Grafikerlikte usta çırak ilişkisi nasıl olmalı, alaylı mektepli ilişkisi nasıl olmalı

Kayıt
23 Aralık 2008
Mesaj
8
Tepki
0
Merhaba Faruk Bey,
Bu konuyu daha sonra değinmek üzere aklımın bir kenarında tutuyordum. Lakin yeri geldi sanırım. Aslında sizin yazılarınızda dile getirdiğiniz şikayetler yalnızca Türkiye'ye mahsus değil. Dünyada da grafik sanatçıları bazı (!) nedenlerle emeklerinin karşılığını alamıyorlar. Bir iki yıl önceydi sanırım. Grafik Tasarım Dergisi'nde çeviri bir yazı okumuştum. No!Spec diye bir kavramla ilgili çeviri metin yayınlanmıştı. Ben ingilizce bilmiyorum. Sözünü ettiğim derginin içeriği de sanal ortamda yayınlanmıyor. Başka bir siteden konuyla ilgili tanıtımı sizle ve arkadaşlarla paylaşmak istiyorum.

www.bildirgec.org'dan alıntı:
"karşılıksız ya da karşılığını alma konusunda belirsizlik olan işler konusunda tasarımcıları hayır demeye çağıran bir site: no spec.com ben bu olguyu türkiye'ye özgü sanıyordum, değilmiş. özellikle piyasaya yeni girmiş, kendini göstermeye hevesli genç tasarımcılara bedelsiz ya da çok cüzi bir bedelle iş yaptırmaya çalışanlara sesleniyor. aynı şeyi bir araba tamircisine ya da bir beyin cerrahına teklif edebilir misiniz diye soruyorlar. nitekim internette de bu tür siteler var, insanlar tasarımlarını, karşılıksız olarak teslim ediyor, bunların o sitelerde yayınlanması çok büyük bir nimetmiş, bir ayrıcalıkmış gibi düşünüyorlar. ya da ne idüğü belirsiz yarışmalar düzenleniyor, yarışmayı düzenleyenler teslim edilen işlerin arasından hoşlarına gideni seçiyor ve son derece ucuza, bir operatöre uygulamasını yaptırıyor. tasarımcının haberi bile olmuyor. özellikle internet ortamında yapılan bu tür yarışmalar ya da benzeri spekülatif girişimlere karşı tasarımcıların daha dikkatli olması gerekiyor."

Sanırım sizi ne kadar iyi anladığımın bir başka göstergesi de bu vurgu olacak. Mümkün olsa da bu konuyu arkadaşlarla tartışsak. Ne dersiniz...
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@kamuran sadak

Kamuran bey,
Konu dallanıp budaklanıyor, genişliyor. Daldan dala sıçrıyoruz. Zaptedilemez, kontrol edilemez bir hale geliyor.

Şimdi bakınız burada kilit kelime KONTROL etmek kelimesidir.

Diyoruz ki; mesleğe yeni başlayan tasarımcılar yaptıklarını sergiliyor ve ücretsiz olarak veriyor veya bedava sayılacak ücrete çalışıyorlar...

DEMEK Kİ BUNLAR TERS GİDEN BİRŞEYLERDEN veya TERSLİK YARATMAKTAN, MESELA PİYASAYI DÜŞÜRMEKTEN SORUMLU...

PEKİ BU SUÇ MUDUR? BELLİ DEĞİL. Kimine göre EVET kimine GÖRE HAYIR. HAKSIZLIK MIDIR? Serbest piyasa fikrine göre HAYIR, meslek odaları, ticaret örgütleri ve haksız rekabet yasalarına göre EVET!

PEKİ CEZASI NE? HİÇ! CEZAYI KİM VERECEK? HİÇ KİMSE ! Çünkü ticaret örgütleri, meslek odaları, haksız rekabet yasaları ya yok, ya da var ama kimse bilmiyor! Türkiye bu nedenle CEHALET içindedir. Ama Avrupa bilgi toplumudur ve HAKSIZ REKABETLE yasal mücadele elbette vardır veya olmalıdır

GELDİK SİHİRLİ KELİMEYE; demek ki KONTROL YOK! Bizde durum böyledir, Avrupada nasıldır bilmiyorum. Ama sizin deyiminizle zaten amatör grafiker ucuz fiyata satmıyormuş, sadece teşhir ediyormuş, onun çalışmalarını çalan ve satıp haksız gelir sağlayan kurnaz TÜCCARLAR varmış. Buradaki ihanet bizzat grafiker tarafından yapılmıyor. Oysa esereinin çalındığından ve satıldığından haberi olsa dava açabilir bu amatör grafikerler. Bu da Fikir ve Sanat Eserinin Telif hakları konusuna girer. Bal gibi de eser hırsızlığıdır.

Bizdeki ise bizzat çok düşük fiyata çalışıyor. Doğrudan bir ihanet ve haksız rekabet söz konusu...

Evet, Batıda; çocuklar gibi cicilerini göstermekten zevk alan, aferin sana denilip sırtının sıvazlanmasından memnun olup para pul istemeyen bu amatör grafikerlerin SIRTINDAN GEÇİNENLER var mıdır? VARDIR...!

Peki cezası var mıdır? Batıda elbette vardır.

Peki kim kontrol edecektir? DEVLET ve HUKUK ! BUnlar kontrol etmezse kim edecek? Grafikerler ve onların meslek örgütü... BATIDA OLAY BUDUR!

Bizde kontrol yoktur...Niçin? Kontrol edecek meslek örgütü yoktur! Niye? Çünkü örgütllü değiliz! Çünkü BİLİNÇLİ değiliz...

Niye bilinçli değiliz? Bilincimiz YOK EDİLDİ, beynimiz yıkandı, CAHİL BIRAKILDIK.
Yani KÜLTÜRSÜZLEŞTİRİLDİK...


Sizin deyiminizle her yapacağımız bireysel karşı duruş , yoksulluğumuz üstüne tuz biber ekiyorsa... demek ki ÖZGÜR değiliz!

Sonuç; kültürsüzleştirildik ve yoksullaştırıldık..
Yani CEHALET ve SEFALET !


SONUÇ; BAL GİBİ DE ESARET (esirlik)

Şimdi yine sizin pencereden bakarsak; SORUMLU kim?
Sizin mantığa göre esir olanın sorumluluğu var. Cahil kalanın, yoksul kalanın sorumluluğu var. Örgütsüz olup mücadele edemeyenin sorumluluğu var...

O halde tepesine bomba yiyen, cahil ve yoksul kalmış arabın da bu çektiği ZULÜMde SORUMLULUĞU var. Akıllı olsaydı da bomba yemeseydi denilebilir mi?

Nasrettin Hocanın evine hırsız girmiş evi soymuş. Herkes hocayı sorumlu ve kabahatli bulmuş. evini niye yalnız bıraktın, kapıyı niye kilitlemedin, değerli eşyanı niye açıkta bıraktın?

Hoca demiş ki, yahu hırsızın hiç suçu yok mu?

Kamuran bey; bir vatanı bir ülkeyi satan, hıyanet içinde olan yöneticilerin sorumluluğu ile, o yönetcileri adam sanıp oraya seçen halkın sorumluluğu bir midir?

O yöneticilieri oraya seçme gafletini ve cehaletini gösteren halkın cahil bırakılmasında o halkın sorumluluğu var mıdır?

Kendi halkını ezen, aldatan, kandıran satan ve sömüren satılmış yöneticilerin sorumluluğu ile o yöneticileri satın alan dış güçlerin , uluslarası güç odaklarının sorumlulukları bir midir?

Yani Arap halkının başına yağan bombadan arap halkının cehaleti mi sorumludur, İsrailin vahşeti mi sorumludur? İsraile göz yuman gelişmiş ülkeler mi sorumludur?

Irak halkının başına gelen zulümden Irak halkı mı sorumludur? Saddam mı sorumludur? ABD mi sorumludur?

Hazırladığı tasarımları cicilerini gösteren çocuklar gibi herkese gösteren Batı ülkelerindeki hevesli ve acemi grafikerler, GRAFİK SÖMÜRÜSÜNDEN ne kadar sorumludur?

Bizdeki grafik sömürüsü ile bu batılı bedava teşhir eden amatör grafikerlerin kesistiği ve benzeştiği noktalar var mıdır?

Kamuran bey; neredeyse hırsızı hiç görmeyip, bütün suçu Nasrettin Hocaya atacağız. Hırsızın hiç mi sorumluluğu yoktur allah aşkına?

Ormanı göremeyip ağaçlarla uğraşacağız.

Ben; Ayhan beye yazdığım mektupta grafikerler birbirleriyle değil, SİSTEMLE uğraşmalılar dedim ama, anlatamadım galiba...

Batı toplumları REFAH toplumudur. Bizim toplum aynı düzeyde değildir. Oradaki bir grafiker 2.000 euro ile 8.000 euro arasında maaş almaktadır. Kartvizitlerinde diplomalı grafiker, diplomasız grafiker oldukları yazmaktadır. Her çalışanın sigortası ve sosyal güvencesi vardır.

Oradaki kendini göstermek isteyen grafikerin bedavaya iş yapması ve sömürülmesi ile bizdeki grafik magandalarının leblebi çekirdek ücretine iş yapmaları arasında bir çok bakımdan farklar vardır.

Oradaki acemi grafikerlerin yaptığı bedava işlerde bile uluslararası grafik kurallarına göre TASARIM niteliği ve değeri vardır ve bu YÜZDEN KÖTÜ niyetli KURNAZ işletmeciler tarafından TAKLİT EDİLİR ve para ödenmeden araklanır. Ve tasarıma para ödeyecek müşteri hazırdır.

Oysa bizde durum farklıdır. Bizim bedavaya çalışan acemi grafikerlerimizin sayısı 15-20 binden fazladır (bence 100.000 kadardır) ve bunlar gördüğünüz grafikerler sitelerinde (aslında mac operatörü sitesi diyorum onlara) birbirlerine yaptığı tasarımları gösterirler ve birbirlerine çok güzel olmuş demekten başka bir şey bilmezler. Bunların çoğu da özgün ve orijinal tasarım değildir, ayrıca özgün olanlar da uluslararası tasarım normlarına göre yapılmamıştır.

Bunu anlamak için Avrupalı amatör grafikerler ile bizimkilerin çalışmalarını kıyaslamak yeter.

Dolayısı ile bunların tasarımlarını çaktırmadan çalıp satacak kurnaz patronlar olmadığı gibi, bu tasarımlara da para ödeyecek müşteri hemen hemen yok gibidir bizde. Öyle olmasaydı kültür ve kültürsüzlük diye CEHALET diye feryat etmezdik.

Bizdeki amatör grafikerler zaten bir logo fiyatına bir ay çalışmya razıdırlar, grafikerliğin yanında ofis boyluk, çaycılık ve sekreterlik de yaparlar... Yanı sadece isimleri tasarımcıdır, tasarımın dışında her şey yaparlar... Dolayısı ile onlar sanatçı olduğu için değil, zenaatçi oldukları için; yaratıcı değil montajcı oldukları için ekmek yerler...

Bizdeki piyasa bu temel üzerine kurulmuştur, batının mantığı bize uymaz...

Siz Batının kendi içindeki eleştirilecek noksanlıkları bizim topluma ekleyip bizim toplum içindeki noksanlık diye sunuyorsunuz. Bu yanlıştır.

Belki benzer ama, derinine girersek benzemediğini görmemiz lazım. Bunu gösterebilmek için yazımı uzattım.

Kısaca Batıda grafik; SANAT ve yaratıcılık, bizde ise ZENAAT ve işçilik olarak görülür.

Bu kadar yazdıktan sonra tekrar soruyorum, SORUN ve SORUMLU kimdir?
Hala, ucuza iş yapan gariban grafik işçilerini SORUMLU buluyor musunuz?

Peki hırsızın hiç mi kabahati yok diyeceğim ama hırsızın kim olduğunu biliyor musunuz?
 
Kayıt
23 Aralık 2008
Mesaj
8
Tepki
0
Yeniden Merhaba Faruk Bey,

Konuyu dallandırıp budaklandırıyoruz. Evet bu elimizde olmadan gelişen ve bana göre belki de olması gereken şey gibi geliyor.

Bir önceki iletimde belirttiğim gibi, tanımlar üzerinde ortak kabullerin eksikliği başta tanışmayı engelleyebiliyor. O yüzden ben biraz daha kendi görüşlerimi açıklayayım. Tabi bunların hepsinin göreceli ve sizin bilgi/tecrübelerinizden faydalanarak değişebilir şeyler olduğunu da baştan belirteyim. Diğer arkadaşların da uyarılarına aynı şekilde açığım.

Benim kanımca, grafik ve tasarım birbiriyle iç içe geçen yanları olsa da aynı şeyler değiller. Sizin başka bir yazıda belirttiğiniz gibi (driwer-grafiker örneğiydi yanlış hatırlamıyorsam) oradaki "er" ekinin bizdeki "çi" eki olduğunu yeniden gözönünde bulundurarak grafiker yerine grafikçi denmesinin daha doğru olduğunu düşünüyorum. Endüstrinin herhangi bir noktasında grafikçilik yapan insanların da bilinen anlamıyla sanatçı olmadıklarını, dolayısıyla ortaya koydukları ticari ürünlerin de sanat eseri olmadığını düşünüyorum. Trade-ard, HandCraft ne denirse densin. Sonuçta estetiğin metalaştığı bir yer sanatın gözardı edilmek zorunda olduğu bir yerdir. Grafikerlerin sektörden bağımsız olarak sırf sanat kaygısıyla eser ürettikleri taktirde sanatçı olarak adlandırılabileceklerini, dolayısıyla eserlerinin de sanat eseri olabileceğini düşünüyorum.
Dolayısıyla, herhangi bir sanatın dilinin ve tekniklerinin sadece ticari amaçlı kullanıldığı takdirde ZENAAT olacağını düşünüyorum. Zaten sanatla ticarileşen sanatın arasındaki farkın vurgulanabilmesi için zenaat kelimesinin (sanea) kelimesinden türetildiği düşüncesini kendime daha yakın buluyorum. Yabancılar bu ayrımı sanat ve teknik olarak yapıyor olabilirler, zaten bir de sektörde icra edilen mesleğin baştan sona teknolojiye bağımlılığını da hesaba kattığımda kendimce bu düşüncemin sağlamasını yapmış oluyorum. (ama üzerine basa basa söylüyorum bunlar benim düşüncelerim)

Asıl suçluya gelince. Asıl suçlu bana göre Kapitalizm ve Modernizmdir. Zaten geleneksel grafik sanatlarıyla bugünkü ayrımların kaynağıda bu iki izmde gizli. Düşünceme göre, bir dünya görüşüne sahip olmayan birisi, ne kadar yaratıcı olursa olsun, kullandığı tekniklere ve dile ne kadar hakim olursa olsun sanatçı olamaz. Hangi dünya görüşü olduğunun önemi yok. Bir dünya görüşü olmalı ve o dünya görüşünün altı da bir birikimle dolu olmalı. Bunu bir kural olarak öne sürmüyorum. Sanatçı bildiğim kim varsa onlara baktığımda gördüğüm birşey bu. Mesela modern grafik sanatının babalarından biri William Morris'in dünya görüşü olmasaydı, sözünü ettiğim o Babalığı gerçekleştiremezdi.

Ülkemizdeki duruma gelince, şayet herşeyiyle bünyemize almaya çalıştığımız bu sistemleri vaktiyle hazmedebilmiş olsaydık. Batıyla aramızdaki fark bu kadar açılmamış olsaydı eğriliklerin bir kısmı şikayet konumuz olmazdı. Ama Faruk Bey işin doğrusunu söylemek gerekirse şu handikaptan kendimi kurtarmakta zorlanıyorum. Hem modernizmi ve kapitalizmin uygulamalarından kaynaklı problemler yaşıyorum. Hem de egemen sınıflar dışındaki bütün insanlar için problem anlamı taşıyan bu sistemlerin bir an evvel güçlenip, batıdaki örnekleriyle kıyaslanabilir duruma gelmesini, mevcut problemlerimin halli için bir çözüm olarak görmek zorunda kalıyorum.

Nasıl olacak da olacak. Hem karşı çıkacağım, hem gelişip serpilmesini ve benim problemlerimi çözmesini bekleyeceğim. Kontrol mekanizmalarını bu sistem kuracak, yeterlilikleri, haklı ve haksız rekabetleri düzenleyecek bir sistem. Tarladaki işçilerin anası ağlarken, kendi rahatının biraz daha yerine gelmesi için, efendisinin daha bir zenginleşmesi için dua eden bir ev kölesi gibi hissediyorum kendimi. Bundan rahatsız oluyorum. Böyle düşünmek istemiyorum.

Son olarak şunu da belirteyim. Şayet grafik bir sanatsa, bunun mekteplisi de olur alaylısı da. Doktorla mühendisle kıyaslanmasını yanlış buluyorum. Çünkü bu örnekler bilim denilen kesin kabullere dayanıyorlar. Denenmiş ve aksi ıspat edilene kadar doğru kabul edilmiş kuralları, kaideleri, formülleri olan bilgiler. Elbette bunlar okulda öğrenilecek. Ama sanatın kendisi sürekli kendisi için konulan kuralları yıkarak gelişen bir şey değil midir. Sanat adına konulan kurallar zaten sanat eserlerinin içerisinden çekilip çıkarılan şeyler değil midir. Yine önceki yazılarınızdan birinde Güzel Sanatlar Fakülteleriyle, Uygulamalı Güzel Sanatlar arasındaki farkı, sanatın toplum için olması gerektiğini söyleyen Alman ekolüyle, sanat için sanatı savunan Fransız ekolünün sonucu olarak açıklamıştınız. Doğru olan tarafları vardır muhakkak. Benim okuduklarımdan anladığım ve mantıklı bulduğum bir şeyi hatırlatmak istiyorum (bu bilgiyi yeniden kontrol edeceğim) Uygulamalı Güzel Sanatların ortaya çıkış sebebi, o güne kadar sanat adına kesin kuralları dayatan, kendi doğrularını sanatın tek doğrusu sayan güzel sanatlar akademilerine bir kısım sanatçının duyduğu tepkidir. Yani Kandinsky ve kuşağındaki bir çok sanatçı, Güzel Sanatlar Akedemilerinin dayatmacı mektep anlayışına ve kilisenin, aristokratın yanında olmaktan kaynaklı züppeliğine bir tepki olarak doğmuştu Uygulamalı Güzel Sanatlar. Bauhausçuları ben bu yüzden değerli bulur ve severim. Ama gelin görün ki, Bauhaus'un tohumunu attığı bizim Uygulamalı Güzel Sanatlarımız (diğer ülkelerde durum nedir bilmiyorum) tam da Bauhaus'un karşı çıktığı sanatı kurallaştıran ve züppe sanatçılar yetiştiren mekteplere dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya.

Faruk Bey, kafa karışıklığı yaşıyor olabilirim. Malumunuz bunları yazarken bir yandan da iş yetiştirmeye çalışıyorum. Üstelik mesaj gönderdiğim saatlere baktığınızda görebileceğiniz gibi aşağı yukarı yirmidört saattir de uyumadım. Sürekli belirttiğim gibi. Bir yandan çözüme katkı olabilir miyim diye düşünürken, bir yandan da eksiklerimi giderip yeni şeyler öğrenmeye çalışyorum. Söylediklerimi malumatfuruşluk olarak algılamazsanız sevineceğim. Sanırım bir süre de susup sizin yazılarınızı okuyacağım. Bana cevap olarak yazdıklarınız başta olmak üzere. Sevgi ve saygılar
Kamuran Sadak
 
Kayıt
23 Aralık 2008
Mesaj
8
Tepki
0
Hamiş:
İşyerinde çalışırken kendimi bir zenaatkar olarak görsem de. Serbest grafik çalışmalar yaparak gerçek bir grafik sanatçısı olmanın (ya da olmaya çalışmanın) hazzını yaşamaktan da kendimi alıkoymuyorum.
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
Kamuran bey,
Dürüst ve içten ifade tarzınıza teşekkürler.

Şimdi de konu modernizme gelip dayandı.

Zenaat ve sanat tartışması içinde toplum için sanat veya sanat için sanat noktalarından tutunuz da bedavaya çalışan grafik işçilerine kadar konu yine genişledi.

Demek ki ne uçsuz bucaksız konuymuş şu grafik.

Şimdi; bilimin ve tekniğin olmazsa olmaz kuralları ve standartları vardır da sanatın yok mudur?

Mesela EDEBİYAT sanatında da CİNAS vardır; derisini yüzmek veya denizde yüzmek gibi... Bunu iyi bilirseniz bir kelimenin değişik anlamlarını çok sanatkarane şekilde kullanırsınız. Bunu bilmezseniz günlük konuşma dilinde paldır küldür konuşursunuz veya bir asker mektubu kadar mektup yazabilirsiniz. Anan nasıl, baban nasıl, yenge nasıl, çocuklar nasıl, sarı öküz nasıl demekten öteye gitmezsiniz.

Edebiyatta mübalağa (abartı) sanatı vardır, bu sanat resimde expression şeklinde ortaya çıkar, karikatürde iri burunlu adamın sadece burnunu kafasının iki misli kadar çizmek şeklinde kendini gösterir, mimaride her tarafını beton yaptığınız bir binanın sadece belirli bir yerini camekan yapmak suretiyle veya afişte bomboş bir sayfaya sayfanın yarısı kadar büyük bir A harfi yapmak şeklinde kendini gösterir.

Sonuç olarak hiçbir sanat KURALSIZ, KAİDESİZ, PRENSİPSİZ ve KANUNSUZ değildir.
SANATI salt özgürlük ve serbestlik olarak düşünmek, DİSİPLİNSİZLİK olarak değerlendirmek büyük HATADIR.

Zaten böyle düşünenler önce yetenek gelir, eğitim sonra gelir diyerek, gizliden gizliye eğitimsizliği kutsallaştırırlar ve kendi cehaletlerine kılıf hazırlarlar.

Mesela her sanatta ritm duygusu vardır... Ritmik öğeler kendisini tekrar ederek dizilişe göre bir melodi yaratır.

Yine mesela;

Hava kurşun gibi ağır,
bağır,
bağır,
bağırıyorum...
koşun!
Kurşun eritmeye
çağırıyorum.

Dizelerinde müzikal bir ritm, kafiye uyumlu olarak yapılmıştır ve hepsi de prozodi denilen güfte-beste ilişkisi kuralına göre düzenlenmiştir.

İşte şiir sanatındaki bu disiplin bir yağlı boya tabloda bir yol kenarıda dikili duran elektrik direklerinin giderek küçülen perspektif görüntüsündeki ritm duygusu ile, bir grafik afişte yer alan tren yolunun daralan görüntüsündeki ritm duygusu ile karşımıza çıkabilir. Bunların hepsi de farklı alanların sanat eseri olsalar da sadece RİTM KURALINI kullanan şiir, resim ve fotoğraf eseridir.

İşte BU YANIYLA (siz kabul etmeseniz bile) BİLİMSELDİR !

Dolayısı ile tek bir bıçak darbesinin insan anatomisine yapacağı etki ile, birbiri peşisıra ritmik şekilde çoğalan bıçak darbelerinin insan bedenine yapacağı etki nasıl farklıysa... Bir görüntünün veya sesin birbirini tekrar eden ritmik biçimde sunulması da gözde veya kulakta tekil sunulmasından daha farklı etki yaratacağı kesindir.

İŞTE SANATSAL sandığımız her olayın da BİLİMSEL bir yanı vardır.

Edgar Degas'nın balerinler tablosundaki empresyonist fırça darbeleri veya pastel boyanın dokunuşları ile, Lautrec'in çini mürekkebi fırçası ile tek hamlede çizdiği afişteki siyah beyaz dansçı kadın figürünün altında, eğer freehanddaki gibi keyline görüntüsünü görebilseydik, çok sağlam bir desen ve anatomi çizgileri olduğunu görürdük ve KUŞKUSUZ BU DA BİR BİLİMDİR. (Ve hatırlayınız çok eskiden her ressam doktor, her doktor ressamdı).

Ayrıca herkesin sanat şahaseri diye nitelediği Mikel Anj'ın Sixtin Klisesinin tavanına yaptığı incilde anlatılan öyküler resimlerinin ASLINDA BİRER ÇİZGİ ROMAN olduğunu, bu günün BATMAN çizgi romanına benzer bir çalışmaya karşılık geldiğini ve PAPA tarafından ısmarlanmış SİPARİŞ BİR İŞ olduğunu ifade etmekten mutluluk duyarım.

Şimdi bunun ne kadarı sanattır, ne kadarı zenaattir?

Mikel Anj o günlerin reklam ajansı patronuydu! Yanında 20-30 kişi çalışırdı. Bunların bir kısmı duvara ıslak sıva çeker (buna FRESKO tekniği denirdi) , bir kısmı sıva üzerine toz kireçle astar sürer, bir kısmı da Mikelanj ustanın ince kağıtlara çizdiği desenleri kömür tozuyla bu astarın üzerine çıkartır, bir kısmı bu astarın içini ten rengi boyar ve ustasının ışık gölge boyamasına hazır hale getirirdi. Bir kısmı da ustasının istediği fırçaları ustasına vermek için yanında hazır beklerdi. Tıpkı ameliyattaki cerrahın neşter ve makas isteyip, asistan doktorun veya hemşirenin vermesi gibi. Çünkü ameliyat hızlı olmalıdır veya Mikelanj ıslak sıva kurumadan üzerini çabucak boyamalıdır.

Şimdi soruyorum her ikisi de bir operasyon değil midir? Nereye kadar bilim, nereye kadar sanattır, ve üstelik ne kadarı zenaattır?

Gelelim reklam ajansına... Gelelim grafikerlik, art direktörlük veya mac operatörlüğü meselesine....

İşte günümüzde art direktörler yok edilmiştir,mac operatörleri grafiker yapılmıştır. Müşteri art direktör olmuş, grafiker sandığı b ilgisayar işçisine şurasını şu renk yap deyip TASARIM YAPTIRDIĞINI SANMAKTADIR. BU haliyle bırakın SANATI, ZENAAT bile değildir. Çünkü siz bakırcı ustasının yaptığı motiflere karışırsanız BAKIR KAZANI GÜM diye kafanıza vurur!

İşte bu Mikelanj'ın bu atölyesi Art direktör Mikelanj yönetimindeki ortaçağ reklam ajansıdır.
Resim ve figür yoluyla MESAJ vermektedirler, yani İNCİLİN PROPAGANDASINI yapmaktadırlar.
Tıpkı bir bankanın reklamını yapmak gibi.

Yani İLETİŞİM yapmaktadırlar, REKLAM yapmaktadırlar.

Bunu da birbirini takip eden sahneler halinde REKLAM STORY BOARD'ı şeklinde, ÇİZGİ ROMAN veya HAREKETSİZ ÇİZGİ FİLM SAHNELERİ şeklinde yapmaktadırlar.

O günkü teknolojinin çizgi romanı veya SİNEMASI ŞEKLİNDEDİR.

Dahası var.

Tüm bunları; figürlere sembolik anlamlar yükleyerek yapmaktadırlar. Mesela İsanın tepesine Halka koyarak, İmparatorun arkasına altın bir daire tabak yerleştirerek, tüm meleklerin masumiyetini vermek için onları çocuk şeklinde ve kanatlı olarak resmederek yani KISACA HER BİR FİGÜRÜ bir İDEOGRAM şeklinde resmederek tüm tabloyu bir İDEOGRAFİ tarzına sokarak... bir ideayı (fikri-düşünceyi) grafik hale (idea-graphy) getirmek suretiyle GRAFİK bir ANLATIM tarzı KULLANMAKTADIRLAR.

VE sanıldığının aksine, ben yaptım oldu şeklinde değil, sipariş verilmiş bir sanat üretimi yapmaktadırlar. Ve yine belirtmek zorundayım ki; RESİM SANATI öğelerinden ve kurallarından yararlanarak aslında GRAFİK sanatı yapmışlardır.

Çünkü; ana endişe bir fikrin propagandasının yapılması, bir öykünün anlatılması (tıpkı çocuk hikaye kitaplarının resimleri gibi), BİR MESAJIN SEMBOLİK ÖĞELERLE VERİLMESİ ( bir afiş gibi) ve bunun MÜŞTERİYE BEĞENDİRİLMESİ (Müşteri papa, papazlar ve klisedir) ve BUNDAN GELİR ELDE EDİLMESİ ( BU SANATIN TİCARİ SANAT= TRADE-ART olması) gibi şeylerin tümü BU GÜNÜN GRAFİK SANATLARININ ve REKLAM AJANSLARIN uğraştığı şeylerdir.

Buraya kadar itirazı olan var mı?

Şimdi benim itirazım şudur;

Papazın biri gelip Mikelanjın çırağına diyor ki; aynı eserin bir benzerini çok daha ucuza yap. Ama Usta Mikelanjın yanında aldığın paradan daha çok kazan... Senin ondan hiç bir eksiğin yok, üstelik fazlan var. Sen de bir ustasın diyor ve çırağı kandırıyor. Ortalık böyle kendini usta sanan çıraklarla dolup taşıyor.

Bu çıraklar rezil resimler yapıyorlar ama papazlar ucuzdur diye beğeniyor. Oysa halk bu resimlere bakıp incilin öğretilerini anlamıyor. Resimler amacına ulaşamıyor, halkı yeterince dindar yapamıyor ama klise bunu ölçecek kadar hassas değil.

Bu arada Mikelanjın yanından kovulmuş kalfalar da b u acemi çırakları destekliyor ve onlar için 2 aylık kurslar açıyor.

Bunları da kral destekliyor, çünkü kral da klisenin etkisi altında...

Şimdiki GRAFİK ve REKLAM piyasası 3 aşağı 5 yukarı buna benziyor.

Şimdi burada kim suçlu?

Sayın Kamuran bey;son bir sorum var, lütfen onu cevaplayın;
Siz ; grafik sanatının ilkelerini ve sınırlarını çizecek, meslekdaşlarının haklarını koruyacak ve mesleği geliştirecek GRAFİKERLER MESLEK BİRLİĞİNİN KURULMASINA TARAFTAR mısınız ve DESTEKLER misiniz?

Gerisi teferruattır.
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@kamuran sadak


Kamuran bey;
Grafik tasarımcıların okuması gereken kitaplar listesi oluşturulması konusunda bildiğiniz kitap isimleri varsa lütfen burada söyleyiniz.

Ayrıca literatür konusundaki bilgisine ve titizliğine çok değer verdiğim Sayın Ece S. Kaya adlı üye kardeşimiz yabancı dili çok iyi bilmektedir ve dünyadaki grafik literatürünü grafik doçentlerinden daha iyi takip etmektedir.

Bu konuda kendisinden yardım rica ediyoruz.

Fakat kendisi cehalete çok üzülmekte ve bu sitede yer alan "maaşı 2 milyardan çok olana grafik tasarımcı, az olana grafiker veya mac operatörü denir" türünden acayip değerlendirmeler yapan kardeşlerimize kırılmaktadır. Bu bakımdan grafikerlerin asgari bir kültüre sahip olmalarını savunmaktadır.

Ben de kendisine katılmaktayım ve yazılarımda fırsat buldukça grafikerliğin olmazsa olmaz şartlarından biri de kültürdür deyip durmaktayım.

Şimdi siz de kitap ve kaynak konusuna önemle işaret ediyorsunuz.

Ece hanım yabancı bir yazarın güzel sanatlar eğitimi almamış kişiler için basit grafik tasarım metodları adlı bir kitabından bahsetmişti bana...

Bu kitap kolay tasarım öğrenmek isteyen uygulamacı grafiker kardeşlerimizin işine yarayabilir.

Kendisinden rica edelim, bu sitedeki 15-20 bin üyeden hiç olmazsa 100 tanesi kitap okur diyerek bildiği kitap isimlerini yazsın bize.

Kamuran bey, sizin de bildiğiniz kitaplar varsa siz de yazınız.

Madem ki bu konuya siz değindiniz, ve önemli derecede kitap okuru olduğunuzu ifade ettiniz, sizin de yazacağınız kitap isimleri olmalı.

Benim ise verecek kitap isimlerim yoktur. Benim bu sitedeki tüm yazılarımı okusunlar derim. Bir de kişisel web sayfama girsinler. Web sayfam için mektep diyorlar.

Saygılar.
 
Kayıt
23 Aralık 2008
Mesaj
8
Tepki
0
Merhaba Faruk Bey,
Uzun süreli bir kampanya döneminden geçtim. Bu yüzden bırakın foruma yazı yazmayı gecem gündüzüm birbirine karıştı. Fırsat bulabildikçe yazmaya devam edeceğim. Kitap isimlerine gelince. Kitap tavsiye etmeyi doğru bulmam. İyi bir okur zaten okumak istediklerini ve okuması gerekenleri bilir/bulur. Fakat tavsiye anlamından uzakta (ki kendimi tavsiyelerde bulunma noktasında görmediğimin altını özellikle çiziyorum) kültürel bir altyapının oluşması için liste oluşturmak en az iki yönüyle önemli olabilir. Birincisi literatür kıtlığının gözle görülür bir şekilde ortaya serilmesi. İkincisi de mevcut literatüre dair okumak isteyeceklere ipuçları vermek. Yabancı dil bilmediğim için diğer dillerdeki yayınlar hakkında bir şey diyemiyeceğim. Ama dilimize çevrilmesi gereken önemli kaynakları beklediğimizi belirtelim.

Aslında Grafik sanatçısının her tür kitapla ilgisi ve ilişkisi olmalı diye düşünüyorum. Çünkü grafik denilerek özelleştirilse bile sanat yanıyla sanata dair ne varsa okunasıdır. Yine de bir kaç kitabı zikredelim ki, bir listenin oluşmasına küçük bir katkımız olsun.

1. Emre Becer/Grafik Tasarım/Dost Yayınevi
2. Hatice Aslan Odabaşı /Grafikte Temel Tasarım/Yorum Sanat ve Yayıncılık
3. Alain Well/Grafik Tasarım/YKY
4. Namık Kemal Sarıkavak/Tipografinin Temelleri/Doruk Y.
5. Tasarım Felsefesine Giriş/İsmail Tunalı/YEM Yayınları
6. Tasarım Ne İçindir/Alice Twemlow/Yem Yayınları

Not: bu bir kaç kitabı başlangıç olsun diye belirttim. Bakalım ardına neler eklenecek. Sitenizi inceledim. Gerçekten bir okul niteliğinde. Daha önceki mesajlarınızdan birinde belirttiğiniz arkadaşlarla da bulduğum ilk fırsatta tanışacağım. İyi çalışmalar.
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@kamuran sadak


Merhaba Kamuran bey,
Uzunca bir aradan sonra tekrar görüşmek ne güzel.

Evet web sitem için okul diyenler haklıymış, siz de öyle diyorsunuz teşekkür ederim. Tüm grafikerler.org üyelerini web sitemi ziyaret etmeye davet ediyorum. Yararlı olacağını ümid ediyorum.

Kitap ve kaynakça konusunda ise, bu sitede " Grafik tasarım sanatıyla ilgili (program kitapları dışında) bildiğiniz sanatsal ve bilimsel kitaplar nelerdir? Lütfen buraya yazınız ve önemli bir Grafik Tasarım Kütüphanesi oluşturalım" başlıklı bir konu açmak istiyorum.

O zaman siz ve Ece hanım ve diğer bu işe önem veren dostların da yardımıyla iyi bir bibliyotek (kitaplık) oluşturulabilir.

Tekrar teşekkür ederim.
 

barisow

Üye
Kayıt
11 Mart 2009
Mesaj
23
Tepki
0
Faruk Hocam size ne kadar teşekkür etsem azdır. Ben bu yola baş koymuş bir gencim. Hergün sabah kalkıp bilgisayar başına geçtigimde ilk iş olarak sizin tecrübeleriniz ve bilgilerinizle dolu yazılarınızı okumak. Ögrenmenin yaşı yoktur sözü çok güzel bir sözdür. Eminimki sizin gibi üstadlar da hayla ögremne peşindeler. Bu durum beni çok memnun ediyor. Çevremde olmasada sanal ortamda bile sizler gibi insanları tanımış olmak çok büyük bir şeref.
Saygılarımla...
 
Kayıt
21 Mart 2009
Mesaj
193
Tepki
1
benim çevremde grafikerlikten anlayan pek kimse yok
çok iyi bir garfiker olmak istüyorum
meslek olarak grafikerlik düşünmüyorum ama
çok iyi öğrenmeyi istiyorujm
öğrenmeyi istiyorum
burdaki üyelerin çoğu
benden yaşça büyükler ve bu konu hakkındaki bilgileri benimkinden katkat fazla
ben de büyüklerimden bişeyler öğrenmeye çalışacağım.
 
Yukarı Alt