Kuş yuvası (hikaye) güzel okuyun

Kayıt
23 Kasım 2007
Mesaj
296
Tepki
59
İsmail DETSELİ

Onun adı Mustafa, yaşı da henüz 7 idi. Evlerinin üç çocuğundan ikincisi ve tek oğlandı. Kendisinden üç yaş büyük bir ablası dört yaş küçükte bir kız kardeşi vardı. İşleri çok ağır olan bir dağ köyünde yaşıyorlardı. Küçük Mustafa o yıllarda okula yazılmış çok başarılı geçen bir ders yılının ardından artık yaz gelmişti. Anneciği sabahleyin erkenden 3 tane oğlak ile 5 kuzuyu Mustafa’nın önüne katar “hadi kuzum bunları şu köyümüzün altlarında kırda otlat gel” der, Mustafa da bunu severek yapardı. Çünkü onda aşırı bir hayvan sevgisi vardı. Köyün altından daha biraz uzağa düşen ve adeta bir boğazı andıran yoldan gider gelirdi eve. O yolun kenarındaki tarlaların duvarları çok yüksek büyük büyük taşlarla yapılmış, ama kuru duvar diye adlandırılan bu duvarların arasında bir hayli açıklıklar olurdu. Buralara adamın eli yumruk halinde bile girer ve işte buralara kuşlar da yuvalarını yaparlardı. Bu deliklere bir gün sabah yine annesinin önüne kattığı malları otlamaya giderken Mustafa’nın dikkatini çeken bir şey olmuştu. Son birkaç gündür bu duvarın başında iki tane güzel kuş birbirleri ile yarışırcasına gagalarında ot ve yün parçaları ile o duvarın başında biraz oynaştıktan sonra, o duvardaki daracık bir deliğe giriveriyorlardı.
Mustafa hep gelip giderken onları dikkatle seyrediyor ve o delikte ne yaptıklarını merak ediyordu. Evde bir akşam bunları düşünürken merakını gören annesi soruvermişti; “Mustafam öyle kara kara ne düşünüyorsun benim güzel kuzum?”

Mustafa o dalgınlığından silkinip uyandı, bu beklediği bir soruydu. Anasının yüzüne gülerek baktı ve “anaaaa” dedi. “Ben kuzuları otlatmaya giderken iki kuş görüyorum otlukta. Abdilerin tarlasının duvarında bir deliğe ağızlarında ot ve yün parçaları ile giriyorlar. Acaba o kuşlar ne yapıyorlar onlar o delikte diye onu merak etim de anacığım” dedi. “A benim güzel yavrum onlar da bizim gibi yuva yapıyorlar, yani doğacak yavrularına ev ve yataklar yapıyorlar, onların biri anaç biri de babaç yavrum hadi sen yat” dedi. Mustafa’nın ufacık gönlünde artık o kuşlar; anaçlar babaçlar olarak yer yaptı.
Mustafa yattı ama gözüne bir türlü uyku girmiyordu. Dili anaçlar babaçlar diyemiyor ancak kendince Anaçlay Babaçlay (kuşların ana ve babaları) diye o hafif peltekli diliyle sabahlara kadar sayıkladı ve sabahı zor yaptı. Hemen sabah erkenden daha anasının yolluk kesesine azık koymasını bile beklemeden kuzu ve oğlaklarını salıp otlatmak bahanesi ile yola çıktı.
Yine o tarlanın başındaki duvarın karşısına geçip o kuşları gözetlemeye başladı.

Daha kuşlar henüz yoktu, sağa sola ve havaya doğru baktı hah geliyorlardı yine ağızları ve bacakları ot ve yün parçası doluydu. Ve Mustafa nın bakışları arasında o yuva deliğine doğru süzülüverdiler. Ve beş on dakika sonra yine çıkıp özgürce oyunlar yaparak uçup gittiler. Mustafa meraktan adeta çatlayacaktı, hemen yerinden kalktı koşarak varıp o duvara tırmandı ve delikten içeriye doğru baktı, içerisi karanlıktı bir şey göremedi. Ufak taşlardan birini yerinden eliyle çekti; aman Allah’ım otlarla ve yünlerle öyle güzel yuva yapmışlar ki kuşlar, Mustafa mest oldu ve çektiği taşı yine itina ile yerine koydu ve duvardan indi.

Kuzuları bir hayli uzaklaşmıştı yanından, onların yanına gitti. Akşama kadar Anaçlayı ve Babaçlayı düşündü. Artık her gün oradan gelip geçerken duvara tırmanıp bu kuş yuvasına bakıp geçiyordu.
Bir gün baktı kuşlardan bir tanesi kalmış, ot falan da yok ağzında duvarın başında bekliyor oradan hiç ayrılmıyordu. Yine akşam Mustafa anacığına sordu “ana kuşun bir tanesi yok oldu acaba nereye gitti ki öldü falan mı yoksa” dedi. Anne “yavrum o kuluçkaya yatmıştır yumurta yapacaktır o başında bekleyen babaçtır (erkek kuş) yuvada yatan anaçtır (anne kuş) sakın ha yuvaya çıkıp bakayım deme şüphelenirler sonra oradan kalkar giderler” dedi.

“Dişi kuş yumurta yapar onların üzerine yatır, sıcaklık verir ve onlardan civcivler yavrucuklar çıkar onlar da büyür kuş olurlar” dedi. Bir gün Mustafa yine oradan geçerken baktı ki kuşların ikisinin de dışarıda olduklarını görünce duvara tırmandı. Baktı hakikaten 3 tane yumurta vardı yuvada. Anaç herhalde acıkmıştı dedi, hemen döner benden kuşkulanmasın dedi ve indi gitti kuzuları ile. Akşam “anne kuşların yavrusu ne zaman çıkar acaba?” “Yakın zamanda çıkar oğlum niçin sordun?” “Heç merak ediyorum onlar benim kuşlayım olacak” dedi. “Bir ay kadar sonra civciv olur o yumurtalar kuzum merak etme sen” dedi ve yattılar.

Bu bir ay içersinde çayırlıklarda otlar olgunlaşır, oraklarla biçilir, evlere kışta hayvan yiyeceği olarak hayvanların sırtında evlere taşınır. Ana baba otları biçerken Mustafa’ya da merkeple otları taşımak düşer. Mustafa’nın getirdiği otları merkebin sırtından baba ile annesi yıkar ve küçük Mustafa’yı tekrar tarlaya gönderir. Bu işe deste çekme denirdi.
Mustafa her gelip gidişinde o yoldan geçer, yuvaya doğru bakar hala civcivleri merak ederdi. Yuvası da tam yolunun üzerindeydi, her gelip geçişinde onlara bakma imkânı vardı. Yine bir gün deste çekerken duvara tırmandı, baktı… Aman Allah’ım üç tane yavru civciv çıkmış Mustafa’nın kıpırtısını duyunca hemen gagalarını yukarı dikip ağızlarını açıyorlardı. Bu durum Mustafa’yı çok etkiliyor ve dakikalarca yuvanın karşısında duruyor, ana babanın yavrularına gagasında yiyecek getirmesini seyrediyor, merkeplerin sırtındaki yükü bile unutuyordu.

YUVAYA YILAN GİRMİŞ
Günler böyle geçerken Mustafa bir gün yuvasının üstünde anaç ve babaç kuşların hüzünlü ve ağlamaklı ötüşlerini görünce korkar, bu kuşlar mutlaka onlardır. Çünkü onları çok iyi tanımaktadır o. Zaten anaçlay babaçlay diye onlara sevgi besliyordu. Acaba neden böyle üzgünlerdi, bakacaktı yuvaya ama eşekler yüklüydü onların yükünü yıkıp dönüşte rahat rahat bakmalıydı. Öyle de yaptı merkepleri sürdü ve acele eve yıkıp döndü. Heyecanlıydı baba annesinin verdiği elmayı bile yemedi, acele yuvanın yanına geldi. Eşekleri yuvanın karşısında bir çalıya bağladı ve yuvaya koştu. Her zaman Mustafa gelirken uçup kaçan anaç babaç kuşlar hiç kaçmıyor, ona sanki yalvaran gözlerle bakıyorlardı.

Mustafa, hemen duvara tırmandı ve delikten içeri baktı. Aman yarabbi! Bir yılan ağzına kuş yavrularından birini almış yutmaya çalışıyor, hem de delikten dışarı doğru çıkıyordu; yavrunun yarısını da yutmuştu. Mustafa çok korkmuştu. Hemen duvardan indi.

Hırs ve korku ile yerden büyükçe bir taş aldı, taşı yılana vuracak amma yılan dışarı çıkmıyor, Mustafa’nın o küçücük kalbi küt küt atıyordu. O eskiden yuvaya bakmak için çektiği taşı yine yerinden çekti. Yılan bütün azametiyle meydana çıkmıştı. Mustafa taşı vurmak istedi ama taşların arasında yılana isabet sağlayamayacağını düşündü, tekrar eşeklerinin yanına döndü, eşeğin semerinde sokulu bulunan ucu embelli (çivili) değneğini aldı, koşarak yine yılanın yanına geldi. Duvarın arasında kaybolmaya çalışan yılana şiddetle değneğin çivisini batırmaya başladı. Yılan duvardaki taşların arasına girdikçe Mustafa duvarı yıkarak yılana darbe üstüne darbe indiriyordu. Koca uzunca duvarı baştanbaşa yıkmıştı. Ama o kocaman yılanı da öldürmeye muvaffak olmuştu. Fakat ne yazık ki yılanın öldüğünü bile bilemeden yaşadığı korku ve hırsla oracıkta bayılıp kalmıştı. Yılanın ölü koca vücudu bir tarafta Mustafa da bir tarafta yatıyordu.

O sırada yoldan geçmekte olan bir başka ot destesi çeken kız çocuğu bu durumu görmüş, korkudan dili tutulmuş, eşeklerini hızla sürüp oradan uzaklaşmış ve Mustafa’nın ana babasına bu durumu dili pelteleyerek korkulu gözlerle anlatıvermiş.

Durumu biraz çözer gibi olan ana hemen baba ile birlikte peş peşe koşarak telaşla kızın tarif ettiği olay yerine gelirler. İlk gelen ve ciğeri yanan ana oğlu Mustafa’yı yılanın yanında baygın görünce bir çığlık atarak yavrusunu kucağına alır, yüzünü yanağına dayar. “Aman Allah’ım ölmemiş Mustafam, nefes alıyor kuzum, sağ” diyerek hemen babanın da yardımı ile yakındaki bir çeşmeye götürür. Yüzünü gözünü yıkar. Bu arada kendine gelen Mustafa şaşkın bakışlarla “ana o yılan ciciklerimin hepsini yutmuş mu baktın mı?” diyordu. Durumun farkına varan ana “bilmem guzum Mustafam bir bakayım sen meraklanma” diyerek tekrar koştu, yuvanın yanına geldi. Baktı ki duvarın başında iki kuş yanlarında da daha uçmayı beceremeyen iki de yavru cicik vardı.

Bunları anası ile gören Mustafa “Ohh” dedi “demek ki daha bir tanesini yutacakmış iyi zamanda yetişmişim anam” dedi. Yılana yine olanca gücü ile taş yağdırdı. Kenara çekilip oturan yorgun Mustafa’nın omzuna konan kuş anaçlay babaçlay onun yüzlerinden sanki öpüyorlardı. Mustafa ya minnettarlıklarını bildiriyorlardı. Mustafa’yı yılanın sokmasından korkan ana ve babası küçük vücudunda ısırık yeri aradılar “guzum acıyan yerin var mı” dediler. Ama şükür yoktu. Mustafa “bir şeyim yok Ana ben onun sırtından embellerken (ucu çivili değnekle sırtına batırmak) o aşağıdan bacağıma doğru saldırdı. Beni sokacaktı ellehem (galiba) ben de bir elimle korkudan onun boğazını sıktım, o da ölmüş ben gerisini hatırlamayom valla çok korktuydum anam” dedi.

Ve hemen ana ve babasına dönerek “ana baba çabuk buradan kaçalım ne olur bu yılanın ana babası da gelir bizi sokar, öldürür” diyor ve gözleri adeta parlıyordu korkudan. Oğlunu gururla seyreden baba ise “korkma güzel Mustafa’m sen, ben artık senin yanındayım. Yılan çayan bir şe yapamaz guzum” diyordu.
Ve Mustafa o meydanda çaresizce kalan kuş yavrularını da itina ile avucuna alıp koluna yerleştirip evlerinin bir yerinde yuva yapmak üzere ölü yılanın yanından uzaklaşıyorlardı. Mustafa’nın iyi niyetini anlayan o minik cicik kuşun anası ve babası da Mustafa’nın ardından onların evlerine uçarak, yavrularını Mustafaların damının bir köşesindeki büyük taşın altında Mustafa’nın yünlerden yaptığı yuvada besleyip büyüttüler.

Gelelim yıkılan duvara
Mustafa’nın yılanı öldürürken yıktığı duvarın sahibi ise “bu duvarı kim yıktı” diye araştırmış ve duvarı Mustafa’nın yıktığını öğrenince duvarın yapımı için Mustafa’nın babasından şikâyetçi olarak muhtarlığa çağırtmış ve yıkılan duvarın yapımı için yüklü bir (para) bedel ya da o duvarın aynısının yapılmasını talep ediyordu. Olayı iyice araştırıp durumun ciddiyetini ve Mustafa’nın kahramanlığını anlayan köyün Muhtarı Mehmet Ağa, akşam topladığı ihtiyar heyeti ile görüştükten sonra duvar sahibi Abdi Oğluna şu esprili cevabı veriverir: “Mustafa senin duvarını kuşlar için yıkmış, git kuşlara söyle onlar yapıversin duvarını len be adam. Bu küçük kahraman Mustafa ya ne denir hadi git başımdan ben birkaç imececi göndereyim onlarla beraber yapın” der. Onun da bu işe gönlü razı olur, köy imecesi ile duvar da yapılıverir. Ve Mustafa daha küçük yaşta köyünde kahraman ve civar köylerde de dillere destan bir cesur yiğit oluverir.
 

yakamoz

Üye
Kayıt
11 Haziran 2008
Mesaj
130
Tepki
0
bunları kendin mi yazıyorsun buraya merak ettim:) görünce korkuyorum okumaya çok uzuuuuun:)
 
Kayıt
23 Kasım 2007
Mesaj
296
Tepki
59
@ayışığı

hıkayenın kıme aıt oludugunu yazının basında soyledım heralde gozden kacmıs olmalı ben okudum sızde okuyun ınanın cok duygulanacaksınız
 
Yukarı Alt