istediğim eylemi henüz hayata geçirmeden, yani henüz toplantı masasındayken, stratejimi belirledim. Neler yapmam ve nasıl hareket etmem gerektiğinin kararını vermiştim, yani hayal etmiştim ve bunu gerçekleştirdim. Kafamda yaşanacak olanları senaryolaştırmıştım ve iş sadece uygulamaya kalmıştı. Uygulamam sonucunda ise başarıya ulaştım.

Buradan özetle şunu çıkarmalısınız. Konulara yaklaşırken üzerinde çalıştığınız iş hakkında kafanızda en hızlı ve mantıklı şekilde senaryonuzu yazın ve stratejinizi belirleyerek uygulayın. Sonuç başarılı mı olur? Başarısız mı olur? Bunları asla düşünmeyin. Önemli olan sizin hayal ettiklerinizi, hayata geçirmenizdir. Unutmayın, hiçbir insan her zaman başarısız olamaz, sadece cesaretini yitirdiği zaman başarısızlığa daha yakındır. Tüm cesaretinizi toplayın ve gerisini olayların akışına bırakın.

Şimdi tekrardan nasıl farklı düşünmeliyiz, farklı olmak için neler yapmalıyız bunları konuşalım. Kendinize sorduğunuz soruların cevapları, ezberlenmiş bilgiler olmasın. Bunu kesinlikle yapmayın, çünkü bu tür sorular sizin hafızanıza sınırlar koyacaktır ve düşüncelerinizin ayaklarına bağlanan prangalardan farksız olacaktır. Daha önce de söylediğim gibi, alışılmış bilgileri sürekli değiştirerek kendinize sorun ve her seferinde farklı cevaplar vermeyi deneyin. Mesela, illere verilen plaka kodlarını sayılar ile kodlamak yerine, onlara harflerden kodlamalar yapsak, nasıl olurdu? Hangi il için hangi harfleri kullanmak isterdiniz? Ve neden o harflerin kullanılmasını isterdiniz?

Yaratıcı fikirlere sahip olmak istiyorsanız yapılmış, isimlendirilmiş ve alışılagelmiş her şeyi değiştirin kafanızda. Yaratıcı ruha sahip insanlar, farklı bakış açısını yakalamış ve karşılaştıkları problemlere farklı bir perspektiften bakan kişilerdir. Mesela bir örnek daha vereyim size, bir arkadaşım var, ismi Eşref, ama ben ona kısaca “ibo” derim. O da alıştı buna artık ve hiç garipsemiyor ve işin en ilginç yanı, benim Eşref’e “ibo” dememe eşi ve çevresi de alışmış durumda. Burada size verdiğim örnek belki çok basit gelebilir, fakat basit olmayan bir konunun altını özellikle çizmek istiyorum “ben sadece insanlar ve olaylar üzerinde değişik şeyler denemeyi kendime alışkanlık haline getirdim” kimse, aaaa, bu da çok garip ama demiyor, diyemiyor. Bunun sebebi sizce ne olabilir? Benimle diyalogu olan insanlar “benim farklı bir bakış açısına” sahip olduğumu artık biliyorlar. Peki, bu bana ne kazandırmış olabilir? Bana kazandırdığı birçok şey var ama ilk aklıma geleni sizinle paylaşayım. Ben onların gözünde “sıkıştıkları an arayıp, fikir alınabilecek ve çözümsüz olayları çözebilecek birisiyim”

Hayal gücünüzü genişletmek için basit ve uygulaması oldukça kolay olan bir şey daha önermek istiyorum. Yalnız kaldığınız zamanlarda bazen “rol” yapmayı deneyin. Mesela en çok sevdiğiniz bir sanatçı olun veya politikacı veya en yakın arkadaşınız olun. Siz “O” olsaydınız bugün kahvaltıda neler yerdiniz? “O” olsaydınız saat kaçta yatar, kaçta kalkardınız? “O” olsaydınız nereleri dolaşmak ve gezmek isterdiniz? Tüm bunları düşünün ve “O” olmaya çalışın. Bakalım neler yaşayacak, neler düşünecek ve nasıl hareket edeceksiniz.

Unutmayın, hayal etmek için çok fazla emek harcamanıza gerek yok, sadece düşünmeniz yeterli…

Yeniden görüşmek üzere, şimdilik hoşça kalın…


Ozan Muhammet CANDAN
 

User4

Forumdan Uzaklaştırıldı
Kayıt
18 Ekim 2008
Mesaj
1.325
Tepki
39
İnanın Ozan bey, yazılarınızı okurken kişisel gelişim kitabı okuyormuş gibi faydalanıyorum. Anlatım tarzınız hiç sıkılmadan okumamı sağlıyor. Tecrübeleriniz de bir o kadar ilginç. Her yazınız için size tek tek teşekkür ediyorum, eksik olmayın..
 

danisman

Consultant
Kayıt
27 Nisan 2009
Mesaj
1.504
Tepki
30
Ben teşekkür ederim Erkin bey, dilimiz döndüğünce birikimlerimizi ve yaşadıklarımızı anlatıyorum, bunlardan faydalanan arkadaşlarımız olursa, ne mutlu bana. Beğenerek okuduğunuz için ayrıca teşekkür ederim...

İyi çalışmalar...
 

danisman

Consultant
Kayıt
27 Nisan 2009
Mesaj
1.504
Tepki
30
Kendiniz gibi düşünmediğiniz sürece, farkınızı hiç kimseye hissettiremez ve milyonlarca insan arasında kaybolur gidersiniz. Çok kabiliyetli bile olsanız, kabiliyetinizi düşünce ve farklı bakış biçiminizle birleştiremediğiniz sürece anlamsız olursunuz. Kabiliyetlerinizi mutlaka bir noktada, yani “hafızanızda” birleştirmeli ve kontrol altında tutabilmelisiniz. Eski bir reklam filmi sloganı vardır, bunu bir çoğunuz bilir “kontrolsüz güç, güç değildir” diye. Peki, tüm bunları nasıl yapacaksınız ve nasıl başaracaksınız. Her zaman söylediğim ve arkasında durduğum bir insan gerçeği vardır “siz istedikten sonra, imkansız diye bir şey yoktur, yeter ki isteyin, sonunda mutlaka başaracaksınız

Bunu başarabilmenin yolu ise bedeninizi ve zihninizi tamamen kontrol altına almanızdan geçer. Bedeninizi kontrol almaya başladığınız zaman zihin, akıl ve düşünme gücünün de kontrolünü elinize almaya başladınız demektir. Bunu nasıl yapacaksınız? Fazla kilolarınız varsa, kilolarınızdan bir an evvel kurtulun. Zayıfsanız hemen spor yapmaya ve kaslarınızı çalıştırmaya başlayın. Vaktim yok, yapamıyorum, olmuyor gibi mazeretlerin arkasına saklanmayın sakın, unutmayın, bedenin kontrolünü elinize aldığınız zaman, zihin ve akıl kontrolünüzü de elinize almayı çok rahatlıkla başaracaksınız demektir. Peki, bunu sağladığınızı nasıl anlayacaksınız? Bu konuda çalışmalara başladığınız zaman yapmanız gereken en önemli çalışma şu olacak, vücut saatinizi kurmak ve sonuçları her gün takip etmek. Bu ne demektir? Gece kaçta yattığınız hiç önemli değil, kendi kendinize bir saat belirleyecek ve ben şu saatte uyanacağım, diye telkinde bulunun. Bakın bakalım ne zaman bu dediğinizi dinlemeye başlayan bir vücut ve zihne sahip olacaksınız. Bu konuda saati ne zaman tam olarak tutturmaya başlarsanız, işte o zaman artık kontrol sizin elinizde demektir.

Bedeniniz ve zihninize hakim olmaya başladığınız zaman, hayal gücünüzü de kontrol altına almaya ve mantıklı hayallerin peşinden koşmaya başlayacaksınız. Size hayal gücünüz geniş olmalıdır derken, boş hayal gücünden bahsetmedim, boş hayaller uğruna harcayacağınız enerji, sizi daha verimli olarak kullanacağınız ve başarılı olacağınız birçok şeyden alıkoyacaktır. Önceki yazılarımda bahsettiğim “hayal gücünüzün büyük ve sınırsız olması” konusu mantıklı işler için kullanılmalıdır. Bu konuya inanmayan ve başarının bu şekilde gelmeyeceğini düşünen bir kişi, bir şeye inanılarak, nasıl sahip olunabilir diye sorabilir. Güç tamamen kendinizde ve içinizde saklı, bunu unutmayın.

Ben bu tür soruları soran insanlara tek kelimelik bir cevap veriyorum “yoğunlaşma” yani, ne istediğinizi, zihninize kesin bir dille anlatmalısınız. Siz, neyi, nasıl isterseniz ona sahip olabileceğiniz bir yeteneğe sahipsiniz. İstediğiniz her ne ise, bu bir araba olabilir, bu bir ev olabilir bu bir erkek veya kadın da olabilir veya sıkıntılı bir durum da olabilir, hiç fark etmez. Tüm bunların oluşabilmesi için, size düşen, isteğiniz üzerine yoğunlaşmak ve gerçekten sahip olabilmek adına yapılması gerekenleri uygulamaktır. Bir şeye sahip olmaya çalışmak ve çaba sarf etmemek, onu sadece istemiş olmanız olarak kalacaktır avuçlarınızda ve zihninizde. Hayatın bir masal dünyasında yaşanmadığı ve masal dünyası kadar pembe olmadığı kesindir. Yani bir şeyi hiçbir zaman istemekle yetinmeyin, ona sahip olmak için çalışın, emek harcayın, düşünün.

Bir arkadaşımı uzun süre görmemiştim, aklıma geldi, onu çok zamandır görmediğim. İş yerine gittiğim zaman son derece morali bozuk ve bir hayli yorgun görünüyordu. Ekonomik olarak oldukça zor durumda olduğu gün gibi aşikardı. O gün sadece kahve içip öylesine bir sohbet ettim kendisiyle ve durumu hakkında en ufak bir görüş belirtmedim. Müsaade isteyip kalkacağım zaman, bu onun da dikkatini çekmiş olmalı ki, bana “durumum hiç iyi değil, eskiden dertleşirdik her konuda” dedi. Evet, eskiden dertleşirdik ama sen eskisi gibi değilsin artık, dedim. Farkındayım ama sen de eskisi gibi değilsin, önceden yardımcı olmak için mutlaka bir şeyler yapardın, dedi. Senin yardıma ihtiyacın yok ki, ben senin için ne yapabilirim, benden her konuda tecrübeli ve büyük bir birikime sahipsin. Ben senin gibi olayları düşünüp değerlendiremem, benim sana yapacağım birkaç iyi dilek temennimin sana bir faydası olmaz. Sen başarılı ve iyi bir yöneticisin ve altından kalkamayacağın hiçbir sorun yok. Çünkü senin adının yanında, başarısızlık diye bir kelime asla olmadı, olamaz, dedim, ayrıldım.

Aradan kısa bir zaman geçmişti, çalan telefonumu açtığımda gayet neşeli ve keyifli bir ses tonuyla merhaba diyen, arkadaşımdı. Oradan, buradan, konuştuk birkaç kelime, hayırdır seni pek bir keyifli buldum, dedim. Evet dedi, hatırlıyor musun, bana geldiğin günü, sana o gün öyle çok kızdım ki, kendi kendime “düşenin dostu olmaz” gördün mü, dedim ardından. Fakat o gece senin söylediklerin kafamda o kadar büyüdü ki, kendime gelmemi sağladın. Her akşam alışkanlık haline getirdiğim alkol şişesini balkondan sokağa fırlattım önce ve sonra hakkımda söylediklerini tek tek yazdım. Fark etim ki, sen bana aslında en büyük hediyeyi bırakıp gitmişsin. Bana, beni tekrar verdiğin için, sana teşekkür ederim. Sen çok iyi bir arkadaşsın, dedi.

Burada yaşadığım olay sonrası size yukarıda bahsettiğim gerçekleri gördüm. İnsan için imkansız olan, sadece ölümden kurtulamamaktır. Aklınıza gelebilecek her türlü sorunun çözümü ve isteklerin oluşmaması için hiçbir neden yoktur. Sadece mantıklı ve akıllı hareket ederek, çalışmayı ihmal etmeyerek, varacağınız noktaya mutlaka ulaşabilirsiniz. Arkadaşıma ben o gün, bir miktar para yardımında bulunabilirdim veya oturup, onu, uzun uzun dinleyerek, onunla birlikte onun gibi düşünerek, sorunlardan ve durumlardan şikayetçi olabilirdim. Bu kolay olan yoldu, oysa arkadaşımın buna, hiç ihtiyacı yoktu, çünkü bunu zaten, ben onun yanına uğrayana kadar yapmıştı. Onun ihtiyacı olan, sadece kendisine ulaşmaktı, kendi gücüne ve yapabileceklerine kavuşmaktı, belki bir süre önce, bir yerlerde bırakmış olduğu kabiliyetlerini, birikimlerini ve düşünce gücünü tekrar avuçlarına almasıydı. Ben kolay olanı değil zor olanı seçtim, ona “onun gerçeğinin bu sindirilmiş kişilik değil, başı dik durması gereken, güçlü ve kuvvetli kişilik” olduğunu hatırlattım. Mesajı alacak kadar akıllı, başarılı ve inançlı oluşu, onun sıkıntılarını aşmasında büyük pay sahibi olacaktı ve sonuçta bunu başardı. Arkadaşımın, burada farkında olmadan yaptığı “olaya yoğunlaşmasıdır

Sizler de bu anlattığım yaşanmış olayın benzerlerine, belki birçok kez şahit oldunuz. Belki ailenizden birileri, belki çok yakın bir arkadaşınız veya siz, buna benzer bir şeyler yaşadınız. Tüm bunları yaşarken neler hissettiğinizi hatırlıyor musunuz? Eminim birçoğunuz, birilerinden herhangi bir şekilde yardım eli uzatılmasını beklediniz. Bu yardım alma düşüncesi, tüm insanların ortak bir noktasıdır. Bu istem dışı beklenen ve gerçekleşmesi arzulanan bir durumdur. Oysa unutulan ve atlanan en önemli nokta hiç aklınıza gelmez.

Size yardımcı olabilecek tek insan “sadece kendinizsiniz”

Ne zaman ve ne durumda olursanız olun, bu gerçeği aklınızdan asla çıkarmayın.

Yeniden görüşmek üzere, hoşça kalın…

Ozan Muhammet CANDAN
 
Yukarı Alt