danisman
Consultant
- Kayıt
- 27 Nisan 2009
- Mesaj
- 1.504
- Tepki
- 30
Günümüzde insanlar öyle bir zaman içinde yolculuk yapmaktadır ki, artık her türlü araştırma ve incelemeler bile “reklama maruz” kalmanın önüne geçemiyor. Bugün bir düşünelim bakalım, günde kaç sefer istemeyerek reklam ile burun buruna kalmaktayız? Düşündünüz mü? Yirmi beş, otuz, elli, yüz ve daha fazlası? Size en yakın rakam hangisi çıktı? Ben sanırım web gezintilerim haricinde şu an saat on dört gibi, otuzdan fazla reklam ile karşılaşmak zorunda kaldım belki de çok daha fazlası bile olabilir. Peki, bunlar içerisinde müdahale edemediğim tek reklam ve tanıtım çalışması sizce hangisi olabilir? Tv reklamları olabilir mi? Radyo? Gazete? Yoksa bunların dışında masa üstlerinde yer alan birkaç reklamasyon ürünü mü? Veya duvarda yer alan bir saat mi?
Caddenin herhangi bir yerine konuşlandırılmış olan billboardlar mı? Saydığım reklam ve tanıtım çalışmalarından sizce müdahale edilemeyen reklam ve tanıtım çalışması hangisidir? Billboardlar dediğinizi duyar gibiyim. Evet, doğru düşündünüz. Billboardlar elbette ki, bunun yanına, tabelalar, şehir içi dijital reklam panoları v.s. uzayıp giden bir çok reklam çalışmasını katmak mümkün mü? Mümkün elbette. Peki, bu sektör ile içli dışlı olanların acaba kaç tanesi bu işin profesyonel manada etkilerini ve yaptırım gücünü çözmüştür. Bence hala ülkemizde bu işin etkilerini çözemeyen bir çok açık hava reklam tasarımcıları bulunmakta.
Özellikle esnaf tabakasına hizmet vermekte olan açık hava reklamcıları kelimenin tam manasıyla, reklamcılık değil, tasarım kasaplığı yapmaktalar. Dikkat ettiğim bir konu aslında masaüstü yayıncılık ve matbaa konusunda çalışan tasarımcılar ve grafikerler bu sektörde yer alan tasa- rımcı arkadaşlarımıza göre daha iyiler diyebilirim. Tasa ayrı, rımcı ayrı, böyle daha iyi tarif etti bu kelime bence bu arkadaşlarımızı. Tasa’lanıyorum onlar hakkında açıkçası. Bir esnaf, tabela yaptırmaya karar vermiş ve herhangi bir tabelacı, reklamcı yani kısacası açık hava reklamcısına gitmişse çoğunlukla hüsranla sonuçlanan bir çalışmaya adım atmış demektir.
Çünkü şayet o esnafın herhangi bir ulusal firma ile bağlantısı, bayilik v.s. tarzı bir durumu yoksa eğer, işte tasarım kasaplarının eline düştü demektir. İstedikleri gibi doğrayıp biçeceklerdir. Ben uzun yürüyüşler yaparım, hele yeni bir şehre gitmişsem altını üstüne getiririm tüm caddelerin. Gezerken de kafam hep yukarılarda olur. Bu bende istem dışı bir hareket haline gelmiş, kısacası bu bir alışkanlık oluşturmuş. Bu güzel Ülke’nin tüm şehirlerinde gördüğüm ortak özellik ise, sıradanlaşmış bir tabela ve açık hava reklam alışkanlığının olduğudur. Diyeceksiniz ki yok mu güzel çalışma, hiç mi karşılaşmıyorsunuz? Evet, var elbette güzel çalışmalara da rastlamıyor değilim. Bundan 30, 40 yıl öncesine göre elbette güzel çalışmalar süslüyor cadde ve mekânları fakat yine de çok sıradan geliyor çoğu çalışmalar. Bir defa dijital baskı denen bir makine icat edildi ve her yer dijitalleşti. İlk önce bunun kirliliği sardı tüm işletmeleri. Üstelik belki her kötü olan icadın iyi yanları da vardır ama maalesef ki gördüğüm çalışmalar ve üretimler gerçekten de içler acısı.
İlk dikkatimi çeken şey yine çok yaygınlaşan aslında çok güzel bir araç olan internetin bir o kadar kötü yönlerde kullanıldığıdır. Size bir şey desem inanır mısınız? İzmir’de gördüğüm bir yemek ve servis resmini ben Mersin’de de gördüm mesela. Alsancak’ta gördüğüm bir yemek resmini, Bornova’da gördüm mesela. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir bunları daha fazla çoğaltma gereği duymuyorum ve gerekte yok zaten. Fakat bu uygulamaları ve çalışmaları yapan arkadaşları gerçekten de merak ediyorum neden ve nasıl yapabiliyorlar acaba. Bir keresinde, benim resim çekimlerini yaptığım bir kebabçının resimlerini çok alakasız bir işletmenin tabelasında görmüştüm, nasıl elde ettikleri de belli, masa üstü menülerden bir tanesi yürütülmüş muhtemelen ve tarama yapılmış, kalite diye hiçbir şey kalmamış imajlarda, üşenmeyip girdim o mekâna. Dedim ki ….. yemekten alabilir miyim? Elbette dediler ve on beş dakika sonra yemek geldi masama, tabi ki resimlerle alakası bile olmayan tabaklar ve servisiyle birlikte. Baktım yemeklere, sonra servisi yapan garsona, - garson “ abi bir sorun mu var” dedi. Evet, dedim, bir sorun var, ben tabeladaki resimlerde gördüğüm şekilde istiyorum yemeğimi. Şaşırdı doğal olarak, patron burada mı dedim “ henüz gelmedi” dedi. Patronuna geldiği zaman bu kartviziti kendisine ver ve beni aramasını söyle dedim. Mümkünse elinizde olan tabak ve servisinizin resimlerini kullanın çalışmalarınızda, benim çalışmalarımı kullanmanız size hiçbir şey kazandırmaz, benim gibi bilinçli günlük on müşteriniz gelse ve aynı sorunu yaşasanız, işletmeniz zarar etme noktasına ulaşır, doğru mu, dedim, haklısınız beyefendi, dedi. Hesabı ödedim ve ayrıldım, ben iki gün kadar bekledim ama arayıp soran olmadı. Burada bunu bizzat yaşamak belki beni çok üzdü ama sorun benim üzülmem değil, sorun bu işleri yapan reklâmcılarda ve bu işleri kabul eden işletmecilerde. Ben bir resim çekimine gittiğim zaman, sadece yemeklerin resimlerini çekip çıkmıyorum, aynı zamanda o yemek için bir “servis imajı” da hazırlıyorum.
Tabi bu işleri yürütüp ve sonra uygulayan reklâmcı kardeşimin böyle bir imajdan haberi bile yok! Hoşuna gitmiş ya, çekmiş/taramış, bir güzel kullanmış. Sonuç olarak ben kalkıp o imajlarımı kullanan işletmeyle veya reklâmcıyla uğraşacak değilim, fakat ben “üretim yoksunu insanların, reklâmcılık gibi çok ciddi bir meslek dalında cirit atmalarına” bozuluyorum. Hiç düşündünüz mü acaba, reklâmcı ve reklâmcılık ne demek? Ben size kısaca özetleyeyim, yormayın kendinizi. Ben öyle sözlük anlamında reklâmcılık, şöyle tarif edilmiştir, gibi açıklamalarda bulunmayacağım. Bir reklâmcı nedir? Nasıl olmalıdır? Bunları anlatacağım. Reklâmcı demek tam donanımlı bir “savaş gemisi” demektir. Hiç tam donanımlı bir savaş gemisini gördünüz mü? Veya gezme şansınız oldu mu? Gezme şansınız olmamıştır muhtemelen ama mutlaka bir yerlerden duymuşsunuzdur. Tam donanımlı savaş gemilerinde, her türlü silah, teçhizat, ekip ve donanım yer alır. Çünkü açık denizlere çıktığı zaman her türlü ihtiyacını kendi bünyesinde karşılamak durumundadır. Bu bir savaş durumu olsa da böyledir, olmasa da böyledir.
O geminin ortaya çıkması, tüm bu güçlere sahip olmasından geçmektedir çünkü. Şimdi reklâmcı nasıl olmalıdır konusuna geçelim. Bir reklâmcı öncelikle yeterli eğitimi almış olmalıdır, kendi mesleği hakkında bilmediği, duymadığı hiçbir konu olmamalıdır. Bu yeterli eğitim, ille de o konu hakkında bir üniversite bitirmiş anlamında değil elbette ki. Her üniversite bitiren iyi bir doktor, mühendis olamadığı gibi, iyi bir reklâmcı da olamaz. Her GSF mezunu iyi bir tasarımcı olamadığı gibi, iyi bir reklâmcı da olamaz. Burada ki yeterli eğitim konusunu sanırım anlatabildim, umarım anlamışsınızdır. Şimdi reklâmcı demek; her konuda ama aklınıza gelebilecek her konuda, mesela mandıracılıktan, marangozluktan, demircilikten, veterinerlikten, bilgi ve teknoloji konularında, kısacası yeryüzünde icat edile gelmiş her meslekten mutlaka anlamak durumundadır. Bu anlamak konusu derinlemesine bilgi sahibi olmak anlamını taşımıyor elbette. Bu şu demek oluyor “reklâmcı araştırmacı, gözlemci ve meraklı” olmak zorundadır. Bir reklâmcı olabilmek için bu saydıklarım olmazsa olmazlardandır.
Tüm bunları yapabilecek kapasite ve kabiliyete sahipseniz eğer, evet sizde bir reklâmcı ruhu var demektir. Reklâmcı ruhu nedir peki? Reklâmcı ruhu ise hayal gücü kuvvetli olan ruh demektir. Hayal gücünüz öylesine büyük olmalı ki, eski bir dizide geçerdi şöyle bir replik, ekmek teknesi dizisinde “bak pican, walla kendimden tırsıyorum ha” bilmem hatırlayanınız var mıdır? Ben bu sözün bir reklâmcı için “cuk” diye oturduğunu düşünüyorum. Öylesine güçlü hayalleriniz olmalıdır ki deyim yerindeyse “kendinizden tırsmalısınız”. Abarttığımı düşünenleriniz olabilir ama inanın abartmıyorum. Şimdi neden bu kadar büyük bir hayal gücü olmalıdır bir reklâmcıda, bahsedeyim. Müşteriniz gelip karşınıza oturduğu andan itibaren, anlatmaya başladığı iş hakkında, sonuçlandırılmış resmi anında kafanızda çizebilmeli, çıkartabilmelisiniz. Bu ilk bakışta tanıştığınız ve hakkında ilk kararı verdiğiniz kişilerle yaşadığınız türden, yani aynen öyle bir şey. Müşterinizle konuşurken çizdiğiniz resim kafanızda şekillenir ve siz oradan yola çıkarak hayal etmiş olduğunuz işi, hayata geçirirsiniz. Şimdi bana derseniz, ben böyle bir şey yapamam, yapamıyorum, ben de size o zaman, siz reklâmcı değilsiniz “reklâmcı ruhu” sizde ne yazık ki yok, derim. Buna katılırsınız veya katılmazsınız, bu bir reklâmcı olabilme gerçeğidir. Yani reklâmcılık böylesine güçlü hayal gücünden ve hislerden oluşmaktadır.
Birçok meslek dalında hayal gücü çok önemli bir yer tutar. Yapılan araştırmalara göre, olay yeri inceleme dedektiflerinin başarılı olanları arasında yapılan görüşmeler sonucu, varılan nokta hayal gücüdür. Birçok dedektif delillerle bir yere kadar, sonrasını hayal gücümüz ile çözüyoruz cevabını vermişlerdir. Bu senaristler, yönetmenler, ressamlar ve daha birçok meslek dalı için geçerli bir güçtür. Şayet sizde iyi bir reklâmcı olmak taraftarıysanız, ya bu güce ya doğuştan sahip olacaksınız ya da çalışarak sahip olacaksınız. Bu nasıl olacak derseniz, biraz da o konuda yardımcı olmaya çalışayım. Kalabalık bir yeşil alan (park) veya caddeyi tam olarak görebileceğiniz bir konumda oturun ve insanları gözlemleyin. Bakın bakalım, sesini duyamadığınız ve sadece hareketlerini görebileceğiniz insanlar, neler konuşmakta ve tartışmakta. Tahmin etmeye çalışın, yorum yapın kafanızda ne konuştukları hakkında. Çekinmeyin bunu yapmaktan ve sürekli vaktiniz oldukça bunları tekrarlayın. Bu size zor gelecek olursa, bir vcd film alın anladığınız dilden, Türkçe, İngilizce v.s. fark etmez. Televizyonun sesini tamamen kapatın ve neler konuşulduğu hakkında yorum yapın kendi kendinize.
Daha da zorlayın kendinizi ve bir sonraki karede neler yaşanabileceği hakkında teoriler üretin, bir an senarist siz olun ve filmi yönlendirin. Bakalım ne kadar başarılı olacaksınız ve gelecek karelerde neler yaşandığı hakkındaki yorumunuz ne kadar başarılı olacak. Bunları sık sık tekrarlamaya gayret edin ve süreklilik sağlayın. Bir süre sonra artık yaşanabilecekler hakkında hayal gücü kuvvetli bireyler haline geldiğinizi göreceksiniz. Bu çalışmalar size reklâmcılık ruhu konusunda çok faydalı egzersizler olacaktır ve bir süre sonra hayal gücünüzün çok daha iyi hale geldiğine şahit olacaksınız. Hayal gücünüzün kapasitesini sürekli arttırarak reklâmcılık hakkında yeni güçler kazanacaksınız. Yani reklâmcılık sadece birkaç çizim yapmak, baskı tekniklerini ve programlarını öğrenmek değildir.
Gelecek sohbetimizde kaldığımız yerden devam etmek üzere, hoşça kalın…
Ozan Muhammet CANDAN
Caddenin herhangi bir yerine konuşlandırılmış olan billboardlar mı? Saydığım reklam ve tanıtım çalışmalarından sizce müdahale edilemeyen reklam ve tanıtım çalışması hangisidir? Billboardlar dediğinizi duyar gibiyim. Evet, doğru düşündünüz. Billboardlar elbette ki, bunun yanına, tabelalar, şehir içi dijital reklam panoları v.s. uzayıp giden bir çok reklam çalışmasını katmak mümkün mü? Mümkün elbette. Peki, bu sektör ile içli dışlı olanların acaba kaç tanesi bu işin profesyonel manada etkilerini ve yaptırım gücünü çözmüştür. Bence hala ülkemizde bu işin etkilerini çözemeyen bir çok açık hava reklam tasarımcıları bulunmakta.
Özellikle esnaf tabakasına hizmet vermekte olan açık hava reklamcıları kelimenin tam manasıyla, reklamcılık değil, tasarım kasaplığı yapmaktalar. Dikkat ettiğim bir konu aslında masaüstü yayıncılık ve matbaa konusunda çalışan tasarımcılar ve grafikerler bu sektörde yer alan tasa- rımcı arkadaşlarımıza göre daha iyiler diyebilirim. Tasa ayrı, rımcı ayrı, böyle daha iyi tarif etti bu kelime bence bu arkadaşlarımızı. Tasa’lanıyorum onlar hakkında açıkçası. Bir esnaf, tabela yaptırmaya karar vermiş ve herhangi bir tabelacı, reklamcı yani kısacası açık hava reklamcısına gitmişse çoğunlukla hüsranla sonuçlanan bir çalışmaya adım atmış demektir.
Çünkü şayet o esnafın herhangi bir ulusal firma ile bağlantısı, bayilik v.s. tarzı bir durumu yoksa eğer, işte tasarım kasaplarının eline düştü demektir. İstedikleri gibi doğrayıp biçeceklerdir. Ben uzun yürüyüşler yaparım, hele yeni bir şehre gitmişsem altını üstüne getiririm tüm caddelerin. Gezerken de kafam hep yukarılarda olur. Bu bende istem dışı bir hareket haline gelmiş, kısacası bu bir alışkanlık oluşturmuş. Bu güzel Ülke’nin tüm şehirlerinde gördüğüm ortak özellik ise, sıradanlaşmış bir tabela ve açık hava reklam alışkanlığının olduğudur. Diyeceksiniz ki yok mu güzel çalışma, hiç mi karşılaşmıyorsunuz? Evet, var elbette güzel çalışmalara da rastlamıyor değilim. Bundan 30, 40 yıl öncesine göre elbette güzel çalışmalar süslüyor cadde ve mekânları fakat yine de çok sıradan geliyor çoğu çalışmalar. Bir defa dijital baskı denen bir makine icat edildi ve her yer dijitalleşti. İlk önce bunun kirliliği sardı tüm işletmeleri. Üstelik belki her kötü olan icadın iyi yanları da vardır ama maalesef ki gördüğüm çalışmalar ve üretimler gerçekten de içler acısı.
İlk dikkatimi çeken şey yine çok yaygınlaşan aslında çok güzel bir araç olan internetin bir o kadar kötü yönlerde kullanıldığıdır. Size bir şey desem inanır mısınız? İzmir’de gördüğüm bir yemek ve servis resmini ben Mersin’de de gördüm mesela. Alsancak’ta gördüğüm bir yemek resmini, Bornova’da gördüm mesela. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir bunları daha fazla çoğaltma gereği duymuyorum ve gerekte yok zaten. Fakat bu uygulamaları ve çalışmaları yapan arkadaşları gerçekten de merak ediyorum neden ve nasıl yapabiliyorlar acaba. Bir keresinde, benim resim çekimlerini yaptığım bir kebabçının resimlerini çok alakasız bir işletmenin tabelasında görmüştüm, nasıl elde ettikleri de belli, masa üstü menülerden bir tanesi yürütülmüş muhtemelen ve tarama yapılmış, kalite diye hiçbir şey kalmamış imajlarda, üşenmeyip girdim o mekâna. Dedim ki ….. yemekten alabilir miyim? Elbette dediler ve on beş dakika sonra yemek geldi masama, tabi ki resimlerle alakası bile olmayan tabaklar ve servisiyle birlikte. Baktım yemeklere, sonra servisi yapan garsona, - garson “ abi bir sorun mu var” dedi. Evet, dedim, bir sorun var, ben tabeladaki resimlerde gördüğüm şekilde istiyorum yemeğimi. Şaşırdı doğal olarak, patron burada mı dedim “ henüz gelmedi” dedi. Patronuna geldiği zaman bu kartviziti kendisine ver ve beni aramasını söyle dedim. Mümkünse elinizde olan tabak ve servisinizin resimlerini kullanın çalışmalarınızda, benim çalışmalarımı kullanmanız size hiçbir şey kazandırmaz, benim gibi bilinçli günlük on müşteriniz gelse ve aynı sorunu yaşasanız, işletmeniz zarar etme noktasına ulaşır, doğru mu, dedim, haklısınız beyefendi, dedi. Hesabı ödedim ve ayrıldım, ben iki gün kadar bekledim ama arayıp soran olmadı. Burada bunu bizzat yaşamak belki beni çok üzdü ama sorun benim üzülmem değil, sorun bu işleri yapan reklâmcılarda ve bu işleri kabul eden işletmecilerde. Ben bir resim çekimine gittiğim zaman, sadece yemeklerin resimlerini çekip çıkmıyorum, aynı zamanda o yemek için bir “servis imajı” da hazırlıyorum.
Tabi bu işleri yürütüp ve sonra uygulayan reklâmcı kardeşimin böyle bir imajdan haberi bile yok! Hoşuna gitmiş ya, çekmiş/taramış, bir güzel kullanmış. Sonuç olarak ben kalkıp o imajlarımı kullanan işletmeyle veya reklâmcıyla uğraşacak değilim, fakat ben “üretim yoksunu insanların, reklâmcılık gibi çok ciddi bir meslek dalında cirit atmalarına” bozuluyorum. Hiç düşündünüz mü acaba, reklâmcı ve reklâmcılık ne demek? Ben size kısaca özetleyeyim, yormayın kendinizi. Ben öyle sözlük anlamında reklâmcılık, şöyle tarif edilmiştir, gibi açıklamalarda bulunmayacağım. Bir reklâmcı nedir? Nasıl olmalıdır? Bunları anlatacağım. Reklâmcı demek tam donanımlı bir “savaş gemisi” demektir. Hiç tam donanımlı bir savaş gemisini gördünüz mü? Veya gezme şansınız oldu mu? Gezme şansınız olmamıştır muhtemelen ama mutlaka bir yerlerden duymuşsunuzdur. Tam donanımlı savaş gemilerinde, her türlü silah, teçhizat, ekip ve donanım yer alır. Çünkü açık denizlere çıktığı zaman her türlü ihtiyacını kendi bünyesinde karşılamak durumundadır. Bu bir savaş durumu olsa da böyledir, olmasa da böyledir.
O geminin ortaya çıkması, tüm bu güçlere sahip olmasından geçmektedir çünkü. Şimdi reklâmcı nasıl olmalıdır konusuna geçelim. Bir reklâmcı öncelikle yeterli eğitimi almış olmalıdır, kendi mesleği hakkında bilmediği, duymadığı hiçbir konu olmamalıdır. Bu yeterli eğitim, ille de o konu hakkında bir üniversite bitirmiş anlamında değil elbette ki. Her üniversite bitiren iyi bir doktor, mühendis olamadığı gibi, iyi bir reklâmcı da olamaz. Her GSF mezunu iyi bir tasarımcı olamadığı gibi, iyi bir reklâmcı da olamaz. Burada ki yeterli eğitim konusunu sanırım anlatabildim, umarım anlamışsınızdır. Şimdi reklâmcı demek; her konuda ama aklınıza gelebilecek her konuda, mesela mandıracılıktan, marangozluktan, demircilikten, veterinerlikten, bilgi ve teknoloji konularında, kısacası yeryüzünde icat edile gelmiş her meslekten mutlaka anlamak durumundadır. Bu anlamak konusu derinlemesine bilgi sahibi olmak anlamını taşımıyor elbette. Bu şu demek oluyor “reklâmcı araştırmacı, gözlemci ve meraklı” olmak zorundadır. Bir reklâmcı olabilmek için bu saydıklarım olmazsa olmazlardandır.
Tüm bunları yapabilecek kapasite ve kabiliyete sahipseniz eğer, evet sizde bir reklâmcı ruhu var demektir. Reklâmcı ruhu nedir peki? Reklâmcı ruhu ise hayal gücü kuvvetli olan ruh demektir. Hayal gücünüz öylesine büyük olmalı ki, eski bir dizide geçerdi şöyle bir replik, ekmek teknesi dizisinde “bak pican, walla kendimden tırsıyorum ha” bilmem hatırlayanınız var mıdır? Ben bu sözün bir reklâmcı için “cuk” diye oturduğunu düşünüyorum. Öylesine güçlü hayalleriniz olmalıdır ki deyim yerindeyse “kendinizden tırsmalısınız”. Abarttığımı düşünenleriniz olabilir ama inanın abartmıyorum. Şimdi neden bu kadar büyük bir hayal gücü olmalıdır bir reklâmcıda, bahsedeyim. Müşteriniz gelip karşınıza oturduğu andan itibaren, anlatmaya başladığı iş hakkında, sonuçlandırılmış resmi anında kafanızda çizebilmeli, çıkartabilmelisiniz. Bu ilk bakışta tanıştığınız ve hakkında ilk kararı verdiğiniz kişilerle yaşadığınız türden, yani aynen öyle bir şey. Müşterinizle konuşurken çizdiğiniz resim kafanızda şekillenir ve siz oradan yola çıkarak hayal etmiş olduğunuz işi, hayata geçirirsiniz. Şimdi bana derseniz, ben böyle bir şey yapamam, yapamıyorum, ben de size o zaman, siz reklâmcı değilsiniz “reklâmcı ruhu” sizde ne yazık ki yok, derim. Buna katılırsınız veya katılmazsınız, bu bir reklâmcı olabilme gerçeğidir. Yani reklâmcılık böylesine güçlü hayal gücünden ve hislerden oluşmaktadır.
Birçok meslek dalında hayal gücü çok önemli bir yer tutar. Yapılan araştırmalara göre, olay yeri inceleme dedektiflerinin başarılı olanları arasında yapılan görüşmeler sonucu, varılan nokta hayal gücüdür. Birçok dedektif delillerle bir yere kadar, sonrasını hayal gücümüz ile çözüyoruz cevabını vermişlerdir. Bu senaristler, yönetmenler, ressamlar ve daha birçok meslek dalı için geçerli bir güçtür. Şayet sizde iyi bir reklâmcı olmak taraftarıysanız, ya bu güce ya doğuştan sahip olacaksınız ya da çalışarak sahip olacaksınız. Bu nasıl olacak derseniz, biraz da o konuda yardımcı olmaya çalışayım. Kalabalık bir yeşil alan (park) veya caddeyi tam olarak görebileceğiniz bir konumda oturun ve insanları gözlemleyin. Bakın bakalım, sesini duyamadığınız ve sadece hareketlerini görebileceğiniz insanlar, neler konuşmakta ve tartışmakta. Tahmin etmeye çalışın, yorum yapın kafanızda ne konuştukları hakkında. Çekinmeyin bunu yapmaktan ve sürekli vaktiniz oldukça bunları tekrarlayın. Bu size zor gelecek olursa, bir vcd film alın anladığınız dilden, Türkçe, İngilizce v.s. fark etmez. Televizyonun sesini tamamen kapatın ve neler konuşulduğu hakkında yorum yapın kendi kendinize.
Daha da zorlayın kendinizi ve bir sonraki karede neler yaşanabileceği hakkında teoriler üretin, bir an senarist siz olun ve filmi yönlendirin. Bakalım ne kadar başarılı olacaksınız ve gelecek karelerde neler yaşandığı hakkındaki yorumunuz ne kadar başarılı olacak. Bunları sık sık tekrarlamaya gayret edin ve süreklilik sağlayın. Bir süre sonra artık yaşanabilecekler hakkında hayal gücü kuvvetli bireyler haline geldiğinizi göreceksiniz. Bu çalışmalar size reklâmcılık ruhu konusunda çok faydalı egzersizler olacaktır ve bir süre sonra hayal gücünüzün çok daha iyi hale geldiğine şahit olacaksınız. Hayal gücünüzün kapasitesini sürekli arttırarak reklâmcılık hakkında yeni güçler kazanacaksınız. Yani reklâmcılık sadece birkaç çizim yapmak, baskı tekniklerini ve programlarını öğrenmek değildir.
Gelecek sohbetimizde kaldığımız yerden devam etmek üzere, hoşça kalın…
Ozan Muhammet CANDAN