İsmail (Arkası Yarın)

Kayıt
10 Haziran 2009
Mesaj
363
Tepki
4
evet ozan bey bu bölümde adranalin seviyesi yükselmiş bakalım yarin ne olacak bekliyorum.
 

danisman

Consultant
Kayıt
27 Nisan 2009
Mesaj
1.504
Tepki
30
Selim sinyalini yakıp, çevirmenin olduğu yere yanaştı, biraz önce telaş içerisinde kan ter içinde kalan adamdan hiç eser yoktu, görevli polis, ehliyet ruhsat sorduğu zaman, İsmail derin bir nefes aldı. Ruhsatı inceleyen memur, arka camı aralamış olan Zehra’ya, hanımefendi kusura bakmayın, sabah erken bir saatte cinayet işlendi o yüzden tüm yollarda kontroller var, ben şimdi plakanızı tüm ekiplerimize bildireceğim, sizi durdurmasınlar dedi, Zehra teşekkür ettikten sonra, tekrar yola çıktıklarında hepsinin kalbi neredeyse durmak üzereydi.

Zehra babasından kalan reklam şirketi ve medya grubunun patronuydu ve ülke çapında tanınan bir sima oluşunun avantajını yaşamıştı.

Zehra, şimdi tüm televizyonlar hayırsever iş adamının katledildiğinden bahsedecek, ne güzel değil mi, dedi. Selim, haklısın ama mektubu okuyan polis gerekli incelemeleri yapar sonra da kamuoyuna açıklamada bulunur ve pisliğin ipliği pazara çıkar diyerek, keyifle direksiyonuna sarıldı.

İsmail hala yaşananların etkisini üzerinden atamamışa benziyordu, tamam, Zehra deli dolu, ne yaptığı belli olmayan bir kadındı ama hiç bu kadarına şahitlik etmemişti. Aklında takılı olan tüm soru işaretlerini aydınlatacak olan Zehra’ya baktı, arkasına öyle bir keyifli yaslanmıştı ki, sanki bu dünyada değil, cennette en güzel yerde oturuyordu.

İsmail’de arkasına yaslanıp derin bir nefes aldı ve gidecekleri yere vardıklarında tüm sorularının yanıtını alacağını düşünerek kapattı gözlerini. Son derece yorucu ve unutulmaz bir sabah yaşamıştı, hayatının nereye gittiğini düşündü…

İsmail gözlerini açtığında İstanbul’dan çıkmak üzere olduklarını fark etti, nereye gidiyoruz dedi, Selim bir süre dışarıda olsak hiç fena olmaz diye düşündüm diyordu ki, Zehra, lütfen artık rahatlar mısın, ne yapılacaksa Selim zaten düşünmüştür, sen ne diye düşünüyorsun, dediğinde, zaten gerilmiş olan İsmail, olanca yüksek bir sesle bağırdı, manyak mısınız siz, kafayı yemiş olmalısınız, altı tane adamı öldürdünüz ve hiçbir şey olmamış gibi davranıyorsunuz, siz nasıl bir vicdan sahibisiniz, arabanın içi İsmail’in sesiyle dolmuş boşalmıştı. Az önce sohbet eden ikili susmuş hiçbir şey söylememişlerdi, anlaşılan İsmail’in bu çıkışı onları ürkütmüştü.

İsmail, çek sağa, çabuk sağa çek diyorum, diye bağırdı…

Devam edecek…
 

danisman

Consultant
Kayıt
27 Nisan 2009
Mesaj
1.504
Tepki
30
Selim aracı sağa yanaştırdığında, İsmail silahındaki mermilerden birisini kafasına sıktı. Zehra ne yapacağını şaşırdı, donup kalmıştı, ne yaptığını sanıyorsun diye bağırdı, İsmail hiçbir şey olmamış gibi gidip, direksiyonun üzerine yığılmış olan Selim’i aldı ve arabanın bagajına attı.

Bu İsmail’in, kendini deneme tahtası olarak gören Zehra’ya vermiş olduğu, verilebilecek en sert yanıt olmuştu.

İsmail direksiyona geçti ve hızlı bir u dönüşüyle, tekrar İstanbul’a doğru sürdü arabayı. Zehra arka koltukta donup kalmış, tek kelime bile konuşamıyordu. İsmail dikiz aynasından baktı arkada oturan Zehra’ya, bundan böyle haberim olmadan tek bir plan bile yapmayacaksın, gözümü kırpmadan, seninde canını alırım diye bağırdı. Zehra hiç beklemiyordu böyle bir hareketi, dudaklarından, evet, kelimesinin dökülüvermesine engel olamadı.

Holdinge geldiklerinde, her şey normal görünüyordu, çalışanlar görevinin başındaydı, İsmail arka kapıdan giriş yaparken, görevliye, bana Mustafa’yı yollayın, otoparka gelsin dedi. Mustafa, İsmail’in hayatta tek güvendiği ve en zor zamanlarında yanında olan can yoldaşıydı. Bir yıl kadar önce, zor olsa da çalışmaya ikna etmiş ve holdingde adli işlerle ilgilenen görevlilerin yanında takılıyordu. Otoparka girdiklerinde, Zehra bana bak, söylediğimde çok ciddiyim, umarım dikkate alırsın dedi. Zehra başını salladı, bu evet anlamındaydı.

Zehra asansöre binerek yirmi birinci katın düğmesine bastı, bir an aynada kendisiyle göz göze geldi, o an olduğu yere yığılıp kalacakmış gibi hissetti. Mustafa birkaç dakika sonra otoparka gelmişti, İsmail, bagajda bir emanetin var, yerine ulaştırırsan sevinirim kardeşim dedi. Mustafa neler olduğunu anlamaya çalışırken, bagajı açtı. Gördüğü manzara karşısında şok olmuştu, Selim’in cansız bedeni bagajda öylece duruyordu. Neler oldu İsmail dedi, boş ver dedi İsmail, sen gerekeni yap, derken, asansöre doğru adımladı.

Mustafa seslendi ardından, anlatmayacak mısın? İsmail, işini halledince televizyon izle istersen, ya da yarın gazeteleri oku dedi.

İsmail Zehra’nın katına çıktı ve doğruca odasına yöneldi, sekreter, İsmail bey arayanlar var, ne yapmamı istersiniz, bir de, diyordu ki, İsmail, sekretere dönüp öyle bir bakış fırlattı ki sekreter ne yapacağını şaşırmış bir şekilde, anladım efendim diyebildi.

İsmail odasına girdiğinde kendisini bir sürpriz bekliyordu…

Devam edecek…
 

danisman

Consultant
Kayıt
27 Nisan 2009
Mesaj
1.504
Tepki
30
Tüm İstanbul’u kuş bakışı gören odasında, cam kenarından dışarıyı izleyen ve arkası dönük duran kişi, Abdullah’tı, İsmail’in cezaevinden arkadaşı ve tam anlamıyla delinin birisiydi. Sarıldılar, kardeşim nerelerdesin, en son aradığımda ulaşamadım dedi İsmail, tabi ki ulaşamazsın, telefon kullanmıyorum dedi Abdullah, kahkaha atarak.

Bu, Abdullah için pek normal bir durum değildi, her zaman gülmeyen bir adamın bu keyifli hali, İsmail’i mutlu etti. Sana bir şey diyeceğim dedi İsmail, sen Hızırsın kardeşim, yemin ederim Hızırsın, Abdullah tebessüm etti, biz kim Hızırlık kim, hayırdır ne oldu, İsmail, anlatırım, gel şimdi güzel bir yemek yiyelim ne dersin dedi.

Çıktılar birlikte ofisten ve asansöre yöneldiler, Abdullah, kardeş sarmadı burası beni dedi, İsmail, neden be kardeşim, neyini sevmedin, hep hayal etmez miydin, bol paramız olsa eğlensek, gezsek, yesek, içsek diye, Abdullah sözünü kesti İsmail’in, evet ama bu kadarı çok fazla değil mi be ortak? Değil dedi İsmail, arkadaşına sarılarak, daha fazlasını da hak ediyoruz, göreceksin, kral olacağız…

En üst kata çıktılar, harikulade bir manzara vardı karşılarında. Abdullah büyülenmişti, ortak rüya gibi dedi, evet rüya gibi fakat hepsi gerçek, tadını çıkar, ne kadar yaşayacağımız belli mi, dedi İsmail. Sende haklısın be ortak diye gülümsedi Abdullah, yemekleri geldiğinde Abdullah’ın suratı ekşidi, vay be, bir zamanlar kuru ekmek yerdik, hatırlıyor musun? Unutmak mümkün mü kardeşim diye devam etti İsmail, unut artık zor günleri, bundan böyle savaşımız sokak çeteleriyle değil, gerçek mafyalarla ve kara paracılarla. Ortak, bu bir iş teklifi mi, dedi Abdullah, hayır bu bir emir dedi İsmail gülerek, kadehlerini tokuşturdular…

Yemeğin ortalarına doğru telefonu çaldı İsmail’in, telefondaki ses Mustafa’ya aitti. İşlem tamam kardeşim, dönüyorum, çabuk gel, sana bir sürprizim var dedi İsmail gülerek, ne o pek bir keyiflisin diyen Mustafa’ya, sen gel hemen, benden daha keyifli olacağından eminim dedi, oldukça meraklanan Mustafa, henüz İsmail’in sözü bitmeden kapattı telefonu, güldü İsmail, bu çocuk hiç değişmeyecek. Eski hatırları anlatmaya başladı iki kafadar, bazen hüzünlendiler, bazen keyiflendiler.

Aradan yaklaşık on beş dakika kadar geçmişti ki, telefonu çalan İsmail, cevapladığında, nasıl yani, bu bir şaka mı, siz kimsiniz, dedi…

Devam edecek…
 

danisman

Consultant
Kayıt
27 Nisan 2009
Mesaj
1.504
Tepki
30
Arayan polis, araçta tek sağlam kalan cihazdan, son aranan numarayı arayarak İsmail’e ulaşmıştı ve verdiği haber dünyada duymak isteyeceği en son haberdi İsmail’in, Mustafa bir kamyona arkadan vurmuş ve araçla birlikte yok olmuştu. İsmail inanamıyordu, öylece kalakaldı, Abdullah ne oldu diye sorduğunda, Mustafa, ölmüş diyebildi. Ne olmuş, nasıl olmuş sorularına yanıt vermeden koşarak çıktı yemek salonundan, ardından da Abdullah koşturdu. Arabaya bindiklerinde, ortak ne olmuş söylesene, Mustafa bir kamyonla kaza yapmış, sanırım ölmüş dedi İsmail. Olay yerine vardıklarında durum içler acısıydı, Mustafa’nın kullandığı araç kamyonun arkasına yapışmış ve bir bütün haline gelmişti. Biz ona sürpriz hazırlarken o bize sürpriz yaptı, görüyor musun kardeş dedi İsmail.

Aradan üç gün geçmişti, Zehra kahvaltı yaparken, aşağıya indi İsmail, sarıldı Zehra, çok üzüldüm, gerçekten çok üzüldüm, başın sağ olsun dedi. Bu yaşanan olaylardan sonraki ilk görüşmeleriydi İsmail ve Zehra’nın, İsmail hiçbir şey olmamışçasına, kızarmış ekmeklerden birisini aldı ve üzerine biraz yağ sürerek bir parça ısırdı, dostlar sağ olsun dedi.

Zehra böyle durumlarda çok konuşmaması gerektiğini biliyordu, bugün Amerika’ya gitmem gerekiyor, bir hafta yokum, istersen sende gel, hem kafamız dağılsın biraz, çok ağır şeyler yaşadık dedi. İsmail, sen git, benim yapılacak işlerim var diyerek ayağa kalktı, Zehra’nın anlına minik bir öpücük kondurdu ve dikkat et kendine diyerek, bahçeye çıktı. Sigarasından derin bir nefes aldı, beklide hayatta tüm sevdiklerimi kaybetmek kaderim diye düşündü.

Buse takıldı gözüne, ne kadar da keyifliydi salıncakta sallanırken, çocukluğu aklına geldi, odanın bir kenarında pusardı akşama kadar, salıncaklar, oyuncaklar, hiç olmamıştı hayatında. Buse evde çalışan hizmetlilerden birisinin altı yaşındaki çocuğuydu ve İsmail ilk gördüğü gün himayesine almış, kendi çocuğu gibi ilgileniyordu. Zaten Buse de İsmail’e sıkı sıkıya bağlıydı, sanki canından bir parça gibiydi. İsmail’i görünce, atladı salıncaktan aşağı, koşarak geldi, sarıldı İsmail, kucaklaştılar, bir sürü soru yağmuruna tuttu İsmail’i, her sorduğuna cevap vermeye çalıştı ama bir soru yüreğine hançer gibi saplandı.

Mustafa amcam nerede sorusu, İsmail’i derinden yaralamıştı. Yurtdışına gittiğini, uzunca bir süre gelemeyeceği yalanını söyledi İsmail, Mustafa ve Buse sürekli alışverişe ve gezmeye giderlerdi, ben şimdi gezmeye gidemeyecek miyim, diyen Buse’ye, ben varım, üstelik Abdullah amcan var dedi İsmail. Buse, Abdullah’ı sordu, İsmail anlattı arkadaşını, onu çok seveceğinden bahsetti.

Dışarı çıktığında vakit öğleyi gösteriyordu, aklına Abdullah geldi, sabah erkenden kaldığı otelden alacağını söylemişti, kızmıştır şimdi diye söylendi kendi kendine, sonra da yol üzerindeki telefon bayisine uğrayarak, bir telefon ve hat aldı, otelin önüne geldiğinde, güneşin altında beklemekte olan Abdullah’ı gördü, kornaya bastı, Abdullah hızlı adımlarla geldi aracın yanına.

Bana bak ortak, bir daha bu kadar beklemem haberin olsun dedi, biliyorum, ama bir sor bakalım neden geciktim diye gülümsedi İsmail. Cep telefonunu uzattı Abdullah’a, ortak kullanmak istemiyorum, biliyorsun, al haydi, geciktiğim ve unuttuğum zamanlarda ararsın dedi İsmail.

Holdinge geldiklerinde İsmail sekretere, kahve göndermesini söyledi. Abdullah ve İsmail saatlerce konuştular, konuştukları şeyler, gerçektende çok büyük işlerdi, öncelikle kendilerine yeni bir iş yeri ayarlamaları gerektiğiydi, çünkü burada, bahsi geçen işleri yürütmek hem riskli, hem de olmayacak bir şeydi. Ofis telefonu çaldı, İsmail telefona baktığında rengi değişti, Abdullah yine kötü bir şey olduğunu anladı, İsmail tamam gönderin, görüşelim dedi…

Devam edecek…
 

danisman

Consultant
Kayıt
27 Nisan 2009
Mesaj
1.504
Tepki
30
İçeriye giren İstanbul Emniyet Müdürlüğü Cinayet masası dedektiflerinden Burak Hakkı komiserdi. İsmail güler yüzle ve oldukça soğukkanlı bir şekilde karşıladı komiseri, Burak komiser içeriyi şöyle bir süzdü, İsmail gerçekten çok güzelmiş burası dedi. Komiser ve İsmail’in bu ilk karşılaşmaları değildi, fakat holdinge ilk kez gelmişti komiser Burak, İsmail’i sokak günlerinden ve karıştığı olaylardan çok iyi tanıyordu. Son dönemlerde bu kadar palazlanmış oluşu, onu çok şaşırtmıştı, aynı dakikalar içerisinde, içeriye hızla giren Zehra bir an duraksadı, sonra doğruca İsmail’in yanına gidip, canım ben çıkıyorum, var mı bir isteğin dediğinde, komiser durumu anlamakta güçlük çekmedi. İsmail, bak komiser Burak, uzun zamandır arkadaşız, komiserim, eşim Zehra hanım, tanıştırayım diyerek, kısa bir tanışma merasimi düzenledi.

Zehra müsaade isteyerek ayrıldı odadan, fakat kafası karman çorman olmuş, oldukça ürpermişti.

Komiser, evlendiğinden haberim yoktu, mutluluklar dilerim dedi, İsmail, komiserim bilirsiniz, aslında evli değiliz henüz, birlikte yaşıyoruz diyelim diye gülümsedi, anlıyorum dedi komiser, bu arada arkadaşı bir yerlerden gözüm ısırıyor ama çıkartamadım diye, Abdullah’a döndü. Abdullah, hiç sanmıyorum komiser bey, daha önce karşılaşmadık deyince, İsmail araya girdi, Abdullah’la cezaevinden tanışıyoruz, kısmetse ortak bir ticaret yapacağız dedi. Komiser Burak, nasıl bir ticaret bu diye sordu, Abdullah girdi bu sefer araya, oto alım satımı, galeri gibi bir şey ama lüks oto alım satımı dedi.

Komiser Burak, İsmail ben aslında baş sağlığına gelmiştim, konu dağıldı, Mustafa’yı duydum üzüldüm dedi, dostlar sağ olsun komiserim dedi İsmail. Burak komiser daha önce dosyası önüne gelen tüm suçluları yakından takip eden, vakti oldukça onlarla görüşen ve toplumda dengeyi sağlamaya çalışan, sorumluluk sahibi bir emniyet mensubuydu, bu özelliği sayesinde, birçok suçluyu topluma kazandırmayı bilmişti.

Kahvesinden son yudumu alan komiser Burak, arkadaşlar, uğrayacağım birkaç yer daha var malum işlerimiz yoğun, Abdullah tanıştığımıza memnun oldum diye elini uzattı, Abdullah isteksiz bir şekilde bu yaklaşıma karşılık verdi. İsmail unutma, gözüm üzerinizde olacak, illegal işlerden uzak durun, ne kendinizi üzün, ne de beni diyerek tokalaştı ve kapıya yöneldi, İsmail, komisere asansöre kadar eşlik ederken, bizim illegalle işimiz kalmadı artık, görüyorsun her şey yolunda ve bu şekilde yaşamaya kararlıyız dedi. Komiser, umarım dedi, asansöre binerken.

İsmail burnundan derin bir nefes aldı arkasını dönerken. Odaya geldiğinde Abdullah sigarasını yakmış cam kenarından İstanbul’u seyrediyordu, ne o kardeş çok sevdiysen buradan devam edelim işlere, yok ortak bize daha karanlık bir oda lazım, burası beni açmaz, can sıkıntısı işte diyerek İsmail’in yanına doğru geldi, kulağına eğildi ve …

Devam edecek…
 
Yukarı Alt