Güneş... Güneş...

Kayıt
3 Ağustos 2009
Mesaj
604
Tepki
74
Çiçekçinin önünden geçerken aklından bütün çiçekleri satın almak ve ona götürmek geçti. Işıl ışıldı adamın gözleri. Tepesinde pırıl pırıl parlayan güneşten bile daha sivri okları vardı ışıltısında.
Daha fazla düşünmedi, neredeyse bütün gülleri demetleriyle kucakladı. Önünü bile zor görüyordu yürümek için. Çiçekçinin sevinci hınzır bir alayla karışık yüzüne yansımıştı. Adam farketti ama hiç de umursamadı. Neredeyse bütün parasını yatırmıştı çiçeklere.


Öğlen vaktiydi.
Güneş delip geçiyordu kafasını.


Çiçeklerin kokusu güç veriyordu ona. Ama aklı çiçekleri vereceği kızdaydı.
Allah'tan yakındaydı, bu haliyle otobüse binemezdi.


Güneş kızgın kırbacıyla fena vuruyordu ya, bana mısın demedi.


Nihayet kapısına geldi. Büyük bir sigorta şirketi, yüksek bir bina.
Döner kapısında öğlen yemeğini dışarıda yiyecek personel dışarı çıkıyordu. Döner kapı durmak bilmedi.
Daha fazla dayanamadı, döner kapısına daldı.


Yüreği davul gibi çarpıyor, sırtından akan terleri hissediyordu. Kulaklarında derin uğultu.
O anı düşündü, çiçekleri masasına dökecekti kucağıyla. Kız belki çığlık atacak, sevinçle ona sarılacak, kızın yüreğini kendi göğsünde hissedecekti.
Ayaklarını yerden kesecek gibi kucaklayacaktı.


Sürpriz yapacaktı, ama ya işler tersine giderse..
Ya kız ona "sen beni yanlış anladın. Keşke getirmeseydin çiçekleri derse..


Şimşek gibi geçti düşünceler aklından. Daha döner kapının içindeydi.
Kapıyı daha da ittirerek tersine, dışarı attı adamı.


Kapının önünde kala kaldı adam.
Kucağındaki çiçekler birden kaya gibi ağırlaştı. Sonunda bıraktı hepsini.


Çiçekler yere yayıldı.
Adamın başı öne eğildi.
Güneş delip geçiyordu adamın kafasını.


Çiçeklerin üstünden atlayıp başladı koşmaya, daha hızlı.. daha hızlı.


Yavaşladı sonunda. Ayaklarını sürümeye başlamıştı. Arada yerdeki gazoz kapakları küçük tekmeler atıyordu.
Başı önündeydi hep.
Güneş nasıl da yakıyordu bugün.


Yıllar sonra karşılaştı sokakta onunla.
Yine parlak bir güneş.

Evet, evet oydu, ama ne kadar değişmişti. Kendisi de değişmişti ama onu zor tanıdı. Selamlasa mı, yoksa yanından hiçbir olmamış gibi geçse mi karar veremedi. Ama son anda, tıpkı döner kapıda düşüncelerinin hızla değişmesi gibi, tam omuz hizasında yanından geçerken "merhaba" deyiverdi.
Kadın gülümseyerek döndü ona. "Ben de seni tanıdım ama belki sen tanımamışsındır diye seslenmedim sana" dedi.
Tokalaştılar.
Kadının iri elleri vardı.
Epeyce kiloluydu vücudu. Kocaman göğüsleri dikkatini çekti adamın. Neredeyse beline kadar sarkıyordu. Çok kalın ayak bilekleri vardı. Sanki yıllarca yük taşımış gibiydi.
Kalabalıklar yanlarından uğultu gibi geçiyordu.
Ayaküstü epeyce konuştular. Kötü bir evlilik yapmış kadın. Dört çocukla kalakalmış eşi ölünce. Ölümüne bile hiç ağlayamamış eşinin.


Adam, çiçek olayını anlattı kadına. Belki dalga geçecekti kadın, ama umurunda değildi artık.


Kadın, ağlamasını bastıracak bir gülümseyle baktı adama. Eliyle adamın yanağını okşadı usulce.
"Keşke gelseydin. Keşke getirseydin çiçekleri."


Elindeki sertliklerin yüzünü çizdiğini hissetti adam. Belli ki ağır bir işte çalışıyordu kadın.


Vedalaştılar.


Arkasından baktı kadının. Dört çocuk doğurmak, kötü bir kocanın cefasını çekmek, yıllar yılı sıkıntılar perişan etmişti kadının vücudunu.
Elindeki market poşetinden pırasa yaprakları sarkıyordu.
Yürürken yanlarına sallanıyor, gövdesi havada daireler çiziyordu.

Güneş ne kadar acımasızdı yine.
Sivri sivri oklar atıyordu tepesine tepesine adamın.


Tuncer ÖZKAN
Eylül-2013
 

Ozgul

Üye
Kayıt
2 Eylül 2010
Mesaj
808
Tepki
57
Zannettiklerimiz hayatımızı yönetmese keşke..

Çok güzeldi Tuncer Bey, kaleminize sağlık.:)
 
Yukarı Alt