Savunma Mekanizmaları

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
İnsanlar kendilerinde ne gibi eksiklikler veya kompleksler olduğunu bilirler ve onları kapatmanın yollarını ararlar.

Aşağıdaki yazı 1990 yılında Güneş Gazetesinin Gençlik ekinde yayınlanmıştır. Gençlerin ilgisini çeker diye düşündüm.

Özellikle kurban rolü oynamak, mağdur rolü oynamak ve bu sayede ilgi ve taraftar toplamak çok sık gördüğümüz savunma mekanizması yollarıdır.

Yine özdeşleşme denilen şey, markayla özdeşleşme ve marka bağımlısı olma konusudur ki; reklamcıların ustalıkla yaptığı bir şeydir.

Yansıtma konusu ise çok ilginçtir. Hırsız olan kişinin herkesi hırsız sanması gibi.

Bu yazıdan alınacak çok şey var diye düşünüyorum. Bu yazıyı okuduktan sonra çevremizdeki kişilerin davranışlarına bakarsanız, taşlar yerine oturacak, kimin ne olduğunu, neyi niçin yaptığını daha iyi anlayacaksınız.

Faruk Çağla

---------------------------

Savunma mekanizmaları

Başkasını sevebilme yeteneği, kendimizi sevmekten geçer diyoruz hep. Kendimizi sevmeyi öğrenmenin yolu da, kendimizi tanımaktan, kendimize objektif bakmasını öğrenerek beğenmediğimiz yanlarımızı görerek düzeltmekten geçiyor. Ama insanoğlu, kendisini geliştirmek için çaba göstermek yerine, eksik, hatalı yönlerini örtbas edebilmek için kendini savunma mekanizmaları üretmekte uzman kesilmiş her nedense.

Aşağıda sıraladığım savunma mekanizmalarından siz hangilerini kullanıyorsunuz? İşte, kendinizi biraz olsun tanımak için bir test.

Öne Çıkarma: Bir konudaki eksikliği örtbas etmek için, bir başka konuda çok güçlüymüş gibi görünmek. Yani zayıf noktalar üzerindeki dikkati azaltmak için, güçlü noktayı vurgulayarak öne çıkarmak. Kişinin zenginliğini, güzelliğini, fiziksel gücünü, unvanını ön plana çıkarması gibi.

Gerçeği Reddetme: Egoyu, realitenin istenmeyen gerçeklerinden korumak için gerçekleri yok saymak.

Duyguları Yanlış Yere Kaydırma: Genellikle öfke, kızgınlık gibi olumsuz duyguları, o duygulara neden olduğu düşünülen kimse yerine, daha tehlikesiz görünen kişi ya da objelere yönlendirme. Patronuna kızan kişinin ailesini, anne-babasına kızan kişinin çelimsiz bir çocuğu ya da küçük kardeşini dövmeye veya ezmeye kalkışması gibi.

Duygusal Fanus: Kendisini yaralanmaktan korumak için, duygusal bağlılıklardan kaçmak. Âşık olmanın, sevmenin kendisini zayıflatacağı korkusunda olan özgüveni gelişmemiş kişilerin sık başvurduğu bir yöntem. Kaybetme korkusuyla yaşamaktansa, bağlanacağını hissettiği kişiyle olan ilişkilerini sabote etmek.

Düş Kurmak: Gerçekleşmesi imkânsız görülen arzuları, onları başarmış olarak imajlamak. Onları gerçekten olmuş gibi başkalarına anlatarak tatmin bulmak.

Özdeşleşmek: Tanınmış bir kişi ya da organizasyonla özdeşleşerek, kendini değerli kılmaya çalışmak. Tutulan takımın başarısıyla övünmek, bilmem ne organizasyonunun üyesi olduğunu vurgulamak, pahalı marka ayakkabı, blucin giymek, önemli insanlarla arkadaşlık ettiğini belirtmek için "isim kullanmak."

Onaylanmak İçin Uyum: Reddedilmekten kaçınmak için başkalarının değerlerini benimsemek. Buna "koyun bilinci" demek daha doğru olur.

Yalnızlık: Acı duymamak için, kendini acı verecek durumlardan soyutlamak. Her şeyi sımsıkı çarpık bir mantık çerçevesine sokmak ve ot gibi yaşamak.

Yansıtma: Kendisinin "kötü" arzularını başkalarına maletmek. Kendisiyle ilgili problemler için başkalarını suçlamak. Kişinin en çok tenkit ettiği şey, muhakkak kendisinde olan bir özelliktir.

Reaksiyon Formasyonu: Tehlikeli arzuların (toplumda kabul görmeyen) ifadesini önlemek için, tam zıt görüşün ateşli savunucusu olmak. Buna en tipik örnek, eşcinsel eğilimli bir kişinin, eşcinsellerden nefret ettiğini her yerde ifade etmesi, eşcinsellerin asılması, kesilmesi gerektiğini savunması olabilir.

Regresyon: Olgun davranış gerektirmeyen, ya da sorumluluk gerektirmeyen çocukluk dönemine geri dönmek veya orada takılı kalmak. İsteklerini bağırıp çağırmakla, edepsizlikle, şirretlikle elde etmeyi alışkanlık haline getirmiş kişilerin seçtiği bir yol. Güç gösterisi yapan erkekler ya da şımarık çocuk kadınlar da bu gruba giriyor. Bastırma: Acı veren veya tehlikeli düşünceleri bloke ederek, bilinç dışına atmak. Duyguları bastırarak, içe kapanma, bunalımların ve birçok psikolojik hastalıkların baş nedeni.

Sublimasyon: Doyuma ulaşmamış cinsel arzuları, cinsellikle ilgisi olmayan
aktivitelerle tatmin etmek. Giyim kuşam için çok para harcamak, body building'i ile uğraşmak gibi.


Kendini Acındırma:
Başkalarının kendisiyle ilgilenmesini sağlamak için, "kurban" rolü oynama. Yani
negatif ilgi çekme yöntemi. İlgi görmek, insanın temel ihtiyaçlarından biridir. Bunu olumlu davranışlarla başaramayan insanlar, hastalanarak ya da kendilerine çeşitli acındırma yöntemleri bularak duygu sömürüsünde uzmanlaşırlar.

Kendini Cezalandırma: Koşullandığı ahlaki değerlere aykırı düşünce ve davranışlarda bulunduğu için suçluluk duygusu içinde, kendine acı çektirmek. Yani kendini affetmemek.

Evet arkadaşlar, insanın baş düşmanını görebilmesi için aynaya bakması kâfi. Bir başkası bize, bizim kendimize yaptığımızın yüzde birini yapsa, o kişi ile ilişkimizi keseriz. Ama kendimizle yaşamak zorundayız. Kendilerini tanımayan insanların, kendilerini sevmeyen insanların, başkalarını tanıması, sevmesi mümkün mü? Sevgi ile hoşça olun.
Nil Gün
 

ŞENGÜL BOZKURT

anderin mastisi
Kayıt
22 Mayıs 2008
Mesaj
60
Tepki
0
Onaylanmak İçin Uyum: Reddedilmekten kaçınmak için başkalarının değerlerini benimsemek. Buna "koyun bilinci" demek daha doğru olur.

en çok kızdığım durumlardan biri...ne güzel isim bulmuşlar "koyun bilinci" :) . bazılarının bazılarına yaranmak için yapmayacağı şey yok. daha da kötüsü bunu saman altından su yürüterek yapanlar :confused:


bir de bu durum;
Duyguları Yanlış Yere Kaydırma: Genellikle öfke, kızgınlık gibi olumsuz duyguları, o duygulara neden olduğu düşünülen kimse yerine, daha tehlikesiz görünen kişi ya da objelere yönlendirme. Patronuna kızan kişinin ailesini, anne-babasına kızan kişinin çelimsiz bir çocuğu ya da küçük kardeşini dövmeye veya ezmeye kalkışması gibi.
evde eşiyle kavga eder gelir acısını işçisinden çıkarır


çok güzel bir yazı, paylaşım için teşekkür edrim faruk bey.
 

User4

Forumdan Uzaklaştırıldı
Kayıt
18 Ekim 2008
Mesaj
1.325
Tepki
39
Yazınız için teşekkürler Faruk bey. Psikolojiyi her zaman ilginç bulmuşumdur.

Kendini Cezalandırma: Koşullandığı ahlaki değerlere aykırı düşünce ve davranışlarda bulunduğu için suçluluk duygusu içinde, kendine acı çektirmek. Yani kendini affetmemek.

Bu da bir erdemdir..
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@ŞENGÜL BOZKURT


Şengül hanım, anında cevap yazmışsınız çok teşekkür ederim.

Evet, duyguları yanlış yere kaydırma çok sık gördüğümüz örneklerden. Başka bir olaya sinirlenip masum evladını tokatlayan anneleri hemen her yerde görüyoruz.

Sigara içmediği halde sevgilisi içtiği için içmek zorunda kalan, mahalle baskısıyla giyim kuşamını değiştiren bir sürü insan görüyoruz. Hatta iş bulabilmek için o işyerinin değerlerini savunan, zalimin zulmüne koyun gibi itaat eden nice insanımız var. Hatta o zulmü benimseyip savunuculuğunu yapanlar bile var.

Doğrudan kendisini savunamayıp, kendisini acındırıp merhamet avcılığı yapanlar hemen her yerde mevcut.

Uzmanı olması gereken işlerde varlık gösteremeyip kendisini topluma kabul ettiremeyenler, toplumun ilgi duyduğu din gibi, hukuk gibi konularda öne çıkarak ilgi görmek ve onaylanmak, böylece öteki eksiklerini bu yolla kapatmak isteyebilirler.

Ne diyeyim? Örnekleri çoğaltmak mümkün...

Hastalıklı bir toplum içinde yaşıyoruz, veya çeşitli ustaca yöntemlerle hasta edilmiş bir toplumda yaşıyoruz. Elbette bu hastalıklardan bazısı hepimize bulaşmış olabilir.

Bu yazı, hem çevremizdekileri daha yakından tanımamıza yardım ediyor, hem de kendimizi denetleyip sorgulamamıza yardım ediyor.

Nil hanım (Soyadı Gün'dür, Nil Gün olarak çok güzel bir ad soyad oluşturmuştur) benim Güneş gazetesinden yazar arkadaşımdı. Kendisi psikologdu ve 1990 yıllarında Amerikadan yeni gelmişti. Hatta Medya 4cü kuvvet programının yapımcısı ve şimdiki Başbakanın basın danışmanı olan Ahmet Tezcan ile birlikte aynı odada bulunurduk. Onlar yazardı, ben çizerdim.

Nil hanımın bu yazısı bir ilahi sayfa gibi 19 yıldır benim arşivimdedir ve bu yazıyı okuduktan sonra inanın gözlerim açıldı, birisine bakar bakmaz neyi niçin yaptığını bu yazıyı okuduktan sonra daha kolay anlar oldum.

Son günlerde yaşadığım bazı olaylar nedeniyle bu yazıyı bulup tekrar okudum ve bir çok şeyin cuk oturduğunu birkez daha anladım. Ve sizlerle paylaşmak istedim.

Bu kadar söyleyebiliyorum.

Gerisi yazıda saklı zaten. Bulup çıkarmak size düşüyor.
Bu yazının size de mercek olmasını umuyorum.


(Erkin beyin dediği kendine acı çektirmenin erdem olması konusu epey derindir. Kendini affetmeyip intihar etmeye kadar varabilir. Ama kişinin en azından hatasını anlaması ve hatayı kabul etmesi elbette ERDEMdir. Hatanın kabulünden sonraki sürecin hastalıklı mı, sağlıklı mı olduğuna bakmak lazımdır. Kişinin kendi yaptığı hatadan dolayı sürekli kendisine acı çektirip dünyayı kendisine zehir etmesinin sağlıklı bir yol olduğunu düşünmüyorum.)
 
Yukarı Alt