Matbaa da grafiker, insan mi makine mi?

Muzaffer BAKIRCI

by imagination
Kayıt
23 Haziran 2008
Mesaj
77
Tepki
2
@xblack

siz kendi cumhuriyetinizi yeni mi kurdunuz... Türkiye Cumhuriyetinde herkes kendi cumhuriyetini kurmuş zaten.. kaçgündür burada ne tartışılıyor... Hala uyuyorsunuz anlaşılan...Millet bunun önüne geçelim diye avaz avaz bağırıyor... Siz hala cumhuriyet kurma derdindesiniz.. Helal olsun...:D
 

xblack

Üye
Kayıt
17 Mayıs 2008
Mesaj
378
Tepki
34
@dream

Alıntı yaparken dikkat etmelisiniz. Yanlış mesajımı almışsınız. Yada Alıntıyı doğru yaptınız mesajı yanlış yazdınız. :)

Yok yok bizim Cumhuriyet yeni kurulmadı. Sen kafanı takma öyle şeylere :)
Bunun önüne geçmek için bizde çok bağırdık. Herkese yarıyorsa bizede yarar dedik. Bakalım kim ne kadar dayacak.

Hem bu kadar iyi takip ediyorsanız sizde kendinize bir kalem alsaydınız ya. Kendi düşüncelerinizi belirtseydiniz. Belki sizden ilham alırdık. Buyrun...
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@Arzu Uluırmak
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Evet, problem rekabette değil, haksız rekabettedir.

Hep söylerim ucuz olsun kaliteli olsun derseniz kaliteden taviz vermeden fiyatta rekabet edersiniz. Ama ucuz olsun kalitesiz olsun derseniz, taklit mala girer, haksız rekabet doğar.

Bu kez kaliteden de taviz vererek kaliteli mal ile haksız rekabete girersiniz.

Mesela kimse 6,5 milyona kartvizit basılmasın piyasayı düşürüyorlar diyemez.

Bunu söyleyen halkın düşmanıdır, ucuzluk istemez, fiyatların katı ve sert kurallarla belirlenmesini savunan faşist, diktatör, otoriteci, kapitalizme ve liberalizme karşı, özgürlüğe ve özgür düşünceye karşı eski kafalı kimselerdir.

Ama 6,5 milyona çamur gibi kart basıyorlar buna da kartvizit diyorlar diye itiraz etmek, yukarıdaki gibi olmak demek değildir. Yani rekabete karşı olmak demek değildir.

Eğer siz bu çamur gibi alaca bulaca, okunmayan, zevksiz kartların, grafik tasarım sanatında kartvizit olmadığını ileri sürerseniz, bunun grafik tasarımcılarınca incelettirilip kartvizit vasıflarını yerine getirmediğini ve KUSURLU MAL olduğunu ispat edebilirseniz, bu faaliyetleri kontrol altına alabilirsiniz ve kimse de size TEKELCİlik yapıyorsun, SERBEST TİCARETİ engelliyorsun diyemez.

İkisi arasında göremeyen gözlere ve anlamayan beyinlere göre ince bir çizgi vardır, gören göze ve anlayan beyinlere göre de gayet kalın ve belirgin bir hat vardır.

Şimdi GRAFİKERLERİN HAKLARINI VE SANATINI KORUYAN BİR örgüt olsa,bu kartvizitlerin ULUSLARARASI KARTVİZİT NORMLARINA ve GRAFİK SANATI KURALLARINA göre kusurlu tasarım olduğunu iddia eder ve YASAL İTİRAZDA BULUNUR.

BU yasal itiraz SÜRÜ gibi GÜDÜLMEYEN, özgür insanların yaşadığı toplumlarda yapılabilir.

Bir de MATBAACILAR tarafından bakalım. Gerçekten matbaacıların haklarını koruyan MATBAACILAR MESLEK HAKLARINI KORUMA ve GELİŞTİRME kurumu(derneği)(birliği)(meslek Odası vs) olsa... Bu Kuruluş da derse; bu çamur gibi dizayn edilmiş kartvizitler uluslararası BASKI NORMLARINDA basılmamaktadır. Bunu basan matbaalar %30 a kadar RENK SAPMASI NORMALDİR demektedirler. BU, baskı teknolojisi açısından bir katliamdır, beyaz olması gereken yüzeyin pembe olması demektir. Bu bakımdan bu BASKILAR, kusurludur, men edilmesi gerekir denilirse, mahkeme bilirkişiye gider ve onaylanırsa bu firma bu faaliyetlerde bulunamaz.

Hatta Heidelberg makinasından Almanyadan bilirkişi bile getirtilebilir...

Devam edeyim mi?

BU grafik tasarımları yapmış grafik tasarımcı diye yutturulan gençlerimiz de mesleğini icra ederken kusur işlemek veya yetkisiz ve sertifikasız meslek icra etmekten suçlu bulunabilir.BUnlar özel eğitime tabi tutularak gerçek grafiker olarak yetiştirilebilir.

Devam edeyim mi?
Bunları istemek SERBEST PİYASAYA ihanet etmek, ÖZGÜRLÜĞE karşı olmak demek değildir, GELİŞİMİN Önünü TIKAMAK hiç değildir.

Eğer bunları istemezseniz CEHALETTEN kurtulamazsınız, GELİŞİMİN önünü açamazsınız, HAKLIYI savunamazsınız, KALİTEYİ ARTTIRAMAZSINIZ, ÖZGÜRLÜĞÜ DEĞİL köleliği savunursunuz.

Böyle gelmiş böyle gider dersiniz, bana dokunmayan yılan, dersiniz...Halbuki yılan azar azar zehirliyordur, farketmezsiniz. Bana ne ben mi düzelteceğim derseniz bir deniz yıldızı daha kurtaramazsınız.

İstiklal Marşımızdaki Hakkıdır Hakka tapan yerine Hakkıdır GÜÇE tapan demiş olursunuz.

Saygıyla.
Faruk ÇAĞLA
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@musss

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Mustafa beycim,

Verdiğiniz bilgilere teşekkür ederim.
Gelecek 10 gün içinde İzmire bir akrabamı ziyarete geliyorum. Adresinizi özel mesaj olarak yollarsanız ziyaretinize gelmeyi düşünüyorum.
Saygılarımla
F.Çağla
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@Cengiz Ünal

xxxxxxxxxx

Cengiz beyciğim,
Şunu önemle belirtiyorum ki alaylı mektepli ayrımında tahsil, eğitim, diploma gibi konuları herşeyinüzerinde tutuyor değilim.

Lakin inkar edilmemesi gereken şeyler olarak da görüyorum.

Tahsil cehaleti alır merkeplik baki kalır demişler.

Biz hem cahil olup hem merkep olunmasına üzülüyoruz.

Yoksa merkep merkeptir, altın semer de vursan merkeptir.

Biz insanları merkep yerine koyan veya merkepleşmesini sağlayan sisteme karşıyız.

Ya da merkepi boyayıp at diye sunanlara karşıyız. Biz merkepe merkep, ata at, koyuna koyun, kurta kurt denmesini istiyoruz. Hele koyun postu giymiş kurtlara aman dikkat diyoruz.

Dikkat ettiyseniz her platformda gerçeklerin gün ışığına çıkması konusunda bıkmadan usanmadan yazıyoruz.Kurtların koyun postunu sıyırmaya çalışıyoruz.

Şimdi bir çok alaylı grafikeri memnun edecek bir yazıyı aşağıya alıyorum.
Değerli grafik tasarımcısı Ali Tekin Çam dostum; alaylı-mektepli ayrımının nereden kaynaklığını açıklıyor.
Ben de aynı fikirleri paylaşıyorum. Çünkü ben de üniversiteye girmeden tabelacı çıraklığı yaptım, hem alaylı hem mektepliyim. Dev gibi tabelaları taşıdım, az hamallık ve uşaklık yapmadım, dükkanı ben süpürür sobayı ben yakardım. Ama meslek öğrendim. İki aylık kurs bitirip grafiker olmadım. Titizliğim buradan kaynaklanır.

Faruk Çağla

Birlikte okuyalım (yazı Gra-list.yahoogroups.com'dan alınmıştır);

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Kavram kargaşasını önleme adına minik bir katkıda bulunmak istiyorum:
Alaylı ile kurs mezunları sakın ha sakın birbirine karıştırılmasın lütfen. Aynı şey değildir çünkü.

Alaylı demek, birinin alayından yetişenlere denir.

Kelimenin kökenine değinecek olursak eğer; Osmanlı'nın son dönemlerinde Avrupa'da ki ilerlemeler görülünce, artık askeri eğitimin de okullaşması gerektiği anlaşıldı. 20.yy. başında osmanlı ordusunda harp okullarından mezun subaylar ile ordu içinde kalarak ilerlemiş fakat herhangi bir okul eğitimi olmayan subayları ayırt etmek için kullanılmış; harp okullarından mezun olmamış subaylar alaylı olarak adlandırılmıştır. (Alaylı; Antalya ilinin Merkez ilçesine bağlı bir köydür,.. gibi bir tanım da vardır, ama konumuz dışı olduğundan değinmeyeceğim.)))

Asker bir millet olmamızdan mıdır, nedir? Bu başlık; sanat ve zenaat içeren meslekler için de benimsenmiş ve kullanılmıştır. Bir ustaya cıraklık etmiş, mesleginin inceliklerini o ustadan öğrenmiş, usta-çırak ilişkisiyle çekirdekten yetişmiş olanların tanımıdır alaylılık. Bizim kültürümüzde de önemli bir yere sahiptir.

Mesleğimizle ilgili olarak; mektepli ustaların genelinin de alaylı bir geçmişe sahip oldugunu parantez içinde belirteyim.

Kurs mezunları ise bu tanıma uygun değildir.

Saygılarımla

Ali Tekin Çam
 
Kayıt
7 Temmuz 2008
Mesaj
209
Tepki
5
Selam,

Açılan konu başlığını görüp ilgimi uyandırdığında bu başlık altında yazılan yazıların çokluğu beni nedense hiç şaşırtmadı. İsterseniz konuyu bu aşamadan sonra kaldığı yerden alıp başka bir yöne doğru aslında olması gereken ve akması doğru olan kanala doğru sürükleyelim.

- Türkiye'de matbaalar neden grafik tasarımcı bulundurma gereği duyar..?
- Bu tür bir sorun dünyanın herhangi başka bir ülkesinde var mıdır..?
- Doğal akışın sağlanmasında izlenmesi gereken yöntem nedir..?


İçerisinde bir şekilde konumlandığımız grafik tasarım sektörünün geldiği noktayı yine bizimle kıyaslamak için izlenmesi gereken en doğru yöntem yakın komşularımız olan avrupa ülkeleridir. Sektörel kıyaslamayı tutup herhangi bir Afrika ülkesi ya da Ortadoğu ülkesiyle yapmanın bu anlamda bize herhangi bir yol ve yön gösterici özelliği olamaz.

Şimdi gelelim örneğimize...

Örnek ülke;
Benim yakından tanıdığım ve uzun yıllar çalıştığım ajansın da sahibi olduğu kişilerin ülkesi. İngiltere...

Örnek iş;
A-4 boyutlarında ön arka tasarlanması gereken herhangi bir firmaya ait iki kırımlı bir çalışma. Flayer... Kısaca El Broşürü.

Çalışma prensibi ve izlenmesi gereken yöntem;
Müşteri temsilcisi müşteriden aldığı brifi yaratıcı grup içerisinde yer alan,
- Creative Director ( Yaratıcı Direktör )
- Art Director ( Sanat Yönetmeni )
- Account Director ( Müşteri Temsicisi )
- Copywriter ( Reklam Yazarı )
- Graphic Designer ( Grafik Tasarımcı )

kişilerle birlikte bir toplantı düzenler. Adına ingilizce Brainstorming ( Beyin Fırtınası ) denilen toplantıda tasarlanması gereken Flayer için öncelikle konsept oluşturulur. Bu toplantı genellikle yaratıcılığın bütün sınırlarının zorlandığı ve ortaya çıkartılacak tasarımın genel ve özel hatlarının belirlendiği çalışmaya başlamadan önce yapılması gereken ilk toplantıdır.

Konsept oluşturma toplantısından sonra Müşteri Temsilcisi oluşturulan konsepti müşteriye yazılı olarak sunar. Müşterisi ile yaptığı konsept onaylatma toplantısından sonra ajansta ilgili konsept üzerinde yapılması gerekenler madde madde, adım adım belirlenir. Bu aşamadan sonra Creative Drector, Art Director ve Copywriter kendilerine düşün alanlar üzerinde kişisel çalışmalarını oluştururlar.

Bu aşamada görev ve sorumluluğun büyük kısmı konsepte uygun slogan bulunması ve El Broşüründe kullanılacak metinlerin hazırlanma aşaması. Eğer çalışma bir ürün çerçevesinde ele alınacaksa ürünün aynı sektörde yer alan rakiplerine olan üstünlüğünün ortaya çıkartılması ve ürünün çarpıcı özelliklerinin sıralanması şeklinde yazılı metinlere dayalı çalışmayı yürüten Reklam Yazarındadır.

Art Director ilgili ürünün ( Packshot ) yeniden çekilmesi gereken fotoğrafları üzerinde veya çekilmiş fotoğraflarının grafik tasarımda uygulayacağı görsel zenginlik içerisindeki bağıntısını kurar ve kendince gerekli gördüğü görsel dökümanları hazırlar.

Bu kişisel hazırlık sürecinden sonra yaratıcı grup bir kez daha toplanır. Kişilerin ilgili konsept çerçevesinde yaptıkları ön hazırlık masaya yatırılır. Duruma göre uzun ya da kısa süren ( toplantının uzun ya da kısa olması yaratıcı grup arasındaki ortak uyuma ve konsept çerçevesinde ortaya çıkarttıkları çalışmanın benzer noktalarına göre değişir ) toplantı sonrasında görevi bu kez Art Director üzerine alır ve oluşturulan konsepte uygun slogan, metinler ve görsel dökümanları kişisel becerisi çerçevesinde birleştirecek olan Layout ( ön taslak ) çalışmasını hazırlar. Bu aşamada eğer tasarımda görsel unsurlar illüstrasyon üzerine kurulu ise yaratıcı gruba bir illüstratör dahil edilir.

Bu aşamaya kadar matbaaya yönelik veya dönük herhangi bir belirti ortaya çıkmaz. Hatta matbaa bu aşamada oluşturulan bütçede yalnız maliyet unsuru çerçevesinde ele alınır.

Hazırlanan Layout yani taslak Müşteri Temsilcisi veya gerek görülürse eğer Art Director'ün birlikte katılacağı müşteri toplantısına taşınır. Yapılan bu toplantı hazırlanan taslak çalışmanın müşterinin beğenisine sunulması ve üzerinde görüş alışverişinin yapılması çerçevesindedir. Yazılı ve görsel unsurların ilgili konsepte uygunluğundan tutun da müşteriye konunun algılattırılmasına varıncaya kadar bir çok noktada karşılıklı düşüncenin belirtildiği ve tasarımın onaylanmasına yönelik bu toplantı eğer gerek görüldüyse ilgili düzeltmelerin gerek görülmediyse de Artwork ( Orijinal ) çalışmasının hazırlanması için ajansa dönülür.

Bu aşamada olaya grafik tasarımcı girer. Grafik tasarımcı Art Director'ün taslağını hazırladığı çalışmayı basımının yapılacağı matbaanın gereklerine göre orijinale ( Artwork ) dönüştürür. Bu aşamada tasarımın mantığı gereği eğer düşünüldüyse bıçak çizimi, baskı sonrası işlemler ( gofre gibi ) için de ön hazırlık sürecini grafik tasarımcı Art director'den aldığı bilgiler gereği uygulama noktasında gerçekleştirir.

Artwork çalışması gerçekleştirilen Flayer çalışması baskı öncesi ( Prepress ) aşamasına gelir. Bu aşamada müşterinin baskı öncesi onayının alınması için çalışmanın bir takım filminin alınması ve bu filmden prova baskının ( Kromolin baskı ) prepress atölyesinde ortaya çıkartılması gerekmektedir.

Son aşama olan onay aşamasını Müşteri Temsilcisi ağzı kulaklarında bir şekilde müşteriye sunduğunda bu çalışmadan hemen onay alacağını ve işin bundan sonraki aşaması olan basım sürecine geçileceğinden emin bir şekilde toplantıya girer. Müşteri bu son aşamayı genellikle ve çoğunlukla kabul eder. Seyrekte olsa müşteri kaprisinin yaşanmadığı da olmuyor değildir. İşte o zaman tam bir koşuşturma ve stres dönemi başlar. Hazırlanan orijinal üzerinde gerekli düzeltmeler ve yeniden prepress süreci. En sonunda da müşterinin o meşhur sözü...

- Teşekkür ederim basıma uygundur...

Bu aşamaya kadar konuya malzeme olan matbaanın kenarından bile geçmedik. Hatta kapısından işte şimdi girmek üzereyiz. Matbaanın kapısından içeri girdiğimizde ise yapacağımız tek şey basım aşamasına gelmiş işin elimizde bulunan kromolinle karşılaştırılmasıdır. Bu onayı da çoğunlukla Art Director verir. Sonraki süreç artık basım sonrası işlemlerin tamamlanması ve ilgili Flayer'ın müşteriye teslimi...

Genel anlamda bir müşterinin elinde sektörün motoru konumundaki ürününün üst bazda tanıtımının yapılması için ortak çalıştığı reklam ajansından ürüne yönelik herhangi bir basılı materyalin ( POP ) hazırlanıp kendisine sunulması ile ilgili süreçte yaşananları anlatmaya çalıştım. Üç aşağı beş yukarı konuyu ele aldığımızda izlenen süreç bu şekildedir.

Bu süreci izleyen kendisini çizgi altı ( Blove the line ) ya da çizgi üstü ( Above the line ) olarak tanımlayan bir ajansın müşterisine yönelik bir tasarım sürecine kısa bir bakıştır.

Peki yukarıda sorduğum soruların cevapları ne olacak dersiniz..? O soruları da artık kendisini bu konumda değerlendirmeyen kişilere bırakıyorum. Gelinen süreçte doğru bakış açısına ve bilgi düzeyine erişkin herkesin ortak düşüncesinin olması gereken mi yoksa olunanla yetinilen mi olduğunu da yine sizler değerlendirin. Benden şimdilik bu kadar. Ayrıntıda boğulmamak ve konunun dışına çıkmamak için belirtilen diğer düşüncelere karşı kendi düşüncemi yeri geldiğinde yine bu alanda sizlere sunmaya çalışırım.

Saygılar...
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@Melih Yongacı

Melih bey;
Önce çok bilgilendiğim ve doyurucu yazınıza teşekkür ederim.

Sanıyorum siz;
Doğal akışın sağlanmasında izlenmesi gereken yöntem nedir..?
sorusuna açıklık getirdiniz. İyi de ettiniz.

Geriye şunlar kaldı;
- Türkiye'de matbaalar neden grafik tasarımcı bulundurma gereği duyar..?
- Bu tür bir sorun dünyanın herhangi başka bir ülkesinde var mıdır..?

Bunlara da açıklık getirmenizi rica edeyim. Çünkü burada bu günlerde sıklıkta tartıştığımız konuların başında bunlar geliyor.

Bir de şu kreatif direktör nedir, nerede devreye girer, ne iş yapar, ona da değinirseniz...memnun oluruz.

Saygılarımla.

Faruk Çağla
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@musss
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx


Mustafa bey,

Önceki mektubumu görmediğinizi düşünerek tekrar yazıyorum

İzmire 10 gün içinde geleceğim, matbaanızın adını ve adresini verirseniz sizi ziyaret etmek isterim.

Hayırlı işler dilerim.

Faruk Çağla

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
 

Superturkishman

Emprime
Kayıt
24 Ağustos 2007
Mesaj
580
Tepki
5
@farukcagla

bütün bu yazılanlara bende tamamiyle katılıyor ve destekliyorum anlatmak istediğim olayda zaten buna yakın duygular hocam emeğinize sağlık

bu yazınıza istinaden bir not olarak düşmek isterimki
daha önceki yazılarımda anlatmak istediğim olayı zaten yukarıdki cümlelerinizde açıklamıssınız şu sonuç çıkmış ibrahim tatlıses ve vb kişiler mektepli olmamıştır ama merkep olarakda kalmamıstır savunmaya çalıştıgım fikirde bu idi saygılar sunarım iyi çalışmalar dilerim
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@Cengiz Ünal


xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx


Cengiz beyciğim;
Ben, İbrahim Tatlıses konusundan bahsederken sizin çektiğiniz tarafa çekmemiştim. Siz anlamak istediğiniz tarafa çektiniz ve nehir başka yataktan aktı.

Ben demek istemiştim ki ;
Bir grafikerden hem photoshop, hem freehand, hem corel, hem Quark, hem indesign, hem web sayfası, hem digital baskı, hem katalog , hem amblem isteniyor. Bunun bir art direktörü, bir grafikeri, bir mac operatörü olur. Görev taksimi, iş bölümü olur. Bir grafikerin alaylısı olur, mekteplisi olur. Acemisi ustası olur.

Patronlar bu farkı gözetmeden, acemi kimdir usta kimdir demeden bir kişiden 3 kişilik iş istiyorlar, hem de yarım kişilik maaş veriyorlar demek istemiştim.

Benzetme olsun diye de;
İbo yöntemi iş istiyorlar, filmi çeken İbo, yönetmen İbo, Müzik İbo, Başrol İbo... Senaryo İbo olsun istiyorlar dedim.

Siz de tuttunuz elbette tahsil olmasa da olur. İbo büyük sanatçıdır dediniz. Konuyu nereden aldnız nereye getirdiniz. Demek İboyu çok seviyorsunuz ki yazının sadece İbo ile ilgili tarafını gördünüz.

Oysa mühendisten bahsetmiştim, mimardan bahsetmiştim, bir gökdelen yapılırken demir çeliğini başkası hesaplar, kumunu çakılını başkası hesaplar, elektreik tesisatını başkası hesaplar, laz mütehit kafasıyla gökdelen yapılmaz demiştim. Bunları hiç dikkate almamışsınız.

Yani laz mütahit kafasıyla gökdelen yapılmaz, İbrahim tatlıses mantığı ile film yapılmaz demiştim. Oysa Kurnaz patronlar daha az para vermek için bir çok kişinin yapacağı işleri bir kişiye yaptırmak istiyorlar, grafikerleri hor kullanıyorlar, acımıyorlar demek istemiştim.

Yani İbrahim tatlıses gibi on parmağında on marifet olan adama film yaptırmak istiyorlar ama bir kişinin maaşını vermek istiyorlar demiştim.

Yani, mükendis ve mimara bina yaptırmak istemiyorlar, omuzu keserli inşaat kalfasına gökdelen yaptırmak istiyorlar demiştim.

Siz bunlara değil İbrahim Tatlıses konusuna düğümlenmişsiniz Sayın Cengiz bey, ne diyeyim...

Siz tuttunuz herkes İbo gibi olamaz, İbo yeteneklidir gibi laflar ederek konuyu bambaşka yere taşıdınız.

Siz böyle yapınca ben de alaylı nedir, mektepli nedir konusuna değinmek zorunda kaldım.

Cengiz bey, bas bas bağırıp duruyorum, türkiyenin sorunu ekonomik kriz değildir, kültürel krizdir diye. Yani Türkiyede cehalet ve eğitimsizlik en büyük problemdir, fakirliğimizin temelinde bu yatar. Cehaleti yok ederseniz Türkiye birdenbişre on misli büyür ve bu mektuplardaki yanlış anlamaların da önüne geçilir.

O zaman İbrahim Tatlıses da sadece türkü okur, film yapmak filmcilerin işi olur.

Ayrıca sizin İbrahim Tatlıses iyi bir filmcidir, iyi bir oyuncudur görüşünüze de asla katılmıyorum. Adam iki kelime konuşamıyor, üçüncüsünde pot kırıyor. Bildiği kelime allah senin cezanı verecek. Bundan başka esprisi yok. Sanat kültür, bilgi ve görgü işidir. Hele sinema çok yönlü bir sanattır.

İsterseniz sizinle sinema konusunda da tartışabiliriz.

Yine ayrıca sizin İbrahim Tatlıses Karadenizli de olsa, Trakyalı da olsa yine bu kadar meşhur olurdu, sevilirdi falan demenize yine kesinlikle katılmıyorum. Bunun sebebini burada açıklayamam. Bunun sebebi onun anadilinde gizlidir. Bu da grafikerler.org platformunun ilgi alanının dışındadır.

Yalnız İbo'nun yerden göğe kadar haklı olduğu bir sözü vardır; Urfaya Oxford açıldı da biz mi gitmedik? İbo eğitimsizdir ama merkep değildir. Bir çok altın semerli merkepin göremediği, görüp de söyleyemediğini söylemiştir.

Urfaya Oxford açılmalıdır, açmayanlar utanmalıdır. Cehaletin kaldırılmasını istemeyenler vardır.

Eğer İbo ve İbo gibiler müzik akademinde okusalardı bu gün Viyanada veya Pariste konser verirlerdi. Ses kalitesi olarak İbo, Pavorottiden daha kalitelidir. Çünkü kürt ve arap gırtlağı vardır. Buna Mezopotamya gırtlağı diyebiliriz. İtalyanların da Akdeniz gırtlakları buna yakındır. İtalyanların ARYA ları ile, URFAnın UZUN HAVASI bir birine benzer...

Bu gırtlak Trakyalı ve Karadenizlide yoktur, olamaz.

Bu konu grafikerlik konusunun dışına çıktığı için bu kadar temas edip geçiyorum.

Grafikerlerin de, desinatörlerin de, textilcilerin de eğitimli ve mektepli olması gerekmektedir. Devletin görevini yapmadığı yerlerde özel yetekli kişilerin kendi çabaları ve şansları ile başarılı olmaları kaideleri bozmaz.

Aslolan kişinin kendi çabası ile yeteneği ile başarı elde etmesi değil, aslolan devletin eğitim kurumları tarafından yetenekli kişilerin yetiştirilmesidir. Devlet ve toplumsal kurumlar bunun için vardır.

Bunlar yoksa, gerisi vahşi orman içinde sağ kalma mücadelesidir. Biz sağ kalıp kendini kurtaranı görüp hayran oluyoruz ama telef olanları hiç görmüyoruz.

Zaten bize sadece madalyonun bu tarafı gösteriliyor.

Grafikerlerin bunu da görmesi gerek.

Her işin başı kültürdür. Kültürlü olan karanlığın sonundaki ışığı görür.

Saygılarımla.

F.Çağla
 
Yukarı Alt