dizgici ve dergici ?

tümen

Üye
Kayıt
10 Temmuz 2009
Mesaj
58
Tepki
0
merhaba

başlık çok karmaşık gelebilir. benim şu anki düşüncelerim de öyle zaten.

bir şeyi anlayamadım size sormaya karar verdim.

dizgicinin bir dergi deki işi ne oluyor?

dergiyi dizgici mi yoksa grafiker mi hazır hale getirir.

dizgicinin bir dergi deki asıl görevi nedir?

yardımcı olursanız memnun olurum
 
Kayıt
3 Ağustos 2009
Mesaj
604
Tepki
74
Merhaba Sayın Tümen,
Başlığınızda "dergici-dizgici" diye ayrım yapılıyor. Oysa mesajınızda ise grafiker-dizgici diye niteleme yapıyorsunuz. Ama yine de her birine (kendimce) ayrı ayrı tanım getireyim:

Dergici: Aslına bakarsan, böyle bir mesleki tanım yok. Ama dergiyi çıkaran, yani derginin sahibine böyle bir niteleme yapılabilir. Ama yine de zorlama bir tabir.

Dizgici: Oldukça eski bir mesleki tanımdır. Yazıları, bu günkü anlamda söyleyecek olursak "daktilo" eden kişidir. Yani yazıları editlenebilir hale getiren kişidir.

Grafiker: Sizin konuyla sınırladığınız anlam ile tanım yapacak olursak, derginin grafiğini, yani sayfa düzenini, başlıkların hazırlanması, görsellerin yerleştirilmesi, metinlerin akıtılması....daha bir sürü işi gerçekleştiren kişidir.

Bu kısa tanımlar ile belki birazcık yardımcı olmuşumdur. Hissettiğim kadarıyla mesleki bir aşağılamaya maruz kalmışsınız. Sözlerinizde böyle bir hiddet hissediyorum.

Yanıtınızı bekliyorum.
Hoşça kalın, bol ve huzurlu kazançlar diliyorum.

Tuncer ÖZKAN
 
Kayıt
17 Mart 2008
Mesaj
3.266
Tepki
100
teşekkürler tuncer bey...
gerekli açıklamalar yapılmış sözelenecek pek bir şey kalmamış.
ama bir fikri desteklemek adına arkadaşlarda konuya mesajlar bırakırsa iyi olur.
dizgici, mürettip artık tarih oldu. teknolojinin getirisiyle artık böyle bir iş bölümü kalmamıştır.
harfler, rakamlar vs. metal bir levha üzerine dizilerek ofset baskıya hazır hale getirilme aşamasıdır.
sizcede dizgicilik diye bir şey kalmış mıdır?
 
Kayıt
25 Haziran 2008
Mesaj
1.278
Tepki
4
Dizgici tabiri artık tarih oldu gerçekten. Ben dergi yapıyorum ve kendimi dizgici olarak ifade etmiyorum artık grafiker veya grafik tasarımcı var. Gerçi bu iki tanımın farkını da anlamış değilim ama Dizgi olayı tarih...
Dergilerin kanun sayfası dediğimiz bölümdeki yeni kullanımlar şöyle; Grafik, Grafik-Tasarım, Sayfa Düzeni...
Herkes farklı birşey yazıyor. Ben grafik olarak yazıyorum.
 
Kayıt
3 Ağustos 2009
Mesaj
604
Tepki
74
Merhabalar,

Harfler, mürettiphane falan derken, çook eskiden, Cumhuriyet Gazetesi'ndeki anılarım aklıma geldi. Burada az bir süre çalıştığım halde, bende bıraktığı izler büyük olmuştu. Yani hem gazetecilik açısından, hem de teknik açıdan. Konumuz gereği, teknik açıdan yaklaşacak olursak, ozamanlar Cumhuriyet, tipo(1) basılıyordu. Yani 80 öncesi.
Ben ozamanlar yurt haberleri servisinde çalışıyordum, 19 yaşlarında, hem üniversiteye devam etmek, hem de çalışmak zorundaydım. Neyse konuyu dağıtmadan, işe yeni başladığım günlerde mürettiphane ve baskı dairesinde bir işim olmuştu ve ilk defa mürettiphaneye girmiştim. Ama o da ne? Aman Allahım, kocaman, devasa bir makine, bir mekanik dağ, yığınla dişli ve oda büyüklüğündeki bu makinenin başında, makinenin daktilo kısmında oturmuş bir mürettip!(2)
Mürettip, önündeki klavyeden tuşlara dokundukça, makinenin dişlileri dönüyor, yaşlı bir dinozorun kımıldaması gibi homurdanıyor, hatta bazı yerlerinden dumanlar bile çıkarıyordu! Çünkü zamanına göre entegre bir makineydi. Sadece harfleri dizmiyor, döküm bile yapıyordu. Havada keskin bir yağ kokusu..Ağır bir Bizmut dumanı..
Adına "Entertip" dedikleri bu makine, beni epeyce etkilemişti. Hele baskı dairesine girdiğimde ise durum daha da etkileyiciydi. Çok eski bir rotatif (3) makinesine, devasa, simsiyah, hertarafı makine yağı ile kaplanmış, buharlı bir lokomotif gibi duran bir mekanik yığınak! T.C. kurulduğundan beri hizmet vermiş, Türkiye'nin entellektüel, idari, politik, sosyal, ekonomik vs. yapısına yön vermiş, birkaç kuşak yetiştirmiş gazetenin mutfağı.. İnsanlar, baskı dairesinde mürekkep ve makine yağına bulanmış bir şekilde oradan oraya, koşturuyorlar, ağır matris (4) kalıplarını el arabalarıyla taşıyor, hâlâ tam olarak kavrayamadığım bir sürü süreçten geçiriyorlar ve ertesi günün fırtınalar koparacak gündemini belirlemeye sınai bir katkıda bulunuyorlardı.
Öte yandan, üniversitede "Gazete Yayınlama Tekniği" dersinde "Gazete Sayfa Tasarımı" konusunu işlerken rahmetli, saygıdeğer hocamız Oktay Kurtböke bize Cumhuriyet Gazetesi'nin 1/4 tasarım şablonlarını(5) dağıtır, onlar üzerinde katrat cetveli (6) ile hesaplar yapar, sayfa tasarımı yapardık. Tabii bunlar tipo baskıya göre tasarım yöntemiydi. Oysa o sıralar bütün günlük gazeteler ofset basılıyordu. Ama Kurtböke Hoca'dan öğrendiklerimizin çoğu, tasarım bilgisi olarak ofset ya da tipo ayırdetmeksizin hâlâ kullanılan bilgilerdir. Yani başlığın yerleştirilmesi, espas (7) bilgileri, leke düzeni, karakter seçimi, fotoğraf vs. En önemli eksiğimiz, renk bilgisiydi. Bunu da diğer derslerimizde ve deneyimlerle kapattık zaman içinde.
Daha sonraları, yani 1985 yılında, bilgisayar sektörü Türkiye'de ciddi olarak piyasa oluşturmaya başladığı zamanlar, adına PC dediğimiz kişisel bilgisayarlar yeni yeni yaygınlaşmaya başladıklarında, ben de "Bilgi-İşlem" adında bilgisayar dergisi çıkarmaya başlamıştım. Hangi sayısı olduğunu hatırlamıyorum, ama aylık konularımızdan biri de "Basında otomasyon" konusuydu. Dönemin bazı gazetelerinde röportajlar yapmıştım. Tabii ki Cumhuriyet Gazetesi de bunların arasındaydı. Neyse, konuyu dağıtmadan, röportaj için Cumhuriyet Gazetesi'ne gittiğimde tam bir şok yaşamıştım! Çünkü gazete, tipoyu bırakmış, ofsete geçmişti. Daha önceleri yarı çıplak, yağ ve mürekkep içindeki çalışanlar hepsi bembeyaz önlükler giymiş, yerler, masalar tertemiz, kimi terminal (8) başında dizgi yapıyor, kimi ışıklı masada negatif montaj yapıyor, tatlı bir koşturmacadır sürüyordu.... O zamanlar ciddi bir sorun olarak tartışılan, "otomasyonun işsizlik yaratacağı" iddialarına inat, Cumhuriyet; hiçbir çalışanını işten çıkarmamıştı.
Konumuz, sözü nereden nereye taşıdı.. Anılarım depreşti. Şimdi bu konular, gençlere biraz masal gibi geliyordur sanırım. Olsun, yine de içimi tuhaf bir mutluluk sardı desem, inanır mısınız?

Tuncer ÖZKAN


(1)Tipo baskı, literatürde "tümsek baskı" diye geçer. Kalıpta tümsek yerledeki mürekkebin kağıta aktarılmasıyla olur. Bir de "Çukur baskı" vardır. Buna da tifdruk baskı denir. Kalıpta basılacak olan kısımlar, çukurdadır, buraya mürekkep dolar, bir bıçak kalıbın fazla mürekkebini sıyırır, görüntü kağıda aktarılır. Ofset baskı ise bu iki baskı türüne karşılık "düz baskı" olarak tanımlanır. Kısaca suyun yağı itmesi prensibine dayanır. Detayı ise zaten biliyorsunuz. Ama yine de ileride, ofset ustalarının bile az bildiği teknik konulara el atarız.
Bunların dışında da baskı türleri vardır tabii ki.
(2)Mürettip, dizgi yapan kimse, yeni adıyla dizgici.
(3)Rotatif, bobinden baskı yapan makine. Hem tipo, hem ofset, hem de tifdruk da örnekleri vardır. Genelde "Web" olarak tanımlanan baskıyı gerçekleştirir. Bobinden baskı yapan başka baskı türleri de vardır. Örneğin serigrafi (ipek baskı), ya da hibrit sistemler. Ama ne hikmetse bunlara rotatif demezler.
(4)matris:Tipo baskıda sayfanın bağlandığı ağır, mekanik düzlem. Rotatife takmak için başka işlemlerden de geçilirilir.
(5)Tasarım şablonu, Indesign veya QXP'deki master sayfaya denk geliyor.
(6)Katrat cetveli, fotoğrafların büyüklüğünü hesaplamaya yarayan, üzerinde punto katrat ve pica olan cetvel. Aman Allah'ım, amma cebelleşirdik fotoğrafın büyüklüğünü hesaplamak için!
(7)Espas: Bu deyimi hâlâ kullanıyoruz. Harfler arasındaki boşluk. Buna şimdilerde "kernel" diyorlar.
(8)Terminal: Uç bilgisayar olarak Türkçe'ye çevrildi. Eskiden PC'ler çıkmadan önce gazetelerde "Main Frame Computers" (Ana bilgisayarlar) kullanılırdı. Yani bir mikrobilgisayar ve onlara bağlı terminaller. Mikro kavramı sizde "küçük" fikri uyandırsa da, sınıflandırma olarak PC'lerden büyüktürler.(Örneğin IBM AS400)
 
Kayıt
17 Mart 2008
Mesaj
3.266
Tepki
100
tuncer bey mürettiphaneye girişinizi öyle bir dile getirmişsiniz ki,
zannettim Jurassicpark filminin senaryosunu okuyorum. :)
bizim için onlar tarih sizin için birer anı. bir kuşak geçişi yaşanıyor sanırım.
hemde ne hızlı bir geçiş. çağa ayak uydurmak zor.
değerli bilgi ve deneyimlerinizi paylaştığınız için teşekkürler.
 
Kayıt
3 Ağustos 2009
Mesaj
604
Tepki
74
Emine Hanım,
Anlatması hızlı, ama süreç o kadar da hızlı sayılmaz yani. Otuz yıllık bir süreçten bahsediyoruz. Bahsettiğimiz tarihler, sizin 3-4 yaşlarınıza denk geliyor.Benim, bilgisayarda iş üretmeye başlayalı da yaklaşık 20-22 yılım olmuş. Corel'in Türkiye'deki ilk kullanıcılarından biri sayılırım. Photoshop'u ise versiyon 1,5 ta başladım. O zamanlar PS'yi beğenmezdik. Photostyler (Ulead üretimi) diye bir programda 256 renkte çalışırdık. Şimdinin 48 bitlik programlarını kıyaslayınca....
Tuncer ÖZKAN
 

tümen

Üye
Kayıt
10 Temmuz 2009
Mesaj
58
Tepki
0
uzun bir tatile çıkmıştım geldim ve tuncer abimiz çok sağolsun bilgilendirdiler beni.

yalnız bir konu var ben mesleki bir aşşağılanma yaşamadım. sadece dergi de staj göreceğim onun için az biraz hazırlık yapıyorum kendimce bu tür kavramalrı öğrenmeliyim yai adam dizgiyi biliyosun dim idediğinde herhalde abi demeliyim:)

bir de dergi de indesing kullanmı vardır değil mi?
 
Yukarı Alt