İsmail (Arkası Yarın)

danisman

Consultant
Kayıt
27 Nisan 2009
Mesaj
1.504
Tepki
30
Zehra hanım ve Mazlum’du, İsmail diye sarıldı, yok bir şey geçti artık, sen neden geldin, keşke kalsaydın biraz daha dedi Zehra’ya, nasıl kalabilirdim dedi Zehra. Abdullah’a baktı, geçmiş olsun dedi, sağ ol bacım, ucuz atlattık verilmiş sadakamız varmış dedi. Yaklaşık yarım saat kaldı Zehra odada, İsmail yaşananları anlattı, Mazlum anlattı, Abdullah bazen aralara girdi, bazen evet anlamında kafasını salladı, Abdullah’la konuştuklarını Zehra ve Mazlum’a da söyledi İsmail, yapılacaklar konusunda hemfikir olduktan sonra, Zehra ve Mazlum önce eve uğrayacaklarını, sonrada emniyete ifade vereceklerini söyleyerek ayrıldılar.
İsmail bende çıkayım dediğinde, aradan bir saat kadar geçmişti, Abdullah bende geleyim ortak diye diretse de, kabul etmedi, sen şimdi dinlen ve ne kısa zamanda iyileş, akşama yine geleceğim, bu arada şu işleri halledeyim, malum su uyur, düşman uyumaz, dedi. Belinden çıkardığı tabancayı Abdullah’ın yastığının altına sokuşturdu, bir gözün açık uyu kardeşim dedi ve ayrıldı odadan. Giderken hastane korumalarına, dikkat edin, burada sizden habersiz sinek bile uçmayacak dedi. Bu uyarıları, aşağı katta yer alan koruma görevlilerine de iletti.

Hastane bahçesinden çıkarken, İsmail ağabey, diyen bir ses işitti, ses hiç yabancı gelmemişti, arkasına döndü. Turgut dedi İsmail, sarıldılar, ağabey nerelerdesin, dün gece olanları duydum, bana ihtiyacın olacağını düşünüp sana ulaşmaya çalıştım, gazete ve haberlerden evin yerini öğrendim, meşhur oldun ağabey dedi. Çok ihtiyacımız vardı ya diye mırıldandı İsmail. Peki, burada olduğumu nereden öğrendin Turgut diye sordu, ağabey biliyorsun, benim de kendi çapımda istihbarat teşkilatım var diye gülümsedi.

Mazlum diye bir arkadaşla tanıştım eve gittiğimde, önce söylemek istemedi ama birlikte olan resmimiz var, onu gösterince ikna oldu ve bu adresi verdi diye ekledi. Bu arada çalan telefonda arayan Mazlum’du, biliyorum, şu an yanımda zaten dedi İsmail, ne çabuk varmış diye şaşırdı Mazlum.

Turgut, İsmail’in sokak zamanlarında yanından ayrılmayan ve kendisini çok seven bir delikanlıydı. Uzun zaman önce irtibatları kopmuş ve ulaşamamıştı kendisine. Çok hayırsızsın Turgut, nerelerdeydin bunca zaman dedi, ağabey hayırsız olsam burada olur muydum, bak nasıl koştum geldim diye sarıldı İsmail’e tekrar, gel haydi, anlatırsın neler yaptın, neler ettin, şimdi iş zamanı dedi İsmail.

Arabanın sokağına girdiklerinde, yanlış yere park etmiş olmalarından dolayı, arabanın yukarı kaldırıldığını gören İsmail, koştu ve işlemi durdurdu. Turgut bırakmadın ki ağabey, alaydım şunların dalaklarını dedi, İsmail, dur bakalım öyle hemen kurtulmak yok, daha toplayacak çok dalak var İstanbul’da dedi. Yol boyunca anlattı Turgut, İsmail bazen şaşırdı, bazen üzüldü duydukları yüzünden, Turgut’a eskilerden kimlerle irtibat halinde olduğunu sorduğunda duyduğu haberlere çok sevindi, tanıdıklarından birçoğu hayattaydı.

İkindi saatlerine kadar, ulaşabildiklerine ulaştılar, ulaşamadıklarına haber bıraktılar, anlaşılan bu gece oldukça hareketli geçecekti…

Devam edecek…
 

danisman

Consultant
Kayıt
27 Nisan 2009
Mesaj
1.504
Tepki
30
Akşam ezanı okunurken İsmail ve Turgut tekrar hastaneye uğradılar, Abdullah’ın vermiş olduğu isimlerden yalnızca birine ulaşabilmişlerdi, Abdullah’a, bu Yusuf nasıl birisidir, sağlam mıdır, dedi. Abdullah, o nasıl söz ortak, ver eline silahı, yolla on kişinin içine öleceğini bilse, verdiği sözler yüzünden ölüme gözünü kırpmadan gider dedi.

Yusuf, Abdullah’ın canını defalarca kurtarmıştı Artvin ceza evinde, ilk karşılaşmalarında, sıkı bir kavga yapmışlardı ama zamanla kardeş kadar yakınlaşmışlardı, Abdullah’ı Bayrampaşa’ya yolladıklarında ayrılmışlar, orada da Yusuf’un yerini İsmail almıştı, Abdullah kısaca anlattı Yusuf’u, İsmail ön bilgiler ışığında tanımaya çalıştı ekibin tanımadığı üyesini.

Telefonunu aldı eline, numarayı çevirmişti ki, vazgeçti, Turgut telefonunu ver bakayım dedi, onun telefonundan aradı Mesut’u, alo ben İsmail dedi, tanıdım İsmail bey, buyurun dedi Mesut, bana çok acil teknolojiden, bilgisayardan, telefonlardan anlayan tam donanımlı bir adam lazım, bulabilir misin, dedi. Mesut biraz araştırmam lazım İsmail bey derken, tamam Mesut hemen araştır, yarım saatin var deyince, Mesut emredersiniz efendim demek zorunda kaldı. Aradan on dakika bile geçmemişti ki, Mesut tekrar aradı İsmail’i, efendim buldum öyle birisini, daha önce çalışmıştı bizimle, Asemsan’dan ayrılma bir elektronik mühendisi, adı Evren, tam istediğiniz tarzda, otuz yaşlarında, elektronik canavarı dedi.

Tamam dedi İsmail, yeni binada, en üst katı ona ayırın, ne istiyorsa, hangi alet, takım taklavat ve donanım gerekiyorsa temin edin direktifini verdi. Telefonu kapattığında Abdullah gülümsedi, ortak sen var ya, büyük adamsın dedi, mesele büyüklük değil artık Abdullah, mesele İngilizler, bunlar zamanında doğuya tek bir adam yerleştirdiler, o adam tüm doğuyu karıştırmaya yetti, baksana şunlara, İstanbul’a çöreklenmiş bunlar ve bunlarla son nefesime kadar savaşacağım dedi.

İsmail hiç farkında olmadan, Zehra’nın sadece, intikam alma hevesiyle başlattığı bu olaylar zincirinde, büyük bir teşkilatın karşısında bulmuştu kendisini. Henüz ne kadar büyük bir olaya karıştıklarını tam olarak kafalarında çözememiş olsalar da, çok ciddi bir serüvenin içindeydiler.

Tekrar aradı Mesut’u, sadece iki günün var binayı hemen istiyorum, gece gündüz, hiç uyumadan bu iş ya bitecek, ya bitecek dedi, zavallı Mesut emredersiniz efendim demekten başka çaresi olmadığını bildiğinden, tamam efendim, hazır olacak diyebildi.

Turgut, müthiş derecede heyecanlıydı, ağabey çıkalım mı, arkadaşlar verdiğimiz adrese gelmişlerdir dedi. Abdullah yine ayaklandı, bende geliyorum, itiraz istemem ortak, hem biz ortak değil miyiz, bu toplantıda olmak benim en doğal hakkım dedi. Haklıydı Abdullah, İsmail tamam ama önce Murat’ın bir görmesi gerekecek seni dedi, olmaz ortak sen Murat’a mı inanıyorsun, bana mı, iyiyim diyorum, abarttık bu küçücük yara olayını ama diye çıkıştı, tamam dedi İsmail.

Hastaneden çıktıklarında, Abdullah’a baktı İsmail, sonra Turgut’a, bana bakın, hakkınızı şimdiden helal edin, öbür tarafta bir de sizinle uğraşamam diye gülümsedi, ikisi birden helal olsun dedi, Abdullah böyle şeyler düşünme be ortak, daha yapılacak bir sürü iş var dedi.

Turgut’a al bakalım, bundan sonra şoförlük işi senindir deyince, Turgut sevinçten ne yapacağını şaşırmıştı, bu onun için çok güzel bir şeydi, hayatta tek değer verdiği adamla, İsmail’le sürekli birlikte olabileceklerdi. İsmail, yeni binanın, nerede olduğunu tarif ederken, bulabilecek misin, dediğinde, Turgut, ağabey ben İstanbul’un sadece üst yollarını değil, alt yollarını da biliyorum, sen merak etme diye gülümsedi.

Yolda ilerlerken Turgut, ağabey sanırım dedi…


Devam edecek…
 

danisman

Consultant
Kayıt
27 Nisan 2009
Mesaj
1.504
Tepki
30
Arkamızdan gelen araç bizi takip ediyor, emin değilim ama çıktığımızdan bu yana peşimizden ayrılmadı dedi. Akşamın ilk saatlerinde kendilerini takip eden aracı gözden kaçırmamıştı Turgut, İsmail biraz dolaş bakalım, emin olalım dedi. Bir süre ara sokaklarda dolaştıklarında aracın peşlerinde olduğunu anladılar. İsmail Umurca ormanına doğru ilerlemesini söyledi Turgut’a, son derece hızlı bir şekilde ilerlediler caddelerde, Orman yoluna girdiklerinde el frenini çekmesi ve bırakmasıyla, gittiği yönün tam ters istikametine dönüş yaptı, çok çevik bir şekilde araçtan fırladılar, arkadan takip eden araç neye uğradığını şaşırmıştı, kendilerine geldiklerinde, kafalarına yönelmiş silahlarla karşılaştılar. İnin aşağıya diye bağırdı İsmail, eller yukarıda, eller yukarıda dedi Turgut, Abdullah da, hiç kullanamasa da sol eliyle silahını doğrultmuştu karşısında duranlara.

Araçtaki kişiler yirmili yaşlarda iki delikanlıydı, yüzükoyun yatırdı yere İsmail, söyleyin ulen! Kimsiniz, beni ne diye takip ediyorsunuz? Abi biz sizi takip etmiyorduk diyenin kafasına tabancanın kabzasıyla vurdu İsmail ve mermiyi sürdü namlusuna, sadece üçe kadar sayacağım dedi. Daha bir demişti ki, gençlerden birisi, abi kim olduklarını bilmiyoruz, bize aracı gösterdi iki kişi ve takip edin dediler, telefonları var dedi. Ara şimdi onları ve yerimizi söyle, burada bir grupla toplandığımızı söyle dedi. Aradı gençlerden birisi ve aynen İsmail’in söylediklerini söyledi. Karşı taraf, oradan ayrılmalarını, görevlerinin bittiğini söyledi ve suratına kapattı telefonu, bu ne demek şimdi dedi Abdullah, bilmiyorum dedi İsmail. Bekleyeceğiz ve göreceğiz, bu itleri ne yapacağız peki dedi Turgut, onların icabına bakarız, onlar kolay dedi Abdullah, önce hangisinin kafasına sıkayım ağabey diyen Turgut’a İsmail öyle bir bakış fırlattı ki, anlamıştı Turgut, tamam ağabey kızma hemen dedi.

İki gencin ellerini bağlayıp, arabanın bagajına kapattılar, İsmail bir daha karşıma çıkarsanız, veririm bu psikopatın eline, kafalarınıza sıkmaktan büyük keyif alır dedi. Arabayı, İsmail'in dediği gibi, piknik alanında bir yere park etti, Turgut ve koşarak geldi, ağabey sanırım misafirlerimiz geliyor dedi. Dört aracın ışıkları görünmüştü aşağı taraftaki yolda. İsmail Abdullah sen sağ tarafa dur, Turgut sen de birkaç metre solunda dur dedi. Kendisi de yukarı tarafa geçti ve silahlarının ikisini de aldı eline. Tam bir çapraz ateş pozisyonu almışlardı, araçlar birkaç yüz metre kala farlarını kapattılar ve durdular. Ağabey bunlar baya bir kalabalık dedi Abdullah’a Turgut, tut şu çeneni Turgut, şimdi parmaklarını ve kollarlını çalıştırma zamanı dedi Abdullah.

Adamlar oldukça kalabalıktı ve hazırlıklı geliyorlardı, çetin bir çatışma yaşanacağı aşikardı. Turgut ilk ateşi İsmail’in açacağını bildiğinden derin derin nefes alarak yaşanacaklara hazırlıyordu kendisini, Abdullah canı yansa da bu işin sol elle olmayacağını bildiğinden, sağ eline aldı silahını.

İsmail soldan yaklaşan ilk kişiyi tek atışla devirdi yere, ardından Turgut yine soldan gelenlerden birisini bacağından yaraladı, Abdullah sağdan yaklaşanlardan birisini, nişan almasına rağmen vuramadı. Birkaç dakika içinde ortalık silah seslerinden yıkılmaya başladı, İsmail ağaçları kendisine siper ederek, birkaç tanesini daha devirdi, askerdeyken aldığı gerilla eğitimi, bu gece çok işine yarıyordu. Turgut da, İsmail’i taklit ederek, birkaç kişiyi daha devirmeyi başardı, bir ara kafasını ağacın yanından çıkardığında, kulağının yanında geçen kurşunun, vınnnn sesiyle irkildi, ölümle yaşam arasında sadece anlık zamanların olduğu bir geceydi. Abdullah yarasının kanaması pahasına, sol taraftan gelenlerden birisini yere indirmeyi başarmıştı, adam tıpkı kendisi gibi omzundan yaralanmış ve yere düşmüştü birkaç adım daha atıp sıktı herifin kafasına.

Yaklaşık on dakika kadar süren çatışma sonrası, gelenlerin tamamı saf dışı edilmiş, Turgut’un bacağından yaraladığı adamı ele geçirmişlerdi. Turgut herifi arabanın bagajına paket yaptığında polis sirenlerini duymaya başlamışlardı, İsmail acele edelim, çabuk olun dedi ve atladılar arabalarına karanlığın içine daldılar. Ağabey nasıldım ama dedi Turgut, İsmail vurdu ensesine arka koltuktan, o nasıl bir dönüştü aslanım, kendimi ralli arabasında sandım dedi. Ağabey oto kuaföründe çalışırken öğrenmiştim bu hareketi dedi, Abdullah biraz oflayarak, ulen desene müşterilerin arabalarını, güldü Turgut, yok Abdullah ağabey o kadar da değil dedi.

Orman yolundan çıktıklarında çok hızlı bir şekilde ara caddelere daldılar, şu an her yer polis kaynıyordur dedi İsmail. Binanın arka tarafına geçip park ettiler, yukarı kata çıktıklarında beklenenlerin tamamı oradaydı, kan ter içindeki Abdullah’ın yarası kanıyordu, İsmail seni hastaneye götürsek iyi olacak dedi, fakat kabul etmedi Abdullah.

İlk sözü alan İsmail…
 

GÜNEL AYVACI

Altın Üye
Altın Üye
Uzman Üye
Kayıt
31 Mart 2009
Mesaj
714
Tepki
7
Birinci bölümü okudum "arkası yarın" olduğunu görünce, her bölümü word e kaydediyorum.
Ne zaman bitecek?
Ben asla dizi seyredemem mesela. Bir hafta beklemek çok zor geliyor,
sabrım yok. bu yüzden bu öyküyü de bitince kitap gibi okumaya karar verdim.

Biteceği günü sabırsızlıkla bekliyorum:)
 

danisman

Consultant
Kayıt
27 Nisan 2009
Mesaj
1.504
Tepki
30
Bilmem ki Günel Hanım, her gün yazıyoruz ama sonu ne zaman gelir derseniz, buna cevap veremem :) okunduğu sürece devam edeceğiz...
 

danisman

Consultant
Kayıt
27 Nisan 2009
Mesaj
1.504
Tepki
30
Arkadaşlar biliyorum, birçoğumuz sokaklarda yetiştik, bir sokak köpeği gibi sağa sola itildik, aç kaldık, açıkta kaldık, üşüdük, bir çöp tenekesinin yanında yaktığımız ateşte, ısınmaya çalıştık, uyuşan bedenimizi kıvırdık bir beton zemine, uyumaya çalıştık.

Kedi yavruları gibi sokulduk birbirimize, paylaştık ne bulduysak, çalıştık iş bulduğumuzda, gücümüz yettiğince dövüştük, haksızlığa tahammül edemediğimizde. İnsanlar birer öcü gibi gördüler, kirli elbiselerimize bakıp, göremediler içimizde saklı olan, sıcacık ve tertemiz yüreklerimizi, fark etmediler, bayramlarda nasıl boynu bükük beklediğimizi, cami köşelerinde.

Oysa ne kadar saf, ne kadar temizdi düşüncelerimiz, hayata atılmaya çalıştığımız o çocukluk yıllarımızda, hatırlarsınız, kendi karnımızı doyurmakla kalmaz, başkalarını bile düşünürdük, Halit, hatırlıyor musun, daha on altı yaşlarındaydık, halde çalışıp kazandığımız üç kuruş parayı yaşlı teyzeye vermiştik, torununa ayakkabı alması için.

Hatırlıyorum İsmail, nasıl unutabilirim ki, hava yağmurluydu, pabuçlarımız delik deşikti, iki çizme alacaktık o parayla ama “gülümsedi” teyzemiz bizden daha mutlu olmuştu dedi. Peki, sen hatırlıyor musun Mehmet, sattığımız simitlerin parasını alamadığımız fırıncıyı, unutur muyum, abi dedi Mehmet. Ya sen Hasan, o kadar uğraşmıştın motorcu olmaya, sana hayvan gibi davranan ustanı, nasıl benzetmiştik birlikte, eyvallah abi, iyi etmiştik be, anama küfredip duruyordu dedi.

Derin bir nefes daha aldı İsmail, peki hapishanede bizlere tecavüz etmeye çalışan soysuzları da hatırlıyor musunuz? Peki, yok yere yediğimiz dayakları, ya verilmeyen haklarımızı, yemeklerimizi yiyen, koca göbekli gardiyanları, sırtımızda kırılan jopları, bunları da hatırlıyor musunuz?

Ortam sessizleşmişti, kimse nefes bile almıyordu. Şimdi, dedi İsmail, biraz şansımın da yardımıyla, para denen o şerefsiz kağıt parçasına kavuştum. Birçoğunuz bunu biliyorsunuz, şimdi artık intikam alma zamanı. Canımızı yakanların, can yakanların, haksız yere gariplerin ocağını söndürenlerin, canını yakma, gerekirse canını alma zamanıdır, diye bağırdı.

Sahip olduğum bu paranın asıl kaynağı, hayatıma ortak olan kadındır, gel gör ki, bu pis kader yakamı bir türlü bırakmadı. Basit bir intikam almak amacıyla başlayan bu serüven, son on gündür ardımızda birçok cesedin kalmasına vesile oldu. Şimdi, kulaklarınızı sonuna kadar açın ve beni iyi dinleyin, eskiden sokaklarda çarpışıyorduk, basit insanlardı bunlar, fakat geldiğimiz şu noktada, biliniz ki, yolumuz, dünyanın en pislik insanlarına sahip olan bir ülkenin pis ve karanlık insanlarıyla kesişti.

Son günlerde, yaşananlar sonucu, geri dönüşü olmayan bir yola girmiş bulunmaktayım. Bu yola girdiğim için pişman mıyım? Hayır, değilim, hayatımda yaptığım hiçbir iş ve eylemden pişmanlık duymamış bir adamım. Şimdi gitsem polise, anlatsam olayları, sizce anlarlar mı beni? Hiç sanmıyorum dedi Abdullah, anlasalar bile bu uzun yıllar alır ve sen hapislerde çürümeye mahkum edilirsin.

Evet, gördüğünüz üzere, çocukluktan bu yana yaşadıklarımız, bize birçok deneyim kazandırdı. Şu durumda, polisle bu işi aydınlatamayız ve kendi kanunlarımızla halledeceğiz. Sokak kanunlarıyla ama daha profesyonel olarak, benimle bu geri dönüşü olmayan yola girmeye, var mısınız?

Varız dediler hep birlikte, Hasan, abi, sen neyi nasıl biliyorsan yanındayız, sonuna kadar yanındayız dedi. Yusuf, ilk kez konuşma gereği hissetti, İsmail kardeş, Abdullah anlattı bazı şeyleri, duyduklarımdan sonra, sizinle olmaktan başka çarem olmadığını düşündüm, köyde yaşlı anacığımdan başka kimsem yok, zaten ona da bir hayrım yok, dediğin gibi, bu bir sokak savaşı değil, ülke meselesidir. Her ne kadar sabıkalı ve sokaktan gelen adamlar olsak da, ülke adı geçti mi, akan sular durur dedi.

O zaman dedi İsmail…

Devam edecek…
 
Yukarı Alt