tasarımcılara söylenen 10 yalan.

muratamam

Yazar
Kayıt
12 Temmuz 2010
Mesaj
479
Tepki
364
"Şöyle böyle bir projemiz var, oyun yapmak istiyoruz, paramız da pek yok ama belki yarın, belki yarından da yakın günlerde ödeme yapmayı düşünüyor olabiliriz" veya "bütçemiz 50 TL ama sen bize lazımsın!" vs. diye ilan açan üçkağıtçılarda da çok ciddi artış görünüyor... Aklı başında tasarımcılar böylesi baş belalarına gülmeye bile tenezzül etmez de, idrakleri de bilgileri gibi kıt tipleri bir daha daha sarsmış olalım: Oyuna gelmeyin.
 

muratamam

Yazar
Kayıt
12 Temmuz 2010
Mesaj
479
Tepki
364
Türklerin itibarı:

"Telif hakları satın alırken, internet ve telefonla görüşmek mümkün olmakla beraber yüz yüze görüşmenin her zaman artıları var. Bir kere muhatabınız, sizi ülkenizden kalkıp fuara gelmiş, yenilikleri takip eden ciddi bir kurum olarak görüyor ve ciddiye alıyor. Bire bir görüşme olmadığında, Ortadoğu, Türkiye, problemli bir yer, paramızı ödemezler, diye düşünebiliyorlar. Aslında iş burada stant ve randevularla da bitmiyor. Mesela best-seller pazarlıkları geceleri kokteyllerde, barlarda ve otellerdeki lobi faaliyetlerinde dönüyor. Bizim yayıncılarımızın çoğu bunlardan haberdar bile değil."
http://www.dunyabizim.com/?aType=haberYazdir&ArticleID=2075&tip=haber

Bugün yayıncıların en büyük sıkıntılarından biri korsan kitaplar. Deminde söylediğiniz gibi korsan sizin zamanınızda da vardı. Eğer bir kıyaslama yapmak gerekirse, o günle bu gün arasında ne gibi farklar var?
Eskiden çizgi roman alanında korsan, bugünkünden daha yaygındı. Yabancı çizgi romanların üstüne aydınger koyup, kopya çekiyorlardı. Aydınger aynı zamanda film olarak kullanıldığı için, telif ödemedikleri gibi ek bir maliyete de girmiyorlardı. Eskiden tirajlar çok yüksekti. Bir defada 30 bin baskı filan yapılıyordu. Bugün çizgi romanın korsanına pek rastlanmıyor. Çünkü baskılar 2,3 bine kadar indi. Korsanın emeğine yazık değil mi? Satmayan kitabı bassın da satsın. (gülüyor) Hiç unutmam, Ressam Fuat diye bir arkadaşımız vardı. Pepoye'yi (Temel Reis) bir dergi biçiminde çıkarıyordu, korsan . Biz müdahale edince: “abi zaten birşey kazandığımız yok. Bizimle uğraşmayın bu kadar” diye yakınmıştı.
http://www.seruven.org/roportaj.php?id=24

Efendim bilmiyorum ilginizi çeker mi? Benim Tenten’in yaratıcısı Hergé ile kişisel dostluğum vardı. Onunla tanışmak için özel olarak Brüksel’e gitmiştim. Zaten Casterman yayıneviyle ilişkimizin başlaması o tanışmayla birlikte olmuştur. Tenten ile ilgili çok enteresan iki hikâyem var. Hergé’ye: “sizin kitaplarınız bizde izinsiz yayınlanıyor” dedim. Çok kızdı, hemen konuyu takibe almamı, dava açmamı istedi. O zaman 19 Tenten albümü vardı. Ama Türkiye’de basılan korsan albümlerin sayısı 20 taneydi. Hergé çok şaşırdı ve o yirminci albümü bulup kendisine yollamamı istedi. O zaman bu yayınları yapan bir numaralı korsan Burhan Yayınevi idi. Sahibi Burhan Bey yayınevine kendi adını koymuştu. Ben, albümü buldum ve Hergé’ye yolladım. Bir süre sonra bana hayretler içinde kaldığını belirten bir mektup yazdı: “Osman, bunlar benim çizgilerim. Oturdum her bir kareyi tek tek inceledim. Yani çizimler sahte değil. Bu adam benim 19 albümümden parçalar çıkarmış sonra onları kendi yazdığı senaryoya göre montajlamış ve yepyeni bir kitap yapmış.” dedi. Böyle bir kurnazlığa hem çok şaşırmış hem de deyim yerindeyse hayran kalmıştı. Ama böyle bir fiilin cezasız kalmaması gerektiğini düşünerek dava açmamı istedi.
http://www.seruven.org/roportaj.php?id=26

- Yine seksenli yıllarda Almanya’daki yayınevleri için kapak çalışmalarınız da var. Bildiğim kadarıyla o işleri guajla değil yağlı boya ile yapıyordunuz. Orijinalleriniz de normal boyutlardan daha büyük oluyordu.
- Mümkün olduğunca özen göstermeye çalışıyordum. Şimdi bile tekrar baskı yaptıklarında çeklerimi düzenli olarak yollarlar..
http://www.seruven.org/roportaj.php?id=73
 
Son düzenleme:

muratamam

Yazar
Kayıt
12 Temmuz 2010
Mesaj
479
Tepki
364
“Mesela HTML5 CSS3 konusunda 2 yıl deneyimli falan gibi ilanlar olabiliyor; bu mümkün değil . Zaten bu teknolojiler ortaya çıkalı uzun bir süre olmadı. O süre uzun sayılsa bile bir geliştiricinin bu teknolojileri o kadar uzun süre deneyimleyebilmiş olması neredeyse imkansız.

Bir back-end dili, Flash, Silverlight ayrıca en az Lisans isteyebiliyorlar. Veri analizi yapmak, rapor üretmek, UX analiz ve prototipleme gibi ihtiyaçları arayüz geliştiricisi ilanlarında görmek mümkün.

Buna 3 yıl yazılım geliştirme ve erkekler için askerlik kriterini de ekleyince zaten adayın yaşının 30 üzerine fırlaması gerekiyor?”

Özetle IT tabanlı iş ilanlarının genelinde bir kopyacılık, her işi bilsin, her işe baksıncılık, az para verip, çok ve kaliteli iş beklentisi hakim durumda.

Bu noktada firma veya işverenleri biraz daha akla ve mantığa, ucundan da biraz kurumsallığa davet etmek gerekiyor sanki?
http://www.hasanyalcin.com/isin-mi-yok-isin-var/
 

muratamam

Yazar
Kayıt
12 Temmuz 2010
Mesaj
479
Tepki
364
Dünya, gerçek insanlar için, güvenli bir yer olma özelliğini yitirmiştir. Alibeyköy mezarlığının önünden geçerken bir afiş gördüm. Üzerinde şu cümle vardı: 'İstanbul'un mezarlıkları artık daha güvenli.' Düşünsenize, mezarlıklar bile güvenli görülmüyor. İşte böyle bir dünyada yaşıyoruz.

Öte yandan, biliyoruz ki, yalanın dibi deliktir ve fesadın işi kesat gider. Bir zaman sonra, yalanlar hükmünü yitirir, geriye hakikat kalır.
(İbrahim Tenekeci)
 

muratamam

Yazar
Kayıt
12 Temmuz 2010
Mesaj
479
Tepki
364
@muratamam

"Anlaştığımız halde paramı vermedi, şimdi telefonlarıma çıkmıyor!"
"Adama güvenip dosyaları gönderdim ama ortadan kayboldu!"
"Meğer sigortamı asgari ücretten ödemiş! (hatta hiç ödememiş)"

diye sızlanan tipleri görmekten bıktık artık...

Sorsan belki herkes alemin akıllısı ama, sadece bu zavallı sektörde değil her konuda acımasızca aldatılıyoruz; reklamcı muhatap kitleyi, tüccar müşteriyi, patron işçiyi (işçi patronu), güya sevenler birbirlerini, bazı hocalar cemaati, siyasetçi halkı, doktor hastayı, durmaksızın ama...

Hani kerameti kendinden menkul davanız için yanyana slogan attığınız o çok heyecanlı ergenler var ya, eğer o çok bilmişlerden biri patronun olsa o çok "keskin zekâsını" sana kazık atmak için kullanacağına da kalıbıma basarım biliyor musun... Yani her cazgırı ak sütten çıkmış ak kaşık zannediyorsan gerçekten yazık sana, şimdi tek tek vahim örneklerini göstertme bana...

Tüm dünyayı ve bu memleketi saran kitlesel ahlakî çöküşden nasibini almayan pek kalmadı artık... Adamdan sayıp da karşınıza aldığınız nicelerini kritik meselelerde ve gözü döndüğünde gerçekten tanıyamayabilirsiniz; şöhret, şehvet ve servet karşısında istifini bozmayanı mumla ararsın bu devirde artık. Nitekim 3. sayfalarda "taptığı aşkısı" tarafından lime lime edilerek çok feci şekilde hayatını kaybedenleri bile gördük değil mi. Hayran olduğu topçu popçu yok uyuşturucu kullandı, yok bilmem ne haltı etti diye şaşıran salaklar bile var yahu, e bu kadar da olmazki... Hani neredeyse 1 km. öteden öteden "duyduk duymadıık demeyiiin ben halis üçkağıtçıyım, bu da yıllardır yediğim herzelerin belgeleri!.." diye -afedersiniz- anırarak gelenlerin önünde bile derhal "şakşak konvoyu" oluşturanlara ne demeli artık bilemiyoruz.

Halbuki yapılması gereken ilk iş nedir; özellikle can/sağlık, para/mal, itibar/namus ve zaman/gelecek riski olan meselelerde asla kimseye güvenmemek, titizlikle araştırmaları yapmak ve alınması gereken tüm tedbirleri sonuna kadar ciddiyetle almaktır.

Sonrasında ise bilmeyi bilmek!... Şanslı bir kuşağız ki, her konuya dair yazan çizen pek çok uzmanı internette bulabiliyoruz; bunlardan birbirlerini tanımayan, mümkünse "rakip" olan en az üç hakiki bilirkişiye danışan birinin aldatılma ihtimali neredeyse sıfıra iner. Eğer mesele buna rağmen aydınlatılamadıysa, konu beklemeye alınır veya tekrar bir üç kişi daha bulunmaya çalışılır (ey forumlarda çöp bilgileri paylaşan lüzumsuz kalabalıklar, valla yatacağınız yeriniz yok sizin). Hatta eskilerin evlenecekleri kızı titizlikle araştırmak gibi güzel bir adetleri vardı biliyorsunuz, müstakbel gelini çevresine, konu komşularına sorarak öyle hiç bulaşmadan aşağı yukarı bir kanaat elde ederek muhtemel risklerden korunmayı iyi biliyorlardı. Şimdiki zıpzıpların trajikomik maceralarını seyretmekten bir hal olmamızın sebebi ne zannediyorsunuz...

Kısacası bir insan evladına bu kadar bönlük hiç yakışmıyor, basiretten nasibi olmayanlar bari bunu yapsın...

 
Son düzenleme:

muratamam

Yazar
Kayıt
12 Temmuz 2010
Mesaj
479
Tepki
364
Başıma geldi; eğer e-posta yoluyla bilgilendirme yaptığınız işveren yaklaşık 1 dakika içinde cevap gönderiyorsa halis üçkağıtçıdır, muhtemelen pisliğin önde gidenidir. Ne var ki kendini alemin akıllısı zanneden bu salaklar herkesi kendileri gibi zannettiği için muhatablarına zavallılıkları hakkında nasıl bir ipucu verdiklerinin tabii ki hiç farkında değiller!
Halbuki aklı başında düzgün bir işveren gönderilenleri dikkatle okur, iyice değerlendirir ve neticede imlâ kurallarına uygun düzgün bir cevabı acele etmeden gönderir.

Saftiriklere bir uyarı daha olsun.
 
Son düzenleme:

muratamam

Yazar
Kayıt
12 Temmuz 2010
Mesaj
479
Tepki
364
Öteki der: "Öğrenciyiz malum, 50 TL'den başka paramız yok abicim be!.."
Beriki sürpriz yapacak değil ya: "İşyerini yerini açtık biliyon mu, bi müddet idare edelim!.."
Diğeri zaten önde gideni: "Vallaaa benden bi 1000 TL çalışır ama tüm grafik programlarını ve yazılım dilllerini biliyosan anca!..

Derken bir de bakmışsınız ki yaş olmuş 55 ve 800 TL emekli maaşıyla hâlâ kiralarda sürünmektesiniz...

O öğrenci kardeşlerimiz bir de ev sahibiniz çıkmasınlar iyi mi...
 
Yukarı Alt