Türk Grafik Eğitim sistemindeki yanlışlar

hastam

Üye
Kayıt
3 Eylül 2009
Mesaj
92
Tepki
0
Sayın Faruk bey,
Türk Grafik Eğitim Sistemimizdeki aksaklıklar konusunda çok fazla bir yorum yapma olanağımın olmadığını ve sebebini de daha önce açıkladığım gibi, çocuğumun da bu konuda eğitim aldığını belirtmiştim. Tabi hiç de fena değiller derken, ellerinde gördüğüm
birtakım çeşitli metotlar ile yaptıkları etüt veya ders çalışmaları idi. Henüz eğitim aşamasında olduklarını düşündüğüm zaman pek de fena şeyler olmadığını zannediyorum.
Hak verirsiniz ki; ayrı bir şehirde (Antakya) okuduğu için tüm çalışmaları hakkında ayrıntılı bir bilgim yok tabiki. Ama şikayetleri arasında atölyenin sürekli açık olmadığı ya da bir çalışmanın neden ille de Türkçe okunuşuyla yazıyorum ŞÖHLER tabir edinilen bir kağıt üzerinde yapılması, (sanırım daha farklı meteryallar üzerine çizmelerine müsade etmiyorlar) vardı. Veya ille şu marka bir malzeme olacak veya Sanat Tarihi gibi ağır ezber derslerden tutun da, ikinci sınıfın son dönemine doğru sulu ve guaş ile yapılan
degrade çalışmaları (ille de yine Şöhler üzerine) gibi şeyler. Tabi ki bunlar bana göre yüzeysel şeyler, daha büyük sorunlar da vardır kendilerince. Ama ilk bizzat görüştüğümüzde bu konuda bilgi alacam kendisinden.
Yine Antalya'da okuyan yeğenimin karanlık oda dersinden takılmasına bir hayli şaşırmıştım.
Artık neyin karanlık odası? Tamamen dijital ortamda çalışılmıyor mu?
Ya da okul bilgisayarlarında photoshop 7 versiyonunun yüklü olduğunu, program konularında hocaların zayıf olduğunu, bu konuda yüzeysel dersler verildiğini şikayetleri arasında hatırlıyorum. Artı olarak Illustrator dersleri varken Corel'in C'si bile yokmuş okulda. Tabiki bunlar küçük ayrıntılar bence.

Aşağıdaki cümlenize değinmem gerekirse; rica ederim hocam müsade sizin ne demek!
Konu başlığı maalesef hiç tartışılmadı (!) (konu odaklı olarak), bir bilgi de edinemedi kimse.
Lütfen siz bu ortamda bulunan bir eğitmen olarak bu konudaki tespitlerinizi sitemizde bizlerle paylaşırsanız, belki diğer eğitimli arkadaşlar da açılırlar (!), onlarda üç-beş gördükleri yanlışları veya birtakım ters olan deneyimlerini yazarlar konunuza.
Size ve tüm arkadaşlara saygılar.

Eğer izin verilirse;
2 yıldır öğretici olarak bulunduğum güzel sanatlar fakültelerinde uygulanan çok önemli olduğuna inandığım bir eğitim yanlışı üzerinde durmak istiyorum.


Sayın hastam; bana bunu yazma iznini verirseniz bu hususu gelecek mektubumda bu konu altında biraz açmak istiyorum.
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@hastam

Sayın Hastam,

Evet, dediğiniz gibi;
"Konu başlığı maalesef hiç tartışılmadı (!) (konu odaklı olarak), bir bilgi de edinemedi kimse."

Adeta konu başlığı tartışılmasın diye ne gerekiyorsa yapıldı. Yapılanlar ibret vesikası gibi de ortada duruyor.Dursun. Nazi bombardımanından harap olan kentleri onarıp yeniledikten sonra, bazı yıkılan binaları onarmadan öylece bırakırlarmış ki, görenler savaşın vahşetinden ders alsın diye.

Bir Japon, savaştan 50 yıl sonra Çanakkaleye gelmiş, bu nedir? demiş. Niye düzelttiniz burayı? Biz Japonyada atılan atom bombasının izlerini tümüyle silmiyoruz, çocuklarımız unutmasın diye demiş. Siz burada siperleri yok etmişsiniz, bazı yerleri olduğu gibi bırakacaktınız demiş.

Bizimki de o hesap. Konuyla ilgisiz mesajlar aslında silinmeli ama, silinmemesi de iyi, tarihe vesika kalıyor.

Sayın Hastam
Benim değinmek istediğim konuya bir başka yönden zaten yaklaşmışsınız.

Benim oğlum da meslek lisesi grafik bölümünde okuyor.

Sizin anlattığınız şeylerden oğlum ve ben de yakınıyoruz.

Olmaz böyle şey! Dijital teknoloji çağını hiç yaşamıyormuşuz gibi, tamamen dijital öncesi dönemden kalma eğitimde ısrar etmek. BU ÇOK BÜYÜK YANLIŞTIR. BU YANLIŞIN SEBEBİNİ DE BİLİYORUM. İLERİDE HATIRLATIN SÖYLEYECEĞİM.

İşte bu eğitim tarzı, eğitimli gençleri piyasadaki kurtlar sofrasına aciz ve savunmasız olarak teslim ediyor. Ondan sonra 2 aylık dersane eğitiminden geçmiş GRAFİK TASARIM EĞİTİMİ almamış ama program biliyorum öyleyse grafikerim diyenlerin elinde bu gençler oyuncak oluyor. Bu mu sizin okulunuz, bu mu eğitiminiz ha? diyorlar ve dalga geçiyorlar.

Üstelik okulları da olumsuz damgalanıyor, Devlet de, hocalar da...
Bundan da RANT ÇEVRELERİ KARLI ÇIKIYOR.

İşte Grafikerler Derneği bu sorunlara da el atmalı. Paneller sempozyumlar düzenlenmeli...

Mesele sadece GRAFİKERİN TELİF HAKKI DEĞİL !

Problem, buzdağının 7 de 6 sı gibi çoook derinde.


Ben geçen yıl bir özel üniversitenin grafik bölümünün ikinci sınıflarına ders veriyordum. İlk yıl freehand ve photoshop dersi görmüşler. Yaz tatilinde matbaalarda çalışacak olmuşlar, matbaadakiler alay etmiş bunlarla. Siz daha kartvizit yapamıyorsunuz demişler.

Yıllığı 9 milyar lira... Öğrenciler yazık bu verdiğimiz paraya hocam diyorlardı bana.

900 milyon verselerdi herhangi bir dersaneden 6 ayda P.Shop, İn Design, İllustrator, Corel, ve bir iki program daha öğrenirlerdi.

900 milyon maaşa da hemen iş bulurlardı. TASARIM BİLMEYEN GRAFİKER olarak, TASARIM BİLMEK ŞART MI ABİ, ZATEN MÜŞTERİ İSTEDİĞİ TASARIMI SÖYLÜYOR diyerek, 2 milyar maaş alması gereken abilerine, ablalarına rakip olurlardı.

Ben o çocuklara ikinci sınıfın ilk sömestresinde kartvizit, logo, antetli kağıt, bayram ve yılbaşı tebriği yaptırttım. Ayrıca program öğretmenin yanı sıra tasarımı da öğrettim. İlk dönemin sonunda SERGİ AÇTILAR.

Güvenleri geldi.

Şimdi halen 103 öğrencimin en 30 tanesi msn arkadaşımdır. Her zaman görüşürüz.
Okul yönetimi çok başarılı olan hocadan o sınıfı alıp başka hocaya verdi, ikinci dönem ilk dönemin derslerini almadılar. Bildiklerini de unuttular.

Bir tanesi bakın ne yazıyor;
Merhaba.. Faruk Hocam, nasılsınız? İyi Bayramlar diliyorum..
Çevrenizde yetiştirilmek üzere yardımcı grafiker arayan var mı? ben hala grafik adına iyi bir iş bulamadım:((( Hep çalıştığım yerler işi hiç bilmeyen insanların ajans açtıkları yerlerdi..yemin ederim tasarımdan falan bihaber insanlardı..
Ne kadar şansızım :(( tam anlamıyla grafiker olan insanların yanında iş bulamıyorum..

Cevabım şu oldu;

Merhaba xxx Hanım;
xxx, grafikerler.org ve xxxx yahoo.groups a ilan bırak.
Facebookta yeni açtığım gruba ilan bırak. Çevremde ne yazık ki sana uygun işyeri yok veya eleman arayan yok. Olursa yönlendiririm. Grafikerlikten anlamayanların reklam ajansı açması ise çok acı. Grafikerlik çok zorlaştı. Kolay gelsin.


Cevap şu geldi;
Tekrar Merhaba Faruk Hocam, grafikerler xxx ve orgta var ilanlarım...diğerlerinde yok oralara da bırakayım...yeni açtığınız grup hangisi acaba? oraya da bırakayım... Ok çok teşekkür ederim gerçekten...
Evet bir görseniz azıcık çevrem var diye ajans açmışlar, enfazla 3 ay dayanabiliyorlar..
Teşekkürler size de kolay gelsin...

Bu öğrencim matbaalarda iş bulamaz. Ajans istiyor ve yaptığı şu tahlil de çok doğru; AZICIK ÇEVRESİ OLAN AJANS AÇIYOR.

Gelelim SCHOLLER kağıt konusuna. Elbette HABICO fırça ve SCHOLLER kağıt ile TALENS marka guaş boya çok süper malzemelerdir. ELBETTE RAPIDO kalemler içinde en meşhur marka ROTRINGdir.

Ama bunlar IFRAT DERECESİNDE şart koşulmamalıdır.

Benim oğlum, 4 ay 25 x 25 scholler kağıda rotring rapido ile 0,4 uç ile iğne ucu kadar noktalama yaptı.

25 cm lik yüzeyi noktalayarak doldurdu.

Bunun adına TEMEL SANAT EĞİTİMİ DERLER ve BEN DE ÜNİVERSİTEDE ÖĞRENCİYKEN YAPTIM.

Bir ödev 3 ayda biterdi.

Ama bu bilgisayar öncesi döneme aitti.

Bunu dijital çağda 10 cm lik alanda 15 gün içinde yaptırırsın.Maksat noktalama ile ton vermeyi açıktan koyuya gitmeyi öğrensin, bileği alışsın, gözü terbiye olsun. Sonra photoshopta bir saniyede yapar.

Köroğlunun atının önce çamurda koşup sonra çayıra çıkınca uçması gibi. Ama 4 ay boyunca rapido ile sabah akşam tıkır da tıkır noktalama yapmak, dikiş makinesi varken iğne oyası yaptırmaya benziyor. Bunda da İFRATA gitmemek gerek.

Sonra guaş boya ve fırça ile degrade (açıktan koyuya tonlama)... Bunu photoshop bir saniyede yapıyor diye fırça ve boyayı hepten çöpe atmayacağız.

Boyanacak alanı küçültüp gençlerin elinin ve gözünün terbiye edilmesini sağlayacağız.

Gençlere daha çok desen, oran ve orantıyı görebilme, ışık ver gölgeyi tespit edebilme, gölgeler arasındaki ton farkı, kontrastlık vs gibi kavramları öğretmeliyiz. Bunları manuel olarak kavrayan genç, bilgisayara geçtiği zaman makineye takla attırır.

O zaman da piyasada tasarım eğitimi almayıp sadece program bilenlerin karşısına daha güçlü çıkar.

Yani eğitim sistemimiz;
1-Bilgisayar öncesi eğitim sisteminin manuel metodlarında ısrarcı olmamalı
2-Manuel tasarım bilip, bilgisayar kullanmayı bilmeyen hocalar SADECE RESİM BÖLÜMÜNDE DERS VERMELİ, GRAFİK BÖLÜMÜNE ADIMLARINI BİLE ATMAMALI...
3-Ama manuel desen eğitimi, temel sanat eğitimi ve kompozisyonun temel kuralları kesinlikle öğretilmelidir.
4-Manuel ve dijital yöntemler atbaşı ve birbiriyle ilişkili, uyumlu olarak götürülmelidir.
5-Serbest desen eğitiminden hemen sonra tablette çizime geçilmeli kağıda çizer gibi ekrana çizmek öğretilmelidir.
6-RESSAMLIK EĞİTİMİ İLE GRAFİKERLİK EĞİTİMİNİN ARTIK ÇOK FARKLI OLDUĞU kabul edilmelidir.
7-Grafik bölümüne giriş sınavlarında SERBEST RESİM VE DESEN sınavı hafifletilmeli, resim yapabilen grafiker ile resim yapamayan grafikerler için ayrı sınavlar ve ayrı eğitim programları olmalı, resim yapabilen grafikerlere de ayrıca illüstratör diploması verilmelidir.

Sayın Hastam,

Eğitimin bu durumda olduğu bir ülkede "Ben diplomalıyım, grafik eğitimi aldım" diyenlere de inanmamak gerek.

Attığı zamanda mangalda kül bırakmayanlara diploma sorun, gösteremezler. Bu yazdığımız eğitim nasıl olmalı konularda iki satır görüş ve öneri sunamazlar.

Ben fakülteyi 1980'de bitirdim. O günden bu güne 20 işyerine girip çıktım, bir tek Almanyada diplomam soruldu bir de burada Üniversitelerde ders verirken. Bunun dışında hiç bir işyeri diplomamı sormadı bile.

Bu bakımdan bu piyasada diploma deyince, mektepli grafiker deyince bazılarının tüylerinin diken diken olmasının sebebi de EĞİTİMİN İYİLEŞTİRİLMESİNİ İSTEMEK YERİNE, EĞİTİMİN KÖTÜLEŞMESİNDEN MENFAAT UMANLARIN ÇOĞUNLUKTA OLMASIDIR.

Bu sitedeki kardeşlerimiz bile eğitim noksanlıklarını bu site sayesinde gidermek için buraya üye olmaktalar. Mektepli olmayanlar okula giremiyorlar buraya giriyorlar.
Mektepli olanlar da okuldan elde edemediklerini buradan elde etmeye çalışıyorlar.

Dediğiniz gibi grafik eğitiminde dijital-manuel uyumu sağlanmalıdır.

4 ortalı defter diye tutturan bir ilk okul öğretmeni 3 ortalı defteri de kabul ederse, şekilcilikten vaz geçerse, dijital-manuel uyumuna doğru adım atılır.

Derneğimiz kurulursa bunları da gündeme getirecektir.

Şimdilik bu kadar.

Gerisi sonra.

Diğer üyeler ne yazacak, bakalım?

Saygıyla.
 

hastam

Üye
Kayıt
3 Eylül 2009
Mesaj
92
Tepki
0
Sayın Faruk bey,

Evet görülüyor ki sistemdeki dertler hemen hemen aynı. Fakat Resim (veya ressamlık) ve Grafikerlik bölümlerinin daha doğrusu eğitiminin farklı olması tespitiniz çok yerinde. Tabiki üniversitelerin ya da eğitim kurumlarının Sivil Toplum Örgütleri ile işbirliği, görüş alışverişinin çok faydalı olacağı kaçınılmaz. Zaten gelişmiş ülkelerde de yöntem böyledir.
Bu vesileyle oluşturmaya uğraş verdiğiniz bu mesleki birliğin alaylı olsun, okumuş olsun herkesime faydası olacağına inanıyorum. Eğitim alamayanlar, imkan bulamayanlar da ehliyetli insanlardan eğitim alacakları gibi, sosyal ve hukuki alanda da birtakım kazançları olacaktır. Zaten meslek örgütlenmesinin amacı budur.
Gerek öğretim kurumlarındaki ve de gerekse üye arkadaşlarımıza vereceğiniz mesleği
bilgilerin devamını diler saygılarımı sunarım.
Herkese kolay gelsin.
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@hastam



Sayın Hastam,
Dün Kadir Has Üniversitesi Güzel Sanatlar fakültesi Grafik Bölümü Başkanı Prof.Oktay Anılanmert ve yardımcısı Prof.Semih Oktay ile kendilerinin daveti üzerine 1 saat kadar ofislerinde sohbet ettim.

Konu "ambalaj teknikleri" dersi idi. Ambalaj üzerindeki grafik tasarım değil, bambaşka bir alan; ambalaj teknikleri...

Amerikan Üniversiteleri ile uyumlu eğitim programı çerçevesinde AMBALAJ TEKNİKLERİ adlı bir dersin konması zorunlu hale gelmiş, bu konudaki bilgime başvurdular. (Beni kendilerine Okan Üniversitesi, Güz. San. Fakültesi, Grafik Bölümü başkanı Prof. Halis Biçer tavsiye etmiş. Halis Hocamla da Grafiker sorunları üzerinde epey karşılıklı görüş alışverişinde bulunmuştum ve zaten Grafiker Dayanışma Derneğini kurmak bu görüşler sonunda netleşmişti. Işık Üniversitesinden Grafik Bölümü başkanı Prof Hasip Pektaş ile Haliç Üniversitesinden Grafik Bölümü başkanı Doç. Nuri Sezer Tüm Grafikerler Dayanışma Derneği grubuma üye olmuşlardır.)

Ben bu konunun yarı yarıya ambalaj grafik tasarımı ile ilgili, diğer yarısının ise endüstri tasarımı ile ilgili olduğunu anlatmaya çalıştım.

Kendileri, ambalaj grafik tasarımı yapan grafik tasarımcının ambalaj üretilirken püf noktalarını da bilmesi gerektiğini söyledi.

Ben de grafikerin ambalaj üretim tekniklerini bilemeyeceğini fakat tasarım yapacağı materyali elbette iyi tanıması gerektiğini ve üzerine basılacak olan tasarımın hangi baskı tekniğine göre yapılmasını gerekiyorsa o tekniğe uygun hazırlanması gerektiğini belirttim.

Ofset baskı mı, flekso baskı mı, serigraf mı, tiffdruck mu, grafiker bu baskı tekniklerini bilerek çalışmalı dedim.

Kısaca, ambalaj teknikleri denilen dersin ne olduğu tam anlaşılamadı. Ama ben bildiğim kadarıyla yardımcı olmaya çalıştım. Amerikadan gelen böyle bir ders varsa bu dersin hocasını da yollasınlar dedim. Bizler ambalaj üzerine uygulanan grafik tasarım uzmanıyız dedim.

Sanıyorum, KUTU BIÇAĞI ÇİZİM TEKNİKLERİ adı altında bir ders koyacaklar. Ama bunun adına AMBALAJ TEKNİKLERİ diyorlar. Ambalaj deyince, deterjan şişesi de giriyor işin içine, yumuşak poşet ambalaj da giriyor, plastik krem tüpleri de giriyor.

Şimdi telefonla yeniden konuştuğum Semih Oktay hoca, dersin sadece kutu bıçağı çizim tekniklerini içermediğini daha kapsamlı olduğunu, bu konunun uzmanını aradıklarını belirtti.

Niçin böyle kavram kargaşası yaşıyoruz? Çünkü ingilizce dersin adı PACKING TECHNICS olunca, paketleme teknikleri veya ambalaj teknikleri olarak tercüme ediliyor. Bu izahıma da hak verdi.

Görülüyor ki artık grafikerler arasında AMBALAJ ve PAKETLEME TEKNİKLERİ alanında uzmanlaşmış grafikerlere (veya grafikerlik dışı paket uzmanlarına, paket tasarımcılarına mesela ingilizce olarak PACKING DESİGNER'lara ) ihtiyaç duyuluyor.

Ben bu dersi bu anlamda veremeyeceğimi, sadece ambalaj grafik tasarım dersleri verebileceğimi söyledim.

İstedikleri anlamda ders verecek olan kişilerin Türkiyeden değil dışarıdan temin edilmesi gerekebileceğini, tanıdığım kutu bıçağı uzmanı bir kişinin olduğunu ama onun da bu gibi konularla uğraşmayıp artık yazarlık yaptığını, akıl sağlığının da yerinde olmadığını, kendisinin PACKING DESIGNER konumuna ve hocalık vasıflarına uygun olmadığını söyledim.

Sayın Hastam;
Ben son bir kaç yıldır; grafikerler tıpkı göz doktoru, ortopedi doktoru gibi dallara ayrılmalı diyordum. Size geçen yazımda resim çizen grafikere illüstrator grafiker denmeli demiştim.

Hatta benim bu fikrime bu sitede bazıları; grafikerleri sınıflara ayırıyor, grafikerlikte uzmanlaşma olmaz, grafiker grafikerdir, bir grafiker herşeyi bilmeli ve yapmalıdır. Bir işyerini tek başına çekip çevirmelidir diyerek karşı çıkanlar olmuştu.

Ben bunun üzerine "iş istasyonu grafiker konusunu" açmıştım.

Zaman içerisinde görülecektir ki, grafikerler; web grafikeri, masa üstü yayıncılık grafikeri, kurumsal kimlik grafikeri, süreli yayın grafikeri, konsept ve kampanya grafikeri gibi dallara ayrılacaktır ve üniversitelerde her biri için ayrı dersler verilecektir.

Grafik öğrencisi, genel grafik dersleri almalı, okulun bitimine yakın UZMANLIK DERSLERİ ALMALI ve BRANŞLAŞMAYA DOĞRU GİTMELİDİR.

BRANŞLAŞMA, piyasa koşullarındaki şansa bırakılmamalıdır.

Ancak böylece üretim ve eğitim paralel yürür.

Benim bu fikirlerimi olumlu bulan sayın Profesörler, Kadir Has Üniversitesi grafik bölümünde seminer ve konferans vermemi rica ettiler.

Konferans tarihini grafikerler.org üyelerine bildireceğim.

Elbette genç grafiker adayları için photoshopta nasıl efekt verilir gibi teknik ayrıntılar önemlidir fakat arzetmiş olduğum genel eğitim sorunlarının global bakış açısıyla çözülmesi, o photoshop efektinin daha ideal koşullarda verilmesine imkan sağlaması bakımından daha da önemlidir.

Bu gelişmeler gelecekteki nesillerin daha iyi grafik eğitimi alması için önemlidir.

Bunun önemini sizin gibi aydın kişiler anlamaktadır. Anlamayanlar, saygı duymayanlar OPORTUNİSTLERDİR.

Oportunizm demek; kısa vadeli çıkarlarını uzun vadeli çıkarlarından önemli görüp, günü kurtarmaya çalışmak demektir.

Fırsatçılık demektir. Mesela 2 aylık grafik programları öğrenip grafikerim diye ortaya çıkanlar kısa günün karı 'nı çıkarmak isteyen geleceğin çözümlerini de berbat eden kimselerdir.

Bu toplantıda buna da değinilmiştir. Profesör Semih Oktay, bilgisayarın yaygınlaşması tasarımcının işini kolaylaştırdığı kadar TASARIM EĞİTİMİ ALMAMIŞ KİŞİLERİN ELİNDE BİLGİSAYAR, gerçek TASARIMI ÖLDÜREN BİR SİLAH HALİNE GELMİŞ ve çirkin tasarımları da YAYGINLAŞTIRARAK, TASARIM KİRLİLİĞİNE yol açmıştır demiştir.

Ben de ayni ifadeyi, defalarca; bilgisayar batıda tasarımcının elini güçlendirirken; Türkiyede tasarımcı olmaya cahilin elini güçlendirerek cahilin elinde gerçek tasarımcının elinden ekmeğini çalan bir silah haline gelmiştir, diyordum. Bunun önüne geçilmesi için de GRAFİKERLERİN DAYANIŞMA İÇİNDE OLMASI gerektiğini, cahillerin EĞİTİLMESİ GEREKTİĞİNİ söylüyordum.

Tabii görüşlerimi tersinden anlayanlar benim çok program kullanılmasına karşı olduğum iftiralarını da atıyorlardı.

Sizin kabul ettiğiniz ve beğendiğiniz; "grafik eğitimi ile ressamlık eğitimi ayrılmalıdır" görüşüme kendisi de bir ressam olan Prof.Oktay Anılanmert dünkü toplantıda hak vermiştir.

"Faruk hocam doğru söylüyor, ben ressam olmama karşılık grafik bölümündeki özgün baskı resim derslerini kaldırdım. 1000 yıl önceki baskı tekniklerini çocuklara okutmanın ne faydası var?" demiştir. Hatta analog fotoğraf dersleri yerine dijital fotoğraf derslerine ağırlık verilmesi gerektiğini söylemiştir.

Zaten bu konularda hem fikir olduğumuz anlaşıldıktan sonra bana konferans vermem teklif edilmiştir.

Yaşı 70'in üzerinde olan Prof. Oktay Anılanmert ile yaşı 60'ın üstünde olan Prof.Semih Oktay GRAFİK EĞİTİMİNDE DİJİTAL TASARIM TEKNOLOJİSİNE DAHA FAZLA AĞIRLIK VERİLMESİNİ isteyen ÇAĞDAŞ HOCALARDIR.

Facebook'ta açmış olduğum
http://www.facebook.com/inbox/readmessage.php?t=1108254113971&mid=1247fe0G290626baG0G0#/group.php?gid=129818752791
linkte ise "üniversitelerdeki grafik bölüm başkanı olan ÖZGÜN BASKI RESİM HOCALARI kesinlikle grafik bölümü başkanlığından uzaklaştırılmalıdır. Bu olmazsa doğru grafik eğitimi olmaz. Grafikerlik ressamlık değildir" demiştim.

Bu görüşümü de dünkü toplantıda dile getirdim.

Sayın hastam;
Türk grafik eğitim sistemi konusuna ilgi gösterdiğiniz, değerli görüşlerinizi paylaştığınız için ve ayrıca benim görüşlerimi yazmamda vesile olduğunuz için teşekkür eder, sizin gibi aydın üyeleri ve "bu konu tartışılmalıdır" diyen ve " alaylı grafikerler bu konudan anlamaz, bunu bu forumda tartışmak anlamsızdır" diyen grafikerler.org'un çok değerli "yazar" üyelerini bu konuda görüş bildirmeye davet ederim.

------------------------------------------------

Not; İnsan eleştirmek kolaydır, sistem eleştirmek zordur.
Sistemi düzeltecek öneriler sunmak DAHA DA zordur;

Bakınız Ömer Yıldız'ın ve İsmail Ev'in yazıları;

http://www.facebook.com/inbox/readmessage.php?t=1108254113971&mid=1247fe0G290626baG0G0#/topic.php?uid=129818752791&topic=10194
 

hastam

Üye
Kayıt
3 Eylül 2009
Mesaj
92
Tepki
0
Sayın Faruk bey,
Öncelikle, değerli eğitmenlerimiz ile yaptığınız görüşmelerin muhteviyatını benimle paylaşmak lütfunda ve inceliğinde bulunduğunuz için teşekkür ederim.
Bahsettiğiniz "Ambalaj Teknikleri Eğitimi"nin okullarımızda da uygulanması girişimleri sevindirici ve de Türk Mallarına dünya piyasalarında daha iyi rekabet etme imkanı sağlayacaktır. İlerde katılabiliceğimizi düşündüğüm AB sürecine kadar, inşallah eğitim sistemimize bu dersler oturtulur. O zaman bu AMBALAJ olayına çok daha fazla ihtiyacımız olacak diyorum. Almanya'dan yıllar önce bir arkadaşımın vasıtasıyla getirttiğim serigrafi ipeğinin, dışındaki ambalajı gördüğümde hayli şaşırmıştım. O zaman içindeki malın veya nesnenin korunması açısından, sağlıklı bir şekilde nakil edilmesinin önemini o zamanlar görmüştüm.
Hocam elbetteki çalışmalarınız zamanla değer görecek ya da alaylı olan grafiker arkadaşlarımız mesleklerinde daha da olgunlaştıkça sizlerle aynı görüş etrafında toplanacaklarına inanıyorum. Önemli olan o bayrağı açmaktır, elbette sizlerden sonra da bayrağı taşıyanlar çıkacaktır.

Konu başlığına olumlu bir katkım olabildiyse ne mutlu. Tabiki eğitim sisteminin de güncellenmesi gerekir. Yeğenim dördünce sınıfa geçti fakat karanlık oda (!) dersinden takıntılı. Olacak gibi değil.
Konu başlığının daha geniş bir kitleyle tartışılması daha birçok gözden kaçan aksaklıkları gün ışığına çıkarırdı.
Bu olumlu çalışmalarınızın bıkmadan, usanmadan devamını dilerim Faruk bey. Hiç bir lokma çiğnenmeden yutulmuyor, düşmeden kalkmadan yürünülmüyor. Öğretim ve eğitim süreci, taşlı, dikenli bir yoldur, ama sonu aydınlıktır.
Saygılarımı sunarım.
 
Kayıt
7 Temmuz 2008
Mesaj
208
Tepki
5
Selam,

Bugün Dünyada uzun yıllardır uygulanan ve ne yazık ki Türkiye’de bir süre öncesine kadar ilgili durumun farkına bile varılamayan “ Üretimde Uzmanlaşma “ düşüncesi iş yaşamının her alanında bu gün dünyanın bir çok ülkesinde sistemetik bir şekilde uygulanıyor.

Sektörümüzü direkt olarak ilgilendiren konunun ana teması grafik tasarımcıların özellikle 90’lı yıllardan bu yana ilgili üretim alanlarında gerek freelance, gerekse de reklam ajanslarında grafik tasarımcı ya da art director ( Sanat Yönetmeni ) olarak üretimde uzmanlaşma kapsamında bir üretim organizasyonu içerisinde yer almaktadırlar.

- Illustrator,
- Ambalaj Grafik Tasarımcısı ( Karton, Oluklu Mukavva )
- Flekso Ambalaj Grafik Tasarımcısı ( Plastik , Film , OPP , CPP , PVC , POLYETHİLEN vb üzeri ambalaj malzemelerine yönelik )
- Ulusal, Yerel, Promosyon Kampanya Grafik Tasarımcısı


Bu ayrım bugün sektörde çalışan grafik tasarımcılar içerisinde yılladır uygulanan ve adına “ Üretimde Uzmanlaşma “ denilen aynı temel üzerinde farklılaşmanın temel esas alındığı önemli ve net bir ayrımdır. Bu tür bir ayrımın olmadığını söyleyen kim..? O kişi her kimse ne yazık ki hala bu durumun farkına varamamış ya da özellikle bu şekilde davranıyor. Bugün sektörde çalışan herkesin bildiği ama nedense bazılarının sanki konuyu ilk kez duymuş gibi;

- Evreka…

çığlıklarıyla hamamdan fırladığı bu temel ayrım, çizgi üstü ( Above the Line ) reklam ajanslarında yıllardır uygulanıyor. Asıl sorun çizgi üstü reklam ajanslarında değil, çizgi altı olan diğer çalışma alanlarındadır. Önceki yazılarımda da sıkça belirttiğim gibi alaylı grafik tasarımcıların çalışma alanı kapsamına giren bu tür iş yerleri bir bireyin her tür işi üretmesi ve toplam kalitenin değil toplanacak paranın hesabının yapıldığı uzmanlaşma yerine eli klavye tutanın bilgisayarın başına oturtulduğu, asgari kültür düzeyi şartının aranmadığı, okullu olup olmadığına bakılmadığı, temel sanat eğitimi kavramının önemsenmediği adına işyeri denen ama dışarıdan bakıldığında insan öğüten değirmenler şeklinde görünen sözümona kendisine işyeri denen yerlerde uygulanmaktadır.

Bu iş alanlarında çalışmak durumunda kalan insanlar içerisine düştükleri bu çarkın farkında bile olamadan geleceğe dair umutlarını kuş kafesi büyüklüğünde odaların kirli paslı yüksek pencerelerinden dışarı bakarak görebildikleri gükyüzünün bulutlarında aramaktadırlar.

Yazdıklarıma bakarak bu tür işyerlerini uzaydan gelen yaratıkların kurduğu sanılmasın. Bu tür işyerlerini kuranlar da bu işyerlerinde kendilerini art direktör olarak tanıtıp çizgi üstü reklam ajanslarında barınamayan ama bu tür çuval dibi yerlerde sözümona aslan kesilen kişiler de yaptıkları kötülüklerin bir süre sonra hangi sonuçları ortaya çıkartacaklarını hiçbir zaman düşünmediler.

Kendilerine sağlayacakları kısa dönem kârları adına geleceğin mesleğini ayaklar altına almaktan çekinmediler. Tek bir amaçları vardı. Küçük işyerinde büyük adam olmak. Çünkü büyük işyerinde küçük adam oldukları için barınamamışlardı.

Şimdi size sorarım bu sitede çizgiüstü bir reklam ajansında (Above the Line ) ulusal bir Lansman kampanyasına veya bölgesel bir ürün tanıtım kampanyasına imza atmış, hadi onu da geçelim herhangi bir ürünün promosyon kampanyasına ulusal ya da yerel anlamda imza atmış kaç üye var..? Beş, On. Bunun yanında acaba 32.000 üyeden kaç kişi okullu..?

Sizlere bu soruları sorduğum için kimse kusura bakmasın. Bu sitede bir süredir bazı aklı evveller sektörün gerçeklerini yok sayıp ortaya kendilerince attıkları bazı asılsız, temelsiz konuları “ Nasılsa yuttururum “ mantığı içerisinde olmayı ve pireyi de deve yapmayı kendilerine ilke edindiler. Bu site içerisinde konuşulmayan konuları bile ( örnek gra-list ) sanki bu alanda açılmış konu başlıkları olarak ele alıp bu site üyelerine sözümona “ Öğreten adam “ modunda bilgi aktardıklarını sanmakta ve bu davranışlarıyla da akılları sıra övünmektedirler.

Neymiş Üniversitenin birinde iki tane profesör bu dönem Amerika’dan örnekledikleri bir dersi vermeyi düşünüyorlarmış.

Dersin adı: Ambalaj Teknikleri.

Koskoca iki profesör uygulamaya konulması düşünülen bu dersin ne olduğunu anlayamışlar ve birisini kendilerini aydınlatması için çağırmışlar. Çağırdıkları kişi birincisi; konunun farkında değil. İkincisi; bu muhterem İngiliz dilini ne kadar bildiğini de burada göstermiş oldu.

Packing Technics…

Bunun doğrusu sakın şu olmasın..?

Packaging technics – Ambalajlama Teknikleri.

Üniversitemizin anlı şanlı profesörleri birisinin vermeye çalıştığı uçuk bilgi yerine eğer popolarını oturdukları yumuşak koltuklardan kaldırıp etraflarına şöyle kısa bir bakış atmış olsalar bu alanda Türkiye’ de çeşitli üniversitelerin fakültelerinin ve yüksek okullarının yıllardır bu dersleri verdiklerini görürlerdi. Ama kendilerine Amerika’yı yeniden keşfetme misyonu yükleyip bir de işi akılları sıra akademik gurur meselesi yapınca ya da konuyu anlatan kişi İngilizceyi katlettiği gibi konuyu da katletmiyorsa ortaya vahim ve hazin bir durum çıkıyor demektir.

Biz her ikisinin de doğru olabileceği gerçeği üzerine ne yazık ki bu yazımızı oturtma durumunda olduğumuz için ( verilen bilgi böyle biz ne yapalım. Eğer yalansa bu anlatanın yalanı bizim değil ) isterseniz size hemen bu alanda eğitim veren üniversitelerin isimlerini ve verdikleri eğitimin ne olduğunu burada açıklayalım.

İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi bünyesinde ön lisans ve lisans düzeyinde olmak kaydıyla;

- Kağıt Ambalaj Teknikleri
- Kağıt Ambalaj Baskı Teknikleri

dersleri 2001 yılından bu yana verilmektedir.

Yine;

İstanbul Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksek Okulu Avcılar yerleşkesinde;

- Kağıt Ambalaj Teknikleri
- Kağıt Ambalaj Baskı Teknikleri

dersleri yine 2001 yılından bu yana verilmektedir. Bakın size yalnız İstanbul Üniversitesi bünyesindeki iki okuldan örnek verdim. Bu bizim adına akademisyen denen tayfa oturdukları yerde orta şekerli kahvelerini höpürdetecekleri yerde biraz aktif ve dinamik davransalar yine akademik düzeyde yaşanmış deneyimleri edinebilirler, ilgili duruma sıfırdan başlama gibi trajikomik bir durumda olmak yerine akademik etkinliklerini kullanıp bu işin üstesinden çok kolay bir şekilde gelebilirlerdi. Ne yazık ki bu adına akademisyen denen tayfa son 30 yıldır sırtlarını dayadıkları ve adına YÖK denen kurumun kendilerine dayattığı her şeyi olduğu gibi kabullenip günlük kaygılarının esiri olmayı, gelişimin üzerine sünger çekmeyi kendilerine kariyer ve marifet bildiler.

İçlerinden çıkan iyi niyetli demokrat unsurların da 1980 darbesinden sonra 1402 kapsamına alınıp üniversitelerden apar topar uzaklaştırılması hatta kapının önüne atılmaları sonrasında adına ister özel diyelim, ister devlet her ne olursa olsun bu kurumlar o tarihten sonra sistematik olarak öğretim kalitesi ve insan faktörü olarak sürekli geriye gittiler. Nedenlerine ve ayrıntılarına burada uzun sayfalar ayırmanın bu alandaki kişileri direkt olarak bağlayıcı bir etkisinin olmaması nedeniyle ana başlıklara değinerek geçiyorum.

Gelinen bu son noktada asıl amacı teorik ve pratik bütünsellik içerisinde sektörel bazda yöntem edindirme, niteliksel olarak insan biçimlendirme, seçilen alanda uzmanlaştırma işlevi yerine tümüyle yüzeysel etkisizliğin etkinlik haline dönüştürüldüğü ve mezun olanların sözümona bilgi ve beceri kazandırma anlamında gereksiz ayrıntı ve geçmiş dönem teknolojik boğuntularına mahkum kılındığı, koskoca bir birikimin son 30 yıldır çarçur edildiği bir duruma gelindi. Bu anlamda tüm bu yapılanların birinci derecede sorumlusu YÖK ( Yüksek Öğrenim Kurumu ) dur. Bu yapının bir an önce kaldırılması ve önceden olduğu gibi özgün ve özerk üniversite yapısına yeniden dönülmesinde inkar edilmeyecek bir yarar ve zorunluluk vardır. Bu durum gerçekleşmeden üniversiteler, bünyesinde ( özel ya da devlet fark etmez ) sistem, yöntem, tez, anti tez yaklaşım biçimlerini kendi bünyesinde benimseyecek ve benimsetecek öğrencilere ve öğretim üyelerine kavuşamayacaktır.

Son 30 yıldır uygulanan politikalarla bu hale gelen üniversitelerde görevli olan öğretim üyeleri kendi kişisel becerilerini kullanıp konuyu araştırmak yerine kendilerinden bile daha cahil konumdaki kişilere muhtaç hale gelmişlerdir. Gelinen acınası duruma bakıp gülsek mi yoksa ağlasak mı. Ne dersiniz..? Bence en iyisi düşünelim. Konuya dışarıdan bakanlar düşünüyor olduğumuzu görünce önce bize “ Kumru “ sonra “ Hindi “ ve en sonunda da belki “ Adam “ derler. Neymiş..?

- Yaşamda bazı gerçeklere ulaşmak için önce düşünmek sonra da düşündüklerini uygulayabilecek cesarete sahip olmak gerekiyormuş.

Grafik Tasarımcıların bugün yaşadığı gelecek kaygılarının önemli bir kısmını da sistemin neredeyse her 10 yılda bir içerisine düştüğü ekonomik kriz sonrası üretim sektörünün kesilen bütçelerinin ve buna bağlı olan hizmet sektörlerinin de aynı krizin içerisine çekilmesidir. Bu durum sektörlerde çalışan biz grafik tasarımcıları istemesek te bu krizden etkilenmeye, bize ekonomik ve sosyal yansımalarının getirdiği olumsuzluklarla yüzleşmeye mahkum kılmaktadır. Konuya bu şekilde yaklaşmak yerine ottan çimenden konuları sanki birincil öncelik olarak ortaya atmak bulanmış suyun temizlenmesi bir yana ortalığın daha da bulandırılmasına ve sonuçta bilgisizlik yüklü kişilerin bu tür alanlarda sanki bilgi küpüymüş gibi afra tafra yapmalarına önüne gelen herkesi azarlamak, paylamak gibi bir misyonlarının olmasına zemin hazırlamaktadır.

Siyasi terminolojiden bir haber kişilerin bu terminoloji kapsamındaki kelimeleri olur olmaz yerde sanki olması gerektiği şekilde kullanmalarına yol açmaktadır. Oportünizm..! Komik olmak bu tür bir şey olsa gerek. Sorarım size döneminin en etkili hiciv ustalarından birisi olan Hacivat Çelebi de bu anlamda oportünist miydi acaba..? Mevcut sistemle uzlaşma çabası içerisine girenler içerisinden acaba hangi türler bu kapsama girer..?

Bir reklam ajansında veya ona paralel üretim alanlarında ( grafik atölyesi, matbaa, renk ayrımcı, digital çıkış atölyesi ) hizmet veren kişilerin kendilerinden istenen her türlü işi istenilen her tür programla bilgisayarda çözüme kavuşturulmasının istenmesi işte tam da bu tür dönemlerin çalışma prensipleri içerisinde bir zorunluluk olarak dayatılmaktadır. Bu durumun üretimde uzmanlaşmakla uzaktan yakından herhangi bir ilişkisi yoktur. Aksine bu tür istekler grafik tasarımcıların üzerinde dolaşan demoklesin kılıcıdır. Üretimde köleleşmeyi işsizlik tehdidiyle dayatan düşünce yapısının hakim olduğu işyerlerinde çalışan grafik tasarımcıların ne kültür düzeylerinin asgari niteliklerinden ne de aldıkları eğitimin düzeyi ve kalitesinden söz edilmesinin herhangi bir anlamı olamaz.

Grafik tasarımcıların en büyük açmazı cehalettir.
Grafik tasarımcıların en büyük açmazı riyakarlıktır.
Grafik tasarımcıların en büyük açmazı hamasettir.


Bu tür düşüncelere sahip grafik tasarımcıları photoshop programında ustaca yapacağınız rötuşla bile düzeltemezsiniz.

Saygılar…


Deepfreeze niteliğinde bir dip not:
Yazdığım son yazıyı girmek için forum başlığını tıkladığmda bir de ne göreyim Naci Yavuz mesaj girmiş. Benim yazdığım bir yazıdan yaptığı bir alıntıyla başladığı mesajının bir yerinde kendisinin arabuluculuk yaptığı dönemde Faruk Çağla ile Levent Elpen'i barıştırma turlarına çıktığını ve bu işi de ustaca yaptığını belirtmiş. Levent Elpen'in aslında uzlaşmacı bir kimliğe sahip olduğunu, buna karşın Faruk Çağla'nın uzlaşmayı herşeye karşın istemesine rağmen birden ve aniden neden yan çizdiğine vurgu yapmış. Şimdi eğri oturalım doğru konuşalım. Uzlaşma fikrinin ortaya atıldığı dönemde Naci Yavuz'un uzlaşmaya yönelik olarak ortaya attığı şartları kimin önüne koysanız aklı başında olan kimse o tür bir uzlaşmaya yanaşmaz.

- GMB tüzüğünün 10. maddesinin i bendinde ( yanılmıyorsam eğer ) yazılı olan fikri haklarımın isteğim dışında kullanılmasına yönelik açtığım davadan vaz geçerim ama bu müktesep hakkımı saklı tutarım.

Yani bundan sonraki herhangi bir zaman diliminde eğer canım isterse yine aynı konuya yönelik dava açma hakkımı saklı tutarım demektir. Buna şeytan azapta gerek denmez de ne denir. Faruk Çağla özellikle bana yönelik olarak yaptığı davranışlar nedeniyle bugün kesinlikle affetmeyeceğim bir kişi olabilir ama konuya bu anlamda objektif yaklaşmak zorundayım. Doğru neyse onu ortaya sermek durumundayım. Bunun benim için önemli bir zorunluluk olduğunu anlayan anlar, anlamayan anlamasın. Anlamayanla işim yok. Bunun yanında en önemlisi görüşme anında nelerin konuşulduğunu da bilmiyorum. Görüşmeye özellikle çağrılmadım. Bunun yanında Faruk Çağla'ya o dönem ısrarla uzlaşmaması gerektiğini eğer uzlaşırsa biteceğini bir çok kez yazılı ve sözlü olarak bildirdim.

Bakın ben tek başıma hareket eden bir kişiyim. Bu tek başınalık benim özellikle tercih ettiğim bir yaklaşım ve davranış biçimidir. Tek başına olmak yalnız olmak değildir. Aksine tek başına olmak verilecek kararlarda hızlı, kararlı ve net tavır almanızı, etrafınızda bulunan insanların düşünce ve davranışlarından doğacak zararları yaşamamanızı sağlar. İşte o zaman daha kararlı, daha dirayetli ve güçlü olursunuz. Son dönemde Faruk Çağla tarafından sürekli ortaya atılan gücün temel dayanak noktası işte budur. Bunu anlayabilmek için kitle kuyrukçuluğu yapmak yerine kişisel dik duruşunuzu sergilemeyi kendinize ilke edinmeniz gerekiyor. Bunun başka yolu yok.

Bu yazıdan sonra şimdi ben Faruk Çağla'dan şunu bekliyorum. Ortaya aslanlar gibi çıkıp, bir dönem yine bu sitedeki üyelere demokrasiden, insan haklarından, serbest düşünce beyanından söz eden Faruk Çağla'nın kendisini acındırmadan, yiğitçe, mertçe sorulan sorulara cevap vermesini merakla bekliyorum. Bakın özellikle şu duruma dikkatinizi çekmek istiyorum. Eğer bu yazılardan sonra Faruk Çağla ortaya fırlayıp;

- Cümle alemin dikkatine... İşte işbirliğinin belgesi. Birlik olup bana saldırıyorlar. Meyve veren ağaç taşlanır. Bunlar elini taşın altına sokmayanlardır. Sistemden beslenen sistemi eleştiremez. Hak hukuk, gak guguk...

derse hiç şaşırmayın. Ya da bu tür durumlar için elinin altında bulundurduğu hadisçi amcalardan birisini öne sürüp ona yazı yazdırmazsa, o kişinin kibarca kendisinden bu duruma dahil olmak istemediğini belirtmesi üzerine son çare olarak daha önce yaptığı gibi bir kenara ayırdığı ve üzerinde " Acil Durumda Kırınız " yazılı cam fanus içerisinden " Mağdur Olunası Sözler " başlığı altında yazılı özlü sözlerden bazılarını girmezse, hadi onu daha önce yaptığı için tutmayacağını düşünüp geriye ne tür argümanları kaldığına bakacağı " Terimler Sözlüğü "nü hızla karıştırıp içerisinden " Son Çare Olarak " başlığı altında yazılı o adına her ne deniyorsa ondan bir tutam ağlamaklı yazım biçimini ortaya atmazsa eğer gerçekten hayal kırıklığına uğrayacak tarzda şaşırır, bu şaşkınlığımı da yine bu forum başlığı altında özenle belirtirim.

Sayın Faruk bey; sonunun nereye gideceğini kestirme zahmetine katlanmadan ortaya attığınız tumturaklı ithamların sizi hangi noktaya getirdiğinin farkına şimdi varabildiniz mi..? Hiiiç sanmıyorum.

- Arkadaş bu dipnot olmaktan çıktı resmen ikinci bir yazı oldu. İyi de biz sizin bu abuk yazılarınızı sürekli okuyup kafamızı şişirmek zorunda mıyız..? Kesin ülennn.

diyebilecek olanlara... Valla doğru söze ne denir bilemiyorum. En iyisi sanırım şöyle yazmak.

- Her ne kadar sürçü lisan ettiysek affola. ( Bu özürü ilgili şahıslardan değil ancak sizlerden dilerim. Bu da böyle biline. )
 
Kayıt
25 Haziran 2008
Mesaj
1.278
Tepki
4
Benim değerli ustalarımın tadından yenmez sohbetinin arasına giriyorum özür dilerim ama bu konu başlığı olan Türk Grafik Eğitim sistemindeki yanlışlar ne olacak?

Edebiyat, tarih, genel kültür, medeniyet ve özellikle de hukuk alanı dahil olmak üzere eşsiz yazılar yazan benim değerli ustalarım, Türk Grafik Eğitim sistemindeki yanlışlar ne olacak?

Dernek kurma konusunda tüzük anlaşmazlığına düşen sonra da birbirine düşen benim değerli ustalarım, Türk Grafik Eğitim sistemindeki yanlışlar ne olacak?

Uzun uzun yazılarına hayran kaldığım ve edebiyatımızın en güzel sunumlarını yapan benim değerli ustalarım, Türk Grafik Eğitim sistemindeki yanlışlar ne olacak?

Bu konu değerli bir konudur lütfen bu konunun özüne inip faydalı bir tartışma, bilgilendirme yapalım diye rica ettiğim benim değerli ustalarım, Türk Grafik Eğitim sistemindeki yanlışlar ne olacak?

Bu yazdığınız çarşaf çarşaf yazıları sizden başka kaç kişinin okuduğunu ve ilgilendirdiğini düşünen benim değerli ustalarım, Türk Grafik Eğitim sistemindeki yanlışlar ne olacak?

Kardeşim sen de nerden çıktın? Bak adam bana sataşmış şimdi ona haddini bildiririm hem elimde belge de var üstelik beni küçük düşürmüş diye bir üsttekine cevap yetiştiren benim değerli ustalarım, Türk Grafik Eğitim sistemindeki yanlışlar ne olacak?

Cevap...
 

İsmail Ev

Altın Üye
Altın Üye
Kayıt
29 Temmuz 2008
Mesaj
84
Tepki
1
Şu anda nasıl bilmiyorum ama ben okula başladığımda, Güzel Sanatlar'ın tamamına 73 kişi alınacakken 3000'den fazla müracaat vardı. Sınav iki aşamalıydı. Birincisi fakültenin tamamı için genel yetenek (Canlı modelden desen çizimi) sınavı. Bu sınavı aşan adaylar, tercih ettikleri bölümlerine göre de birkaç aşamadan geçtikten sonra kesin kayıt yaptırabiliyorlardı.

Kısaca talep çok olunca, sınav seçmeden sok elemeye yönelik olmaktadır.

Orta öğretimde alınan derslerin, üniversitede genel kültür olarak tekrarlanmasındaki tezatlık, öğrencinin düşünce dünyasına yapılan en büyük darbedir.

Hocaların öğrenciye telkin ettikleri amelelik statüsü, öğrencinin özgüvenini yıkmaktadır.
("sizin günlerce uğraşarak yaptığınız çalışmaları, "olmamış" deyip önünüze atıverirler")

Okul-piyasa işbirliği yapılıp 1/3 oranında piyasaya girmeyen öğrenci, mezun olduktan sonra sudan çıkmış balığa dönmektedir.

Muhatap kitlenin değer yargıları yerine popüler tasarımlar üzerine ağırlık veren tembel hocalar, öğrencileri de yanlış yönlendirip; piyasadaki taklitçi ucuz grafik emekçilerinin sofrasına oturmaya sevkediyorlar.

.......
 

hastam

Üye
Kayıt
3 Eylül 2009
Mesaj
92
Tepki
0
Sayın İsmail bey,

Nihayet bir mektepli olarak konu başlığına görüş bildirmeniz, diğer mektepli arkadaşları da cesaretlendirir umarım. Zira şimdiye kadar sedece Melih beyler müdahil oldular.

Daha önce konu başlığı sahibi sayın Faruk beyle bir alaylı olarak yazışmalarımda, sizler gibi üyelerin katılımıyla daha birçok aksaklığın günışığına çıkacağını belirtmiştim.
Sanırım bu düşüncemi yazınızın son satırlarında haklı çıkardınız, o açıdan teşekkür ederim.

"Muhatap kitlenin değer yargıları yerine popüler tasarımlar üzerine ağırlık veren tembel hocalar, öğrencileri de yanlış yönlendirip; piyasadaki taklitçi ucuz grafik emekçilerinin sofrasına oturmaya sevkediyorlar."

Sizin yazınızda; yukardaki şekilde italik ve altını çizdiğim bölümün bu konudaki bir aksaklığı
daha açıkça dile getirdiğinizi görüyorum.
Anladığım kadarıyla piyasa "A" isterken; bizlere "B" öğretildi demek istiyorsunuz.
Yerinde bir tespitte bulunmuşunuz. Bu tespitiniz konu başlığına yeni bir boyut kazandırır ve tartışma alanını genişletir umarım.
Saygılarımla.
 
Kayıt
7 Temmuz 2008
Mesaj
208
Tepki
5
Selam,

İlgili konuya bir şekilde açılım getirme nezaketini gösteren İsmail Ev arkadaşımızın yazdığı yazının o bölümüne ben de bir şekilde takıldım.

Bence asıl büyük sorunun ne olduğunu isterseniz size şöyle aktarayım. Öğrenciyi yetiştiren hoca konuya tümüyle sanatsal pencereden bakar. Bu noktada konuya kendi bakış açısını koyması anlamında sonuna kadar da haklıdır.

Sektöre iyilik yapacağız derdine düşüp ilgili duruma piyasanın kıytırık ilişkiler zinciri çerçevesinde yaklaşmak ve bu bakış açısıyla yaklaşılmadığı zaman da akademiyi ya da fakülteyi yani kısaca okulun öğretim görevlilerini bir şekilde sektöre uzak olarak görmek işte asıl büyük yanlışlık budur.

Akademik eğitim alan kişi de bu eğitimi öğretim yılları içerisinde veren kişi de konuyu iyi kavramalıdır. Adına akademik eğitim denen şey bazı kişilerin düşündüğü gibi ilk ya da orta öğretim düzeyinde bir yaklaşım şeklinin hadi onu da geçelim Lise düzeyinde bir bakış açısının bir kaç gömlek üzerinde tümüyle sanatsal kaygıların doğal olarak gündeme getirildiği spesifik bir bakış açısı, yaklaşım biçimi ve eğitim düzeyinin verilmesi ve alınmasıdır.

Konuya içerisinde bulunduğumuz pencereden bakıp;

- Bunlar toplumdan kopmuşlar, değer yargılarını çöpe atmışlar, bir de üzerine kalkıp popülist bakış açılarını topluma dayatmaya çalışıyorlar...

şeklinde bir saptama yapmak yanlış olur. Aksine bugün ülkemizde sanatsal akademik bakış açısı olması gerektiğinin çok daha üzerinde bir düzeye ve yaklaşım biçimine sahip olmalıdır. Akademik eğitimini tamamlamış bireylerin yani grafik tasarımcıların toplumun kuyrukçuluğuna değil, aksine toplumun bilinç ve akıl düzeyinin artırılmasına, gelişimin dar bir çevrede kalmasından çıkartılmasına, toplumun tüm fertlerinin bu gelişim ve zenginlikten pay sahibi olmasına bizzat önder olması gerekir.

Felsefe ve mantık derslerinin de kapsama alanı içerisine en azından temel kavramlar bazında alınmalıdır. Bunun yanında akademik eğitimi alan kişinin sektörel sosyal ilişkileri de göz önüne alındığında temel sosyolojik kavramlardan da haberin olması gerekir. Bu anlamda oluşacak bir yönlendirme yetişecek yeni nesil grafik tasarımcıların;

- Sanat nesnesinin biçimini oluşturan öge ve ilkelerin tanımı, kompozisyondaki işlevleri ve birbirleri ile olan ilişkileri;
- Nokta, doku, çizgi, renk, boşluk- doluluk, ışık-gölge, oran (ölçü), hareket, yön, strüktür, tekrar(ritm), uygunluk, zıtlık, sıradüzen, denge (simetri), bütünlük;
- Desen, çizgi tanımı, çizgi değerleri ve işlevleri;
- Nesnelerin çizgisel çözümü, yüzey-kütle ilişkisi;
- Perspektif (aksonometrik ve artistik perspektif);
- Modle ve Rönesans ustalarından ışık-gölge özellikli kopya;
- Kompozisyona giriş: Bakmak-görmek-algılamak;
- Görsel alanda etki oluşumları ve bunların düzenlenmesi;
- Görsel algılamada Gestalt ilkeleri tanımı ve kompozisyonlara uygulanması

aldıkları bu temel sanat eğitimleri dışında bir de sosyal, kültürel felsefi ve mantıksal bakış açılarının da gelişmesine ve toplumun önemli bir kesimini oluşturması gereken grafik tasarımcıların sokakta simit satan bir kişiden mesleki anlamda ( burada simitçi küçümsenmiyor ) önemli bir farkının olmasının temellerini atacaktır.

Sahip olduğu sanatçı kimliği nedeniyle ve bilgi düzeyiyle gerek toplumu, gerekse de bulunduğu çalışma alanını en az kendi sahip olduğu düzeye eriştiremeyen toplumun bağnaz değer yargılarını ve saplantığı açmazlarını akılcı yöntemlerle çözümleyemeyen bir sanatçının o toplumun sanatçısı olmaya hakkı yoktur.

Adına sanatçı denen ve ister ressam, ister fotoğrafçı, ister mimar, ister grafik tasarımcı veya benzer sanatsal kollarda çalışmalarını üreten bizlerin diğer üniversite mezunu kişilerden temelde farklılıkları vardır. Her şeyden önce sanatsal eğitim düzeninden geçmiş bir kişinin kullandığı bilgisayarı üreten bir mühendisten bile temelde büyük bakış açısı farklılıkları vardır.

Mühendis bilgisayarı üretir, grafik tasarımcı bu bilgisayarı sanatsal çalışmalarında kullanır. Bilgisayarın hangi marka olduğunun burada önemi yok. Mühendis konuya elektronik açıdan bakar, grafik tasarımcı sanatsal açıdan. Bakış açısı davranış biçimi ve yorumlama yeteneği gelişkin grafik tasarıcıların gerek sektörü gerekse de sanat camiasını ortak noktada bütünleştirecek bir yeteneğe sahip olması toplumun genel kalitesinin artırılması için zorunludur.



Grafik tasarımcı olmak önceden de belirttiğim gibi diğer meslek dallarından farklı bir kimliğe bürünmek demektir. Yaşamının her alanında diğer meslek sahiplerinin yaşam şekli, davranış biçimi, algılaması, yorumlaması, yönlendirmesi ve yönetmesi açısından tümüyle temelden farklı ve en önemlisi de sanatçı kimliğini sahip olduğu kişiliği ile özdeşleştirmesi gerekir.

- Bu benim sadece işim akşam olduğu zaman işimi bırakır evime gider bambaşka bir kişi olurum düşüncesinde olan bir kişinin grafik tasarımcılığı hemen bırakıp başka mesleklere yönelmesi kendisi açısından zaman kaybı olmadan vermesi gereken önemli bir karar olacaktır.
- Grafik tasarımcı olmak toplumdan kopmak değildir. Aksine sanatçı kimliğine sahip olmanın bizlere verdiği ayrı bir özellik nedeniyle bulunduğumuz toplum yapısı içerisinde diğerlerinin göremediği, bağlantı kuramadığı ve en önemlisi de yorumlayamadığı yaşamsal kararlarda etkili olmak ve bulunduğumuz toplumu ekonomik ve sosyal açıdan zenginleştirmek temel prensibimiz olmalıdır.
- Toplumun sahip olduğu kültürel değerleri korumak adına sanatsal etkinliğimizden ödün vermek yerine, toplumun genel kültür, gelenek ve ahlak yapısını günümüz şartlarına uyarlayıp geliştirmek adına sağlıklı kararlara imza atmak yine bizim gibi sanatçı kimliğine sahip kişilerin temel görevlerinden biridir.
- Sektör içerisinde yer alan unsurların genel kültür, mesleki bilgi düzeyi açısından yetkinleştirilmeleri için sahip olduğumuz bilgi düzeyine karşılık gözetmeden sektörde bulunan grafik tasarımcıların hizmetine sunmak yine bizim temel yaklaşım biçimimiz olmalıdır.
- Herhangi bir nedenden ötürü, gerek sınav başarısızlığı, gerek kontenjan yetmezliği, gerek yetenek sınavda başaramama gibi durumlarda kalan ve bir şekilde akademiye giremeyen ya da aldığı lise eğitimi sonrasında, hatta baba mesleğini küçük yaşlarda üstlenmek durumunda olan arkadaşlarımızın sektörde şu an bulunduğunu göz ardı etmeden bu kişilerin de sanatsal eğitim ve kavrama düzeylerinin yükseltilmesi sektöre katkı düzeylerinin artırılması yönünde elimizden gelen gayreti esirgemeden bu arkadaşlara yine karşılıksız yardımcı olmayı kendimize temel ilke edinmeliyiz.

Sonuç olarak bugün fakültelerde verilen akademik eğitim takvimi içerisine felsefe, mantık ve sosyolojinin de temel kavramlar çerçevesinde eklenmesinde büyük yarar görüyorum... Parça, bütün ilişkisinin kavranması, tasarım mantığının oturtulması, ışık - gölge, persfektif, tipografi, denge, uygunluk, bakmak - görmek - algılamak gibi temel sanat eğitim kavramlarının yanında toplumsal algılama ve yorumlama, yönlendirme ve yönetme üzerine asgari diğer kavramsal bütünlüklerin de eklenmesinin geleceğin sanatçısının bakış açısına olumlu katkılarının olacağını düşünüyorum.

Saygılar…


Not: Son dönemde oluşan tatsız ortamın site üyelerini artık bıktırdığının farkındayım. Bu anlamda tüm üyelerden kişisel olarak özür dilerim.
 
Yukarı Alt