Bir Yaşlı Grafikerden ANILAR

şahrud

Üye
Kayıt
24 Temmuz 2008
Mesaj
59
Tepki
4
ilgimi çektiğimi söyeledim o dönemleri seviyorum o dönemlere ait yazıları araştırıp okuyorum şimdi cevabını aldınızmı sadece birinci yazınızı okudum diğerlerinide okuyacağım fırsatım olunca yorum yazalım dşyemi yazıyorsunuz siz, yoksa paylaşmak içinmi bence takılmayın bu kadar çok herkes işine baksın
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@şahrud

1- Paylaşmak için yazmak ile, yorum beklemek için yazmak arasında ne fark var?
2-Duvara da anlatırsınız, duvar bir şey söylemeyince, duvarla paylaşmış mı olursunuz?
3-Diğer yazılarımı da okuyacağınızı söylemişsiniz. Onlar 70li yıllardan bahsetmiyor, ilginizi çeker mi bilmiyorum.Ama okursanız, yorumlarınızı MERAKLA bekliyorum.
4-Herkes işine baksın demişsiniz. Baş üstüne. İşime bakayım.
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
REKLAM AJANSI EMİR ERİNİZ DEĞİLDİR! (BÖLÜM 5)

2006 yılında Mecidiyeköy’deki bir ajansa art direktör olarak girmiştim.

Ajansımızın patronu Ankara’ya sık sık gider, devlet katındaki bürokrat yakınları vasıtası ile büyük işler alır, bunları tek başına yapacak kültürü ve bilgisi olmadığı için yanına öğretim üyesi olan, ajansta part time kreatif direktör olarak çalışan bir hanım arkadaşımızı da alırdı.

Aldıkları işleri; öğretim üyesi dostumuzun kreatif direktörlüğü, benim art direktörlüğüm altında elimizde bulunan tek grafiker arkadaşımıza yaptırmaya çalışırdı.

Genellikle de grafiker kardeşimizin işi başından aşkın olduğu için, o benim grafikerliğimi yapacağı halde ben onun grafikerliğini yapardım.

Bir gün Istanbul’un büyük ilçelerinden birinin Belediye bülteni işi geldi. Patronumuz iktidara yakın çevrelerin adamıydı. 1995 yıllarında çantacı tabir edilen kişilerden olup, İstanbul belediye başkanlığına gidip oradaki büyük memurlardan matbaa ve tasarım işleri ister imiş. Sonra desteklediği partiye Allah yürü ya kulum deyince, partiyle birlikte kendisi de yürümüş. Yolu belediye başkanlığından, Ankara’ya bakanlıklara kadar uzanmış…

Eskiden İstanbul belediyesinden fatura irsaliye baskıları alırken, şimdi bilmem ne bankasının 500 bin adet yılbaşı ajandasını ve takvimini alıyordu.

Yanımda çalışan Ahmet adlı grafiker kardeşimiz ise; “abi boşuna kafanı da yorma, dilini de yorma. Türkiye’de yetenekli olup güzel iş çıkartan ajanslar niçin iş alamıyor diye üzülme. Şu 3 şeyden birinin adamı olursan köşe olursun, gerisi palavra” derdi.

Neymiş onlar dediğimde; “1-Tarikat veya Cemaatin adamı olacaksın 2-Aşiret veya hemşerinin adamı olacaksın 3-Siyaset veya bir partinin adamı olacaksın” demişti.

Yahu doğruydu. Cuk oturuyordu. Bizim patron bir cemaatin adamıydı, bir partinin sadık destekçisiydi, matbaacı ortağı ise kendi memleketlisiydi…

1 ve 3 no.lu maddeler sayesinde Ankara’dan iş alır, 2 no.lu madde sayesinde matbaada bastırırdı…

Onun için grafik tasarımın kaliteli olması filan hiç önemli değildi. Tek ölçü müşterinin beğenmesiydi.

Yani kelimenin tam anlamıyla MÜŞTERİNİN EMİR ERİ OLAN bir AJANS profili çiziyordu…

Bakın nasıl?

Evet, bir gün Istanbul’un büyük ilçelerinden birinin belediye bülteni işi geldi. Patron beni odasına çağırdı, “Faruk bey ilk kez bu belediyeden iş alacağız. Bu tasarım çok önemli… Bu güne kadar yapılan belediye bültenleri hep klasik anlamda 3 sütun halinde yazıları olan, resimleri küçük çalışmalar. Biz bunun dışına çıkacağız. Şöyle büyük ve bol fotoğraflı, mümkünse az yazılı, başlıklar büyük puntolu bir çalışma olsun istiyorum. Tıpkı AKSİYON, AKTUEL ve NOKTA dergileri gibi olmalı. Siz 3-4 sayfasını çalışıp grafiker Ahmet’e işi paslayın, kalan 32 sayfayı Ahmet bu gece kalır, yarına bitirir. Belediyenin reklam sorumlusu beyefendi yarın gelecek. Renkli çıkış ve maket halini yarın teslim etmemiz gerekecek…”

-Metinler ve fotoğraflar var mı? dedim.

-“Elimizde şimdilik çok kısa metinler ve eski bültenlerde kullanılan fotoğraflar var, onlardan harmanlayıp, bir şeyler yapın.” dedi.

-“Peki konu başlıkları, özel bölüm sayfaları, ayın dosyası, haberler gibi bölümler var mı?” diye sordum.

-“Metinleri inceleyin, kafanıza göre sayfaları ayırın, ayın konusunu filan siz belirleyin. Serbestsiniz” dedi.

Metinlerin ve resimlerin olduğu CD ler elimde macitoshun başına gittim. Yanımdaki Mac’de Ahmet çalışıyor. “Ahmet” dedim. “Bu derginin 3-5 sayfasını yapacağım gerisini sen hazırlayacakmışsın”. “Abi mümkün değil” dedi. “Bankanın ajandasını çalışıyorum. Bu gece bunlar için sabahlayacağım.”

“Peki Ahmet ne yapacağız, benim Mac in klavyesi bozuk ekranı da titriyor. Hadi 2-3 sayfayı çıkartırım da 36 sayfa imkansız bu makinede.”

Abi, patronla konuş dedi. Yani iş yine bana kalmıştı. Sadece adımız art direktördü burada, geldiğimden beri yaptığım bir taslağı Ahmet’e orijinale dönüştürmesi için verememiştim. Bu ajans art direktörün bile ne olduğunu bilmiyordu.

Durumu patrona söyledim, en iyi çözümün evde çalışıp sabaha uyumadan ajansa gelmek olduğuna karar verdik.

İş başa düşmüştü yine.

Ben o gece evimde hiç uyumadan 36 sayfalık bülteni(veya dergiyi) bitirdim. Sabah 10 sularında ajansa gittim. Elimdeki CD’den ajansta bulunan çok iyi bir marka olan printerden renkli çıkışları aldım. Ahmet’in gelmesini bekledim. Ahmet her gece geç çıktığı için sabahları 11.00 den aşağı gelmezdi. Ondan önce gelen patron ise hep Ahmet’in arkasından söylenir ama yüzüne bir şey diyemezdi.

Neyse Ahmet ile Patron aynı saatte geldiler. Ahmet’e renkli çıkışlardan maket yapmasını rica ettim. Patron dedi ki, “Ahmet yapamaz siz yapacaksınız”. Niye? dedim. “Ahmet ajandanın renkli çıkışını alacak, işi var, çıkışı siz maket yapın.”

Çok sinirlendim. Dün gece 3-4 sayfasını yapacağım işin hepsini yaptım, üstelik hiç uyumadım. Ahmet gece 11,00 de gitmiş, sabah 11,00 de gelmiş. Bir de maketi ben yapacağım, benim art direktörlüğüm nerede kaldı?

Bu sinirle patronu odasına kadar davet ettim. Odasında dedim ki; “siz beni buraya grafiker olarak almadınız, mac operatörü olarak almadınız. Eğer tasarımcı grafiker olarak alsaydınız kendi taslağımı kendim yapar, kendi maketimi kendim keser yapıştırırdım. Dün gece Ahmet’in işi var diye onun işini ben yaptım. üstelik hiç uyumadım. Şimdi yine onun işini ben yapacaksam ne olacak bu böyle?”

“Üstadım” dedi. Onun işini yapmıyorsunuz ki, siz kendi yaptığınız taslağın çıkışını aldınız ve kendi çıkışınızın maketini yapacaksınız”

Yahu dedim içimden, bu adam ya salak, ya çok kurnaz pişkinliğe vuruyor. “Bakın” dedim, “bu iş sadece benim işim değil, bu bir ekip işi… Eğer beni art direktör olarak aldıysanız bu maketi Ahmet yapacak, eğer beni grafiker olarak aldıysanız ben yapacağım. Eğer herkese ayrı ayrı iş verip, herkesten bağımsız olarak iş isteyecekseniz burada art direktör yok demektir veya art direktör sizsiniz demektir. Öyleyse ben burada çalışamam, hesabımı kesin çıkıyorum…”

Patron sırıtarak; “Dur sinirlenme üstadım, Ahmet elindeki maketi bitirsin, sonra seninkini yapar, sen keyfine bak… Belediyenin adamı saat 15,00 de gelecek. O zamana kadar çook zaman var.”

Allah Allah dedim, önce maketi benim yapmam konusunda üzerimde baskı kurdu, sonra sıkıyı görünce yelkenleri indirdi, ne biçim adam ya diye düşündüm. Demek haklı olduğumu kabul etti dedim.

Saat 13,00 ‘de patron çıktı gitti. Gitmeden dedi ki, saat 15,00 de belediye yetkilisi gelecek, siz maketi birlikte değerlendirirsiniz.

Ben ise uykusuzdum eve gidip yatmak istiyordum, bu kez müşteri temsilciliğini de bana yıktı.

Neyse beklenen kişinin geldiğini zilin çalınmasından ve sekreter hanımın onu içeri buyur etmesinden anladım.

Yan taraftan sekreterin konuşmaları odama kadar geliyordu. Art direktörümüz Faruk bey var içerde sizi bekliyor, taslak hakkında görüşebilirsiniz dedi.

Gelen belediye yetkilisi zat benimle görüşmeyi kabul etmedi, patronu bekleyeceğini bildirdi, çalışmayı da görmek istemedi. Varsa yoksa patron nerede, onun geleceğini bilmiyor muymuş, niçin gitmiş, nereye gitmiş… Bunları söyleyip duruyordu.

Sonunda patron geldi. Benim odamdan maket haline gelmiş taslağı aldı, kendi odasında bekleyen belediyenin reklam işlerinden sorumlu zat-ı muhteremin yanına gitti. Yarım saat konuştular… Sonra patron onu yolcu etti ve elinde taslakla benim bulunduğum bölmeye geldi.

Dedi ki;
- Haklı olarak beğenmedi, çünkü onun dediği gibi olmamış…

Şok oldum, dedim ki;
-Neresi onun dediği gibi olmamış? Sizin dediğiniz gibi büyük fotoğraflı yaptık, dergi gibi yaptık, böyle istememiş miydi?

-Daha derli toplu olsun dedi, bu puntoları fazla büyük buldu, bu boşlukları fazla buldu, bu boşluklar onu rahatsız etti. Fotoğrafların biri bir sayfanın sağında diğeri solunda, hepsi sayfanın aynı yerinde olsun, bir disiplini olsun istedi…

(Adam sanki art direktör)

-Peki siz haklı olarak beğenmedi dediniz, ona hak veriyor musunuz?

-Müşteri her zaman haklıdır Faruk bey, o ne isterse biz onu yapmakla yükümlüyüz. Neticede burası bir işyeridir ve para kazanmak zorundayız.

-Siz ona bu tasarımı ben böyle yaptırdım, Aktüel Dergisi gibi bol fotoğraflı, büyük puntolu, haber dergisi gibi olsun, basın bülteni gibi olmasın dedim demediniz mi, dedim.

Kıvırdı, cevap vermedi.

-Faruk bey müşteri bu tasarımı beğenmedi, daha sade ve sayfaları birbirinin aynı olan, daha küçük fotoğraflı, klasik bülten havasında bir iş istiyor, onu yapacağız dedi.

Ben burada müşteri temsilciliği görevinin layıkıyla yapılmadığını düşündüm ve dedim ki;
-Bakın, bu tasarımı belediye başkanına sunabilseydik başkan çok beğenirdi. Bu herif cahilin biri ve üstelik güzel işten anlamıyor… Bir de üzerimizde baskı kurup onun ayaklarını öpmemizi istiyor.. Size düşen görev bu tasarımın çok daha etkileyici olduğunu savunmaktı…Ve belediye başkanının büyük resim ve çarpıcı puntolarla akılda kalıcı bir imaja kavuşturulduğunu anlatmaktı. Onun görüşlerini bana aynen iletmek değildi. Üstelik bu tutumunuz bana dün anlattıklarınızla taban tabana zıt… Bir dediğiniz bir dediğinizi tutmuyor. Ben bu sabah istifa etmiştim, kabul etmemiştiniz, şimdi istifa ediyorum. Burası bir ajans değil, ben de burada sanat yönetmeni değilim, siz de müşteri ilişkilerinden filan anlamıyorsunuz… Bana ödediğiniz maaşla 2 tane Ahmet gibi adam alır onlarla istediğiniz gibi yap boz oynarsınız, ben gidiyorum…Hem sizi zarara sokmayayım, hem sinirlerimi yıpratmayayım.

-Dur yahu, yine sinirlendin. Ahmet’e veririz bu işi, Ahmet kendi bildiği gibi yapar… Müşterinin beğenmediği yerler olursa, gelir Ahmet’in yanına oturur, şurasını böyle, orasını şöyle yap der yaptırır, müşteriyi tatmin ederiz, maksat müşteri memnuniyeti,. Sen görevini yaptın dedi…

Dediği gibi de oldu, müşteri geldi, bilgisayarın yanına oturdu, kendi zevkine göre tasarımını yaptırdı. Ortaya her sayfası birbirine benzer, müşterinin deyimiyle “derli toplu” bir iş çıktı.
Benim sloganlarımı kullandılar, benim seçtiğim fotoğrafları kullandılar ama derginin hiçbir sayfasının hiçbir yerinde beyaz bir boşluk yoktu. Her taraf sıkış tepiş ya yazı ya resimle doluydu. 1 fotoğraf kullanılacak büyük bir alana 4 tane minik fotoğraf sığdırılmıştı. Fotoğraftaki devlet erkanını yüzlerinden tanımak imkansızdı, çünkü resimler çok küçültülmüştü. Ama belediye yetkilisi resimde kimlerin olduğunu biliyordu ya, okuyucu da bilecek sanıyordu. Hem resim altında yazıyordu kimin kim olduğu…

İşte reklamcılığı bilmeyen bir müşteri, bir patron ve bir grafiker birlikte tasarım yapıyorlardı, belediyenin paraları böylece çar çur ediliyordu.

Belediye başkanına bu tasarımlar doğru tasarım diye sunuluyordu… Bu tasarımı yapan yerlere AJANS deniyordu. Müşterinin dediğini yapana da grafiker… Ya müşteri? Bence asıl tasarımcı oydu! Yanlış mı?

Ve bu ajanslar emir eri miydi? Grafikerler emir eri miydi? (Öyleydi demeye dilim varmıyor)

Benim durumum orada ne oldu? Onu da gelecek yazıda anlatırım eğer merak eden olursa…eğer bıkmadınızsa…

(Arkadaşlar, ben bu yazıları duvara mı anlatıyorum? Kimsenin bir yorumu, bir katkısı olmayacak mı? Bir fikir tartışması yaratılmayan yere FORUM denir mi? Yoksa YORUM, olmasın FORUMJ)
 

Serkan Baysal

Altın Üye
Altın Üye
Uzman Üye
Kayıt
10 Haziran 2008
Mesaj
2.204
Tepki
76
Ben şuana kadar yazdığınız tüm yazılarınızı zevkle okudum. Alaylı uslubunuz gerçekten hoşuma gidiyor.
Eminim yazılarınızdaki olaylara benzer olaylar hepimiz yaşamışızdır. Fakat emek ve zaman harcanarak çalışılmış ve müşteriye kabullendirilemeyecek bir iş yoktur diye düşünüyorum.
Zevkler ve renkler tartışılmaz elbette ama severek ve beğenilerek çalışılmış bir işte müşterinin istekleri doğrultusunda yeniden şekillendirilmez kanaatindeyim.
Kişiler arasında iletişim problemi yoksa eğer, grafikerde de sorun yoksa sonuç tam olarak müşterinin istediği gibi olmalıdır. Hatta daha iyi belkide.
Merakla yazılarınızın devamını bekliyorum..

Saygılarımla..
 
Kayıt
17 Mart 2008
Mesaj
3.266
Tepki
100
faruk bey yazınızı ilgiyle okuyorum.
akıcı üslübunuz bir harika...
aslında yazınızı kememek adına çoğu aklıma gelen meseleleri es geçtim.
yazınızın devamını bekiyorum inş.
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@Serkan Baysal

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Arkadaşlar, ben burada reklamcı (ister ajans olsun, ister grafiker olsun) müşterinin her dediğini yapmalı mıdır, konusunu tartışmaya açmak istiyorum ama beceremiyorum galiba.

Amacım kimseyle sürtüşmek, yermek ve incitmek değil. Bir olguyu irdelemek.

Mesela Serkan beyin dediği "sonuç tam olarak müşterinin istediği gibi olmalıdır" görüşü doğru mudur?

1-Eğer doğruysa önceki yazımda bahsettiğim ajans süt ve peynir üreten müşterisini niye kovdu?

2-Eğer doğruysa belediyenin temsilcisi grafikerin yanına oturup dilediği tasarımı yaptırırsa o grafiker grafiker olur mu?

3-Eğer doğruysa kıllı kadayıf kardeşin de "kroyum ama para bende, dediğimi yapacaksın" demesine de hak verecek miyiz?

Ben bu gibi konular tartşılsın diye yazıyorum.Ve yazmak için mesai harcıyorum. yoksa 70 li yıllardaki nostaljik anılarım için "aaa ne ilginç" desinler diye değil.

Evet ŞAHRUD'un dediği gibi amacım gerçekten tartışma yaratmak. Ama insanlarla dalga geçmek değil, bir gerçeğin anlaşılması için karşı fikirlerin ortaya çıkmasını sağlamak istiyorum. FORUM budur sanıyorum.

Bu sitenin amacı sadece filanca fontun adı ne, veya filanca menü ne işe yarar olmamalı, değil mi?

Şu yukarıda sorduğum 3 soruya kim cevap verecek?

saygılar.
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@eminecik
xxxxxxxxxxxxxx

Sayın Eminecik (Emine Hanım ?),

Akıcı üslubumu kesmemenize üzüldüm.
Aklınıza gelen meseleleri es geçmenize de üzüldüm.

Lütfen aklınıza (konuyla ilgili) ne geliyorsa yazınız. Burada tartışalım. Fikir fikiri açar, düşünce düşünceyi besler, geliştirir.

Benim bu siteye emek verip vermeyeceğim sizlerin katılımına bağlıdır.

15,000 üyesi olan bir sitede sadece 3 kişi 3 cümle yazıyorsa burada ters giden bi şiler var demektir.

Bu site fikri olmayan, teorik bilgisi ve kültürü olmayan, sadece teknik donanımdan anlayan MAC OPERATÖRLERİNDEN DEĞİL; GRAFİK TASARIMCILARDAN DA OLUŞMUŞ BİR site olması gerekir ve reklamcılığın, grafik tasarımcılığın meselelerine sahip çıkılması gerekir.

Yoksa GRAFİKERLER BİRLİĞİ veya MESLEK ODASI filan kurulması hayal olur gibime geliyor.

Haksız mıyım?

Mesela;
1- herkes niçin müşteri yanımıza oturur da iş tarif etmek bahanesi ile tasarım yaptırır?

2-Bunun böyle mi olması gerekir? Bunun sebebi grafikerlerin yetersizliği midir? Müşterinin ukelalığı mıdır? Piyasa şartları mıdır?

Bunları niçin tartışmayız da, şu logoyu ben yaptım, nasıl olmuş...? Diyenlere... kırmızı yerine mor kullansaydın deriz. Bunu demeyelim demiyorum.

Bunun yanında yukardaki sorunları da tartışalım diyorum. Yukardaki sorunlar tartışılırsa logo yapmak daha kolay hale gelecek inanın.

Ne dediğim anlaşıldı mı? Peki anlamayan var mı?

Peki gerekli gören var mı?

Peki, adaam sende bana ne grafikerlerin sorunlarından diyen var mı?

Saygılar.
 

Serkan Baysal

Altın Üye
Altın Üye
Uzman Üye
Kayıt
10 Haziran 2008
Mesaj
2.204
Tepki
76
@farukcagla


Faruk Bey tekrar merhaba.

Öncelikle yanlış anlaşılmalar var ise onları düzeltmek adına bir kaç satır birşey yazmak istiyorum. Müşteri ile birebir diyaloğa girmiş kişi gerçekten müşterinin demek istediğini anladıysa, ve grafikere bunu tam olarak anlatabilmişse sonuç tam olarak müşterinin istediği gibi olacaktır demek istedim. Çalışma tamamen ajans veya grafikere bırakılmışsa zevkler ve renklerin tartışılmayacağını ufak değişikliklerin olabileceğini söyledim. Örneğin bir slogan veya bir resim gibi. Bu değişikliğin olmaması taraftarıysanız, bunu işinize karışılmak olarak görüyorsanız belki haklısınız. Fakat günümüz şartlarında bu dediğinizi yapmak gerçekten zor. Bunuda sorularınıza cevap verirken dilimin döndüğü kadarı ile anlatmaya çalışacağım.

1- Konunuzda anlattığınız ajans sahibi süt ve peynir üreten müşterisini deyim yerindeyse işine burnunu soktuğu ve kendisine göstermesi gereken saygıyı göstermediği için hem kovmuş hemde çalışmayacağını belirtmiş. Konuyu anlatırken hangi tarihte meydana geldiğini belirtmemişsiniz fakat anladığım kadarı ile yakın bir tarihte değil. Fakat günümüz şartlarında bir cümle değişikliği için türkiyenin en iyi üretim yapan firmalarından birine rest çekebilecek kapasiteye sahip ajans ve grafiker sayısının yok denecek kadar az olduğuna inanıyorum. Lakin öyle bir firma var ise oda türkiyeye değil yurt dışına çalışıyordur. Çünkü kötü referans dediğimiz bir olay vardır. Türkiyenin en iyi firmalarından birine rest çektiğinizde bu kiminin hoşuna gidebilir ama kimiside sizi ukalalıkla suçlar ve asıl saygısızlığı sizin yaptığınızı düşünür. Ekmeğin aslanın midesinde olduğu günümüzde bırakın elinizdeki hazır müşteriye rest çekmeyi, bunu aklınızdan bile geçireceğinizi sanmıyorum.

Piyasayı bu hale getirenler, ne yazıkki ajansları ve grafikerleride boyunlarını büker hale getirmişlerdir. En başta insanların kendi mesleklerine olan saygılarını yitirmelerine sebep olmuşlardır. İşte bu saygıyı yitirmeye başladığımız andan itibaren piyasa ajans ve grafiker bozması bir sürü vasıfsız kişinin tacizine uğramaya başlamıştır. Artık tecrübe, bilgi ve birikim değil, para konuşur olmuştur.

2 - İşte bu para var ya adama herşeyi yaptırır hale gelmiştir. Yanınıza müşteride oturtur, para uğruna yalanlardan söylenir, işçinin grafikerin hakkına tecavüzde edilir.

3 - Kıllı kadayıf kardeşinde " Kroyum ama para bende. dediğimi yapacaksın." demeside doğal olarak haklı çıkartıyor kendisini. Neden parası var çünkü. Sen yapmassan paradan olacaksın ama kıllı kadayıf için değişecek bişey yok. Çünkü sen yapmazsan başkası bayıla bayıla yapacak. Kiminin işinede gelecek. Günlerce tasarım derdi yok. Otur müşteriyle iki saatte bitir ;)

Bu anlattıklarım benin içinde geçerlimi derseniz, kesinlikle değil. Böylemi olmalı? Bu mudur bizim mesleğimize olan inancımız, saygımız. Mesleğimize mi saygı duymalıyız, yoksa parayamı? Bu kadar rekabetin olduğu, bizlerin emeklerini gözetmeyen bir kurumun olmadığı, gözünü para bürümüş ve meslekle alakası olmayan insanların gün geçtikçe türediği bir ortamda bizler her zaman emir eri oluruz, her zaman eziliriz.

Saygılarımla..
 

Serkan Baysal

Altın Üye
Altın Üye
Uzman Üye
Kayıt
10 Haziran 2008
Mesaj
2.204
Tepki
76
Emine hanımın yazdığı mesaja yazdığınız cevabınızda bahsettiğiniz tartışma konularınıda tartışalım hep beraber. Fakat bunlar için uygun yerde uygun konular açalım. Sizin anılarınız başlığı altında bunu yapmayalım. Hem karışıklığa neden olmuş oluruz hemde insanların kafasını karıştırırız. İsterseniz konuları siz açın isterseniz ben açayım.

Saygılar.
 
Yukarı Alt